Hayal Kahvem'den Zagor Hikayeleri

Başlatan Hayal Kahvem, 01 Ocak, 2011, 19:10:37

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

alan ford

  Yok. Metis yayın evinin , küçük filozoflar dizisinden bir kitap. Ben kızıma , zamanı gelince okur diye aldım, benim zamanım geçmiş olmasına rağmen bir çırpıda okudum. :D
kaçmayı denemek bir tutsağın görevidir

Hayal Kahvem

Anladım. Tam benim yaşıma göre desenize.  :D

hanac

Hayal Kahvem'in Zagor ile ilgili bütün başlıklarını tek bir başlık altında topladım.

13 sayfalık (şimdilik) müthiş bir külliyat oluştu.

Bu yazıların bir kitap altında toplanması hoş olurdu.

Ayrıca Sıtkı Sıyrıl'ın "Zagor'un Sözü Bu" kitabını da sabırsızlıkla beklemekteyiz.

kalidor

İyi bir çalışma olmuş, Altın Madalyon e-dergide de kullanılabilir.
Crom! Ölüleri Say...

Hayal Kahvem


Hayal Kahvem


Bu kez anladım
Kuru dallardan yapma
Bi köprüden geçiyorum.






Ben ordaydım
Erbabı yalnızları
Yutan kentler biliyorum.





  Bu kez anladım
Hüzünlerden bozma
Mutluluklar yaşıyorum.





Ben ordaydım.
Acemi aşıkları
Boğan sular  biliyorum





Ne müttefik belli
Ne sığınakların yeri






Kaybettim bugün kendimi, hükümsüzdür.
Sonu yok bunun, boşluklardan boşluk beğendim.
Vazgeçtim bugün herşeyden halsiz bu kalbim.
Kan revan içinde kanamaz denen yerlerim.
Hem suçsuz... Hem güçsüz... Hem halsiz...









darkwood

Tamamen kendisini barışa adayıp gönül işlerini bir kenara bırakan Zagor ve onun bekar kalmasını isteyen fanatikleri olduğu müddetçe
ne bu özlemler nede bu ah çekişler biter.  8)
Darkwood Sakinleri..

Hayal Kahvem


Ölsem, ölsem, ölsem... hemen şimdi





Kaçsam, gitsem, kaçsam... tam da şimdi





Bu kez pek bir afili yalnızlık
Aldatan bir kadın kadar düşman
Ağzı bozuk üstelik... bırakmıyor acıtmadan
Bu kez pek bir afilli yalnızlık
Ağlayan bir kadın kadar düşman
Tuzaklar kurmuş üstelik
Bırakmıyor acıtmadan
[/b]





Bitiyorum her nefeste
Ne halim varsa gördüm
Çok koştum, çok yoruldum
Ve şimdi ben de düştüm....





Sövdüm, sövdüm, sövdüm ben dünyaya
Acılara, sokaklara, ait olmaya, insanlara





Bu kez pek bir afili yalnızlık
Aldatan bir kadın kadar düşman
Ağzı bozuk üstelik... bırakmıyor acıtmadan
Bu kez pek bir afilli yalnızlık
Ağlayan bir kadın kadar düşman
Tuzaklar kurmuş üstelik
Bırakmıyor acıtmadan





Bitiyorum her nefeste
Ne halim varsa gördüm
Çok koştum, çok yoruldum
Ve şimdi ben de düştüm...





Değmezmiş hiç uğraşmaya
Bu kez mecalim yok hiç dayanmaya... dayanmaya...





Bitiyorum her nefeste
Ne halim varsa gördüm
Çok koştum, çok yoruldum
Ve şimdi ben de düştüm...

Bu kez pek bir afilli yalnızlık......




Hayal Kahvem




"Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen' notunu buldum kapımda.
Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda.
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran zamanı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını."








"Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.
Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.








Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum, ikimizden
Ne kalacak?









"Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak,
Yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak,
Camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak....
Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır
Çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır
İçimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun
Para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar
Bir aşkı yaşatan ayrıntları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
Çıplak bir yara gibi sızlar paylastığımız anlar,
Eşyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar
Korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
Çağrışımlarla ödeşemezsiniz."








"Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz.
Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada
Bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi"






"Ayrılığımızın kışı başlıyor
Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime. "

"İyi bak kendine
Gözlerindeki usul şefkati
Teslim etme kimseye, hiçbir şeye"




NOT: Şair umarım afeder beni, Murathan Mungan'ın Yalnız Bir Opera adlı şiirinin  bazı dizeleriyle, Zagor karelerini eşleştirdim. İtiraf etmeliyim ki, dizelerin yerlerini de değiştirdim

Hayal Kahvem


Az önce kahve molası verdim. Elimdeki kahveyi koklaya koklaya pencerenin kenarına gittim. Gözlerimi kapadım. Kahvemi doya doya kokladım. Hımm... Mis...  Gözlerimi usulca açtım. Hemen gökyüzüne baktım. Ne hoş! Bembeyaz bulutlar maviliğin üzerine incecik bir sis gibi serilmişler... "Aaa! Kümülüs bulutları!" dedim. Sonra kendi dediğime kendim gülümsedim. Ben bulut isimlerini nereden bilebilirdim? Olsa olsa kümülüs kelimesinin ahengi cezbetmişti beni de, hafızamın gizli bir çekmecesine atmıştım bu kelimeyi demek ki... Kim bilir? Ne yalan söyleyeyim,  coğrafya dersinden pek haz etmezdim. Doğa olaylarını akıl yoluyla anlatıyorlardı ya... Bilimsel açıklamalar yetmiyordu  benim kıt aklımın almasına. Öğretmen ders işlerken,  anlattığı her doğa olayının kendimce hayali bir karşılığını bulmaya girişirdim. Mesela yıldız kaymasını hatırlasana? Nasıl anlatıyorlardı okullarda? Neymiş efendim,  yıldızlar dünyadan milyarlarca kilometre ötedeki uzak güneşlermiş de,yıldız kayması diye bir şey yokmuş aslında. Güneş sistemimizin içinde  güneş ve gezegenlerin çekim kuvvetleri arasında bir oraya bir buraya gezinen sayısız göktaşı varmış. Bunlardan Dünya'nın yakınından geçerken çekim alanına girenler, hızla atmosfere dalarlarmış da, sürtünmeden dolayı ısınırlar, yanarlar ve arkalarında parlak, çizgi gibi bir iz bırakırlarmış. Bak.. bak... bak...  Sonunda tamamına yakını, düşüşün son anında görülen parlamayı takiben yok olurlarmış.  Sözüm ona yıldız kayması fasaryaymış Ve de başka bir manası yokmuş. Vay canına sayın seyirciler! Böyle bir açıklamaya inanmam mümkün değildi. Oysa Zagor nasıl da biliyor yıldız kaymasını ve yıldız kaymasının  ardında yatan o şahane gerçeği. Du bi... Yazıma devam edecektim ki bir müşterim geldi. İşe dönmeliyim. Kahve molam bitti.




darkwood

Sevgili Hayal Kahvem, bu arada kayan yıldız için Zagor'un tuttuğu dileği kahve fincanında görebildinizmi?  :D
Darkwood Sakinleri..

Hayal Kahvem


Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
O mahur beste çalar müjganla ben ağlaşırız.
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
O mahur beste çağlar müjganla ben ağlaşırız.





  Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı.
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı.
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı.
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı.





  Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra
Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara
Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara
Geceler uzar hazırlık sonbahara.

Attila İlhan



Hayal Kahvem

"Şehir
uzakta.
Genç adam
ayakta.
Akıyor şehirden geçen nehir
genç adamın ayakları dibinden.
Genç adam
     piposunu çıkarıyor cebinden
      aranıyor kibriti."






"Bakıyor akar suya
düşünüyor Heraklit'i,
düşünüyor büyük hakîm Heraklit'i genç adam...
Kim bilir belki böyle bir akşam,
Heraklit alnını
yeşil gözlü zeytinliklerde akan suya eğdi
ve dedi:
-Her şey değişip akmada,
bu hâl beni hayran bırakmada."






"Heraklit, Heraklit; ne akıştır bu!..
ne akıştır ki bu, dalgalarında
dağlıdır alnı en mukaddes putun
kızgın demir damgasıyla sukutun.
Gebedir her sukut bir yükselişe.
Ne mümkün karşı koymak
bu köpürmüş gelişe...
Heraklit, Heraklit!..
akar suya kabil mi vurmak kilit?"






"Dikine müstatil bir apartımanın
en üst katında
dört köşe bir oda.
Perdesiz pencereler.
Pencerenin dışında yıldızlı geceler.
Genç adam
alnını dayamış cama.
Ben, romanın muharriri
diyorum ki genç adama:
-Delikanlım!..
İyi bak yıldızlara,
onları belki bir daha göremezsin.
Belki bir daha
yıldızların ışığında
kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin.
Delikanlım!..
Senin kafanın içi
yıldızlı karanlıklar
kadar
güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
Yıldızlar ve senin kafan
kâinatın en mükemmel şeyidir."





  "Delikanlım!..
Sen ki, ya bir köşe başında
kan sızarak kaşından
öleceksin,
ya da bir dar ağacında can vereceksin.
İyi bak yıldızlara
onları göremezsin belki bir daha...
Delikanlım!..
Belki beni anladın,
belki anlamadın.
Kesiyorum sözümü."






"İşte kapı açıldı
geldi beklenen kadın..
-Beklettim mi?
-Çoook...
Ama zararı yok..







  "Kadın
yakaladı genç adamı
elinden.
Genç adam
yakaladı kadını belinden."







"Bir yumrukta kırdı camı.
Oturdular pencerenin içine.
Sarktı ayakları gecenin içine...
Işıklı bir deniz dibi gibi
başlarında, sağda, solda gece yanıyor.
Ayakları karanlık boşluklara sallanıyor..
Sallanıyor ayakları
sallanıyor ayakları..
Dudakları..."






"Sevmek mükemmel iş delikanlım.
Sev bakalım...
Mademki kafanda ışıklı bir gece var,
benden izin  sana,
sev
sevebildiğin kadar..." 



  "Mevzubahs gencin
ismi: BENERCİ
Kendisi aslen Hintli olup
maskatı re'si DELHİ'dir.
Dostlarının nazarında tam
adam,
düşmanlarının indinde azgın bir delidir
ve Britanya polisinde künyesi şüphelidir."



Dipnot: Nazım Hikmet'in Benerci Kendini Niçin Öldürdü? adlı oyunun, Bir Genç Adama... Hakîm Heraklit'e... Yıldızlara Ve Aşka Dair adlı Birinci Bab'ının bazı dizleriyle, Zagor karelerini eşleştirdim.



kalidor

Uygun kareleri bulmak, yerleştirmek vs bayağı vaktinizi alıyordur Hayal Kahvem. Elinize sağlık. Formumuzdaki en özgün iş sizin Zagor Hikayeleriniz.
Crom! Ölüleri Say...

tunaorhun

Alıntı yapılan: kalidor - 15 Kasım, 2012, 11:24:54
Uygun kareleri bulmak, yerleştirmek vs bayağı vaktinizi alıyordur Hayal Kahvem. Elinize sağlık. Formumuzdaki en özgün iş sizin Zagor Hikayeleriniz.

Bence de.