İşgal Günlerinde Aşk - YKY

Başlatan peder clemente, 04 Şubat, 2020, 19:49:16

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

peder clemente



Kitap Açıklaması

İkinci Dünya Savaşı günleri... İşgal altında bir ülke...

Askerler savaşıyor, direnişçiler mücadele veriyor, masum insanlar katlediliyor...

Hayat devam ediyor, ayakta kalanlar ellerinden geldikçe gündelik yaşantılarını sürdürmeye çalışıyorlar. Bu arada, ülkeleri işgal edilmiş kimi kadınlar, kimi düşman askerleriyle tanışıyorlar; birbirlerinden hoşlanıyor, birbirlerini seviyor, birbirlerini arzuluyorlar...

Günlük hayatlarında tek meşgaleleri savaş olmayanların kapılarının ardında neler olmaktadır?


(Tanıtım Bülteninden)



    Kitap Adı: İşgal Günlerinde Aşk
    Yazar: Navie
    Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
    Hamur Tipi: 1. Hamur
    Sayfa Sayısı: 148
    Ebat: 19,5 x 26,5
    İlk Baskı Yılı: 2020
    Baskı Sayısı: 1. Basım
    Dil: Türkçe
    Barkod: 9789750846618

Not:Goodreads puanı 5 üzerinden 4.21. Okuyanlar genellikle 5 veya 4 yıldız vermişler.
Kitabın orijinal adı: Collaboration Horizontale. Yazar: Navie, Çizer: Carole Maurel. Yurtdışında 2017'de yayımlanmış.

dayıcomics


Nomad

Benim gönlüm serhoştur
Bombaların altında
Sevişmek ah ne hoştur
Bombaların altında.

Yanmam gönül yansa da
Ecel beni alsa da
Gözlerim kapansa da
Bombaların altında

Mavi nurdan bir ırmak
Gölgede bir salıncak
Bir de ikimiz kalsak
Bombaların altında

Bir nefes bir ah olur
Bombaların altında
Çakıllar elmas olur
Bombaların altında

Yanmam gönül yansa da
Ecel beni alsa da
Gözlerim kapansa da
Bombaların altıında

https://youtu.be/L13E-UiTFWE

peder clemente

Çizimlerden iki örnek:





O yıllardan iki fotoğraf:



Fotoğrafı çeken:Robert Capa


memospinoz


ferzan

    "Çıktıktan ve satın aldıktan bir yıl sonra anca okuyabildiklerim" kervanına bu sabah itibariyle İşgal Günlerinde Aşk da eklenmiş oldu. Kitabın ismini çevirirken neden böyle bir tercihte bulunduklarını anlamadım. Bu haliyle Ahmet Altan 'ın İsyan Günlerinde Aşk romanının çakması gibi bir his uyandırıyor. Orijinaline sadık kalarak "Yatay İşbirliği" gibi bir çeviriyi de tercih etmezdim elbette ama illa daha iyi bir çözüm bulunabilirdi. Sırf başlık çevirisinden ötürü bile vizyonsuzluk ve etkilenme dolaylı gıcık kapmış olabilirim.

    Yazım aslında spoiler içermiyor, kitabın tanıtımının ve beklentisinin uyandıracağı muhtemel unsurlardan fazlası da yer almıyor ama isteyen bundan sonrasında temkinli gidebilir ya da doğrudan yazımı okuyabilir.

    Nazi işgali altındaki Fransa 'da bir Alman askeriyle aşk yaşayan genç bir Fransız kadına ve etrafında gelişenlere odaklanıyor. Pek içselleştiremedim okurken. Kadının kocası cephede, ufak da çocuğu var. Bir yandan da koruyup kolladıkları bir Yahudi aile var. Hikayeyi çeşitlendiren yan karakterler renk ve tat katmış, salt aşık kadından ve aşığından gidilmemiş. Kadın haklarına ve kadın edilgenliğine yönelik güzel eleştiriler ve serzenişler de var ama ana karakterin ve aşığının duygularına pek empati kuramıyorsunuz. Bizim geçmişimizdeki işgal algısının farklılığından olsa gerek. Zaten Avrupalı 'nın Avrupalı 'ya işgali de zoraki misafirlik gibi oluyor sanırım, doğululara yapılan işgalden farklı oluyor. Yalnız çok tanıdık bir şey vardı ki o da "vurun kahpeye" kültürünün bize has olmaması. İşgalcilerin yanında kuzu olan Fransız erkeklerinin işgalciler gittikten sonra tüm hırsını kadınlardan çıkarma coşkusu birebir olmasa da fatura kesme bakımından farklı şartlar dahilinde tanıdık geldi. Ayrıca hikayede verilmek istenen duyguya giremememin en büyük sebebi, ana karakterin cephedeki kocasını aldatıyor olması olmasıydı. Dul olsa hiç üzerinde durmazdım, bekâr olsa gene takılmazdım, hatta çok doğal karşılardım ama yazarı, kadının duygu dünyasıyla empati kurdurmayı amaçlasa da ben sadece cephedeki kocayla empati kurabildim. Hatta cephedeki kocanın hikayesini de bilmek isterdim. Bunun haricinde bir diğer tanıdık unsur da yine namus bekçiliği yapan yakının ya da tanıdığın katıksız ırz düşmanı çıkması olayı. Sen giderken karını emanet ediyorsun arkadaşına ve ailesine, o da tutuyor namus bekleme ayağına gözünü arkadaşının karısına dikiyor.

    Odaklanan hikâyeden ziyade ona eşlik eden yan unsurları ve karakterleri daha çok sevdim ama ana hikâyeyle empati kuramadım, sempati de duymadım. İki taraflı masum ve edilgen bir duygu boşluğu anlatılsa da kendi geçmişimizle ilgili başka farkındalıklar, anlatıyı sevimli bulmamı önledi. Belki Türk olmasaydım ve geçmişimizde detayları sıcak kallavi bir işgalin izleri olmamış olsaydı ve geçmişte memleket kadınlarımızın bu işgal nezdinde türlü türlü olaylar vesilesiyle neler çektiklerini bilmeseydim algım belki farklı olurdu ama benim açımdan işgal demek, çok kesin ve toleranssız bir siyah-beyaz ayırımı demek olduğu için mevcut algımdan şikayetçi değilim.

    Çizimler güzel, bayağı güzel hatta. Sayfalar, 1. hamur kağıtta sırıtmayan harika bir el boyaması silsilesi. Baskı güzel, edisyon güzel. Orijinali büyük mü bilmiyorum ama bizdeki ebat cuk oturmuş. Görselin ve baskının güzelliği haricinde hikayenin sunduğu kayda değer yan unsurlardan bağımsız olarak okumasam bir şey kaybetmezmişim ama her zamanki gibi okuduğuma pişman değilim. Görseli net, baskısı temiz, edisyonu kaliteli ve aynı zamanda ucuz (muadillerine kıyasla ve banka tarafından arkalanmanın getirisi olarak) bir frankofon okumak isteyenler, çayına kahvesine katık etmek isteyenler radarına alabilir.

    Not: İşgal sırasında kutup taraflar arası aşk ile ilgili bir sorunum olmamakla birlikte sadakat konusunda hassas olduğum için kitaptaki duyguya giremedim ya da giresim gelmedi diyeyim. Onun haricinde yan karakterleri ve hikayelerini çok beğendim, yer yer verilmek istenen duyguya da gayet girebildim. Ayrıca sebebi ne olursa olsun "vurun kahpeye" anlayışına her daim karşı olacağım.
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

memospinoz

Orijinali 20x26.3 cm
YKY'de 19.5 x 26.5 cm
Oldukça yakın ölçülerde.

hercai


İŞGAL GÜNLERİNDE AŞK

Senaryo :
NEVIE
Resimleyen ve renklendiren:
CAROL MAUREL

"Rose'um,
Paristen gitmemiz gerek. Bu gece Lucien, sen ve ben kaçacağız. Yarın çok geç olabilir. Aşkımızın var olmaya hakkı olan bir yere gidelim. Uzaklara gidelim. Mutluluğumuz bizi bekliyor, sen benim karım olacaksın, ben de kocaların en gururlusu olacağım.
...............................Mark

18 Haziran 1940, Fransa Almanların işgali altındadır... kahramanımız Mark yakışıklı, romantik, genç bir Alman askeri; Rose ise kocasını cepheye göndermiş, küçük çocuğuyla yaşayan ve hemşirelik yapan gencecik güzel bir Fransız kadınıdır. Bu roman da, harika renklendirme ve çizimlerle işgal altındaki Fransa'ya gidiyor ve yaşanan tutkulu, yasak, tehlikeli bir aşka tanık oluyoruz.

İŞGAL GÜNLERİNDE AŞK'la senarist Nevıe, güncelliğini koruyan bir konuyu ele almak istiyordu:
Diğerlerinin katı bakışları ve yargıları. Düşmanla yatmaya hakkımız var mı, peki ya ona aşık olmaya? Dışarıda savaş milyonlarca can alırken kendimizi komşular arasındaki saçmalıklara, küçük sorunlara kaptırabilir miyiz? Peki ya, " yaşamaya devam etmek böyle bir şeyse?
(Alıntı kitabın biyografiler kısmından)

Mark'ın sevgilisine son mektubuydu bu... kaderleri nasıl gelişti? Rose bu radikal kararı, sevgilisiyle kaçma kararını verebilecek miydi? Oğlu ve kocasına borçlu hissetmeyecek miydi kendisini?

26 Ağustos 1944:
"O günü çok iyi hatırlıyorum... geldiler... gözleri çakmak çakmak yanıyordu. Muzaffer olanların bakışıydı bu. Göğsünü kabartmış bir Fransız görmeyeli çok olmuştu. (Sf 136)
Bize canavar, orospu muamelesi eden o hayvani kalabalığın bağrışları hâlâ kulaklarımda yankılanıyor.
(Sf 138-139 çizimler müthiş...sarsılmamak elinizde değil)!

"Gözlerimi kapadım ve gülümsedim...çünkü göz kapaklarımın altında onu gördüm. Yakışıklı askerimi. Aşkımı. Sonsuza dek seveceğim adamı.
                       
Aşık olmak haysiyetsizlik değildir. Aşık olunca düşersin, öyle havalara uçmazsın.
Evet kalbin hayat karşısında paramparça olabilir. Ama, dünyadaki hiçbir şey seni korkutmasın güzel kızım." dedi Rose
(Sf 140)
 
Aşık olma deneyimi, güdüseldir. Önceden plânlanmış bir şey değildir. Beslenebilir, engellenebilir, desteklenebilir veya bastırılabilr. Ama, asla bilinçli bir tercihle oluşmaz. Ömrü kısadır, kişinin sevilme ihtiyacını geçici bir süre karşılar. Dünyayı fethedebileceğimizi hissederiz. Bir süre sonra o bulutların tepesinden gerçek dünyaya ineriz.

Aşkın yaşı yoktur dense de, katılmam mümkün değil...Yaş kemâle erince artık, o doyumsuzluk ve şıpsevdiliktir...çarpan kalbin dizginleri, iradenin ellerindedir artık.

Evlilik bağı da, aşık olmaya engel olamaz...bu konumda aşka engel olan, sadakât bağıdır...Sadakâtsizlik ise, diğer eş için ağır bir yüktür!

Sevgiler sizinle olsun