Yut Beni - KaraKarga

Başlatan Nightrain, 25 Ocak, 2018, 16:31:10

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Phyron

Değişik bir kuşak hikayesi yayınevinin bastığı güzel eserlerden

KenParker

Ruth karakterinin etrafında kendisi gibi pisikolojik sorunlar yaşayan aiesinin öyküsü. Başlangıçta gerçekçi gitse de en sonda Ruth'un kafasında düşündüğü şeylerden ötürü gerçeküstü duruma dönüşüyor. Bu son kısmı okumayanlar için  tadı kaçmasın diye açmayayım.

Konu, panel dizilişinden ve psikolojik durumların hemen kavranmamasından ötürü ilk okumada hemen kendini ele vermiyor. Hatta ilk okumada hoşuma gitmemişti. İkinci okumada taşlar yerine oturdu ve kitabı sevmeye başladım. Tavsiye ederim.

V

  Özellikle çizimleri,panel yerleşimi,efektleri ve kaligrafisi ile çok başarilı bir işe imza atmış Nate Powel..Böylesine psikolojik derinliğe dair öyküleri
çizgiye dökmek hayli zorlu bir tercih aslında..

   Nate Powel'in yine Karakarga'dan çikan diger eseri Yine Gel'i de en yakın zamanda okuyacağım..
"İstemem,eksik olsun.."

battlehammer

Ekim başında okuyup bugün üzerine bir şeyler yazdım. Örnek sayfayla birlikte review'i de buraya bırakıyorum.

Önce sayfalar:





Fotoğrafların büyük halleri; şurada ve burada.




battlehammer

Bu da inceleme:


Hep düşünürüm, kitap arkası yazılarını yazan bu embesilleri nereden buluyorlar diye. Mesela kariyer.net'e şöyle ilanlar mı veriyor yayınevleri: "tüm işlevlerini toplam 12 adet nöronla idare edebilen, bön bakışlı, durgun zekalı editör aranıyor. Not: ağzının yerini bilmesi tercih sebebidir" diye? Sonra da çeşit çeşit embesil cv'ler mi yağdırıyor o yayınevlerine; "şöyle aptalım, böyle aptalım," diye?

Kitabın arkasını yazan geri zekalının iddia ettiğinin aksine aşk hikayesi ile yakından uzaktan ilgisi olmayan kitabımız, Perry ve Ruth adlı şizofreni hastası iki kardeşin yaşamlarını, "normal hayat" içinde var olma, uyum sağlama ve hayatta kalma çabalarını anlatıyor.

Büyük annelerinin de muzdarip olduğu hastalıkla olarak küçük yaşlarda tanışan iki kahramanımız büyüdükçe halüsinasyonlar, sanrılar giderek artmaya başlıyor. Ergenliğin o ezici ağırlığı ile de birleştiğinde Ruth ve Perry'nin gerçeklikle bağlantısı giderek daha fazla hasar görmeye başlıyor. Aileleri, öğretmenleri, ve karşılarında çıkan hemen tüm diğer yetişkinler süzme birer hödük olduklarından da yaşadıkları gerçeklik giderek daha fazla tatsızlaşıyor. Ortada bir hastalık olmasa dahi "kaçılması gereken" berbat orta sınıf Amerikan aptallığı kaynaklı bir depresyon yumağına dönüşmeye başlıyor hayatları.

Tam anlamıyla karanlık bir çizgi roman Yut Beni. Dilinden atmosferine, balonundan müziklerine çok yoğun biçimde hissettiriyor bunu. (tam da o yüzden East Hasting'i bırakıyorum buraya, dinlersiniz okurken). Perry'nin görece uyum sağlayabilir hallerine rağmen, Ruth'un git gide kırıldığını, her şeyin ne kadar ağır geldiğini baştan sona kadar iliklerinizde hissediyorsunuz.

Kitabı ilginç yapan unsurlardan biri de Ruth ve Perry'nin durumlarını kendi aralarında özgürce, çekinmeden konuşabilmeleri. Çarpık ve deforme de olsa bir öz farkındalık etrafından, "seni anlayabilecek biri" ile dertleşebilmek gerçekten önemli bir faktör yaşamlarında. Ancak bir o kadar da ürkütücü bu kadar yalın ifade edilebiliyor olması. Bana tutunacak küçük bir parıltı olduğu kadar, bir miktar aklımı da karıştırdı tam da bu yüzden.

Bir kasabadaki standart ve hayli can sıkıcı insanların, küçük bir kesitine odaklanarak hikayesini anlatan, güzel kurgulanmış bir kitap Yut Beni. Tahammül sınırımızı zorlayan küçük detayları arka arkaya eklemeyi iyi beceriyor açıkçası. Ancak Nate Powell, asıl maharetini grafiklere, panellere, balonlamaya, çizgi romancılığa mutlak hakimiyetinde gösteriyor. Siyah ve beyazı harika bir biçimde kullanan Nate, oturmuş bir üsluba, güzel çizgilere, basit çizimlerle iyi karakterler oluşturabilecek de tecrübeye, çizgi romanda olmazsa olmaz olan hareket hissiyatını ve ifadeler konusunda da tartışılmaz bir başarıya sahip. Bunları detaylı arka planlar, dikkati ödüllendiren mekanlarla da gayet güzel birleştiriyor.

Ama bu kitabın çizimlerini özel ve farklı yapan, Nate Powell'ın eklediklerinden ziyade çıkardıkları. Sanatçı kendi çizimlerini deforme ederek, eksilterek, bozarak, balonları silerek ve anlaşılmaz/okunmaz kılarak, paneller arasındaki geçişlere müdahale ederek, akıcılığı bozarak öyle bir hale sokuyor ki kitabı, sanki siz de her şeye Ruth ve Perry'nin dünyalarını çarpıtan, değiştiren algıyla, o aynı ruh ezen perdenin ardından bakıyorsunuz. Aslında okurken bir yandan da şöyle dedim; keşke şizofreni meselesi kitapta ya hiç tartışılmasaydı ve bizim çözmemiz gereken bir gizem olarak kalsaydı ya da çok daha sonra ortaya çıksaydı. Uzun süre bu deformasyonları algılamaya çalışıp, okuduğumuzun gerçekliğini sorgular durumda kalsaydık. Gerçekten yakışırmış bu anlatım tarzına.

Kitabı bitirdiğimde, bu yazıyı yazmadan önce, spoiler tag'i altında kitabın sonunu da bir miktar tartışmak istiyordum açıkçası. Ancak üzerinde düşündükçe bundan vaz geçtim. Vaz geçtim çünkü hem "bu şekilde" oluşu gerçekten etkileyiciydi, hem de "kör gözüne parmağım" dercesine açıklamanın saygısızca olacağını düşündüm. Ama sanılmasın ki kendi doğrularını dayatmak adına insanların güvenlik ağlarını yırtıp atmakta zerre sakınca görmeyen o berbat, kibirli "normalliğe" öfkemi saklı tutmuyorum.

Beğenmiş olmama rağmen kitabı kolaylıkla tavsiye edemeyeceğim bu arada. Çoğu kişinin kitabı tatsız bulacağını düşünüyorum aslında hem teknik hem de hikayesel nedenlerle. Ama ben gördüğümü baya beğendim, yazarın diğer kitaplarının da peşine düşeceğim.




Yazının orijinal linki: https://www.goodreads.com/review/show/5019601150

edit: minik imla editi yedi.