Teks Sohbet Odası

Başlatan hanac, 07 Eylül, 2010, 21:16:12

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

hanac

Italya da 7 Ekimde Teks'in 600. sayisi (tabii ki renkli olarak) yayinlanacak.


tommikser

Bu arastirma sevgili Aziz Tuna C. tarafindan yapilmistir.Oldukça keyifli bir yazi olmus.





Teks'in Kurallari, Dipnotlari ve Tortulari

I
Teks öykülerinde "mesele" hakkinda okuyucu, daima Teks'ten daha fazlasini bilir. Sorumlular ve entrikadan haberdardir. Teks'in isin içinden nasil siyrildigini izler.
II
Entrika dedim de dostumuzun serüvenlerinde ask entrikasi yoktur. Sanirim Bonelli, isin ciddiyetini bozdugunu "düsünüyordu". Erkekler dünyasinda geçer olaylar.
III
Kötü adamin suçlari asla ve asla rastlantisal olarak degil, bir çikarsama (!) sonucu ortaya çikar. Rastlanti sonucu ortaya çikan "suç ve suçlular" kesinlikle ikinci dereceden kötülerdir ve kötüye giden yolu kolaylastirirlar.
IV
Ölüm ve öldürme olmadan Teks olmaz.
V
Teks, yaninda dostlari olsa bile tüm olaylarin tek çözücüsü ve akil yürütücüsüdür. Ekip haline gelmeleri ya da Teks'in telgrafi ile toplanmalari, düsmanin esitsiz bir biçimde kalabalik olmasi yüzündendir.
VI
Suçlu kesinlikle "gerçekçi" yöntemlerle ve bu gerçekçiligi besleyen kan ve ölümlerle ortaya çikarilir.
VII
Asil suçlu, Teks ona ulasana kadar bütün kozlarini kullanir. Siradan biri degildir, böyle olmasi okurla alay etmek anlamina gelecegini tahmin edersiniz herhalde. Teks, taninan, ne yapacagi tahmin edilen "bela" bir heriftir, onu hafife almak daima pahaliya mal olur... O sebeple sürekli tuzak kurulur, "yollar" zorlastirilir. O yol, ne kadar çetrefilli olursa o kötü, o kadar daha "kötü" olacaktir ve Teks'in öfkesine degecek biridir. Okuyucu nezdinde öç almayi mesrulastirdigi gibi endise de yaratmalidir.
VIII
Asla tek suçlu yoktur, bütün kötülükleri üzerinde yogunlastiracak "kötü" ise Mephisto gibi istisnadir. Mephisto'nun yanindakilerin onun masasi oldugunu ve her halükârda tek basina, o "teke tek" kavgaya kalacagini biliriz. Suçlular, bütün serüven romanlarinda oldugu gibi örgütlüdür, para için bir araya gelmis serseri ve haydutlar ("pislikler") oldugu gibi bir tarikatin sadik üyeleri de olabilmektedirler. Para için ise bulasanlar isler ters gidince (zira Teks olaya karismistir bir kere) kaçmaya çalisirlar ancak (ihanetin sonu ölümdür), bizzat örgüt tarafindan cezalandirilirlar. Organize olanlarin önemlice bir kismi Afrika ve Asya gibi "üçüncü dünyali" tarikatlardir. Böylelikle siddetin yanina "büyü ve egzotizm" katilmistir. Emir kulu olan akli kit dev muhafizlar, sinsi yardimcilar çikar ortaya. Tehdit, santaj ve para hirsi dolasir karelerde...
IX
Kara büyü ve tarikat göndermelerinin Allah sevgisi ya da yardimseverlikle bir ilgisi yoktur elbette. Bir parantez açalim "din adina cinayetler isleyen" bir kötü yoktur Teks öykülerinde. Para ve iktidar hirsi kötülerin belirleyicisidir, bir "ideal" ugruna savasan varsa bile onlar yalnizca kandirilmis "masalardir".
X
Teks'te suçlarin temelini mülkiyet haklarina tecavüz ve yasalara uymamak olusturur.
XI
Teks'in yöntemlerinden en çok sehirliler ve egitimli liberaller hoslanmaz.
XII
Teks, "doga"dan gelir, özgür bir adamdir-sehrin deger yargilari onu pek ilgilendirmez. Bu yüzden eylemleri nedeniyle –ve elbette kelimenin dar anlamiyla- bir devrimcidir, çünkü kanun koyucudur. Öte yandan bu "düzene" karsi "bu düzeni biliyor ve onu bu biçimiyle reddediyorum" diyebilecek bir marjinal de degildir. Daha çok bir kanun koruyucu ve ahlâkin temsilcisidir.
XIII
Teks, bütün zamanlarin en çok konusan kanun adamidir. Bütün planlar, tuzaklar ve yapilmasi gerekenler uzun uzun konusulur.
XIV
Teks evreninde "gizem" yoktur, okuyucu görülenler araciligiyla "evreni" kolaylikla anlayabilme imkânina sahiptir. Bu sebeple kötüyü Teks'ten çok daha önce okuyucu görür. Görür görmez de tanir.
XV
Teks'i gülerken hatirlamak için Karson'a ihtiyaç duyariz.
XVI
Teks'te edebi dalgalanmalar, derin insanî çözümlemeler bulunmaz. Ne Teks kendini sorgular ne de kötüler. Kolay, akici bir zihin uyaricidir.
XVII
Bonelli'yi Teks olmadan düsünemedigimiz ve bilebildigimiz düsüncelerini dolayli ya da dolaysiz Teks üzerinden aktardigi için söyle bir tortu kalmistir bende... Dünyaya karsi bir husumet tasimaktadir, öfkeli bir mektuptur yazdiklari. Teks, intikamdir hayattan ve elbette Bonelli'nin rüyasi.
XVIII
Yillar öncesinden, Panorama dergisinde çikmis resimleri var aklimda Bonelli'nin. Yasli bir adamdir artik. Kovboy kiyafetleriyle turistik bir gezinin ortasinda, Vahsi Bati'da. Sert hatlari, çatik kaslari mühürlüdür yüzüne. Bir rahip gibi yasamis öfkeli bir adamdir sanki. Bir eglence içinde dahi ciddiyetini bozmamaktadir, çocuklastigini kabul etmeyecek kadar vakur!! Belinde içi "yalanci" kursunlarla dolu bir altipatlar!!



hanac

Günes paylasim için tesekkürler.

Aziz Tuna çok güzel bir yazi ortaya çikarmis.

tommikser

Hasan Ali POLAT'in "SÜREÇ ODAKLI BIR BAKISLA TÜRKIYE'DE ÇIZGI ROMAN ÇEVIRILERI" isimli yüksek lisans tezinden alinmistir...
Hasan beye bu degerli çalismasi için ne kadar tesekkür etsek azdir.

Çevirmenlige nasil basladiniz ve çizgi roman çevirmeye nasil karar verdiniz?

Çevirmenlige Gök-Dil Ingilizce kurslarinda ögretmen olarak çalisirken (sanirim 1991 yiliydi) Milliyet gazetesiyle birlikte düzenlenen bir promosyon kampanyasinda Resimli Dünya Klasikleri'nden 10 tanesini çevirerek basladim. Tashih ve redaksiyonlar için gazeteye gidip gelirken çevirmenligi ya da basinla ilgili bir seyler yapmayi ögretmenlikten daha çok sevebilecegimi fark ettim. Ama sirf çeviri yaparak geçinemeyecegimi bildigim için ögretmenligi saglam bir kapi olarak görüp, çevirmenligi de ikinci isim olarak sürdürmeye karar verdim. Milliyet promosyon kampanyasinin arkasindan Antrakt sinema dergisine çevirdigim film elestiri ve tanitimlari geldi. Ardindan Korsan Yayinlari'nin kapisini çaldim ve Orhan Kahyaoglu'yla tanistim. Bu benim için bir anlamda deli cesaretiydi çünkü o zaman bu kadar girgin biri degildim. Yayinevlerine çeviri yapma girisimim böyle gerçeklesti. Korsan Yayinlari'na müzik kitaplari, Parantez Yayinlari'na Jack Kerouac kitaplari basta olmak üzere çesitli çeviriler yaptim. Yeni adimlarimi, hep bir önceki isimi ya da islerimi referans göstererek atmaya çalistim. Bu arada 1994 yilinda Express dergisine bir Teks yazisi yazdim ve o dergide çizgi roman bölümünü hazirlayan diger arkadaslarla birlikte underground çizgi roman dergisi Darkwood Sakinleri'ni çikarmaya basladik. Darkwood kadrosundayken Oglak Yayinlari'nin bir Teks albümü çikarmaya hazirlandigini duydum. Sonra o proje uzun süre ertelendi, o zaman ben hiçbir biçimde dahil degildim; bir iki yil sonra (1999 yazi) Teks'in çikmak üzere oldugunu ögrenince son dakikada yine bir deli cesaretiyle Oglak'in sahibi Rasit Bey'e (Rasit Çavas) telefon açtim, çalismalarimdan söz ettim ve o kitaba bir biçimde katkida bulunmak istedigimi söyledim. Bu arada sirf çizgi roman okuyabilmek için (çünkü seksenlerin sonlarina dogru Italyan çizgi romanlari Türkiye'de yayimlanmamaya baslamisti) Italyan Kültür'e devam edip temel seviyede de olsa Italyanca ögrenmis, birkaç kez Italya'ya gidip bavullar dolusu çizgi roman getirmistim. Iste bunlari da referans göstererek Rasit Bey'le görüstüm. Bana, madem Teks'e bu kadar hakimsiniz, son okumasini size veririz, dedi. Teks'in çevirisi Teks'e ve çizgi romana uzak biri tarafindan yapiliyordu. Balonlardan birinde Teks "Aman Yarabbi!" diyordu, baska bir örnek vermeye gerek görmüyorum. Bu tür müdahalelerimden sonra Oglak'in daha dogrusu Maceraperest Çizgiler'in (MÇ) çizgi roman yayin danismanligi teklif edildi ve sevinçle kabul ettim. Ayrica çizgi romanlarla birlikte verilen Maceraçizgi eklerini de ben hazirladim. Çizgi roman çevirmenligine baslamamin "kisa"(!) öyküsü budur.

Hangi çizgi romani çevireceginizin kararini siz mi verdiniz, eger evetse özellikle o çizgi romani çevirmek istemenizin nedenleri nelerdir?Teks'in yayimlanmasina zaten karar verilmisti ama MÇ benimle en bastan, sifirdan da baslasaydi ben yine Teks'i önerirdim çünkü Teks benim her zaman için en sevdigim çizgi roman olmustu. Devaminda benim -yayin danismani sifatimla- tavsiye ettigim Martin Mystere (MM), Dylan Dog (DD), Nathan Never (NN) dizileri geldi. Çünkü bunlar format olarak da (büyük boy, 240 sayfa, tam macera...) Teks'e uyuyordu. Ardindan 40'inci yilini kutlamak için Efsanevi Zagor Maceralari kitabi yaptik. Efsanevi Maceralar dizisini Teks, Mister No için de uyguladik. Sonra Juila, Dampyr gibi serileri baslattik. Bunlar hep Boneli çizgi romanlariydi.

Yayinevi ile iliskileriniz nasil gelisti ve sözlesme süreci nasil isledi?
Bu soruya yukarida cevap verdim saniyorum ama sözlesme gibi bir sey olmadi. Her sey el sikisma üzerineydi ama bugün baktigimda keske bir sözlesme imzalasaydim diyorum. Yayineviyle iliskilerimi biraz daha detaylandirmam gerekirse sunlari ekleyebilirim: MÇ'in hem -tek- çevirmeni hem de yayin danismaniydim. Yaptigim çeviriler ve sunus yazilarim son olarak Rasit Bey tarafindan okunuyordu.

Çeviri sürecine hazirlik olarak neler yapiyorsunuz, kullandiginiz yardimci kaynaklar nelerdir?
Bir ön hazirlik yaptigimi söyleyemem. Türkiye kronoloji olarak Italya'yi epey bir geriden takip ettigi için çeviri sirasi gelen çizgi romanlari zaten daha önceden okumus ve konusunu biliyor oluyordum. Sonra bilgisayarin basina oturup çevirmek kaliyordu. 114 sayfalik bir çizgi romani -eger o gün baska bir isle bölünmezsem- bir günde bitirebiliyordum. Yalniz sunu söyleyeyim, bu kisim ilginç gelebilir, Italyan Kültür'e yalnizca bir kur devam ettim. Çeviri yapabilecek düzeye gelmemi kendi çabalarima ve daha önceden Ingilizce'den çeviriler yapmama borçluyum. Italyancanin büyük bölümünü tek basima ögrendigim için konusma ve yazma becerilerim sifira yakindir. Kullandigim en "yararli kaynak"sa Italyanca - Türkçe sözlügümdür ©. Kaç tane sözlük parçaladim, inanamazsiniz.

Çeviri sürecinde ve öncesinde size destek olan birileri oldu mu (Editör, redaktör ...vs), eger olduysa bu süreç nasil isledi?
Dedigim gibi tek çevirmen ve yayin danismani ben oldugum için böyle bir yardim almadim. Zaten editör sifatiyla yayinevini yönlendiren kisi de bendim. Ama kullandigim dilin, yayinevinin kullandigi dile uygun düsmesi için son okumayi Rasit Bey yapiyordu. Oglak'in diger kitaplarinda kullanilan dilin çizgi roman çevirilerinde de geçerli olmasi isteniyordu. Örnegin "duymak" yerine "isitmek" sözcügünde israr edilirdi. Böyle birtakim israrlari olurdu.

Yayinevleri ile çalisma biçimlerinizden biraz bahseder misiniz?
Bu soruyu tam anlayamadim ama anladigim kadarini yazayim. Bir kere sonunda zarara ugrayabiliyorum ama yayinevleriyle çalismam, karsilikli güvene ve el sikismaya dayali oluyor. Bir de Korsan'dan bu yana (Parantez ^ Darkwood ^ Kamer ^ Oglak ^ Is Bankasi Kültür Yayinlari ^ Bilge Karinca ^ Merkez Kitaplar.) hep disaridan da bir biçimde tanidigim, tanistigim kisilerle çalistim/çalisiyorum. Teklif genelde onlardan geliyor, bize su kitabi çevirir misin, diye. Ilgi alanima giren kitaplari çevirmek hosuma gidiyor. Simdiye kadar hiçbir zaman örnegin Ingiliz Edebiyati Klasikleri'ni çevireyim diye bir arzum olmadi. Nasil olsa onlari çevirmek isteyen pek çok kisi var. Çizgi roman gibi birçoklarinin burun kiviracagi, küçümseyecegi seyleri çevirmek daha çok hosuma gidiyor. Ilk çikan çeviri kitabim Mick Wall'in yazdigi Guns n' Roses kitabidir (Korsan Yayinlari) örnegin. Içinde en galiz küfürler geçer. Onu da biraz anlatayim: Ilk çalismam oldugu ve kitabin basina toplatilmak, yayimcisina dava açilmasi gibi kötü bir is gelmemesi için geçen küfürleri yumusatayim dedim, dershanede bir arkadasim, küfür dolu bir kitabi çevirince kendini çevirmen oldum mu saniyorsun dedi diye sinirlenip küfürleri oldugu gibi çevirdim ve o kitap haliyle çikti.

Belirli bir çeviri stratejiniz var mi?
Bunun ölçüsünü belirlemek bazen güç olsa da çeviri kokmayan ama bununla birlikte Türk'lerin kendilerine has deyislerine yer vermeyen bir tarz belirlemek gerekiyor. Söyle bir örnek vereyim, biraz kaba olacak ama çevrilmis bir metinde "ulan" sözcügünü görmek beni çok rahatsiz eder. Çünkü "ulan" buram buram Türkçe kokan bir ifade ve bunu bir Amerikali'nin ya da Italyan'in söylemeyecegini bilirsiniz. Artik bu kadari da olmaz dedirten örnekler de var, "Hanyayi Konyayi anladi" gibisinden. Bunu bir Türk gayet rahat söyler ama yabanci birinin bir atasözü ya da özdeyis olarak bunlari söylemesi akla hayale gelmeyecek seylerdir. Bu örnekleri vermemin nedeni maalesef çevirilerde sikça karsilasiyor olmam. Mesela geçenlerde bir filmin çevirisinde "karaFATMA" ifadesiyle karsilastim. Hamamböcegi gibi bir ifade dururken "karafatma"nin kullanilmis olmasi beni çok rahatsiz etti. Bunlara dikkat etmek gerekiyor. Asiri Türkçe ve/veya yerel ifadelerden kaçinmak gerek. Bunun disinda elbette konusan kisinin egitim durumu, egilimleri, meslegi, vesaire bunlar hep dikkate alinmasi gereken seyler. Benim çeviri yaparken dikkate aldigim okur kesimi kültürel olarak ne çok yukarida ne de çok asagida olan, ortalama seviyedeki okurlar. Hiçbir zaman birebir çeviri yapmiyorum ama metinden uzaklasmamaya, kendi yorumumu katmamaya çalisiyorum. Ama durup, kendi kendime, "Bu cümleyi ben söyleseydim nasil söylerdim" diye sordugum oluyor. Bir de çevirdiginiz bir cümleyi yüksek sesle okudugunuzda, özellikle diyalog çevirisiyse, sakincali yerlerini daha iyi anliyorsunuz. Bunun disinda kesin olarak bilmesem de dönem dönem çizgi roman çevirilerine çevirmenin siyasi yorumlarinin da katildigini duydum ama dedigim gibi bu kesin bir bilgi degil.

Çeviri sürecinde en sik karsilastiginiz güçlükler nelerdir?
Zaman, daha dogrusu zamansizlik. Çeviri gibi sorumlulugu büyük bir isi dar vakitte tamamlayip hata yapmaktan çok korkuyorum. Bir de ne olursa olsun, aklinizi tamamen o ise vermeniz gerekiyor. Yine zaman sorununa dönüyorum ama örnegin yarin 15 sayfa çeviri yapacaksaniz, gün boyunca baska bir ise zaman ayirmamaniz, örnegin benim durumumda bir sonraki günün dersini nasil hazirlayacaginizi düsünmek zorunda olmamaniz gerekiyor. Dile yeni girmis, Türkçede karsiligi olmayan ya da sizin bilebileceginiz ama okurun bilemeyecegi kullanimlarla karsilastiginizda neler yapmaniz gerektigine karar vermek de çok zor. Teknik olarak yasadigim bir baska sikinti, siir ve sarki sözü çevirilerinde karsima çikiyor. Yaptigim hiçbir siir ve sarki sözü çevirisinden memnun kalmamisimdir, çünkü ne sairim ne de sarki sözü yazari. Bir dizeyi alip bire bir çevirdiginizde Türkçesi bir sey ifade etmiyor, sairin ya da sarki sözü yazarinin zihnine girip, "Bu adam bunu söylemek istemis" biçiminde yorum katarak çevirdiginizde orijinal metne müdahale etmis oluyorsunuz ve buna hakkiniz olup olmadigi tartisilir ama zaman zaman bu tür çeviriler de geldigi oluyor, elinizde olsa hayir diyeceginiz isler bunlar ve bir biçimde kabul etmek zorunda kaliyorsunuz (hayir, maddi kaygilar da degil sizi o isi yapmaya mecbur birakan, sartlar öyle gerektiriyor, mesela sizden önce birkaç çevirmenden ret cevabi almis ve zamanlari çok az kalmis oluyor). Bu arada sunu da açiklayayim, çeviride yüksek lisans yapan biri olarak yukarida siraladigim bu sorunlara sizin daha geçerli bir yanitiniz olduguna eminim ama ben özel bir çeviri egitimi almadim. Amerikan Filolojisi'nin programinda yer alan çeviri dersleri disinda bir çalismam olmadi. Orada da teknik egitimini degil, her derste çeviriler yaparak pratigini görme imkânimiz oldu o kadar.

Çeviri sürecinde yasadiginiz kültürel aktarim güçlüklerini nasil asiyorsunuz? Mümkünse yasadiginiz bu güçlükleri ve nasil astiginiza dair bir kaç örnek verebilir misiniz?
Oglak'ta çalisirken bu tür sikintilarla sik sik karsilastigimi söyleyebilirim. Hemen aklima gelen bir örnek: Dylan Dog çizgi romaninda Groucho adli bir yan karakter vardir ve bu karakter ülkemizde Üç Ahbapçavuslar adiyla bilinen Marx kardeslerin (Groucho, Harpo, Chico... biri daha vardi, unuttum) birinden esinlenilerek yaratilmistir. Ülkemizde eger sinemaya, klasik komedi filmlerine asina biri o karakteri Groucho Marx olarak degil, ünlü dublaj sanatçisi Ferdi Tayfur'un yorumuyla "Arsak Palabiyikyan" adiyla bilir. O yüzden biz de Groucho yerine Arsak adini kullanalim dedik. Çogu kisi benimseyemedi. Hatta Rodeo Yayincilik DD serisine basladiginda Groucho isminde karar kildi. Bu konuyla ilgili bir not daha: DD alti sayi olarak Amerika'da Dark Horse Comics tarafindan da yayimlandi, MM ve NN'la birlikte. Dark Horse da Groucho'ya müdahale etme geregi duydu ve bilgisayarda biyiklarini kaziyarak, adini da Felix'e çevirerek yayimlama karari aldi. Sanirim telif haklariyla ilgili bir durum ya da sorun söz konusuydu.

Çalistiginiz yayinevlerinin çeviri sürecinde bir etkileri, yönlendirmeleri ya da belli bir çeviri politikalari var mi?
Zaman zaman oluyordu. Mesela Dylan Dog çizgi romani Ingiltere'de geçer. Dylan'in arkadasi ve eski amiri Bloch zaman zaman "Old boy" diye hitap eder Dylan'a. Ben bunu oldugu gibi birakmak istedigimde Rasit Bey, "Türk okuru fazla Ingilizce bilmez, onu 'evlat' diye çevir" derdi. Bu tür müdahaleler olmustur.

Çevirdiklerinizden baska çizgi romanlari da takip edebiliyor musunuz?
Daha çok Italyan ve Frankofon çizgi romanlarini seviyorum. Amerikan çizgi romanlarindan takip ettiklerim Daredevil, Punisher ve Wolverine

Çizgi roman çevirisi yaparken o çizgi romanin daha önceki çevirilerinden yararlaniyor musunuz, daha önceki çevirilere göre degistirdiginiz ya da farkli yorumladiginiz noktalar nelerdir?
Söyle bir durum var: Örnegin Teks, Zagor, MM, Teksas, Tommiks, Kaptan Swing gibi çizgi romanlar ülkemizde yillarca yayimlanmis ve hem belli bir okur kitlesi hem de kendine has bir dil olusturmus. Eger bu dile hâkim degilseniz, yani daha önce hiç Teks ya da Kaptan Swing okumadan bu çizgi romanlarin çevirisine baslarsaniz, Rekin Bey gibi birinin bile yaptigi hatalari siz de yaparsiniz. Ben o çizgi romanlari okuyarak büyüdügüm için herhangi bir durumda kahraman ne der, ne tepki verir, daha balona bakmadan tahmin edebiliyorum o yüzden de benim çevirimdeki Teks asla "Aman Yarabbi" demiyor. Farkli yorumlamaya ise söyle bir örnek vereyim: Efsanevi Zagor albümünde, sik sik geçen "Darkwood'un bütün davullari adina" diye bir söz vardi. Bu ifade orijinal kitapta çok sik geçiyordu, ben de bire bir çeviriyle kullanayim dedim (Daha önceki kitaplarda o kadar sik geçmis miydi bilemiyorum ama benim çevirdigim macerada bolca kullanilmisti bu söz). Kitap, bu sözleri içererek yayimlandiginda ilk kez gören Zagor okurlari yayinevine telefonlar açmis, böyle bir ifadenin nereden çiktigini sormus. Bunu kendim uydurmadim tabii ama sonuçta çizgi roman okuru epey muhafazakar. Yenilikleri kabul edemiyor. Çok aykiri kaçmasa bile birtakim ifadeleri denemek, begendirmek, begendiremezseniz - yanlis olmasa bile- geri çekmek zorunda kaliyorsunuz.

Su an hangi çizgi romanlari çeviriyorsunuz?
Su an itibariyla bir çizgi roman çevirmiyorum. O piyasaya biraz kirginim aslinda. Ama önümüzdeki aylarda birtakim gelismeler olabilir. Benim disimda gelisen birtakim olaylarin sonuçlanmasini bekliyorum.

Çevirdiginiz çizgi romanlara göre kullandiginiz dili de degistiriyor musunuz?
Elbette. Teks'te ya da Zagor'da kullandigim dili MM'de kullanmam imkânsiz.

Hangi çizgi romanin çevirileri sizi daha çok zorluyor ve neden?

En çok Nathan Never (NN) ve MM çevirilerinde zorlaniyor(d)um. NN bilimkurgu oldugu için. Bilimkurguya çok yakin biri degilim, terminolojisi zorluyor ve maceranin tamamina hâkim olan o "mekanik hava" beni açikçasi sikiyor. MM'se bir çizgi romandan çok ansiklopedik bilgiler silsilesi gibi bir sey. Balonlar çok uzun, aksiyon çok yavas, ayrica yaptiginiz çeviriyi emin olmak için ansiklopedi vb. kaynaklardan teyit etme ihtiyaci duyuyorsunuz. Elinizdeki is hizli ilerlemiyor. Onlari çevirmek yerine okumayi tercih ederim.

Çizgi roman disinda baska bir tür çevirmeyi de hiç düsündünüz mü?
Çeviriyorum zaten. Ayrica bir de Sinetel ve Promay gibi dublaj sirketlerine film ve belgesel çevirileri yaptim, dahasi 1995'ten beri NTV, kanal e (simdiki adiyla cnbc-e) ve Discovery Channel'a da çeviriler (spor belgeselleri, diziler, filmler, doga belgeselleri ) yapiyorum.

Türkiye'de günümüzde çizgi roman çevirmenligi ile genel görüsleriniz nelerdir?
Çizgi roman da, çizgi roman çevirmenligi de asla küçümsenmemesi gereken seyler. Sevgi ve saygiyla yapilmasi gerekiyor. Aman canim ne olacak deyip geçemezsiniz. Zaten böyle küçümser bir tavriniz varsa bastan hiç kalkismayin. Zamaninda Aksoy, Milliyet, Sabah gibi kurumlar çizgi roman da yayimladilar. Ama o bölümlerin basina yakin zaman öncesine kadar ayni kurulusun örnegin moda ya da spor bölümünde görevli birilerini atadiklarinda çizgi roman facialari yasandi. Çizgi romani çevirecek kisi de editörlügünü yapacak kisi de mutlaka çizgi romani okuyan, seven, benimseyen ve yeri geldiginde koruyacak biri olmali. Aksoy'dan bir örnek vereyim: Kalin kapakli, birinci hamur kâgida bastiklari Teksas, Tommiks, Kinowa. serilerini hatirlarsiniz. O serilerden birinde, sanirim Tommiks'in bir macerasinda "karizma" sözcügü geçiyordu, Tommiks'in ya da o çizgi romandaki kahramanlardan birinin karizma demesi o kadar yadirgandi ki. Teks'ten iki örnek vereyim: Bir macerada Çin Mahallesi'nde bir kavga çikiyor, Çinliler Teks'in bir arkadasini dövüyor, Teks gelip, nasilsin, diye sordugunda adamin cevabi su: "Üstümden tank geçmis gibiyim." Bir baska macerada, isler ters giderse neler olabilecegini konusuyorlar ve bir tanesi kalkip, "Bu durumda Üçüncü Dünya Savasi çikar" diyor, daha dogrusu çevirmen arkadas 19'uncu yüzyilda yasamis kahramanlara bunlari dedirtebiliyor. Yine Teks'ten bir örnek: Ellili, altmisli yillarda basilan bir macerada Teks -hem de Teks!!!- "Ayol" diyordu. Daha baska ne diyebilirim ki?...

Yayinevleri ile çalisirken metin size hangi yollardan ulasiyor, bu konuda belli bir isleyis var mi?
Genelde copyright ajansiyla anlasma saglandiginda ajans, çevirisi yapilacak kitaptan en az iki kopya yayinevine gönderiyor. Biri çevirmene veriliyor, digeri yedek olarak yayinevinde kaliyor ve çeviri sürerken o kopya üzerinde çalisilarak kapak tasarimi vs. yapiliyor. Bazen orijinal metin Internet üzerinden de yollanabiliyor (bunu cnbc-e, Discovery gibi kanallarla çalisirken çok sik yasiyoruz, bazen kagit çiktisi alip kuryeyle de yolluyorlar). Tamamlanmis isler de istenirse elden, istenirse Internet'ten gönderilebiliyor, açikçasi televizyonlara yaptigim bütün dublaj çevirilerini e-mail olarak gönderdim ama altyaziysa gidip orada kendiniz bindirmek durumundasiniz. Onun da nasil yapildigini kisaca anlatayim: cnbc-e'deki alt yazilari gözünüzün önüne getirin. Bir satirda en fazla 38 karakter (bosluklar dahil) olmasi gerekiyor. iki ya da tek satirdan olusan altyazilarin aralarina birer bosluk birakiyorsunuz. Sonra o çeviriyi altyazi stüdyosunda teknisyen arkadasla birlikte "basiyorsunuz". Ideali her bir altyazinin en az dört saniye ekranda kalmasi...

pizagor

Dün okudugum Tex 113 (Oregon Ormanlari) ile baslayan ve Tex 114 (Shannon'un Tüfekleri) ile sonlanan hikayenin büyük çogunlugunda Tex'i alistigimiz o sari gömlek, lacivert pantolon, yakada fular, ayakta mahmuzlu çizmeler, yanlardan sarkan 2 colt ve bunlari tamamlayan fiseklerle dolu kemer yerine ormanci kiyafetleriyle, hele hele Carson'u kareli oduncu gömlegi içerisinde kafasinda Ecevit kasketiyle görmek bir garipti. Alisilmisin disina çikildigi için güzel de geldi bir taraftan... O bilindik 'Bana bulasma, pisman olursun' ya da 'Her an patlamaya hazir dinamit' görüntüsünden siyrilmis halleriyle pek bir sevimli geldiler bana...

Hikaye Gros-Jean'in, kagit fabrikasi için agaç kesim isini yapan bir dostunun basina gelen sabotajlarin failini yakalamalari için dostlarimizdan yardim istemesiyle basliyor. Dostlarimiz da yine Gros-Jean'in önerisiyle bu sabotajciyi bulabilmek için orman isçilerinin arasina karismak üzere kilik degistiriyorlar...

Teks'i baska bir macerasinda böyle farkli kiliklarda okudugumu hatirlamiyorum ama bu tarz sürprizler kendini tekrar etmeye baslayan yillarin serilerinde hos bir tat birakiyor...
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


pizagor

Hikayeyle ilgili ipuçları içermektedir...

Dün akşam Tex'in 123 (Kızıl Kurtlar) – 124 (İki Düşman) – 125 (Sınır Adaleti) sayılarını kapsayan Boselli'nin yazdığı Alfonso Font'un resimlediği güzel bir hikaye okudum. Birbirine ölümüne düşman Pawnee ve Cherokee kabilelerinden 2 ateşli savaşçının dostluk – düşmanlık döngüsü içerisinde delikanlılıklarından yetişkinliklerine tekrar tekrar karşılaşmalarının ve bu dönemden kesitlerin yan öykü (ama aslında merak uyandıranı) olarak anlatıldığı hikayedekiler aslında tanıdık : kullanılıp bir köşeye atılan ezilmiş bir halk, kendi cebini doldurmaya çalışan kızılderili ajanları, yerli dostları ve bunları dönek diye yaftalayan yerli düşmanları, Kızılderili rezervlerine göz diken ve bu toprakları elde edebilmek adına yandaşlarını öldürmek dahil her türlü adiliği yapmaya hazır beyazlar, satın alınmış yargı... Boselli yine çok güzel bir hikaye kurgulamış. Merak duygumu uzun bir aradan sonra tetiklemeyi başarabilen bu hikayeyi sizlerin de beğeneceğini sanıyorum.

Öyküde dikkatimi çeken yalnız kalıp da başrole geçtiği sayfalarda Kit Willer'in uyguladığı sert yöntemler bakımından babasından hiç de aşağı kalmadığı. Carson'un da dile getirdiği gibi 'babasının kopyası' olarak Kit Willer artık iyice yaşlanmış olan Tex'in ve serisinin geleceği olarak düşünülüyordur belki de kimbilir...
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


HacıGeraltEmmi


HacıGeraltEmmi


darkwood

Arka masada Ken Parker misafir olmuş gibi görünüyor.  8)
Darkwood Sakinleri..

rumar80

   Konuk yıldızlar geçidi

s.b

Gerçekten de cok ilginç tesbitler de bulunmuşsunuz doğrusu. Tebrik etmek lazım.
İNANDIĞIN GİBİ YAŞAMAZSAN YAŞADIĞIN GİBİ İNANIRSIN

HacıGeraltEmmi

Alıntı yapılan: s.b - 27 Mayıs, 2011, 21:52:53
Gerçekten de cok ilginç tesbitler de bulunmuşsunuz doğrusu. Tebrik etmek lazım.

Doğrusu tespitler bana ait değiller, hazır tespitleri görüp ekledim siteye  ;D

alan ford

 Bu Corto'lu macera Türkiye'de yayınlandı mı. Ben Tex'e yeni yeni bulaştım. Yavaş yavaş tamamlıyorum eksiklerimi. Ama bu Corto'lu macerayı bir an önce bulmam gerek.
kaçmayı denemek bir tutsağın görevidir

HacıGeraltEmmi

Bonelli renkli tex serisine başlamış. aşağıda ilk sayı kapağı ve örnek sayfalar var. böyle renklendireceklerse siyah beyazını tercih ederim şahsen. Ama illaki beğenenler vardır, kimbilir belki bizden birileri yayınlamayı düşünürler  ;)

[IMG]http://www.hizliupload.com/img/77066504652153330742.jpg[/img]

[IMG]http://www.hizliupload.com/img/57721053135774964114.jpg[/img]

[IMG]http://www.hizliupload.com/img/59942750258615840097.jpg[/img]


emre ozdamarlar

Allah allah, hic mi göz nizam yok bu adamlarda, nasil cig cig renklendirmisler.
Asiri amatör. Hic olmamis hakkatten.