Edebiyat Muhabbetleri

Başlatan V, 15 Temmuz, 2010, 22:08:56

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Hayal Kahvem


Kasım ayının 24'ü Öğretmenler Günü ya hani... Hah işte...  Geçen ay... Kasım'ın 23'ydü. Dedim ki:
- Kardeş, söyle...  Öğretmenler günü bahanesiyle, hangi armağanı alayım sana, şahane bir öğretmen kardeşsin diye?

Devrik devrik sorduğum soruyu duyunca gülümsedi. Gülüşünde öyle tatlı, öyle sevecen bir ifade vardı ki... Bilirsiniz ya... O en kızkardeş hali...  İçim eridi... Cevabını bekleyemedim:
- Dile benden ne dilersen, deyiverdim.

Daha cümlem dudaklarımdan henüz dökülmüştü ki, tereddütsüz ve de hatta soluksuz  cevap verdi:
- Tehlikeli Oyunlar'a  götürsene beni!
Takdir edersiniz ki, tepkim şöyleydi:
- Hoppala!...

Ne bileyim? Yeminle böyle bir şey isteyeceği hiiç aklıma gelmedi.  Pat  diye söyleyiverdi. İyi ama... Gösteri hafta içi... Ertesi gün iş var... Hadi benim kendi işim... Kardeş ise öğretmen. Sabah erkenden iş başı yapacak.  Ayrıca benim gece İstanbul'da kalmam gerekecek. Planda ertesi gün iş toplantım var.  Kardeşin illa dönmesi lazım.  Gece yarısı otobüse binecek, geri dönecek. Kolay mı? Yorulacak. Bıdı bıdı bıdı... Söyledim...  Olsun.  Razıydı. İstiyor. Olmazsa da başka bir şey istemiyor.

Du bi...  Ben... Erdem Şenocak'ın olağanüstü performansıyla sahneye koyduğu bu tek kişilik gösteriyi geçen yıl seyretmiştim. Evet... Seyretmiştim... Seyretmiştim de feci etkilenmiştim. Sahiden müthişti.  İkinci kez seyreder miyim? Elbette  seyrederim.

Ayrıca kardeşim istiyor.  Ne dilersen dile, dedim. Yüreğindekini samimiyetle söyledi. Hemen kolları sıvadım. İki bileti kaptım.  Biri bana... Biri kardeşe... İşte zamanı geldi. Bu hafta kardeşimle Tehlikeli Oyunlar vakti:)


Hayal Kahvem


Bugün yine yollardaydım. 
"Otomobilin hızı baharın bütün güzelliğini heder ediyor."
cümlesi, ansızın  zihnimden süzülüverdi. 
Hangi kitapta okumuştum ki?
Hatırlayamadım.
Ahmet Hamdi Tanpınar  tadı verdi.
Olabilir mi?



Hayal Kahvem


Hastasıyım. Filmlerini sadece kendi keyfi için çevirdiğini hayal ediyorum.
Coşkusu, ışıltısı, sevinci, samimiyeti bana geçiyor. Büyüleniyorum. 
Muhabbet, hareket, müzik, heyecan, eğlence ve mizahla oyun ihtiyacımı karşılıyor.
Tekrar tekrar seyretmeye doyamıyorum.
Veee....  2019 Ağustos ayında vizyona gireceği söylenen yeni filminin yolunu gözlüyorum....


Hayal Kahvem


!924 yılında doğan Kobo Abe, ikinci dünya savaşı esnasında tıp eğitimi almış. Edebiyata ve felsefeye meraklıymış.
Üniversitedeyken Poe, Beckett, Dostoyevski, Kafka, Nietzsche okumalarına dalmış.
1948 yılında ilk öykü kitabı yayımlanınca doktorluğu bırakmış. Romanlar yazmış.  Kumların Kadını 1962 yılında yayımlanmış.
Roman, 1964 yılında beyaz perdeye aktarılmış. Barış Bayıksel'in Japoncadan çevirisinin giriş cümleleri şöyle:
"Bir ağustos günü, bir adam ortadan kayboldu.  Bir tatil gününde, buharlı trenle yarım günlük mesafedeki sahile doğru yola çıktı ve kendisinden bir daha haber alınamadı.
Ne kayıp başvurusu ne de gazete ilanları işe yaradı."

Nanananoom... Acaba adama ne oldu? Peki Kumların Kadını kim? Romanın konusu, anlatımı, tadı çok ilgimi çekti.
Ben romanı okudum. Neler olup bittiğini biliyorum. Aaa! Olur mu?Oturup konusunu anlatacak değilim. Ne derler... Merak eden okur, olur biter:)


Hayal Kahvem


Michio Kaku, Geleceğin Fiziği adlı kitabının, Tıbbın Geleceği adlı bölümüne, Yunan ve Roman mitolojilerinde  geçen, şafak tanrıçası güzel Eos'un öyküsüyle başlamış. Eos bir tanrıça olduğu için mükemmel bir bedene sahipmiş, elbette ölümsüzmüş.  Eos, bir ölümlü olan yakışıklı Tithonus'a sırılsıklam aşık olunca, sevdiğinin yaşlanıp ölmesine razı olamamış. Tanrıların babası Zeus'a yalvarıp, Tithonus'u ölümsüz yapmasını, sonsuza kadar beraber yaşamalarını sağlamasını istemiş.  Zeus, Eos'un bu duasını kabul etmiş. Sevgilisi aynı Eos gibi ölümsüz oluvermiş.

Buraya kadar tamam... Tithonus  artık ölmeyecek. Şahane... İki sevgili sonsuza kadar mutlu, mesut yaşayacaklar. Ne güzel...  İyi ama  Tithonus'un bedeni gün be gün yaşlanmaya devam ediyormuş. Ah! İşte Eos birden,   Zeus'tan sevgilisi için ölümsüzlük isterken, sonsuz gençlik istemeyi unuttuğunu anlamış.  Bu durumda Tithonus ölemiyor, gün geçtikçe bedeni çürüyor, kuvvetten düşüyor veee maalesef ızdırap dolu sonsuzluğu yaşamaya devam ediyormuş.

Michio Kaku kitabında bu hikayeyi  21. yüzyıl biliminin yüz yüze kaldığı sorunlara benzetiyor. Bilim insanları şimdi, uzun yaşama konusunda mucizevi ilerlemeler yapıyorlar, diyor.  "Ancak, hayatın sağlık ve kuvvet olmadan uzaması, Tithonus'un trajik bir şekilde öğrendiği gibi, ebedi bir ceza olabilir." diye devam ediyor.

Sonra bu yüzyılın sonuna kadar, hayat ve ölüm üzerine kontrolü ele alan güce sahip olacağımızı, hatta bu gücün sadece hastalıkları iyileştirmeyle sınırlı olmayacağını, insan bedenini daha iyiye götüreceğini ve hatta yeni yaşam formları kurmakta kullanılacağını söylüyor.

Yazının devamında, Robert Lanza adlı hayatın gizemlerinin sırlarını açan bir bilim insanından bahsederken,  Good Will Hunting  filmindeki Matt Damon'un canlandırdığı karakterden söz ediyor.  Aynı o filmdeki karakter gibi, Robert Lanza'nın  "bu filmde pejmürde kılıklı, şehir yaşamına uyum sağlamış işçi sınıfından bir delikanlı, matematik dehasıyla MIT'deki profesörleri şaşkına çevirdiğini",  DNA lar üzerinde çalıştığını,  kim bilir belki bir gün doku mühendisliği üzerinde çalışırken,  hastalıklı ya da eskimiş organları değiştirmek üzere, insanların kendi hücrelerinden üretilecek yeni organlar sipariş verebileceği bir insan beden mağazası ortaya çıkarabileceğini anlatıyor.


Bu enteresan anlatılar üzerine  zeka parlatacağıma, ne yaptım bilin bakalım? Elbette kitaba mola verdim.  Yıllar önce seyrettiğim o güzeller güzeli filmi buldum, yine yeni yeniden seyrettim. Müthişti. Robin Williams'ın intiharından bu yana seyrettiğim ilk filmiydi. Yüreğimin acıdığını hissettim.

peder clemente

Grek mitolojisi, ne kadar iyi yaratılmış bir evrendir ki binlerce yıl sonra bile insanlara esin kaynağı oluyor. Ne Marvel ve de DC'de bu yazar kadrosu yok. Yani kesinlikle her yönden onlardan iyilermiş.
Bu güzel muhabbet ve bilgi için teşekkürler Hayal Kahvem. Yazılarınızı ilgiyle okuyorum. Kadın eli değdiği hemen belli oluyor. Bu güzel Forum'un tek çiçeğisiniz; lütfen yazmaya devam.

Hayal Kahvem


Hayal Kahvem


Cuma akşamı benim kardeş:
- Ablam 18.45'deki filme gidelim mi?
Diye whatsuptan  sorunca, cevap vermeden önce düşündüm.

Doğrusu; günüm netameli insanlarla uğraşarak geçmişti. Yeni  müşterimin kiraladığı makinelere,  makine kırılması ve  3. şahıslara verecekleri zararları kapsayacak  poliçe teklifi hazırlamalıydım.
İş  saati bitmişti. Sigorta şirketinin yokuşa süren soruları bitmemişti. Teklif sonuçlanmamıştı. Konu gereksiz yere pazartesi sabahına sarkmıştı. Bezgindim.

Kardeşimin teklifi cazip geldi. Ötesini gerisini sormadım.
- Olur. Gidelim. Sinemada buluşalım, diye cevap yazdım.

Trafik yoğundu. Kardeş sinemaya benden önce varmıştı. Biletleri almış. Salona girip koltuğuna oturmuş. İyi yapmış.
Ben on dakika geç  varabildim. Kapının girişinde filmin afişini gördüm ya... Yalan söyleyecek değilim, "Eyvaah!" diye inledim.
Balık burcu kardeş bir romantik film bulmuş demek... Filmin adı İstikamet:Düğün. Yok artık! "Ooo my God!" dedim.
Salona girdim. Karanlıktı.  Kardeş el salladı. Yanındaki koltuğa  çöktüm.

Seyretmeye başladım. Filmin baş kahramları oldukları malum adam ve kadın sürekli konuşuyorlar. Güya birbirlerinden hoşlanmıyorlar. 
Belli ki sonunda aşık olacaklar... Jön Keanu Reeves olsa kaç yazar? Ekşın yok abicim! Haybeye lakırdılar... Yoo...  Bu tarz filmler beni bozar.
Resmen darlandım. Kardeşe baktım o da kıpırdanıyor.  Çok şükür ki filmin görüntüsünde çapariz var.
-Kardeş, benim gözler bozuldu galiba. Net göremiyorum filmi, dedim.
-Aynen, dedi kardeşim. Görüntü çok kötü.
-Gidip söylesene, dedim.
Güldü. En öğretmen sesiyle:
-Sen  kapıya daha yakınsın, dedi.
Ben ablayım. O kardeş.  Kardeş sözü dinlerim:) Evet. Kalktım. Gittim. Söyledim.

Sahiden filmin görüntüsü sorunluymuş. Çözememişler. Başka bir filme girebileceğimizi söylediler. O saate denk gelen film "Babamın Ceketi" ymiş.
Kardeşe bakıp kaş kaldırdım.

-Aaa! Girelim işte. Güleriz, dedi.  Ardından;
-Gel patlamış mısır alıp moralimizi düzeltelim, diye ekledi.
Kardeş sözü dinlediğimi daha önce söylemiştim di mi?

İkinci filmi seyretmeye başladık. Mısır bittiğinde filmin on dakikası geride kalmıştı ve de  benim kurtlanmalarım başlamıştı.
-Kardeş, ben kaçsam ayıp olur mu sana, diye kulağına fısıldadım.
-Aaa! Git canım dert  etme, dedi ya, neredeyse  bağrıma basıp kucaklayacaktım.

Evdeyim. Benlik bir dizi seçtim. Seyretmeye başladım...  MANIAC!


memospinoz

Alıntı yapılan: Hayal Kahvem - 23 Aralık, 2018, 15:10:33
Evdeyim. Benlik bir dizi seçtim. Seyretmeye başladım...  MANIAC!


Merhaba,
Dizi demişsiniz ama film olanın afişini eklemişsiniz. Diziyi mi yoksa filmi mi izlediniz merak ettim doğrusu.  ???

Hayal Kahvem

yok memospinoz, o zaman filmi seyretmiştim. çünkü sinemada " akıl hastaları" adlı bir inceleme peşindeydim.
haklısın  yazıyı düzeltmeliyim. lakin maniac dizisini  de seyrettiğimi söylemeliyim.  8)

memospinoz

Alıntı yapılan: Hayal Kahvem - 23 Aralık, 2018, 21:08:03
yok memospinoz, o zaman filmi seyretmiştim. çünkü sinemada " akıl hastaları" adlı bir inceleme peşindeydim.
haklısın  yazıyı düzeltmeliyim. lakin maniac dizisini  de seyrettiğimi söylemeliyim.  8)

Tavsiye eder misiniz filmi peki? Split filmini izlemiştim, oldukça iyiydi. [imdb]tt4972582[/imdb]
Maniac dizisinin ilk bölümünü izledim ama devamını getiremedim, farklı bir kafa gerektiriyor dizi. Daha o moda giremediğim için bekletiyorum.  :D

Hayal Kahvem

Alıntı YapTavsiye eder misiniz filmi peki? Split filmini izlemiştim, oldukça iyiydi. IMDb: tt4972582
Maniac dizisinin ilk bölümünü izledim ama devamını getiremedim, farklı bir kafa gerektiriyor dizi. Daha o moda giremediğim için bekletiyorum.  :D

korkunç filmler bunlar memospinoz. hiç girişme derim.  ben gerip gergef eden filmleri severim, lakin maniac tam klişelerle işlenmiş. boşver derim.

ama bak dizi fena değil... lakin haklısın...  dizinin dünyasını anlamak için çaba sarf etmek gerekiyor.  kasmayayım diyorsan, diziyi de boşver.  :)

ZGeralt

Alıntı yapılan: Hayal Kahvem - 22 Aralık, 2018, 18:49:33

Hastasıyım. Filmlerini sadece kendi keyfi için çevirdiğini hayal ediyorum.
Coşkusu, ışıltısı, sevinci, samimiyeti bana geçiyor. Büyüleniyorum. 
Muhabbet, hareket, müzik, heyecan, eğlence ve mizahla oyun ihtiyacımı karşılıyor.
Tekrar tekrar seyretmeye doyamıyorum.
Veee....  2019 Ağustos ayında vizyona gireceği söylenen yeni filminin yolunu gözlüyorum....

Rezervuar Köpekleri ve The Hateful 8 ( ki son yıllarda izlediğim en iyi filmlerden biri benim için) dışında Tarantino'nun filmlerini pek sevdiğimi söyleyemem. Ama bu filmi gerçekten büyük bir merakla bekliyorum. Hem konusu hem de oyuncu kadrosu (Pitt, Di Caprio,Margot Robbie) heyecan uyandırıyor bende. 90'ların o "büyük" Hollywood filmlerinin havasında olacakmış gibi hissediyorum. Hatta dürüst olmam gerekirse uzun yıllardır herhangi bir filmi heyecanla beklediğim olmamıştı ve Netflix'e üye olduğumdan beridir sinema salonlarına çok daha nadiren gidiyorum. Bu kadar beklentiye girmemin sonucunda umarım hayal kırıklığı yaşamam :)

Hayal Kahvem

Alıntı yapılan: ZGeralt - 24 Aralık, 2018, 10:39:28
Rezervuar Köpekleri ve The Hateful 8 ( ki son yıllarda izlediğim en iyi filmlerden biri benim için) dışında Tarantino'nun filmlerini pek sevdiğimi söyleyemem. Ama bu filmi gerçekten büyük bir merakla bekliyorum. Hem konusu hem de oyuncu kadrosu (Pitt, Di Caprio,Margot Robbie) heyecan uyandırıyor bende. 90'ların o "büyük" Hollywood filmlerinin havasında olacakmış gibi hissediyorum. Hatta dürüst olmam gerekirse uzun yıllardır herhangi bir filmi heyecanla beklediğim olmamıştı ve Netflix'e üye olduğumdan beridir sinema salonlarına çok daha nadiren gidiyorum. Bu kadar beklentiye girmemin sonucunda umarım hayal kırıklığı yaşamam :)


Aşağıdaki  eski bir yazım ZGeralt...  Ben de Tarantino  vaziyeti böyleyken böyle.  :D


Yılın son günlerinde, o yıl yaşadıklarımı şöyle bir düşünmek isterim. Keşke daha fazla kendi kendime kalabilsem, keyifli anlarımı bir film şeridi gibi gözümün önünden geçirsem derim.
Eğer kendimi zorlamasam pek mümkün olamaz ama... Zira yılın bu son günleri, işim açısından en debdebeli günlerdir. Müşterilerimin çoğunun sözleşmeleri yıl sonunda biter.
Su uyur lakin rakiplerim uyumazlar. Durmaz oturmazlar. Beni bir rahat bırakmazlar. Ben sinemayı çok severim. Sinemanın hayatı eşsiz kıldığını düşünenlerdenim.
Filmlerden öğrendiğim enteresan teknikleri, iş hayatımda uygularım. Kimsenin tahmin edemediği bu enteresan film taktikleriyle işlerimi kolaylıkla yaparım.


Misal, Quentin Tarantino'nun tüm filmlerini severim. Aklıma geldikçe tekrar tekrar izlerim. Bu yıl rakiplerimle olan mücadelemde, inanmayacaksınız ama,
bir Tarantino filmi olan Kill Bill 2 deki, büyük döğüş ustası Pai Mei den öğrendiğim, "5 dokunuşta ölüm vuruşu tekniği"ni uyguladım. Bu teknikle rakiplerimi tek tek eledim.
Bu acayip etkili bir tekniktir. Mesleğimde bu tekniği nasıl uyguladığımı, üzgünüm ama burada açıklamam mümkün değildir. Bu yıl öğrendiğim "5 dokunuşta ölüm vuruşu" tekniği,
bizim meslekte kimse tarafından bilinmediği için, rakiplerimi okadar şaşırttı ki ne olduğunu anlayamadı hiçbiri... Bu tekniği uygulayan kişinin, rakibinin kazanması mümkün değildir.
Sadece bilip uygulayan kazanabilir. Rakibin durumunu görmek isteyenlere Kill Bill2'yi seyretmelerini tavsiye edebilirim.


Neyse... Asıl anlatmak istediğim yıl sonunda yaptığım keyifli anlarımın muhasebesiydi. Ama şimdi değil de sonra bu konuya devam edeceğim. Yarın son bir düellom var da...
Bu kez niyetimi tam açık etmeyeyim. Rakiplerimden bu yazıları okuyan olabilir. Bu gece filmi seyredip, taktik geliştirebilir. Sadece şu kadar söyleyeyim.
Yarın uygulayacağım döğüş tekniği olan film şu şarkı ile başlıyor:

bang bang / you shot me down bang bang / i hit the ground bang bang / that awful sound bang bang / my baby shot me down


Hayal Kahvem


Siz  ne dersiniz bilemem.  Şahsen internete denk gelen bir zaman diliminde yaşadığım için çok şanslı olduğumu düşünüyorum.
Mesela John Fowles'in  Koleksiyoncu adlı etkileyici, tüyler ürpertici romanını tüm merakımla okurken, kitap içinde  adı geçen yazarları,
ressamları ve eserlerini her daim gugılladım.  Ve önüme yeni kapılar açıldı. Durur muyum?
O kapılardan içeriye daldım. İşte aşağıya sıraladım:)


"Ferdinand" dedi, senin adın Caliban olmalıymış. s70
Deli. Ona bir ad takmalıyım. Ona Caliban diyeceğim. s.147
(Fırtına'yı okumaya niyetlendim)


"Gidip Cezanne'ın resimlerini içeren bir kitabı aldı. "Bak" dedi, renkli bir elma tabağı resmini işaret ederek.
"Elmalar hakkında her şeyi söylemekle kalmıyor, aynı zamanda bütün elmalar ve bütün biçimler ve bütün renkler üzerine de her şeyi söylüyor."s.69
(Cezanne tablolarına göz gezdirdim.)


"Berthe Morisot gibi resim yapmayı arzu ediyorum. Onun renkleri, biçimleri veya üslubuyla değil; ama onun sadeliği ve ışığıyla" s.147
(Berthe Morisot'un hayatını öğrenmeye niyetlendim. Tablolarına göz gezdirdim.)

Aşağıdakiler aklıma gelenler...



Fransız Teğmen'in Kadını'ı tekrar seyredip,
yıllar önce okuduğum romanında altını çizdiğim cümlelerde dolanmaya niyet ettim.


(Oğuz Atay'ın "Ne Evet Ne Hayır" öyküsünü hatırladım.
Tekrar okumaya niyetlendim.


John  Fowles'in hayatını feci merak ettim.