Black Swan..

Başlatan V, 09 Ocak, 2011, 01:24:23

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

V



Ben baleden anlamam,sevmem demeden önce Darren Aronofsky'den bir "Kuğu Gölü" izleyin önce derim.



Filmin konusu kısaca şöyle..

Nina (Natalie Portman), New York'ta yaşayan çok yetenekli bir balerindir ve hayatında çoğu balerin için de olduğu gibi dansetmekten başka bir şey yoktur. Eski bir balerin olan ve bu konuda çok hırslı olan annesi Erica (Hershey) ile yaşamaktadır. Oyun yönetmeni Thomas Leroy (Cassel) KUĞU GÖLÜ'nün baş balerini Beth MacIntyre (Ryder) yeni sezonda değiştirmeye karar verir ve ilk tercihi de Nina'dır. Balenin saf ve zarif Beyaz Kuğu ile şehvetin temsilcisi Siyah Kuğuyu aynı anda canlandırabilecek birine ihtiyacı vardır. Fakat Nina'yı bekleyen bir yeni bir rakip vardır, ve o da Leroy'u etkilemeyi başarmıştır. Nina Beyaz Kuğu rolüne her ne kadar uysa da Lily de Siyah Kuğu'nun tam karşılığıdır. İki genç dansçı arasındaki rekabet garip bir arkadaşlığa dönüşürken Nina da kendi karanlık tarafıyla haşır neşir olmaya başlamıştır – onu mahvedebilecek türden bir kayıtsızlık.





Tchaikovsky'nin  bu baleyi yazış öyküsü şöyledir:
Bunalımlı günlerinde dinlenmeye gittiği malikanelerden birinin bahçesinde küçük güzel bir göl varmış. Gölde kuğular yaprakların arasında yüzüyormuş. Sabahları Tchaikovsky gölün kıyısına gelir, kuğuların su üzerindeki hareketlerini izler, seslerini dinlermiş. Doğanın dinginliği Tchaikovsky'yi de sakinleştirir, ona ilk kez mutluluk duyguları verirmiş.

Kuğuların sudaki dansı ve sesleri notalarında müziğe dönüşünce "Kuğu Gölü Balesi"nin ilk notaları doğar ve bir Alman halk masalı ile bütünleşir. Güzellik-çirkinlik, aşk-kıskançlık, iyilik-kötülük temaları bu müzikte bir araya gelir...



Natalie Portman ve Darren Aronofsky

Darren Aronofsky bu filminde de uçta yaşayan  karakterleri,fiziksel ve zihinsel bitişin veya dönünüşümün eşiğindeki karakterleri
öyküsünün merkezine oturtuyor.Pi'de Tanrı'nın gizli ismini bulan dahi matematikçi Maximillian Cohen'in geçirdiği fiziksel dönüşümün bir benzerini(başının arka kısmında
etten bir pi harfi oluşuyordu) bu filmde de Nina yaşıyor.Masum,ana kuzusu,iyilik,saflık timsali yani "Beyaz Kuğu" Nina,kötülük,şehvet
timsali Siyah Kuğu"ya dönüşür film boyunca.Dönüşümün zihinsel ve fiziksel süreçlerini Nina'yla birlikte yaşarız bizlerde.Pi'de Cohen'in finalde
matkap yardımıyla yaşadığı  arınmanın benzerini finalde beyaz kuğunun kadernini yaşayan Nina'da yaşar  ve "kusursuzlaşarak" baleyi tamamlar.


Bilmemek mutluluktur,delilik erdem..

Pi,Requiem for a Dream,The Fountain ,The Wrestler ..Filmografisini eşssiz fantastik dramalarla(yanlış okumadınız,yeni bir tür oluşturdu bu yönetmen)donatan Aronofsky bu filmde canımızı Requiem for a Dream ve The Wrestler kadar yakmıyor ama bizi Pi'de ki kadar şaşırtıyor,dehşete düşürüyor bizi.Filmden sonra uzun süre kendinize gelemiyorsunuz.

Leon'la başlayan kariyerinde Natalie Portman'ın zirve yaptığı film kesinlikle budur.

Evet,baleye artık farklı bir gözle bakıyorum kesinlikle..

"İstemem,eksik olsun.."

hanac

Son 1 hafta içinde Aronofsky'nin 2 filmini izledim.

"The Fountain" ve "Black Swan".

Bu ikisinden Black Swan'ı daha çok sevdim ama birer başyapıt olduklarını düşünmüyorum.

The Fountain'in temposu çok düşükdü, Black Swan de tempo vardı ama ben sonunu tahmin ettiğim için çok çarpıcı gelmedi.

Bence Requiem for a Dream yönetmenin başyapıtı, ikinci sıraya The Wrestler'i alırım.

Böyleyken böyle işte  :)

V

Alıntı yapılan: hanac - 09 Ocak, 2011, 21:32:52
Son 1 hafta içinde Aronofsky'nin 2 filmini izledim.

"The Fountain" ve "Black Swan".

Bu ikisinden Black Swan'ı daha çok sevdim ama birer başyapıt olduklarını düşünmüyorum.

The Fountain'in temposu çok düşükdü, Black Swan de tempo vardı ama ben sonunu tahmin ettiğim için çok çarpıcı gelmedi.

Bence Requiem for a Dream yönetmenin başyapıtı, ikinci sıraya The Wrestler'i alırım.

Böyleyken böyle işte  :)

Hızla doğru yolda ilerliyorsun Hasan."Pi" yi izledim ama sıralamam da yok deme sakın?Benim Aranofsky sıralamam:

1)Pi
2)Bir Rüyaya Ağıt
3)Güreşçi

    ...şeklinde..
"İstemem,eksik olsun.."

hanac

Alıntı yapılan: JuDaS2099 - 09 Ocak, 2011, 23:38:49
Hızla doğru yolda ilerliyorsun Hasan."Pi" yi izledim ama sıralamam da yok deme sakın ?

Pi'yi izleyeli 10 yıl falan oldu, belki yeniden izlemem lazım.

Sıralamada 3. sıradadır  :)

rumar80

  Benim için 1 Pi, 2 Requiem for a dream
  3 yok çünkü maaelesef hala güreşçiyi ve fountain'ı seyredemedim

V

Güreşçi de müthiş bir drama Umar. Kesinlikle izle. 80'lerin rock müziği ve show dünyasının iyi ve kötü yüzü bu filmde.
Mickey Rourke müthiş bir oyunculuk çıkartmış. Kaynak'ta ise yönetmenin derdini tam olarak anlatamadığına şahit oldum.
Kişisel ilişkilere odaklanmış, bir dram ustasının evrensel, metafiziksel mevzulara dalınca bocalaması durumu vardı Kaynak'ta.
Aronofsky iyi bir yönetmen ama henüz bir Coppala, Scorsese değil.
"İstemem,eksik olsun.."

Lami Tiryaki

Tchaikovsky melankolik ögelerle süslü eserleriyle en çok başyapıt üretmiş kompozitörlerden birisidir. Biri bale tarihinin başyapıtı olmak üzere yazdığı üç eser, bale sanatı deyince ilk hatırlanan eserler. Tchaikovsky'nin ben en çok etkileyen eseri 6 numaralı Patetik Senfoni ve hemen arkasından Yaylı Sazlar Serenadı olmasına rağmen Kuğu Gölü süitinin yeri de başkadır. 17 sene evvel Ankara Devlet Oprea ve Balesi'nde ilk defa izlediğimde "umarım asla bu eserin filmi çekilmez" demiştim.  Koreografisiyle, başarılı müzik yorumuyla öylesine etkilenmiştimki tüm sahneler bitene kadar platformda ben de bir şekilde dans etmiş durmuştum. İlginçtir, Kuğu Gölü'ne hayatında hiç klasik müzikle tanışmamış, gecekonduda oturan iki akrabamı götürmüştüm. Temsil öncesi geniş bilgi vermiş bakalım beğeneceklermi diye endişeyle beklemiştim. Temsil ara verdiğinde Feride Ablamın düşünceli olduğunu görüp nasıl bulduğunu sorduğumda çok üzüldüğünü bir ara gözlerinin dolduğunu söylemişti. O günden sonra bir süre TRT'deki Pazar Konseri programlarını izlemişlerdi.

Neyse... Şimdi filmi öyle bir anlatmışsınızki izlemek şart oldu artık. Umarım temsili izlediğimde düşündüklerim doğru çıkmaz.

Selamlar
Lami

BAHADIR

Tarihi tam olarak hatırlamıyorum ama Pi'yi gaflet ve delalet içerisinde sinema da izlemek gibi bir hata da bulunmuş (O zamanlar sinemeya gidiyorduk işte,Ne geçindirecek ev sıkıntısı ne de zora sokacak bu kadar çok çizgiroman vardı...) ve "ben bu filme niye girdim" diye defalarca sormuştum kendime...Şuan konu hakkında en ufak bir fikrim bile yok...Bu filmi 1. sıraya hetiren özellikleri ve çekiciliğini konusu ile birlikte açıklarsanız sevinirim...


kedidiro

   'bir rüya için ağıt' sadece arafonsky'nin değil tüm amerikan sinemasının başyapıtlarındandır bence...uyuşturucuyu konu alan çok film var ama hiçbiri bundaki kadar soktuğu bıçağı içerde çevirmiyor.başka hiçbir film çevirmemiş bile olsa bu film arafonsky'e yeter ki güreşçi de gayet sağlam bir filmdir...dolayısıyla black swan'ın kredisi sağlam

V


Requiem for a Dream sadece uyuşturucu nedeniyle değil,bütünüyle kaybedenlerin,hepten kaybeden olmanın dramı anlatan bir film.
Harry'nin  annesinin tv showuna katılmak için ruh sağlığını bozarak hastanelik olması da başlı başına bir dram.
Harry'nin evlerindeki televizyonu borçlarına karşılık sürekli rehinciye vermelerini hatırlayın.
İskeleden okyanusun izlendiği rüyaları,asla o rüyalardaki kadar tasasız,dingin bir hayatı yakalayamayacağını,
yakalayamayacağımızı ta yüreğimizin derinliğine kazıyan planları düşünün.Acıyı düşünün,paylaşıldıkça azalmayan,
çoğolan acıyı düşünün.Dinmek bilmeyen acıyı.Başkalarının sandığımız ,bütün insanlığın,kollektif, paylaşılamayan,"alternatifsiz" acısını..



"İstemem,eksik olsun.."

Saint2

Black Swan'ı hem çok beğendim hem de beğenmedim....  ??? ??? ???

Bence filmi kısa tutmak için anne figürü yeteri kadar iyi anlatılmamıştı. Sizce Lily iyi biri mi yoksa kötü biri mi ? Nina'nın değişimi Thomas'ın "black swan" olamazsın sözünden önce mi başlamıştı yoksa sonra mı başladı ?
Bence rahatlıkla 130-40 dakika olabilecek bir filmdi ama 108 dakika sürüyor.

Veya.... Ben doyamadım bu filme....   :P :P

kalidor

Black Swan'ı henüz izlemedim ama diğer filmlerinden birinci sıraya Wrestler ikinci sıraya da The Fountain'ı 3. sıraya da Requiem for a Dream'i koyarım. Kaynak'ın değeri yıllar sonra daha çok anlaşılacaktır diye düşünüyorum ;)
Crom! Ölüleri Say...

rumar80

   Sonunda filmi seyrettim ve beğendim.
   Arnofsky gerçekten hastalıklı zihinleri ve yaşadıkları değişimi çok güzel anlatıyor. Fonda kuğu gölü olarak Nina'nın (Harika bir Natali Portman) problemli kişiliğini çok güzel dile getirmiş. Anne konusunda Sinan'a katılıyorum. Nina'nın bu psikolojik zorluğunda oynadığı rol biraz daha işlenebilirdi.
   Bu filmi izlerken nedense bir şekilde aklıma Carrie geldi. İki kızın çok benzer yanları belki yok ama baskı altında patlamaları ve psikolojik değişimleri bana biraz benzer geldi.