Korku - Gerilim Kitapları

Başlatan V, 21 Aralık, 2009, 12:01:03

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

emre ozdamarlar

Bekliyoruz tapeyi, pardon tanitim yazisini :)

yunusmeyra

"nemesis"ten bahsederken "polisiyenin" hem iskandinav edebiyatında hem de dünya edebiyatındaki "ayrıcalıklı " yerinden bahseden ve hatta şöyle bir yorumla ,
  " "..Beyindeki gri maddeleri çalıştırarak" suçluyu bulan geleneksel "katil kim?" romanlarından çok farklılık gösteren İskandinav Polisiye Edeebiyatı; gerek toplumsal olaylara eğilmesiyle, gerek siyasal çizgideki sağlam duruşuyla "1950'li yılların toplumsal romanının yerini polisiye roman aldı" diyenleri haklı çıkaran bir görüntü içindedir.."
yeni polisiyenin bazı ürünlerinin "farkının" altını çizen cümleleride okuyunca , forumumuzda "polisiye-suç-gerilim.." romanları meraklılarının da olduğunu bildiğimden ,geçmişte bu türe ve toplumsal karşılığına kafa yormuş bir yazarın-teorisyenin (kendisini 90'larda kaybettik..) ilginç bir kitabını hatırlatmak ve vakti olanlara önermek isterim:"hoş cinayet polisiye romanın toplumsal bir tarihi-ernest mandel"
   ""nihayet, okuryazar kişilerin 'esrar'a dayalı polisiye roman tutkunu olmalarında şaşılacak hiçbir şey yoktur.. ne de olsa, 'ernst bloch'un bir zamanlar işaret ettiği gibi, tüm burjuva toplumunun işleyişi büyük bir esrar değil mi.. küçük işyerinizde kendinizi işinize vermiş, hiç durmadan çalışıp didiniyorsunuz ve birden bire işiniz, esrarlı nedenlerle (fiyatlar düşmeye başlıyor, faiz oranları yükseliyor, piyasa daralıyor) sizin hiçbir suçunuz olmadan çöküyor.. işinizde köle gibi çalışıyor, makinelerin ya da ustabaşının dayattığı tüm kurallara uyuyor, bu korkunç yarış içinde kendinizi alabildiğine zorluyorsunuz ama yine de işten atılıyorsunuz.. daha da kötüsü, hiç beklemediğiniz bir anda bir resesyon, uzun bir depresyon, hatta bir savaş tepenize çöküveriyor.. bütün bunların sorumlusu kim.. siz değilsiniz.. ne de komşularınız ve tanıdıklarınız.. bunlar perde arkasındaki bir takım esrarengiz tertipçilerin işi olmalı.. bu 'esrar'ların en azından bazıları aydınlatıldığında kendinizi daha az yabancılaşmış hissedeceksinizdir.."

                                                                                                                        ernest mandel


HULK DEĞERLİ BİR KAHRAMANDIR!
HSD YENİ ÜYELERİNİ BEKLİYOR

emre ozdamarlar

Ernest Mandel dökturmus. Sagolasin bu yazi icin.

hanac

Alıntı yapılan: tommikser - 26 Mart, 2014, 22:38:22
Yarın kitap hakkında detaylı yazım sizlerle olacak...

Lütfen sözümüzün arkasında duralım.  :)

tommikser

Bir intihar vakasının arkasında ki gizli sırrı keşfetmeye çalışan,  polis örgütünde sevilmeyen ve dışlanan aykırı bir polisin romanı:Nemesis.Aslında kurgusu itibari ile çok karışık olmayan ama sizi içine çekebilen bir kitap ile karşı karşıyayız.Köprü dizisini izlediyseniz aynı İskandinav soğukluğu kitaba da geçmiş.Dizideki gibi aykırı bir kadın kahramanımız da var.Babası öldürüldüğü için bu işe giren ve gördüğü hiçbir şeyi unutmayan Beate Lönn.

İki polisin bir banka soygununu araştırmaya başlaması,Hanry Hole ve Beate'nin bunu araştırma çalışmaları.Bu arada da eski sevgilisi ölen ve öldüğü gün evinde olan Hanry'nin o güne ait hiç bir şey hatırlamaması.Banka soygunu ve kendisini tehdit eden mesajlarla karşılaştığı şok ve birbirine giren soruşturma.

Bu arada toplumsal yapının banka soygunu ve cinayet üzerinden analizi.Ne derseniz deyin entrika,hırs ve polisiye gerilimin iyi harmanlandığı sürükleyici bir roman olmuş.Polisiye türünü sevenlerin kaçırmaması gereken güzel bir kitap.

tunaorhun

Polisiye edebiyatı, tarihiyle buluşturma hedefiyle yola koyulan Labirent Yayınları, 2012 yılının Ekim ayında kuruldu.

1 yıllık süre sonunda, "Pipo Dizisi" ve "Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Türkçede Polisiye" dizisi altında, hemen hepsi dilimize ve edebiyat dünyamıza ilk defa kazandırılan 21 kitap yayımladı.

"Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Türkçede Polisiye" dizisi, 1884-1928 yılları arasında yazılmış erken dönem polisiye eserlerimizi içerirken, eserlerin hepsi Latin harflerine ilk defa aktarıldı. 17 kitapla tamamlanacak bu diziden şu ana kadar 7 kitap yayımlandı.

"Pipo Dizisi" ise, klasik ve modern polisiyenin üstatları, dilimize hiç çevrilmemiş kitapları ve Türk okurun ilk defa tanışacağı yeni "hafiye"leri ile gizem ve muammanın kapılarını açıyor...

Yayınevinin 2014 yayın planında, çocuk ve genç polisiyeleri, polisiye üzerine akademik çalışmalar, genç yazarların ilk eserleri, usta yazarlarımızın yayımlanmış/yayımlanacak eserleri ve 20 polisiye yazarımızla gerçekleşecek bir nehir söyleşi dizisi de yer almaktadır.

19. yüzyıldan bugüne arz-ı endam eden  "Hafiye Romanları", günümüz okurunun polisiye edebiyata bakışını değiştirecek.
Tek bir farkla; eskilerin "Geceleri Okumayınız" uyarılarına kulak tıkayarak: Geceleri de okuyunuz!

Mrtekin

Tüm Dylan Dog tayfasına ithaf ediyim.

Dünyanın en kısa korku romanını harlan allison yazmıştır:


"Yaşanan felaketlerden sonra dünyada hayatta kalan en son insan, zifiri karanlığa gömülmüş kasabasındaki evinde tek başına oturmakta, dünyada kendisinden başka herkesin ölmüş olmasını düşünmektedir.


Tam dalmışken evinin kapısı 3 defa çalınır: Tok, tok, tok."
They drew first blood...

Mrtekin

Bi de, harlan beyin böyle sıkı bir romanı da vardır, ben uzun yıllar önce okumuş ve çok beğenmiştim, free pdf leri de bulunuyor, kesinlikle tavsiye ederim.

http://en.m.wikipedia.org/wiki/I_Have_No_Mouth,_and_I_Must_Scream
They drew first blood...

alan ford

  Metis yayınlarının bilim kurgu öykü derlemelerinden birine isim babalığı yapan Korkunun Bütün Sesleri 'de Harlan Elison'un elinden çıkma şahane bir hikayedir. Daha önce Eren Koyunoğlu buralardayken bir muhabbeti dönmüştü. Keşke daha çok kitabını türkçe okuyabilsek. Bu arada ismini zikretmişken , bu kadar Vertigo yayımlanırken Eren nerelerde acep. ???
kaçmayı denemek bir tutsağın görevidir

kalidor

İthaki 2014'de Türk okuyucusunu 19. yüzyılın sonları 20. yüzyılın başlarında yaşamış bir weird-tales yazarı ile buluşturdu. Bu yazarın adı William Hope Hodgson. Oldukça hareketli bir yaşam geçiren Hodgson'ın denizcilikle başlayan hayat mücadelesi bir asker olarak henüz 40 yaşındayken 1. Dünya Savası'nın sonlarında son bulur. Geriye ise kendisinden sonra gelen birçok yazara ilham kaynağı olan öyküler ve şiirler  bırakır.

Romanın orjinal adı Sınırdaki Ev (The House on the Borderland) olsa da çukur romanın ana teması. Çünkü romanın son sözünü yazan Yankı Enki'nin de belirttiği gibi metin metaforlarla bezeli ve söz konusu çukur, esere adını veren Ev için çok şey ifade ediyor. Ayrıca orjinal metinde yazar çukur ve buna yakın kelimeleri çokça kullandığı için bunların da çevirisine özellikle dikkat edildiğini,   bu nedenle metinde geçen pit, abyss, cleft  chasm, hole, ravine gibi kelimelerin  Türkçe'ye çukur, oyuk, ayrık, gedik, delik ve geçit gibi kelimelerle çevrildiğini belirtmiş.



İki İngiliz araştırmacının İrlanda'nın haritalarda bile yer almayan bir dağ köyünün kırsalında yar alan bir çukurun içindeki harabede buldukları el yazması bir not defterinden/günlükten aktarılan metinde bahsi geçen ve esere adını adını veren ev, aslında 50'li yaşlarında bekar bir adamın, bekar kızkardeşi ve köpeğiyle taşındıkları gözden ırak gotik bir malikane oluyor. Akla önem veren bir kişi olarak görülen günlüğün sahibi yaşadığı esrarengiz ve inanılmaz olayları neredeyse roman boyunca öncelikle akıl ve mantık süzgecinden geçirerek analiz etmeye çalışıyor. Eserin en fantastik unsurlarından olan ve çukurdan çıkan yarı domuz adamlara karşı verdiği mücadele esnasında bile bu düşünceyi pek geride bırakmayan roman kahramanının bu tasavvur hattı, yazarın yaşadığı dönemdeki mekanistik ve materyalist dünya görüşüne uygun ve anlaşılabilir bir durum. 20. yüzyılın başlarında pozitivizmin ve gerçekçiliğin, spiritüelizm ve hayalciliğe,  fiziğin metafiziğe üstünlük sağladığı yıllarda Hodgson gibi tuhaf-kurgu türü (weird fiction) yazarları dönemindeki edebiyat çevrelerince çok ciddiye alınmayıp bu tür eserlerini  bir kaç dergi dışında yayınlama fırsatları da bulunmuyordu. H.P. Lovecraft,  Robert E. Howard gibi döneminin en üretken yazarları da bu durumdan muzdarip olmuş ve değerleri ölümlerinden yıllar sonra anlaşılabilmiştir. Bu sebeple belki de Hodgson modern edebiyatın kafa yorduğu birey, yalnızlık, zaman, akıl ve bunların sınırları gibi kavramları kullanıp, eserinin baş kahramanını metin boyunca inatla akılcılığa sürüp romanın sonunda ise hayalkırıklığına uğratarak bir nevi döneminin edebiyat ve düşünce akımından küçük ve tatlı bir intikam aldığını düşünmüştür.


Gotik bir evden yola çıkarak yer yer korku, fantastik ve bilimkurgu ögelerle bezenen eserin, 100 seneyi aşkın bir süre önce tasvir ettiği kozmos yolculuğu ile zamanının çığır açan eserlerinden biri olduğu aşikar. Eserin başındaki kozmik yolculuk bize fantastik bir dünyanın kapılarını açarken, bu yolculuğun kapsamlısını eserin sonlarında önce saatin yelkovanının hızlı ilerlemesi ile başlayıp daha sonra günlerin doğup batmasının hızlanmasıyla ivme kazanan ve açıkça çıldırtıcı bir hıza ulaşan bir nevi 2x hızından 64x hızına çıkan bir DVDnin ileri sarması gibi asırları saran ve bunu evinin penceresinden geçen çağları seyredip dünyanın, yıldızların ve evrenin sonunu izleyen bir adamın düşüncelerinden okuyoruz. 

Romanda sıkça vurgulanan kozmik dehşet ve bilinmezliğin korkusu eseri başyapıt olarak nitelendiren Lovecraft'ın esin kaynaklarından birisini de bize fısıldıyor. Çeviri korku ve bilimkurgu alanında önemli çevirmenlerimizden Sönmez Güven'e ait ki özellikle son bölümlerdeki kozmik yolculuk ve evrenin sonunun seyir kısımlarının okunurken fazla daralma hissedilmemesi için Güven gibi türe hakim çevirmenlerin önemi daha çok anlaşılıyor. Kapak tasarımı ise eserin daha önceki İngilizce basımlarından birinde yaptığı çalışmayla İngiliz çizer Ian Miller'a ait.

Aşağıda eserin Richard Corben tarafından uyarlanmış çizgiroman adaptasyonunundan  da birkaç kare de görüyoruz :









Devamı için...

http://fuzun.blogspot.com.tr/2015/02/cukurdaki-ev.html

Crom! Ölüleri Say...

doktor1881

Kitap alınmış  evdeki kitaplıkta okunma sırası bekleyen diğer kitaplar gibi tozlanmıştır Ama en kısa sürede okuyup forumda paylaşacağım

Mrtekin

Alakasız bir şekilde Martin Mystere'nin, "dünyanın sınırındaki evi" aklıma geldi, orada da h.p.l e baya bir referans vardır. Sıkı maceradır, etkisi baya devam eder Mm'de.
They drew first blood...

alan ford

Dampyr'de de vardı bir Dünyanın Sınırındaki Ev macerası. Ben atıfların hep Lovercraft'a olduğunu düşünürdüm , meğer ondan da eskisi varmış. Neyse weird - tales olsun her türlü okunur zaten. En kısa sürede alayım ben bunu. Teşekkürler kalidor.
kaçmayı denemek bir tutsağın görevidir

kalidor

Stephen King'e göre İngiliz lisansında yazılmış en büyük korku öyküsü.


---Öykünün yazarı Arthur Machen,(d. 3 Mart 1863 - ö. 15 Aralık 1947) Gotik bilimkurgunun oluşmasına öncülük etmiş Galli bir yazardır. Yazarlık dışında gazetecilik, çevirmenlik ve oyunculuk da yapmıştır.Özellikle 1890'lı yıllarda, yazdığı fantastik ve korku öyküleri ile dikkat çekmiş ve edebiyat dünyasının öne çıkan isimlerinden biri olmuştur. Kelt atalarından kalma kültürle beslenen Machen, bunu kaçınılmaz bir şekilde eserlerine yansıtmış ve fantastik dünyasını kurarken bu mirası sonuna dek kullanmıştır. --- wikipedia'dan alıntıdır--- Bu arada Machen'in Altın Şafak Hermetik Cemiyeti'nin (Hermetic Order of the Golden Dawn) bir üyesi olduğunu da ben hatırlatıyım.


Monokl Edebiyat Dergisinin ---Mono Kurgusuz Labirent-- yayınevi olan Monokl Yayınlarından (aynı yayınevinden çıkan Almuric'in tanıtımı için bkz)  çıkan eserde 2 öykü bulunmakta. Birinci öykü Büyük Tanrı Pan, ikinci öykü ise En Derindeki Işık. İlk öykü 1890'da ikinci öykü ise 1894 yılında yazılmış. Her ne kadar Del Toro'ya ilham veren bir eser olsa da kapakta Del Toro'nun Pan'ını görmek sizi yanıltmasın çünkü öykünün Pan'ın Labirentiyle pek bir alakası yok. Zaten bilindiği gibi "Pan" Yunan mitolojisinde keçi (teke) yarı insan vücutlu elinde flütü olan (pan flüt) zevkin, bereketin, sürülerin ve çobanların kötü kokulu tanrısı olarak tasvir edilir. Pan, kırlarda aniden insanların karşısına çıkıp görüntüsüyle insanları korkuttuğu için panik sözcüğüne de ilham kaynağı olmuştur. Yani Panik sözcüğünün etimolojik kökeninde de "Pan" yatmaktadır. Bu tür yaratıkların geneline satir (satyr) de denilmektedir.





Genel olarak öykülerin her ikisinde şöyle bir konu öne sürülüyor: insanın beyninde ve ruhunda yapılacak bazı müdahalelerle tüm duyularının şeffaflaşıp, bilinçüstü tüm dünyayı ve evreni kavramak mümkün müdür? Peki o ülkede Pan'ı görünce kim aklını koruyabilir veya geri gelirken yalnız olur mu? İlk öyküde yapılan deneyin sonucunu görmeden başka bir yere bağlanıyoruz ama öykünün sonunda taşlar yerine oturuyor. İkinci öyküde de son sayfaya kadar olan biteni merak ve kaygıyla izleyip öğreniyoruz. Ben öykülerin her ikisini de tekinsiz buldum ve bazı tasvirler gerçekten de ürkütücü. Mesela dünyanın en güzel kadını olduğunu zannettiğin bir kadına bir de alıcı gözle baktığında onu gördüğün en çirkin şey olarak görmek gibi tasvirler bana oldukça çarpıcı geldi.

Eserin dikkatimi çeken diğer bir yönü ise öykülerin o yıllarda (1890-1894) yazıldığı için 19. yy sonları Londra'sını, sosyal hayatı ve insan münasebetlerini de oldukça somut bir şekilde anlatması oldu.

Açıkçası bazı noktaları anlamakta güçlük çektiğim için aynı cümleyi defalarca okuduğum satırlar oldu. Bu çeviriden mi yoksa yazarın teşbihli bir anlatım izlemesinden mi anlayamadım. Her ikisinden de bir roman çıkabilecek olan bu öykülerin nispeten kısalığının da okuyucu açısından bir kayıp olduğunu söylemeliyim.

Bizdeki Dıral Dedenin Düdüğü ile Pan'ın flütü aynı şeyi mi ifade ediyor bilemem ama  gaipten veya ötelerden bir ses duyuyorsanız, bunun yavaştan veya hızlıdan aklınızı kaçırdığınıza delalet ettiğini söyleyebilirim  :D

Alacakaranlıkta kırlarda dolaşırken bir flüt sesi duyarsanız arkanıza bakmadan, bildiğiniz duaları itikatinizce ederek dört nala kaçın. Çünkü dağın başında göreceğiniz "şey" George Zamfir olmayacaktır.

Crom! Ölüleri Say...

emre ozdamarlar

Abi naptin, tanitimi okurken tuyler diken diken oldu...