Kebenin Gölgesinde - Arkabahçe

Başlatan haysat, 08 Ağustos, 2018, 23:09:00

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

memospinoz



Mahalle hiçbir zaman masum bir yer olmadı. Karanlığın içinde beliren ateş, büyük bir yangına dönüp, geceyi aydınlattığında ortaya saçıldı.

İlker çalılar içinden uzaklara baktı. Gittikçe oarıltısını yitiren yerini karanlığa bırakan o koca boşluğa... Ara ara gözlerini açtı. Bir ara hatırladı. Sanki daha önceden bildiği hiçbir zaman tanık olmadığı o sahneyi...

Serinin son bölümü Ağaçaltı'nda, Erdi ile Bestami'nin arasındaki mevzu gün yüzüne çıkıyor.

memospinoz

Alıntı yapılan: ferzan - 31 Ekim, 2018, 10:47:18
    Kebenin Gölgesi dün elime geçti ve akşamına bitti...46 sayfalık ilk sayı gayet hoşuma gitti...Okumadan önce görsellerde yine az biraz Jason Latour / Southern Bastards tadı alsam da (son bir yıl içerisinde iki ayrı üreticimizde Latour etkisi hissedildi bana kalırsa) okuma esnasında o hava kayboldu, kendini unutturdu...Gayet özgün ve güzel bir iş çıkarmış Ege Avcı, helâl olsun...

    Dar Alanda Kısa Paslaşmalar tadında (ama çok daha sert ve varoş) mahalli bir futbol ortamı, kaybedenler, dar gelirlilik, ergenlik, yerel klüp arka planları, mahalle abileri, tiner, sprey vs içeren, zerre kadar özenti olmayan, Mahir Ünsal Eriş 'in öyküleri gibi kenarda kalmışlığı makul bir elitlikle (ama yapmacıklığa kaçmayan bir doğallıkla) kelimelere döken, metinleri kaliteli, anlatımı daha da kaliteli, bu kez gerçekten buralı bir öykü...

    Öykü, bazı yerlerde içine girilemiyor gibi hissettiriyor ama o anda bir manevrayla içine alabiliyor...Sanırım 4. sayı da çıkıp öykü bittiğinde daha netleşecektir her şey...

    Bu eserin hikâye konseptinin ve inandırıcılığının, her ne kadar çizimleri harika da olsa konuları dümdüz olan bazı yerli üretimlere emsal teşkil etmesi dileğiyle...

Seriyi bitirdiysen güzel yorumlarını bekliyorum.  ;)

Ege Avcı da foruma üyeymiş bu arada. Selamlar Ege.  :)

ZGeralt

Ben ilk üç sayıdan keyif aldım, sonuncuyu da okuduktan sonra nihai  fikrimi söyleyebilirim tabi ki ama her halükarda yerli çizgi romancılık adına olumlu adımlar bunlar. En kısa sürede alıp, hatta en baştan bi daha başlayıp okuyacağım bakalım.

ferzan

Alıntı yapılan: memospinoz - 02 Temmuz, 2020, 20:44:07
Seriyi bitirdiysen güzel yorumlarını bekliyorum.  ;)

Ege Avcı da foruma üyeymiş bu arada. Selamlar Ege.  :)

    Daha akşam üzeri 4 sayıyı arka arkaya okumak suretiyle bitirmiştim. :) Bu akşam yorum yapmaya üşendiydim ama hazır gelmişken duygu ve düşüncelerimi paylaşayım sıcağı sıcağına.

    Çok sıkıntılı ve memnuniyetsiz bir okur olarak son dönemde (2018 sonrası) çıkan yerli çizgi romanlardan beğendiğim birkaç örnekten biri oldu ama benden beklenileceği üzere parantez niyetine uzunca bir "ama" yazmadan da geçemeyeceğim.

    SPOİLER YOKTUR, GÖNÜL RAHATLIĞIYLA OKUNABİLİR...  (şayet naçizane iletilerimin uzunluğuna tahammülünüz varsa)  :) ::)

    Öncelikle, hikaye çok sahici, ikna edici ve kısmen tatmin ediciydi. Ben oldum olası yerli çizgi romanlarda potansiyeli olmasına rağmen suni içeriklere hapsolmuş örneklere bir okur olarak antipatiyle yaklaşırım. Kasap gibi, Perihan gibi, Kısas gibi ya da tüm potansiyeline rağmen daha eskilerden Seyfettin Efendi gibi. Bir de Hakan Tacal 'ın gerek yazdığı, gerekse hem yazıp hem çizdiği üretimler gibi. Mesela Kasap 'ta maskeli bir intikamcı konseptinin bence ne yerli hikayeciliğe, ne de yerli çizgi romana bir katkısı yoktur. Üreticisinin öykündüğü hikaye anlayışına yönelik bir masturbasyon olarak görürüm. Selçuk Ören, bana en hitap etmeyecek konuları dahi işlerken bana illa kendini okutmayı beceren ve bunu da burun kıvırmadan yapmamı sağlayan, hikaye yazmayı bilen, daha çok da hikaye akışında diyalogların doğallığıyla beni ikna etmeyi başaran bir üretici ama bu durum Kasap 'ın benim nezdimde ne denli suni olduğu gerçeğini değiştiremiyor. Kısas zaten ilk sayısını zar zor okuduğum, fazla tahammül edemediğim bir eserdi. Kadın cinayetleri ve kadının toplumsal yeri gibi önemli bir konuya rağmen parıltısız bir geri dönüş ve intikam meleği klişesiydi benim için. Yazarının altyapı olarak 2000 başlarında okuduğumuz kah devrik cümleli, kah tekinsiz gibi görünmeye çalışan comics soslu yapmacık yazınını sevemediğim gibi çizeri de görsel yetkinlik adına okumama hiç yardımcı olamamıştı. Perihan ise malum, vaktiyle kendi başlığında da epey yazmıştım. Aldığıma pişman olduğum ve nereden gelip nereye varmak istediğini anlamlandıramadığım, bence hikaye kurulumu ve işleyişi olarak (hatta görsel olarak da) yetersiz kalan bir üretimdi. Bir de Seyfettin Efendi durumu var ki bende, ne yalan söyleyeyim, yanarım Seyfettin Efendi 'nin potansiyelinin heba oluşuna. Bana göre Türk tarihinin belki en civcivli ve konu çıkarması bakımından en bereketli dönemlerinden biri olan Osmanlı 'nın son dönemi ile cumhuriyetin ilk dönemi arasında, adeta bir Abdülcanbaz kıvraklığıyla (ama Abdülcanbaz usulüyle değil) çok sağlam hikayeler üretilebilecek bir altyapıya sahipken, Seyfettin karakterinin ham ve oturmamış iticiliği ile hikayelerin ve takımın adeta Hellboy B.P.R.D. kıvamında olması, özgün bir yolla aktarılamaması beni hep rahatsız etmiştir. Oysa arka plandaki dönemle ilgili üreticisinin öyküneceği kaynaklar beylik comics konseptlerinin yerel yansımasından ziyade, İttihatçılar 'ın döneminden tutun da hafif korku ve tekinsizlik sosu eklenmiş Balkan hikayelerine, yine 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başı askeri ya da gezi hatıratlarına, Batı Anadolu hurafelerine, cumhuriyet dönemi türlü esrarengiz hadiselerine kadar çok derin bir araştırmayla acayip özgün bir atmosfer oluşturulabilecekken ucuz bir B.P.R.D. konseptinin yerel uyarlamasından farksız kalmasıyla her seferinde elimi böğrümde bırakmıştı. Hakan Tacal ise Karabasan 'ı yazdığı günlerden beri benim için bir sunilik abidesiydi. İşte bu tarz hayal kırıklıkları sonrasında Kebenin Gölgesinde anlatısı, biraz olsun içimin yangınını söndürmeyi başardı ve yerellik adına, doğallık adına, ikna edicilik adına gönül rahatlığıyla bir okuma yapmamı sağladı.

    Konudan kısaca bahsetmek gerekirse; İlker, bölge seçmelerine katılmaya çalışan ve bulunduğu yerleşimden kurtulmak isteyen liseli bir altyapı oyuncusu. Oynadığı yerel futbol klübünü amcası işletiyor ve babası da takıma bir nevi direktörlük yapıyor ama her biri baştan aşağıya sorunlu tipler. İlker, antrenman ve bolca sıkıntı içerisinde geçen sefil günlerinde kankası Yasin 'den başka kafa dengi olmayan taşralı bir melankolik. Yasin ise muhitin arıza abisi Bestami ve tayfasına yamanmaya çalışan, onların göze çarpmayacak şekilde ufak tefek yürüttükleri hap ve esrar işine kendini kaptıran, İlker 'e nazaran daha kurnaz ve gevşemeye müsait güvensiz bir tip. Hikaye, Erdi isimli umut vaat eden oyuncu arkadaşlarının öldüğü gün başlıyor. İtin kopuğun takıldığı ıssızda kuru bir ağacın civarındaki batakta aşırı haplanmış ve çamurda ölüp kalmış olan Erdi 'nin oralılar için, klüp için ve tanıyanları için ifade ettiği şeyler birbirine yakın olsa da yerine oturmayan şeyler var. Kimse üzerinde durmuyor, günler geçiyor, Erdi 'nin sonundan İlker 'in babası da dolaylı olarak sorumlu tutulduğu için babası sebebiyle İlker, Bestami 'lerin tayfayı başına bela ediyor. Bir yandan yaklaşmakta olan bölge seçmeleri, eksik kondisyonu, bir yandan burkulan ayak bileği...Bir türlü kendini adamdan saydıramadığı bir antrenörü ve borç batağında bir aile ortamı da cabası. Ve olaylar gelişiyor.

    Ben hikayeden ziyade karakterlerin işlenişini çok sevdim. Belli bir derinliğe sahip her biri de. İlk başta Ege Avcı 'nın çizgi tarzına bakarak karakterleri birbirinden nasıl ayırt edeceğimi düşünmüştüm, ilk sayıyı da okurken bazı anlatım aksaklıkları sonucu tam içine girememiştim ama arka arkaya yaptığım bugünkü okumamda bu gibi sorunlarla hiç işim olmadı. Ortalama 160 sayfalık bir çizgi romanda olması gerektiği kadar verilen karakter derinlikleri vardı ki okurken hikayenin içine aldı, sıkmadı. Hikayenin kendisi aslında çok büyük bir şeyi anlatmasa da, bir yaşanmışlık kesitinden hallice alışıldık ve sakin bir kaybedenler hikayesi olsa da karakterler bu hikayeyi olduğundan daha anlamlı göstermeyi başarmış bence. Diğer yandan, hikaye bittikten sonra bile insanın Facebook 'tan falan karakterleri aratsa bulacakmış ve halen o taraflarda günlük rutinlerine devam ediyorlarmış gibi gerçekçi bir hissiyatı da var. Bu noktada Ege Avcı 'nın hikayesine yansıtabildiği bu sahiciliği çok değerli buldum. Hikaye boyunca bazı geri dönüşler, bazı karakterleri yakın markaja almalar, arka plandaki bazı detaylar ve acele edilmeden, sırası geldikçe kademe kademe, usul usul verilmiş başarılı olay çözümlemeleri (hem ana konuda, hem bazı kilit karakterler nezdinde) de ayrıca hoşuma gitti. Belki çok büyük bir hikaye değil, belki çok matah bir hikaye de değil, belki okuyanların bir kısmını kesmeyecek ama bence olabilecek en iyi şekilde işlenmiş ve karakterlerin sırtına yüklenerek çeşitlendirilmiş ilginç bir anlatı söz konusu. Akranlarına göre fazlasıyla başarılı sayılabilecek ve anlatım bakımından mümkün mertebe az eksikli bir çizgi roman.

    Bunlar esere dair olumlu görüşlerimdi. Biraz da olumsuz görüşlerimden bahsedeyim. Ya da olumsuzdan ziyade nereler gözüme gözüme girdi de neleri yadırgadım, nelere nötr kaldım onlardan bahsedeyim.

    İlk yorumumda da belirtmiştim, bu okumamda da gözüme çarptı. Hikaye olarak değil de, görsellik olarak Ege Avcı 'nın farkında olmadan Southern Bastards 'tan etkilenmiş olma ihtimaline bir kez daha takıldım. Southern Bastards etkilenilmeyecek gibi değil tabi ama gerek bazı kırmızı ve sarı tonları olsun, gerek bazı kırsal tasvirleri olsun, gerekse bazı ağaç ve ot çözümlemeleri olsun, zaman zaman Jason Latour tadını çok hissettirdi. Ben yapı itibariyle aslında hikayenin de böyle bir etkiye sahip olduğunu düşünüyordum ilk sayıda ama tamamını okuyunca bu düşünce uçup gitti. Evet, bir yerel-kırsal-futbol-kaybeden-çıkış arama-küçük insanlar altıgeni var ama ben bu öyküde Southern Bastards 'tan etkilenme var gibi bir fikre asla varamam. Sadece bazı bölümlerde, bazı sayfa ve paneller nezdinde bu etkilenme ihtimalinden bahsedebilirim. Birkaç unsur ve daha çok da bazı noktalardaki renk tercihleri. Bunlar olmasaymış, Ege Avcı 'nın çizgisiyle de, anlatımıyla da asla Southern Bastards ilintisi kurmazdım ki kendisinin Gececi Dergisi 'ndeki işlerini de biliyorum. Orada da böyle bir hissiyatım olmamıştı. Tamamen kendi gibi bulmuştum. O dev kuru ağaç, bazı kırmızı ve sarı tonları, bazı ot taramaları, bir de bazı sahne kompozisyonları o hissi uyandırdı sadece. Yine de bu kadarcığı bile genel üzerindeki olumlu aurayı delemedi ama güzelce titretti diyebilirim.

    Bunun haricinde Ege Avcı bazı yerlerde görsel olarak tam yetememiş diye düşünüyorum. Bazı tam sayfa tasvirlerinde daha çok renkle oldu bittiye getirilip kotarılmış hissi veren birkaç yer gözüme çarptı. Muhtemelen o sahne daha ufak bir panelde verilse öyle sırıtmazdı ama tam sayfaya yayılınca haliyle bazı bocalamalar olmuş. Bir de genelde Wes Craig ya da Jason Latour 'un veyahut da başka dinamik bağımsız sanatçıların yaptığı, sayfadaki standart ve ortalama panel büyüklüğü algısını birden kıran aşırı küçük devamlılık panellerinde sanki söz konusu paneller daha büyük çizilmiş de sonradan küçültülmüş hissi verdi. İlban Ertem 'e ve rahmetli Oğuz Aral 'a göre buna "çizgi roman kadraj espası" deniyor sanırım. Resimdeki "espas" ile karıştırılmasın. Belli istikrarda seyreden bir çizgi romanın sayfalarında panel ebatları aşağı yukarı birbiriyle uyumlu ölçülerdeyken, makul yatay ya da dikey daralmalarla bile dengeyi bozmazken ansızın çok küçük ya da çok dar bir panelin sayfada uyandırdığı hafif dumur, sıkışma ve yetememe hissinden bahsediyorum. Şu an görsel paylaşamıyorum ama bir ara bu çizgi romanda kadraj espası konusunda ayrı bir başlık açarım. Şimdi bu ani daralma ya da küçülmeleri çok başarılı yapan adamlar var özellikle comics aleminde. Azlar ama varlar. Ege Avcı da muhtemelen farkında olmadan böyle bir deneme yapmış, bence ilk bakışta yemiş de ama benim gibi sayfadaki panel, balon konumu, kaligrafi büyüklüğü ve sayfa bölümleme dinamikleri konusunda takıntılı olan bir işsizin dikkatine mazhar olma şansına erişmiş diyeyim.  :) Tabi şaka bir yana, çok önemsiz bir detaydan bahsettim ki okurken zerre kadar fark edilmeyecek bir şey. Ben suyunun suyunu çıkarıyorum sadece. Ayrıca bu dediğim şey maksimum birkaç sayfada belki vardır. Yani lafı bile edilecek bir durum değil. Takıldığım başka ufak tefek şeyler de oldu ama lafını etmeye değmez, o kadar önemli şeyler değil çünkü.

    Toparlarsak, hikayesi çok büyük olmayan ama karakterleri aracılığıyla sıkmayan bir okuma sunan, yerellik adına ender rastlanan sahici örneklerden (hem de bu kadar genç birinden), aralarda seyri duraklatır ya da aksatır gibi olsa da (tıpkı internetten bir video izlerken atlama, kasma ya da donma yapması gibi) genelinde oldukça tutarlı bir gidişat ortaya çıkaran, telaşsız ve katman katman çözülümüyle gayet ustaca kotarılan, bence okumadan geçilmemesi gereken ve başarılı yaftasını rahatlıkla taşıyabilecek bir çizgi roman.

    Ege Avcı 'nın sonraki üretimlerini hevesle bekliyorum.
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

memospinoz

Bu güzel inceleme için teşekkürler ferzan.  :) Herhalde okumayı düşünen arkadaşlarımızda bir güdülenme oluşturmuştur bu yazı.  ;D

Keşke babile 4. sayı da eklenmiş olsaydı da alsaydım. Neyse bir süre sonra eklenir umarım da alıp baştan sona okuyabilirim.

cokmucomic

Merhabalar herkese. Ben forumda yeniyim ve daha önce pek bir forum deneyimim olmadığı için bu ortamlarda acemiyim :D Türkçe olarak yayımlanmış çizgi romanlar hakkında kendi naçizane görüşlerimi paylaştığım, incelemeler yaptığım bir blog tutuyorum. Asla çizgi romanlar hakkında çok bilgili olduğumu veya kusursuz bir koleksiyonum olduğunu söyleyemem, söylersem yalan söylemiş olurum. Fakat okuduğum şeyler hakkında ister istemez düşünürüm ve boş zamanlarımı değerlendirmek adına bu düşüncelerimi insanlarla paylaşmaya karar verdim. Yaklaşık bir yıldır da bu amaçla bir blog tutuyorum. Seriyi okumamış arkadaşların soruya gözü çarpmaması için giriş kısmını biraz uzatıp kendimden bahsetmek istedim. Eğer sizi sıkmadıysam sadede geliyorum:
Bu blogda da Kebenin Gölgesinde serisinin ilk üç bölümü hakkında yazılar yer alıyor. Yazı dizisini tamamlayıp dördüncü bölüm hakkında bir yazı paylaşmadan önce, son sayı hakkında kafamdaki bazı soru işaretlerini gidermem gerekiyor. Seriyi okumamış arkadaşlar için spoiler olacaktır dolayısıyla aşağıya bakmasınlar, seriyi bitiren arkadaşlar da yardımcı olup fikirlerini benimle paylaşırlarsa sevinirim.

-------------------------------SPOILER UYARISI!!!!!------------------------------------

[spoiler]İlker, Erdi'nin ölüm anını nasıl gördü? Bir de seri boyunca kendisini arka planda gördüğümüz ve hikayeye biraz paranormal bir hava katan ''kebe'' giymiş karakter sizce kim veya ne? Serinin isminden dolayı kendisinin çok önemli bir rolü olduğu düşüncesindeydim fakat son sayıda karakterin kimliği ve rolü hakkında net bir cevaba ulaşamadım. Yardımcı olursanız sevinirim[/spoiler]

memospinoz

Hoş geldin cokmucomic. Eğlenceli forumlar.  :)

cokmucomic

Alıntı yapılan: memospinoz - 17 Temmuz, 2020, 00:20:21
Hoş geldin cokmucomic. Eğlenceli forumlar.  :)
Teşekkürler, size de eğlenceli forumlar :))

hanac

cokmucomic arkadaşımıza ben de hoş geldin diyorum.

Kendisini daha fazla yazmaya motive etmek amacıyla bir arkadaş sorusuna cevap verebilir mi ?  :)

(Pizagor okuduğunu biliyorum  ;D )

cokmucomic

Alıntı yapılan: hanac - 17 Temmuz, 2020, 14:10:52
cokmucomic arkadaşımıza ben de hoş geldin diyorum.

Kendisini daha fazla yazmaya motive etmek amacıyla bir arkadaş sorusuna cevap verebilir mi ?  :)

(Pizagor okuduğunu biliyorum  ;D )
Hoşbulduk, diğer arkadaşları teşvikiniz için de teşekkürler :D

pizagor

Alıntı yapılan: cokmucomic - 17 Temmuz, 2020, 00:05:40

[spoiler]İlker, Erdi'nin ölüm anını nasıl gördü? Bir de seri boyunca kendisini arka planda gördüğümüz ve hikayeye biraz paranormal bir hava katan ''kebe'' giymiş karakter sizce kim veya ne? Serinin isminden dolayı kendisinin çok önemli bir rolü olduğu düşüncesindeydim fakat son sayıda karakterin kimliği ve rolü hakkında net bir cevaba ulaşamadım. Yardımcı olursanız sevinirim[/spoiler]

'Kebe'nin yerel bir söylence, yöresel bir motif olduğunu düşündüm açıkçası, birazcık Deli Gücük tadında ürkütücü bir Trakya korku efsanesi.

Hikayeyi daha çok yeni okudum, ama hızımı alamadım, ertesi gün bir daha okudum. Hikayesi müthiş güzel bir tat bıraktı; çizgisi ise tüm savrukluğuyla ve sanki özensizliğiyle kalbimde ayrı bir yer buldu.

Umarım bu dört sayı Türk okurundan hak ettiği ilgiyi görür. Hatta Image logosuyla yabancı okurların da beğenisine sunulsa keşke...

İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


cokmucomic

Alıntı yapılan: pizagor - 17 Temmuz, 2020, 15:37:54
'Kebe'nin yerel bir söylence, yöresel bir motif olduğunu düşündüm açıkçası, birazcık Deli Gücük tadında ürkütücü bir Trakya korku efsanesi.

Hikayeyi daha çok yeni okudum, ama hızımı alamadım, ertesi gün bir daha okudum. Hikayesi müthiş güzel bir tat bıraktı; çizgisi ise tüm savrukluğuyla ve sanki özensizliğiyle kalbimde ayrı bir yer buldu.

Umarım bu dört sayı Türk okurundan hak ettiği ilgiyi görür. Hatta Image logosuyla yabancı okurların da beğenisine sunulsa keşke...

Dürüst konuşayım, biraz saçma gelebilir ama benim ilk düşüncelerim bu figürün biraz doğaüstü bir varlık olduğu yönündeydi :D Ama bana kalırsa serinin hikayesi çok gerçekçi bir yapıda olduğu için bu düşünceye çok güvenemedim. Söylediğiniz gibi söylence olma ihtimali daha mantıklı geldi, bu noktada da acaba İlker'in gördüğü şey bir hayalden ibaret olabilir mi? Yani Erdi'nin ölümü olarak gördüğümüz şey, bu olayın İlker'in hayal gücündeki yansıması mıydı? Sizi de çok sıkmak istemem ama bu konu gerçekten çok kafamı kurcaladı, bu yüzden forumda danışmak istedim :D Tekrar dönüş yaparsanız çok memnun olurum.
Seri hakkındaki görüşlerinize de aynen katılıyorum. Dördüncü sayıyı önce tek okudum, daha sonra dört sayıyı baştan sona arka arkaya okudum. Arka arkaya okuyunca daha farklı bir tat aldım ve bazı noktalar daha iyi oturdu açıkçası. Ege Avcı katıldığı bir instagram canlı yayınında serinin daha sonra cilt halinde de basılacağını söylemişti. Cilt halindeki versiyonu da ayrı güzel olur diye düşünüyorum.

KenParker

Ege Avcı yazıp çizmeyi güzel başarıyor. Bakalım daha neler gelir.