Ana Menü

Ne okuyoruz?

Başlatan kadri kerem, 26 Eylül, 2012, 22:19:16

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

pizagor

Sinan Canan'dan İnsanın Fabrika Ayarları (İFA) kitabını nihayetlendirdim az önce. Serinin üç kitabını tek ciltte toplayan baskıyı tercih ettim. Hareket ve beslenmeyle ilgili ilk iki bölüm son derece ilgimi çekerken sonrasında gelen üç bölümle birlikte benim için adeta kişisel gelişim kitabına büründü. Ki bu tarz yayınlardan da zerre keyif almam. Bu mütevazı müthiş bilim insanının youtube programları bence çok daha kıymetli.
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


trooper

Son aylarda Orta Çağ hikayelerini ve masallarını tüketmekten inanılmaz keyif alıyorum. Oğlak'tan çıkan Decameron'u okuduktan sonra Yapı Kredi'nin bastığı Binbir Gece Masalları'nı okumaya başladım. Sanırım önümüzdeki bir iki yıl romanlardan uzak kalıp böyle yapıtaşlarını tüketmeye devam edeceğim.

ferzan

    Dijital ortama aktarılıp paylaşıma açılmış erken cumhuriyet dönemi gazetelerinden özellikle birkaç tanesi üzerinden Murat Sertoğlu, Ziya Şakir ve bilhassa Kadircan Kaflı'nın (bazen Turan Can mahlasıyla) yazdığı tarihi serüven tefrikalarını saptayıp arşivlemeye başladım. Bazılarını da Nadir Kitap üzerinden bulup elimde numune bulundurmak istedim. 1934-1950 arası çok ilginç tarihi serüven romanları üretilmiş gazete tefrikası olarak. Hatta bazen aynı yazar, 15 sene önce yazdığını revize edip eklemeler yaparak başka bir gazeteye yeniden vermiş. İçlerinde eksik oranı çok az olan da var, muazzam eksikli olanları da var ama bu kadarı bile beni ihya etmeye yetiyor. Kemal Tahir'in Sağırdere romanının ilk gazete yayınını dahi buldum. Üstelik devam kitabına vereceği ismi (Körduman) kendine mahlas yapmış. Detaylar, detaylar...

    Tüm bunları araştırırken bir yandan da dönemin gelişmeleri de ister istemez gözüme takılıyor. Soyadı kanunu çıkınca artık tefrikalarına soyadını da ekleyen ve bunu hususi belirten romancılar mı dersiniz, fotoğraflarla gürbüz çocuk müsabakaları mı dersiniz, fotojenik kadın fotoğrafları köşesi mi dersiniz, yabancı romanları daha sonra ciltletilebilmek üzere her gün bir forma verenleri mi dersiniz, yoksa dönemin ikinci dünya savaşı ve daha sonra Kore Savaşı arka planında yazılıp çizilen öngörüleri mi dersiniz. Boş vakitlerimde roman tefrikası bahanesiyle kaybolup gidiyorum içlerinde.

    Biriktirdiklerimi de okumaya devam ediyorum bir yandan. Yalnız ben yıllardır duyduğum ve hatta 20 sene önce kendi biriktirdiğim gazetelerde son örneklerine denk geldiğim pehlivan tefrikalarının bu kadar sürükleyici olduğunu asla tahmin edemezdim. O da bambaşka bir tecrübe oldu benim için. Öyle ki, bir tanesinin devamını bulamam diye ödüm koptu, 8-9 günlük bir ara bölümü soluksuz okudum.

    Ben daha çok 70'li ve 80'li yılların görsel tasarımına ve içeriklerine hakimdim ama 1950'ler ve öncesi de dolu doluymuş. Çizgi minimumda tabi ama yazı uçmuş. Bir gazetede eş zamanlı 4 romanın bile tefrika edildiği olmuş. Aşırı ilgi görmüşler ki her seferinde ilk sayfadan anons edilmişler.

    Neler varmış neler. Eskiler bazı yenilerini sandığı kadar çekilmez değil. Belki yerine göre daha bile öne çıktıkları unsurlar olabilir kalite adına. Merak edenler, "gaste arşivi" diye bir site üzerinden, bir de İstanbul Üniversitesi'nin arşivi üzerinden paylaşılanların tamamına ulaşabilir. Ben şimdilik 1934-1950 arası Haber Akşam Postası, Son Posta ve özellikle Yeni Sabah gazeteleri üzerine yoğunlaştım. Yeni Sabah'ın kalitesi ve çeşitliğili dönemine göre muazzam. Grafik anlayışı da öyle. Aç parantez, eski gazetelerin 7-8 sütun daracık yazı formatı hiç de göründüğü kadar karmaşık değilmiş.

    Araştırmalarım ve okumalarım devam edecek.
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

pizagor

Doksanların meşhurlarından, o zamandan beri de aklıma dahi gelmemiş Ege'nin hiç bilmediğim bu yanını geçenlerde Armağan Çağlayan'a konuk olduğunda öğrendim. Gayet beklentisiz ama merakla, daha yeni 'elimdekiler tükenene kadar kitap almayacağım' sözüne adeta inat kendime hakim olamayıp, ertesi günü bana ulaştırılan kitabı şu anda elimden bırakamıyorum. Ülkenin son onbeş yılından esinlenilmiş acı bir kesit fantastik öğelerle o kadar güzel harmanlanmış ki. Asil Dede'nin Düğünü beklenmedik bir lezzet; Ege'nin diğer kitaplarına açılan bir geçit benim için.
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


Saki

Plato dan Kanunlar, Iyon, Fedar, Plato dan ruh, Diyaloglar, Phileb ve Teet, Hegel den Mantık bilimi ve Nıetsche den bazı kitaplar, felsefe ne varsa herşey okumyorum...

pizagor

Ahmet Ümit'i ilk defa 'çizgisiz' okuyorum, 'Şeytan Ayrıntıda Gizlidir' ile. Beğenmedim diyemem ama sıklıkla baş vurduğu bir 'Deus ex machina' hali var hikayelerinin. Anlık bir gelişme akışı değiştirip sonuca ulaştırıyor. Polisiye türü bence kısa öykülerle çok da başarılı olamıyor. Yazar hakkında karar verebilmem için bu kitap yeterli gelmedi, 'Sis ve Gece'yi de deneyimleyeceğim.
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


rumar80

 Son Harry Hole kitabı The Killing Moon okuyorum. Bir önceki kitaptan daha iyi gidiyor. Pandemi sonrası 2022 yılında yazılmış. Göndermeler var. Özlemişim Harry'i

pizagor

Alıntı yapılan: pizagor - 27 Ekim, 2024, 22:24:41Ahmet Ümit'i ilk defa 'çizgisiz' okuyorum, 'Şeytan Ayrıntıda Gizlidir' ile. Beğenmedim diyemem ama sıklıkla baş vurduğu bir 'Deus ex machina' hali var hikayelerinin. Anlık bir gelişme akışı değiştirip sonuca ulaştırıyor. Polisiye türü bence kısa öykülerle çok da başarılı olamıyor. Yazar hakkında karar verebilmem için bu kitap yeterli gelmedi, 'Sis ve Gece'yi de deneyimleyeceğim.

Araya Hamza Yardımcıoğlu'ndan 'Kök' girdi, şimdi sağımda 'Sis ve Gece'; solumda biram, keyfe başlıyoruz. İlk yudum Ata'mın şerefine olsun...
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


Ustura Kemal

" Sarıklı milletini bana senmi anlatacaksın. Menfaat göster: Vapur bacası gibi bağırarak sana Allah'ı da inkar etsinler; Peygamber'i de !.. Sultan Hamit otuz üç sene sarığa sırma takarak ; taassuba maaş vererek tahtında oturdu ."                    Mithat Cemal Kuntay'ın , Oğlak yayınlarından çıkan 575 sayfalık , " Üç İstanbul  " isimli kitabından alıntıladığım  bu sözcükleri okuduğumda;  " Vay be , yazar sanki bu günleri resmetmiş, şimdi daha net görmeye başladım tarikat düşkünlüklerinin nedenlerini . " diye aklımdan geçirdim !.. Oğlak klasiklerinin yayınladığı çok sayfalı bu eser günümüz Türkçesine mükemmel çevirisiyle okuyucuyu sarıp sarmalamakta, alıp kapkara , tam 33 yıl sürmüş Abdülhamit baskıcı dönemine götürmektedir . " İstibdat İstanbul'u ." 1909 , 31 mart ( günümüz takvimiyle 13 Nisan 1909 ) hadisesiyle, Abdülhamit'i Selanik'e sürüp , onun dönemini mumla arattıran " Meşrytiyet İstanbul'u ... Dağılan imparatorluğun bütün kokuşmuşluğuyla ülkeyi işgal edenlere yaltaklanıp parsa toplamaya çalışan rejim hırsızları... Tüm bunların tablo titizliğiyle meydana getirilip usta yazar Mithat Cemal Küntay tarafından biz okuyuculara ders inceliğiyle anlatılması , gösterilmesi... İlk baskısı 1938 yılında yapılan bu eserin Osmanlı'nın son dönemlerinden başlayarak ( 1877-- 78   Osmanlı- Rus savaşı, 93 harbi ) işgal yıllarına kadar geçen süreci canlı bir şekilde okuyup kitaplığına kazandırmak ısteyecek edebiyat tutkunu bütün dostlara öneriyorum.

trooper

Son bir ayda güncel olarak takip ettiğim mangalar da dahil bir sayfa bile çizgi roman okumadım. Sırasıyla Hamsun'dan Açlık, Gürpınar'dan Efsuncu Baba, Dostoyevski'den Kumarbaz, Saramago'dan Kabil ve yine Gürpınar'dan Gulyabani'yi okudum. Şimdi de Irvin Yalom'un Schopenhauer Tedavisi'ni okuyorum. Bir müddet daha çizgi roman okumalarını bekleteceğim sanırım. Kitaplıkta okumadığım çok kitabım var.