Hayal Kahvem'in izledikleri

Başlatan Hayal Kahvem, 21 Aralık, 2010, 19:39:23

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

ercoktay

Bu filmi ilk izlediğimde vurulmuştum. Sonra ikincide daha da vuruldum. 3-4-5-6 hatırlamıyorum kaç defa izlediğimi.

Benim listemde ilk üç içinde olan bir film. Başrol oyuncusu filmin Oscarı aldığını öğrenemeden kanserden ölmüştü.

Tavsiye ötesi...

Hayal Kahvem


Ferzan Özpetek'in yeni vizyona giren son filmi Şahane Misafir'i henüz seyretmedim. Hafta sonu eski filmlerini tekrar gözden geçirmeye  karar verdim. Dün gece 2003 yapımı en sevdiğim filmi Karşı Pencere'yi seyrettim.  Final bölümündeki cümleleri ne güzeldi... "Senden ayrılan herkes her zaman yanında kendilerinden bir parça bırakırlar. Anılara sahip olmanın sırrı bu mu? Bu doğruysa kendimi güvende hisedeceğim. Çünkü asla yalnız kalmayacağımı bileceğim."  Sahiden  etkileyici bir filmdir. Filmde hayattan bir çok hikayeler vardır elbette. Konuyu anlatmak istemiyorum. Seyretmeyenlere hararetle öneriyor, filmin bana geçirdiği duyguyu özetlemek istiyorum. Yaşamımız boyunca, dünya penceresi denilen gözlerimizle, başkalarının hayatlarını sadece filmlerde değil, asıl gerçek hayatta  merakla  seyrederiz. Herkesin bir derdi var durur içerisinde misali, kimi zaman hayatımız sıkıcı gelebilir, bıkkınlık yaşayabiliriz. Ve karşı pencereden izlediğimiz hayatlara imrenir, özeniriz. İşimizi sevmiyoruzdur. Evlilik rutin gidiyordur. Dilediğimiz gibi bir ilişki içinde değilizdir. Arzu ettiğimiz okulda okumuyor, özgürlükleri kısıtlanan bir ortamda yaşıyoruzdur. Pek çok olumsuzluğa denk gelebiliriz. Ne yaparız bu durumda? İstediğimiz gibi yaşayamadığımız için söyleniriz. Hep şikayet ederiz. Keşke başkalarının hayatlarını izler gibi kendimizi karşı pencereden seyredebilmeyi becerebilsek... Karşı pencereden bir yabancıya bakar gibi kendimize baktığımızda, içinde bulunduğumuz çıkmazları kendimizin yarattığını farkedebileceğiz. Belki  kariyer peşinde mutsuzca koşturarak sevmediğimiz bir işi yapacağımıza, filmdeki Givoanni gibi bize büyük başarılar getirmese de gerçekten istediğimiz işi yapmaya karar vereceğiz. Kendimizi daha iyi hissettirecek küçük keyiflere daha fazla vakit ayırmanın önemini öğreneceğiz. Yaşamımızda sıkıntı veren, çıkmazlara sokan şeylerin baş mimarının kendimiz olduğunu göreceğiz. Herşey karşıdan bakıldığında çekici değil midir? Böyle gelmiş böyle gider bu hayat demek yok... Dünyaya bir kere geliyoruz. Hayatta kalmakla yetinmek yok... Yaşamımızda değiştirmek istediğimiz şeyler varsa, önce kendimizi değiştirmekle başlayacağız. Şahane bir filmdi. Filmin müzikleri de harikuladeydi. Biliyorum Zaz söylemiyordu bu şarkıyı ama... Ben Zaz'dan dinlemeyi tercih ettim. Zaz söylüyor... Dineleyelim mi? Historia de un amor...








emre ozdamarlar

Filmi de muziklerini de cok begenmistim zamaninda.
Hatirlatma icin tesekkurler!

Hayal Kahvem


Bu sabah Kocaeli Gazetesi'nde okuduğum köşe yazısında, şehrimde yaşayan Romanlarla ilgili bir haber vardı. 800 Roman aile reisiyle bir anket çalışması yapılmış.
%37'si okullarda ayrımcılık yapıldığını düşünüyormuş.
%50'si toplumda ayrımcılık yapıldığını düşünüyormuş.
%67'si gecekondularda yaşıyormuş.
%26'sı tek odada yaşıyormuş.
4 evden 1'inde su ve tuvalet yokmuş.
Gebzede'ki evlerin %64'ünde, Kandıra'daki evlerin %88'inde banyo yokmuş.
İşsizlik oranı %84'müş.  (SGK yok.)  ( En büyük neden eğitimsizlikmiş)
%40'ı okur yazar değilmiş.
En çok yapılan işler, seyyar satıcılık ve hurdacılıkmış.




Geçen hafta 31. Uluslararası İstanbul Film Festival'inde seyrettiğim ilk film Çingene'ydi. Ben sinemacı, sinema eleştirmeni, sinemayla ilgili eğitim gören ya da iş yapan biri değilim. Sadece sinemasever bir seyirciyim. Film festivallerine gitmemin kendimce birden çok sebebi var.  Bunlardan biri film festivallerinde, kolay kolay görme olanağı bulamayacağım, bağımsız dünya sinemalarından filmler seyredebiliyor olmam elbette. Mesela geçen hafta festivale gittiğimde, aynı gün  bir Slovak, bir Güney Afrika, bir Hint ve bir Türk filmi seyrettim. Aslında peşpeşe farklı ülkelerin filmlerini seyretmem, bazı meselelerin memleketlere göre nasıl farklılık arz ettiğini ya da bazı meselelerin ne kadar müşterek olduğunu gösteriyor. Ve bu filmler beni sahiden sallayıp silkeliyor. Slovak filminde Çingeneler'in ötekileştirilen hayatlarının içine dalmışken, bir sonrasında Güney Afrika'daki eşcinsellerin durumlarına atlayabiliyor, daha kendime gelemeden, Hindistan'da her yarım saatte bir çiftçinin neden intihar ettiğini öğreniyor, ben burada film seyrederken, ya şimdi  Hindistan'da üç çiftçi daha intihar ettiyse diye düşünürken, hoopp diye farketmediğim başka insanların, mesela köydeki evini ipotek ettirip, okuyup adam olsun diye İstanbul'da yaşam mücadelesi veren memleketim insanlarının trajedisinin içinde kendimi bulabiliyorum. Festival filmleri farklı dünyalara yaklaşmamı, daha mühimi yakınlaşmamı sağlıyor. Film seyrederek, hayatı seyretmeyi öğretiyor.





Sabahleyin gazetede Romanlar'la ilgili yazıyı okuyunca, haber hayalimde nasıl ete kemiğe büründü  anlatamam. Haber, adeta seyrettiğim  Çingene adlı filmin yüzdeyle rakama dökülmüş haliydi. Festivaldeki filmde Çingene'lerin hayatlarını, toplumda nasıl ötekileştirildiklerini, çocuklarının okullarda nasıl istenmediğini, doğum için hastaneye giden hamile kadını, sırf çingene olduğu için nasıl kapı önlerinde bekletip eziyet çektirildiğini, işe alınmadıkları için çalmak, suça bulaşmak zorunda kaldıklarını, kızların ne kadar küçük evlendirildiğini ve yönetmenin muazzam becerikliliğiyle dört mevsim yaşadıkları ayrı ayrı mücadelelerini bilebilir miydim? Güzeller güzeli çigan müzikleriyle, özgürlük düşkünlükleriyle, dobra, konuşkan halleriyle dünyanın  tatlı bir rengi olduklarını bir kez daha idrak edebilir miydim? Bilmiyorum. Bildiğim şudur, film son derece etkiliydi. Bittiğinde resmen  beni koltuğuma çiviledi. Bu sabah gazetede okuduğum haber çingenelerin filmdeki vaziyetlerini gözümün önüne tekrar getirdi. Neyse, gazetedeki haberin devamı sevindirici. Kocaeli Belediyesi'nin son yıllarda başlattığı KOMEK, Kocaeli meslek edindirme kursları sayesinde güzel gelişmeler sağlanmış. Romanların hayatlarını yaşanır kılacak projeler gerçekleştirlmeye başlanmış. Festival filmlerinin başka hayatları anlamamda büyük katkı yaptığını düşünüyorum. Gözlerimi açıyor, farketmemi kolaylaştırıyor, meseleleri görünür kılıyor, sinema hayatımı eşsiz kılmaya devam ediyor.  Az önce masamın üzerinde duran kullanılmış festival biletlerime baktım. Şimdi daha çok merak ettim... Bakalım bu hafta seyredeceğim filmlerle, hangi dünyalarda gezineceğim?

NOT: Gazetedeki haber burada.
http://www.kocaeligazetesi.com.tr/root.vol?title=ilimizdeki-romanlar-icin--daha-yapilacak-cok-sey-var&exec=page&nid=383275
[/b]



kadri kerem

Nine filmini sinemada izlemiştim ve tek kelime ile aşık olmuştum. Görsellik şahaneydi. Hele Penelope Cruz'un dans sahnesi... Tüm sinemaların kafa şişiren 3D filmler yerine bu tür filmlerle dolması dileğiyle!  :)

kadri kerem

Alıntı yapılan: hennessy - 30 Temmuz, 2011, 19:32:54
Alıntı yapılan: Hayal Kahvem - 30 Temmuz, 2011, 19:30:29
Teşekkür ederim Hennessy, O zaman hep birlikte tekrarlayalım:

"Yaşadığınız günü kavrayın çocuklar... Yaşadığınız günü olağandışı kılmaya çalışın..."  :)

Kesinlikle :) Müziksiz kitapsız umutsuz bir hayat yaşanmaz :)

Size aynen katılıyorum! 

kadri kerem

"Amerikan Sapığı" ile başlayıp "Güneş İmparatorluğu" ile devam eden bir Christian Bale hayranlığım vardır. Bu filmi de ne yalan söyleyeyim içinde Bale var diye izlemeye başladım. Ama gördüm ki filmde Bale'den çok ama çok daha fazlası var.

İnsan yüreği ne kadar kararırsa kararsın, ne kadar nefretle, vahşetle dolarsa dolsun, insan o kararmış yüreğiyle kaç savaş başlatırsa başlatsın, ne kadar can alırsa alsın üç kelimelik bir mucize olan AŞK'ı yok edemez! 

Hayal Kahvem

Hanac, şaştım kaldım. Yeni gördüm bu "Hayal Kahvem'in izledikleri" çekmecesini... :D

Ben de Altın Madalyon'u ihmal ediyorum diye vicdan azabı çekiyordum. Ne çok yazım var. İyi bari.  ;)

Sağol Hanac. Teşekkür ederim. :)

Gizli Not - Size bişi söyleyeyim mi, hem Oscar'a aday tüm filmleri seyrettim. Hem İF İstanbul Bağımsız  Film Festivali'ne hem de Dağ Filmleri Festivali'ne gittim.
Oscar'a aday olanlar malum... Festival filmlerini ise... Valla... Yaz yaz bitmez. Kafanızı haybeye şişirmeyeyim.  :-X
Bir kaç filmin afişini buldum. İliştirivereyim.






Hayal Kahvem


Dün akşam  34. İstanbul Film Festivali'nde seyrettiğim son film, Ülkesiz Şarkılar adlı belgeseldi. İran'da 1979'daki devrimden sonra, kadınların erkekler karşısında şarkı söylemesi yasaklanmış. Filmin yönetmeni Ayat Najafi'nin kardeşi Sara, müzik eğitimi almış, besteleri olan,  memleketinde  kadınlara uygulanan sansür ve yasaklardan muzdarip, akıllı, cesur bir kadın. Yurtdışından davet edeceği kadın şarkıcılarla birlikte, kadın erkek bir arada resmi bir konser vermeyi planlıyor. İki kardeş şahane bir iş çıkarmışlar. Hem yılmadan önlerine çıkarılan tüm engelleri aşıp istedikleri gibi bir konser yapmayı becermişler. Hem de memleketlerindeki kadınların vaziyetlerini, tüm gerçeğiyle belgelemişler. Müthişti.

Film, konser hazırlıklarını içerdiği için, biz seyirciler film boyunca  pek çok şarkı dinlemek şansına sahip olduk. Belgeselin adını haybeye Ülkesiz Şarkılar koymamışlar. Sanatçıların cesaretle birbirlerine verdikleri destek, yaptıkları mücadele ve söyledikleri şarkılar o kadar etkileyciydi ki... Dünyanın  her neresinde tabu, sansür ve yasaklarla hakları, özgürlükleri ellerinden alınmış insanlar varsa, acılarını yürekten hissettirdi. Dünya halklarının kardeşliğine dair inancımı pekiştirdi.

Ülkesiz Şarkılar'ın İran'da gösterimi yasakmış. Dilerim en kısa zamanda kendi memleketlerinde de gösterebilsinler. Bir zamanlar acılı ama umudunu yitirmeyen bir kara derilinin söylediği şarkı sözü aklıma geldi. "Bir güneş parlayacak arka kapıda - Ve rüzgâr yön değiştirecek - Hüznü üfleyip götürecek. "  Eminim.


Hayal Kahvem


Kardeşim telefonda "Abla, biz Müge'yle sinemaya gidiyoruz. Gelsene." dedi. Gökte film oynuyor deseler, bünyem icabı  bulutlara merdiven dayayıp çıkabilirim. Hele benim öğretmen kardeşim sinemaya gitmeyi  teklif ediyorsa, ne demek? Emir telakki ederim.

Önce "Olur canım, gelirim." dedim. Sonra bi durdum. Esasında hiiiç sormam... Nedense "Hangi filme gidiyorsunuz?" diye sordum.  "Hani İlker Aksum'la Sedef Avcı'nın son romantik filmi var ya... Aşk Olsun." dedi. Kardeşim balık burcudur. Tepeden tırnağa romantiktir.  365 gün sevgililer günü kutluyor gibidir. Evine gidin, yastıkları kalp şeklindedir. Bir ara cildinde döküntü olmuştu. Doktora gitti. Neymiş hastalığının adı bilin bakalım? Rose... "Pes!" demiştim. "Döküntülerin bile gül şeklinde. Nasıl becerdin?"

Bendeki durgun hali anlamış olacak... En kardeş sesiyle ballandıra ballandıra  "Kadınlara aşk ilişkilerinde yardımcı olan bir doktor varmış." tadında filmin senaryosu hakkında bir şeyler anlatmaya başladı. "Du bi.." dedim. "Yok fıstığım, bugün aşk filmi seyredecek vaziyette değilim. Hele kadınlara aşk doktorluğu yapmaya yeltenen bir adamı bugün asla çekemem. Sizinle o filmi seyredip günüzü rüsva etmeyeyim. Gelirim ama ben başka bir filme girerim." dedim. Kardeşim en öğretmen sesiyle "Aaaa! Aşkolsun!" dedi. Güldüm. Buluştuk. Kucaklaşıp, ayaküstü hasbihal ettik. Kardeş ve Müge Aşk Olsun'a girdiler. Ben ise ruh iklimime denk düşen filme girdim. Hangisi mi?  Hızlı ve Öfkeli 7'ye tabii:)


Çılgın kovalamacalar, havada uçan, kurşun geçirmez arabalar, intikam, dostluk, hız üzerine kurgulanmış müthiş bir filmdi. Üstelik, toprağı bol olsun. Hızlı ve Öfkeli 7'yi çevirirken trafik kazasında ölen merhum Paul Walker'a selam çakan bir filmdi. Tüm hevesimle seyrettim.  Bugün aksiyon filmi bana iyi geldi.  Nasılsa Aşk Olsun'u başka bir gün illa seyrederim.  ;)


   
   

Hayal Kahvem

Yıllardır dizi film seyretmedim. İlgisi dağınık, merakları muhtelif, bilgisi yarım yamalak biriyim. Öylee dizi film falan seyretmelere gelemem... Tez zamanda sıkılıveririm diye düşünmekteydim.
Taaa ki, (tüm maceralar bir "taa kii" ile başlar:).. evet... taa ki... İki ay önce Boğaziçi Üniversitesi'nin online İngilizce kursuna intermediate 3'den dalana kadar. Hoca, filmleri Türkçe altyazısız
seyretmemizi ısrarla tavsiye ediyordu. Katılımcılardan biri İngilizce alt yazılı filmlerin bulunduğu bir sitenin adını verdi... ORORO TV... Binlerce kasırga aşkına...
O gün bugündür dizilere nasıl bir giriş yaptım anlatamam... Abartmakta  üstüme yoktur. Bi başladım mı seyretmeye... Bitirmeden bırakmıyorum iyi mi? :D

1- 1. sezonu bitirdim... 2. sezonu yarılamıştım ki... bıraktım.



2-30 dakikalık kısa bölümlerdi. Hepsini  seyrettim.


3- Bitirdim.


4- Hepsini bitirdim.



5- 3. sezondayım. Kılıç kitap tutacağı almamın bir sebebi de Vikingler'dir.  :D


6- İzlediklerimin arasında en etkileyicisiydi. Sildim, süpürdüm.


7- Bitirdim.


8- İlk sezonun sonlarına geldim... Ve ben artık iyice dizi film müptelası oldum çıktım ::)


İki aylık dizi film geçmişimdir. Arz ederim.  :D
Varsa tavsiyeleriniz, rica edeceğim.


Hayal Kahvem


Haftanın ilk çalışma günüydü. Ofise girdiğimden beri gelen gidenin haddi hesabı yoktu. Üstelik iki sigortalımızı saymazsam, gelenler hep randevuluydu.
Tüm gün ofiste olacağımı düşünerek, görüşmeleri  aynı güne toplamış olmalıyım. Günün sonunda geriye bakınca itiraf etmeliyim ki, yaptığım doğruydu.
Lakin tüm gün biteviye konuşmuştum... Konuşmuştum... Konuşmuştum.


Kardeşim, "Napıyorsun ablam? İşten erken çıkarsan buluşalım, ne dersin?" diye mesaj atınca, vaziyetime baktım.  Ve... "Tamam kardeş, buluşalım.
Bir bakar mısın hangi filmler var?Sinemaya gidelim, ne dersin?  diye cevap yazdım.  Kardeşim, tamam işareti gönderdi. Ben masamdaki işlere geri döndüm.
Yarım saat sonra kardeşimin mesajını gördüm. 
"Suikast diye bir film varmış. Emir gitmek istiyor. Bilirsin sevmem bu tarz filmleri... Emir sinemaya girsin biz seninle bir yerde oturalım, ne dersin?" diye yazdı. 
Bu arada Emir'in mesajı düştü. "Teyze... 17.30 seansı orijinal, altyazılı." Daha bir şey dememe fırsat bırakmadan... "Jason Statham'ın filmi teyze, ne dersin?" dedi. Ve gülücük ekledi. 

Cevabım netti... "Annen otursun evde evlat. Fırla sen... Ancak yetişiriz... Yola kadar yürü. Duraktan alayım seni, ne dersin?"





hanac

Alıntı yapılan: Hayal Kahvem - 10 Şubat, 2017, 21:20:23
İki aylık dizi film geçmişimdir. Arz ederim.  :D
Varsa tavsiyeleriniz, rica edeceğim.

Vildan Hanım merhaba, foruma dönmenize sevindik.

Şu aralar "Westworld" çok popüler, bir şans verin derim.

http://altinmadalyon.com/altin/index.php/topic,10707.0.html

Hayal Kahvem


Yeğenim  Emir,  "Teyze, Kral Arthur gelmiş. Sinemaya gidelim mi?" deyince,  "Bu kaçıncı Kral Arthur filmi abicim? Gene mi Kral Arthur filmi?" diyecektim ki, "Guy Ritchie filmi teyzeee!" dedi.  "Fırla!" dedim. Guy Ritchie filmlerini öyle severim.

Peki nasıldı? Film iki saatti bi kere... Gereksiz uzatmışlar. Sonra... Kral Arthur'un karizmasından hiç etkilenmedim, bazı muhabbetlere resmen kahkahayla güldüm, Judie Law'un  baby face yüzüyle kötü rolde olmasını kabullenemedim, kimi müziklerde ve sahnelerde modern zaman filmi seyrediyormuşum tadı verdi felan filan...

Filmi seyrettim diye vahvahlandım mı? Yoo... Lakin filmin bitiminde "Hay canına sayın seyirciler!" de diyemedim.

Hayal Kahvem


Yukarıda  fotoğrafını  gördüğünüz genç adam  Edgar Wright'ır. Ve  bugün tesadüfen denk gelip seyrettiğim Baby  Driver adlı filmin hem yazarı hem  yönetmenidir. Bugünden itibaren gönlümün en mutena  köşesine  taht kurup yerleşmiştir. Niye mi?


Bugün ikindi vakti parmaklarımın ucuna basa basa ofisten kaçmıştım, tamam mı? İşler boyumu aşmıştı. Tepeden tırnağa bunalmıştım.  İyi ama, kafamı ofisten çıkarmıştım ki, o ne? Sokak değil sanki cehenneme kapı aralamıştım. Üç adımda arabama zıpladım. Hemen camları sonuna kadar araladım. Dedim ki, "Bu sıcakta en iyi serinleme mekanı sinema!" Durur muyum?  Gaza bastım... Marş marş ilk sinema salonuna daldım. Gözüm bir şey görmedi. Denk gelen bir filme hemen bilet aldım. Filmin adını Tam Gaz diye türkçeleştirmişler.  Ne olduğu hakkında fikrim yok ya.. Pek umutlu olmasam da...  Hiç olmazsa serinleyecektim... Ve film başladı... 

Abicim olmaz böyle bir şey!  Birbirinden harika müziklerin ritminde film nefes nefese akıyordu. Ya oyunculuk... Ya o muhabbetler...  Üstelik film daha önce seyrettiğim pek çok filme selam çakıyordu.  Ya o soygunlara ne demeli... (ehem... içinde soygun olan filmleri oldum bittim ayrı severim:)  Baby Driver'in son zamanlarda seyrettiğim en keyif aldığım aksiyon filmi olduğunu tüm samimiyetimle söyleyebilirim. Salondan çıktığımda keyfim yerindeydi. Sinemanın hayatımı eşsiz kıldığını yine yeni yeniden hissetmiştim. Ve elbette... Yönetmenini çok merak etmiştim.


Şeeyyy...
Film kareleri yerine,
filmin yönetmeninin fotoğraflarını koymam sırf bu sebepten...

Gerçekteeen:)