2017'nin ilk ayını bitirmemize bir hafta kaldı ve bence ağır ağır bu başlığın açılma zamanı geldi. Bendeki kitaplar şimdilik aşağıdaki gibi. Arkadaşlar sizin için 2017 nasıl başladı ?
1. Kara Kitap - Orhan Pamuk
2. At ve Çocuk(Narnia Günlükleri 3) - C. S. Lewis
3. Kıyamete Bir Milyar Yıl - Boris Strugatski ve Arkadi Strugatski
4. Kadife Kutudaki Hayalet - Joe Hill
Uzun süredir sönük olan kitap ateşim 2017 ile birlikte harlandı...Deli gibi alma ve okuma sürecine girdim...Umarım hız kesmeden devam eder ateşim...Ocak ayı itibariyle okuduklarım ve tekrar okumasını yaptıklarım aşağıdaki gibi...
1. Yaşama Hırsı - Jack London (İkinci okuma)
(https://www.nadirkitap.com/upload/Kitap_20150725190838_267_1.jpg)
2. Müptezeller - Emrah Serbes
(http://i.idefix.com/cache/600x600-0/originals/0000000714873-1.jpg)
3. Çocukluğun Sonu - Arthur C. Clarke
(http://i.idefix.com/cache/600x600-0/originals/0000000674339-1.jpg)
4. Can - Andrey Platonov
(http://i.idefix.com/cache/600x600-0/originals/0000000341987-1.jpg)
5. Karanlığın Yüreği - Joseph Conrad (İkinci okuma)
(http://i.idefix.com/cache/600x600-0/originals/0000000371098-1.jpg)
Bazı kitaplarımın ikinci okumalarını yapıyorum...Ya çok sevdiğimden, ya da ilk okuduğumda çeşitli sebeplerden ötürü hakkını veremediğimi düşündüğümden...Karanlığın Yüreği bunlardan biri...Yaşama Hırsı ise ikinci değil, üçüncü, hatta dördüncü okumam bile olabilir...Bende ayrı bir yeri var Jack London'un karma öykülerini barındıran bu 45 senelik baskının...
Sırada en az iki düzine daha kitap var halihazırda bekleyen...Biriktikçe onları da listelemeye devam ederim...
1- Güvercin - Patrick Süskind
2- Huysuz İhtiyar - Oğuz Aral
3- Dune - Frank Herbert
Arkadaşlar okuduklarınıza not verin lütfen.
Yanına 7/10 veya 5,75/10 yazın.
Bize de bir fikir vermiş olursunuz.
Alıntı yapılan: ferzan - 23 Ocak, 2017, 14:26:16
Uzun süredir sönük olan kitap ateşim 2017 ile birlikte harlandı...Deli gibi alma ve okuma sürecine girdim...Umarım hız kesmeden devam eder ateşim...Ocak ayı itibariyle okuduklarım ve tekrar okumasını yaptıklarım aşağıdaki gibi...
1. Yaşama Hırsı - Jack London (İkinci okuma)
2. Müptezeller - Emrah Serbes
3. Çocukluğun Sonu - Arthur C. Clarke
4. Can - Andrey Platonov
5. Karanlığın Yüreği - Joseph Conrad (İkinci okuma)
Bazı kitaplarımın ikinci okumalarını yapıyorum...Ya çok sevdiğimden, ya da ilk okuduğumda çeşitli sebeplerden ötürü hakkını veremediğimi düşündüğümden...Karanlığın Yüreği bunlardan biri...Yaşama Hırsı ise ikinci değil, üçüncü, hatta dördüncü okumam bile olabilir...Bende ayrı bir yeri var Jack London'un karma öykülerini barındıran bu 45 senelik baskının...
Sırada en az iki düzine daha kitap var halihazırda bekleyen...Biriktikçe onları da listelemeye devam ederim...
Yaşama Hırsı
8.5/10 (
bilhassa Yaşama Hırsı ve Ateş Yakmak hikayeleri hatırına, diğer hikayeler için en fazla 7/10)
Müptezeller
9/10 (
son bölümün garipliğine rağmen)
Çocukluğun Sonu
8/10 Can
8.7/10 (
bir ara 40-50 sayfa kadar boğulur gibi oldum ama o kısım dahi güzeldi)
Karanlığın Yüreği
7/10
1-Bizim Oyun John le Carre AlfaKitap
Guzel bir le Carre kitabi 8/10
2-Curuk Ten Stuart mac Bride
Aberdeen polisiyesi 8/10
3-Tunel Tim Weaver ve 4-Donus Yok Tim Weaver Ephesus Yayin
İkiside guzel kayip kisileri arayan ozel dedektif eski gazeteci David Raker maceralari 9/10
5-Suikastci Tom Wood İthaki Kitap
Tam bir vakit kaybi palavra dolu bisey 3/10
6-Komplo Gayle Lynds Super bir casusluk romani Robert Ludlum tadinda Zaten yazar Ludlumla beraber kitap yazmis 9.5/10
1- Güvercin - Patrick Süskind - 8/10
2- Huysuz İhtiyar - Oğuz Aral - 5,25/10
3- Dune - Frank Herbert - 9,5/10
2017 yılının ilk ayının şu ana kadarki kısmında okuduğum kitaplar nitelik olarak da beni tatmin etti. iyi başladık umarım aynı minvalde devam eder. listem şudur. görüşlerim hakkında iki kelam etmek istediklerim için yanlarındadır.
1- iskoçya sokağı 44 numara - alexander mc call smith
2- cumhuriyet tarihi soyadı hikayeleri- emine gürsoy naskali ; ilgimi çeken bir konuda sevdiğim bir yazarın beni hayal kırıklığına uğratan kitabı. daha derinlemesine araştırabilecek bir konuda kısa kısa insanların soyadlarını alış hikayeleri. yine de değerli birkaç şey öğrendiğimi düşünüyorum. örneğin; soyadını soyu sopu adı sanı olmayan insanların alması gerektiğine inandıkları için ilk etapta soyadı almak istemeyen mecbur kaldıklarında ise tepkilerini aldıkları soyisimle ortaya koyan halide edip- adnan ADIVAR gibi... (6/10)
3- kötüler bile - lawrence block ; her ayın ilk okumasını ayırdığım mathhew scudder polisiyelerinde şu ana kadar ki en iyi kitap. scudder sadece cezalandırılmamış kötüleri öldüren anonim bir seri katilin peşinde (7,8/10)
4- başka bir dünyanın oyunu - barış tut
5-adem'in kekliği ve chopin - mustafa çiftçi
6- yolun sonundaki okyanus- neil gaiman; büyük kız yavaş yavaş neil gaiman külliyatını topluyor. bu forumdan tommikser'in tavsiyesiyle aldığımız bir kitap. benim daha önce anansi çocukları'nı ve yokyer'i yarım bırakmışlığım var ama bu gerçekten güzelmiş. teşekkürler tommikser :) (7,5/10)
7- kurbağa yağı satıcısı- akira kurosawa ; çocukluğuna ve ilk yönetmenlik yıllarına dair anıları. geçen yılın sonlarında okuduğum lütfü akad'ın "ışıkla karanlık arasında"yla birlikte bu güne dek okuduğum en iyi iki sinemacı kitabından biri. çok sevdim (8,4/10)
8- bu gün bize kim geldi - sezgin kaymaz ; ateş canına yapışsın ve kün'le okur dünyamda kazandığı krediyi sonraki okumalarımda kaybetmiş olan yazarın öykü kitabı. her bir öykü aynı yoğunlukta değil ama sevdiğim sezgin kaymaz'ı bana geri veren birkaç muhteşem birkaç öykü var. (7/10)
9-demir dövme öyküleri- murat başekim ; ayağı bu toprakların hikayesine basan, kahramanı bize ait olan harika fantastik öyküler. bu coğrafyadan solomon kane öyküleri. yılın ilk şaşırtıcı ve mutlu edici keşfi. (8/10)
10- harita dışı - alastair bonnet; çoğu haritalarda görülmeyen kimi terkedilmiş, kimi reddedilmiş,kimi politik oyunlara alet edilmiş yerler. yerin altında olanı da var, gökyüzünde olanı da. serde coğrafyacılık olmasa da severdim bu kitabı. oluşturduğum bu listeden sadece bir kitap tavsiye etme şansım olsa kesinlikle bunu öneririm. tüm yeryüzü sakinlerine (8,8/10)
Alıntı yapılan: hanac - 23 Ocak, 2017, 15:11:02
Arkadaşlar okuduklarınıza not verin lütfen.
Yanına 7/10 veya 5,75/10 yazın.
Bize de bir fikir vermiş olursunuz.
Not veren arkadaşlara çok teşekkürler.
bu bölüm alacağım kitaplara referans oluyor. sanıyorum çoğumuz için geçerli bu.
bir kaç önerim var:
- puanlamayı (amazon'daki gibi) 5 * üzerinden yapsak? en azından 4 ve 5 yıldızlıları kesin alınacak listesine koyarız hemen.
- kitap konusu ile ilgili (kopya vermeden) kısa bir açıklama ya da en azından türü hakkında bilgi eklense?
;)
Yeni kitap aldığım yok. Onun yerine en beğendiğim kitapların birkaçını yazayım.
Huzur - A. Hamdi Tanpınar
Çamlıca'daki Eniştemiz - A. Şinasi Hisar
Fahim Bey ve Biz - A. Şinasi Hisar
Mahalle Kahvesi, Lüzumsuz Adam, Son Kuşlar, Mahkeme Kapısı - Sait Faik Abasıyanık
Amak-ı Hayal - Filibeli A. Hilmi
İstanbul Kazan Ben Kepçe - Sermet Muhtar Alus
Ulunay, Hayatı, Hatıraları, Yazıları - Hilmi Yücebaş
Gurebahane-i Laklakan, Frankfurt Seyahatnamesi - A. Haşim
Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi - Ziya Osman Saba
Ateş Yakmak - Jack London
Tanıdıklarım - Hüseyin Cahit Yalçın
Hatıralarım - Mahmut Baler
Bizim Yokuş - Yusuf Ziya Ortaç
Matbuat, Basın derkeen.. Medya - Bedii Faik
Zeka Oyunları - Fikret Uğuz
6. Trainspotting - Irvine Welsh (8/10)
(http://i.idefix.com/cache/600x600-0/originals/0000000724573-1.jpg)
Üç seneden beri aklımdaydı ama sonradan unutmuştum...Bir abimin kitaplığında görür görmez hemen sipariş ettim ben de devam kitabı sayılan P.rno ile birlikte...
Filmine bayılırdım ve normalde kitabını okumadan evvel filmini izlediğim eserlere başlarken hep içim burulurdu, önce kitabını okumuş olmayı arzulardım ama Trainspotting'de öyle birşey olmadı...
Filmi kemik ise, kitabı kemik üzeri et, kan ve deri imiş meğer...Film iskelet, kitap ise kanlı canlı nefes alan bedenmiş...Temelde kurgu ve sıralama aynı gibi olsa da, filmdekinden kat kat fazla karakter, olay ve durum vardı...Filmden çıkarılan sahnelerde gördüğüm bazı detayların da kitapta olduğunu görmek hoşuma gitti...
Anlatımı, aktarımı, elektriği ve okuruyla olan yolculuğu çok güzeldi...Yazarı haybeden bohemcilik, yarım porsiyon yeraltı edebiyatı yazarcılığı taslamamış...Bariz bir üslup vardı ve çevirmeni bu konuda dev bir alkışı haketmiş adeta...Hiç sıkmadı, hiç boğmadı, son sayfaya dek ilgiyle okuttu...Üç akşamda, sudaki sandoz gibi çözüldü...Bunun üzerine devam kitabı olan (ve aynı zamanda önümüzdeki ay gösterime girecek olan 2. filmin de uyarlaması olan) P.rno'ya hemen başlamak istemedim...Bu ele avuca sığmaz tadı canımın çekeceği sonraki sefere sakladım...
7. Sodom'un 120 Günü - Marques De Sade (-/-)
(http://i.idefix.com/cache/600x600-0/originals/0000000621687-1.jpg)
Eser hakkında iyi kötü birşeyler duymuştum...Sapkın, yasak ve tabu olanın dayanılmaz çekiciliğine kapılarak hızlı bir şekilde başladım kitaba...
Eser, kolay kolay herkesin kaldıramayacağı bir ayarda...Anlatım çok sade ve açık olmakla birlikte anlatılan şeyler yenilir yutulur cinsten değil...İnternetin arka odaları sağolsun, bana şimdiye dek duymadığım herhangi birşey okutmadı ama birkaç şey vardı ki, ister istemez irkilip gözümün daldığı oldu...Genel itibariyle şiddetin ve sapkınlığın her türlüsünü duyduğumdan, çok etkilenmesem de hiç etkilenmedim de diyemeyeceğim...
Kitap 18. yüzyılda, yaşları 50-60 arası dört tane birbirinden sapkın soylunun (bir dük, bir piskopos, bir başkan ve bir soylu daha) mevcut zevk kaynaklarını tüketip olağanüstü bir tecrübe için 4 ay, yani 120 gün sürecek sapkın bir inzivaya çekilişlerinin ve bu inzivanın organizasyonu ve uygulanışını merkeze alıyor...Hikaye, soylu dörtlümüz harici aileleri, hizmetkarları, anlatıcılar, yaşları 12 ila 35 arası değişen ve cinsiyet gözetmeyen her çeşit aktif ve pasif köle ile (çoğu kaçırılmış) Fransa kırsalında bir şatoya kapanıp sarp yamaçlara kurulu şatoya giden tek köprüyü de arkalarından yıktırmalarıyla başlıyor ve 120 gün boyunca sapkınlığın akla hayale gelmeyecek her türüyle devam edecek korkunç bir günah sezonuna yelken açıyor...
İlk 200-250 sayfa kendini çok hızlı okutsa da, son 70 sayfaya kadar (toplamda 500 sayfaya yakın) bazı mevzuların gereğinden fazla tekrarı ve uzatılması ile bir parça sıkabiliyor ama sonra yeniden toparlanıyor...Yalnız eser tavsiye edilecek gibi değil...Midesi ve zihni hassas olan eline bile almasın, çünkü ciddi anlamda sinirleri bozulabilir...70'li yıllarda film uyarlaması da yapılmış, kitabı okuduktan sonra uyarlamasına baktım ve son derece başarısız olduğuna karar verdim...Bu başarısız haliyle bile aşırı olan film, kitabının yanında Disneyland gibi kalmış diyeyim de siz anlayın...
Yazarı, eseri Bastille zindanında, 1785'te yazmaya başlamış...Yazılanlardan anlıyoruz ki hepsinin yazarın hayalgücü ve cinselliğe olan sapkın yaklaşımı olmasına imkan yok...Çok büyük bir gözlem ve eleştiri yer alıyor metinlerde kurgu kisvesi altında...Hiçbirinin hayal ürünü olmadığına, muhakkak dönemin Fransa'sında sapkın zümrelerce kulağına çalınan dedikoduların birer yansıması olduğuna emin oluyor insan okurken...Eseri benim gözümde ilginç ve kayda değer kılan nokta ise yazımının yarım kalmış olması...Yazarı, 120 günün yalnızca 30 gününü tamamlayabilmiş...Bu 30 günle ilgili şahsi eleştirilerini de ilave edip eser bittikten sonra tekrar revize etmek için bir kenara notlar yazmış...Sonraki 90 gün ile ilgili olarak da detaylı bir yol haritası ve plan çizmişçesine madde madde ana hatları sıralamış...Kısaca kurgu ve planı tamamen hazırlamış ama yalnızca ilk 30 günü yazabildiği gibi son okumasını da yapamamış...Eser el yazmaları olarak 1926'da, Bastille zindanındaki bir restorasyon esnasında bulunmuş ve ancak 20. yüzyılda yayınlanma fırsatı bulabilmiş...Çünkü yazarı eseri yazmaya devam ederken başka bir hapishaneye sevki gerçekleşmiş ve o da sevk öncesi el yazmalarını hücresinde biryere gizlemiş (duvarda taşlarla gizlenmiş bir oyuk falan olsa gerek)...O el yazmaları bir buçuk asır nasıl sağlam kalmış, rutubete nasıl karşı koymuş düşündükçe şaşırıyorum...
Kitabın yalnızca planı ve dörtte biri 500 sayfa, tamamlansaymış herhalde 2000 sayfayı bulurmuş...Buna rağmen plan halinde kurgusu not alınan son 90 güne ait başlık ve notlar da detaylı yazılmışçasıına tatmin etti ve okurken herhangi bir eksiklik bırakmadı...El yazmalarındaki herşeyin; yazarın ileride revize etmesi için kendine yazdığı notlarla beraber basılması da ayrıca ilgi çekiciydi...
Kitapta anlatılan hiçbirşeyden zevk almadım, aksi düşünülmemesi için not da vermiyorum ama kitap kendini büyük ölçüde okuttu ve yukarıda bahsettiğim kısımdaki bazı tekrar ve yerinde saymalar haricinde fazla boğmadı...Buna rağmen anlattığı her şey daha hassas bir zihin ve kalp için facia olacağından, kesinlikle tavsiye etmediğim gibi kendim okumaktan da pişmanlık duymadığımı belirtmek istiyorum...Oldukça ilginç ve kayda değer bir okuma oldu benim için...Anlattıklarından ötürü değil, anlatma ve bugüne ulaşma biçiminden ötürü bu psikopat eseri tecrübe etiğime memnunum...Ama asla tavsiye etme gibi bir sorumluluğun altına da girmiyorum...Midesine, sinirine ve bakış açısına güvenen alıp okuyabilir ya da okumaz, kendi bileceği iş...Ben almam gerekeni aldım bu kitaptan...
8. Rubailer - Ömer Hayyam (-/-)
(http://i.idefix.com/cache/600x600-0/originals/0000000415360-1.jpg)
Tesadüf eseri ilgimi çekip başladığım bir eser oldu...Hayyam'ı ismen bilirdim de, fazla irdelemişliğim yoktu...Matematik, astronomi ve felsefe ile anılan, ama şairliğiyle de bilinen Ömer Hayyam'ın dörtlüklerinden 251 tanesini, sol sayfada Farsça halleri ve yer yer minyatür ve tasvirlerle bezeyerek sunan Kabalcı Yayınevi sunumuyla son derece keyif aldığım bir kitap oldu...
Herkesin inancı, dünya görüşü kendine...Ne varki ben Hayyam'ın boşvermişliğini, inanç şeklini, şarap tutkusunu, güzele olan hayranlığını, öte dünya kaygısına olan umursamazlığını, ölüm ve yaşama dair fikirlerini, fani melankolisini, yobaz ile cühelaya olan tepkisini, göstermelik dindarlara olan alaycılığını, yaşanan andan zevk alabilme becerisini, aza tamahını ve tevazusunu bu dörtlüklerle anlatma biçimini çok sevdim...Bu yüzden Hollywood filmi puanlar gibi puanlama yapmaktan kaçındım...
Dörtlüklerin en az 40-50 tanesini bir kenara not etmekten alıkoyamadım kendimi...Kesinlikle birden fazla kereler okuyacağıma eminim bu eseri...Böylelikle ömrümde ilk kez şiire karşı bir merak ve arzu da duymuş oldum...Arkasının geleceğine eminim...
1) Haldun Taner - Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu (Yapı Kredi Yayınları) 8/10
Geçen yaz verdiğim siparişin yanında bonus olarak gelen Yalıda Sabah kitabını okumam vesile oldu Haldun Taner ile tanışmama. Kitabı çok sevmiştim, Taner'in kullandığı dil, yaptığı tasvirler ve tespitler müthiş bir keyif vermişti okurken. Bunun üzerine siparişlerimden birinde yazarın diğer 6 öykü kitabını da attım sepete. Ve geldiklerinde yavaş yavaş okumaya başladım. Yalıda Sabah tespitleriyle sevdirmişti kendini. Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu ise Taner'in iğnelemeleri ve mizahi dili ile sevdirdi. Kitapta 9 öykü var, kitaba adını veren ilk öykü dışında Konçinalar, Ablam, Atatürk Galatasaray'da ve Memeli Hayvanlar'ı çok beğendim. Henüz okumayanlara, okumayı düşünüp de karamsar kalanlara tavsiye ederim.
2) Haldun Taner - Ayışığında "Çalışkur" (Yapı Kredi Yayınları) 7.5/10
Haldun Taner'in Çalışkur apartmanı sakinleri ve mahalle bekçisi üzerinden yaptığı bir eleştiri. Kitapta tek öykü var, öykü bittikten sonra öyküye halkın çeşitli kesimlerinden gelen tepkilere yer verilmiş. Daha sonra bu tepkiler neticesinde Taner'in öyküde dalga geçercesine yaptığı değişikliklerle birlikte karşılaştırmalı olarak öykünün orijinal hali ve yeni hali verilmiş. Sonrasında güncellenmiş versiyona gelen tepkilerle kitap bitiyor. İnsanları memnun etmek zor iş efendim :)
Not: Ekşisözlük'te gelen tepkilerin de Taner'in kurmacası olduğunu yazmış biri, doğru mudur değil midir bilmem ama bir gerçek var ki Taner kalemini çok iyi kullanan bir yazar. Dolayısıyla tepkiler Taner'in kurmacası dahi olsa oldukça gerçekçi olmuş.
3) Anthony Burgess - Otomatik Portakal (İş Bankası Yayınları) 8.5/10
Filminin ismini çok duymuştum ama izlememiştim, kitaptan uyarlama olduğunu da geç öğrendim zaten. Geçen hafta kitap siparişi vermek için kitaplara bakarken günün fırsatı olarak çıktı karşıma ve hiç aklımda yokken ekleyiverdim sepete. İyi ki almışım ve okumuşum. Başlarda kullanılan dili yadırgadım biraz, Alex ve arkadaşlarının yaptıkları çok rahatsız ediciydi ama kitabın olayı da buydu. Okuduklarım gözümün önünde canlanıyordu adeta, günümüz toplumunda çokça duyduğumuz şeylerdi aslında. Kitabı okudukça kimin iyi olduğunu sorguluyorsunuz.
"Seçim yapabildiğimiz kadar insanız."
Alıntı yapılan: Ahmet Oktay - 14 Şubat, 2017, 15:07:56
2) Haldun Taner - Ayışığında "Çalışkur" (Yapı Kredi Yayınları) 7.5/10
Haldun Taner'in Çalışkur apartmanı sakinleri ve mahalle bekçisi üzerinden yaptığı bir eleştiri. Kitapta tek öykü var, öykü bittikten sonra öyküye halkın çeşitli kesimlerinden gelen tepkilere yer verilmiş. Daha sonra bu tepkiler neticesinde Taner'in öyküde dalga geçercesine yaptığı değişikliklerle birlikte karşılaştırmalı olarak öykünün orijinal hali ve yeni hali verilmiş. Sonrasında güncellenmiş versiyona gelen tepkilerle kitap bitiyor. İnsanları memnun etmek zor iş efendim :)
Not: Ekşisözlük'te gelen tepkilerin de Taner'in kurmacası olduğunu yazmış biri, doğru mudur değil midir bilmem ama bir gerçek var ki Taner kalemini çok iyi kullanan bir yazar. Dolayısıyla tepkiler Taner'in kurmacası dahi olsa oldukça gerçekçi olmuş
Haldun taner türk tiyatrosunun en önemli yazarlarından biridir malum. Bu öyküsünü "ayışığında şamata" adıyla oyunlaştırmıştır. Seyircilerin arasına yerleşen oyuncuların itirazlarıyla tekrar tekrar "düzeltilen" oyun iyice sacmasapan bir hale dönüşür. Tiyatromuzun ilginç kurgusuyla özel oyunlarından biridir. Benim öğrencilik yıllarımda (1914 :)) üniversite topluluklarının en sık sergilediği oyunlardan biriydi...
Alıntı yapılan: kedidiro - 14 Şubat, 2017, 15:59:03
Haldun taner türk tiyatrosunun en önemli yazarlarından biridir malum. Bu öyküsünü "ayışığında şamata" adıyla oyunlaştırmıştır. Seyircilerin arasına yerleşen oyuncuların itirazlarıyla tekrar tekrar "düzeltilen" oyun iyice sacmasapan bir hale dönüşür. Tiyatromuzun ilginç kurgusuyla özel oyunlarından biridir. Benim öğrencilik yıllarımda (1914 :)) üniversite topluluklarının en sık sergilediği oyunlardan biriydi...
Diğer eserlerini de merak ediyorum zaten, öykülerini okumayı bitirdikten sonra muhakkak oyun ve düzyazılarını da ekleyeceğim kütüphaneme.
4) Han Kang - Vejetaryen (APRIL Yayıncılık) 4/10
Hayatımda ilk kez bir kitabı okuduğuma, aldığıma pişman oldum galiba. Zoraki okudum, 160 sayfa olmasa kesin bırakırdım okumayı. Bu kitap için uzun uzadıya bir şeyler yazmak, hatta hiçbir şey yazmak gelmiyor içimden. Kesinlikle benlik bir kitap değilmiş.
5) Ömer Hayyam - Dörtlükler [Rubailer] (İş Bankası Yayınları) 8/10
Vejetaryen ile dönüşümlü okudum, bu kitaptan aldığım haz kat kat fazladır. Zaten şiir seven biriyim, Hayyam'ın rubailerini de sevdim. Yeri geldi güldürdü, yeri geldi düşündürdü. Yukarıda Ferzan abinin yazdıklarına eklenecek bir şey yok aslında fazladan. Ben şuraya kitaptan iki örnek rubai bırakıp yazımı bitireyim.
Camiye gittim, ama Allah bilir niye:
Ne namaz kılmaya, ne dua etmeye.
Eskiden bir kilim aşırmıştım camiden:
O eskidi gittim yenisini yürütmeye.
Bir testici gördüm, çamur içindeydi:
Ayağı çarkında, elinde bir testi;
Testinin başında bir yoksulun ayağı
Kulpunda bir padişahın kellesi.
Büyük türk çizeri sezgin burak'ın ve ölümsüz eseri tarkan'ın anısını yaşatmak üzere ailesii tarafından kurulmuş derneğin (taseyad) 2009 yılında çıkan ilk ve şimdilik tek kitabı olan " tarkan'ın yaratıcısı srzgin burak hayatı ve eserleri" isimli kitabı okuyorum. Uzun zamandır edinmek istediğim bir kitaptı. Ancak sonuç benim açımdan hayal kırıklığı oldu. Eseri kitap boyunca kendinden üçüncü tekil sahıs kipinde bahseden eşi türkay burak kaleme almış. Ellerindeki arşivden son derece değerli bazı belgeler bu kitapla belki de ilk kez derli toplu bir şekilde gün ışığına çıkıyor. Bu önemli ve değerli bir çaba. Ne var ki - son derece doğal olarak- eseri bir aile bireyi kaleme aldığından biz okurun sezgin burak hakkında kitaptan öğrenebildiği tek şey ne kadar muhteşem bir adam olduğu. Kitaptaki sezgin burak yaşamıyor. Kendi yarattığı - aslında kendi oynayabilecekken alçak gönüllülük gösterip oynamadığı - kahramanı tarkan gibi yenilmez, sarsılmaz bir adam görüyoruz sadece. Sezgin burak dünya kalitesinde bir çizerdir bence de. Ancak keşke böyle bir kitabı ailenin elindeki arşivi de tarayarak dışardan bir göz yazsaydı... Gerçi bunun ülkemiz koşullarında pek mümkün olmadığının da farkındayım. Bir başka değerli üstad ve eseri hakkında araştırmacı levent cantek'in yazdığı ve kendi çapında son derece değerli " erotik ve milliyetçi bir ikon karaoğlan" kitabının ardından suat yalaz'la düştüğü duruma bakarsak durum daha net anlaşılır. İnşallah çok sevdiğimiz tarkan çizgi romanı ve değerli yaratıcısı bir gün layık olduğu şekilde objektif olarak değerlendirilebilir... O güne kadar elimizdeki bu kitap benim için 4/10
Okumalarıma Şubat ayı başlarında ara vermek durumunda kaldım...Hayatın bir anda insanın karşısına çıkarıverdiği, çok sevdiği biri üzerinden ziyadesiyle korkuttuğu durumlardan biri de 2017 itibariyle benim başıma geldi ve sıkıntılı bir sürecin ardından stres ve üzüntüden kitap alımını beni beş parasız bırakacak denli abartırken, okumalarıma ise Mart ayı başlarına dek ara vermiş bulundum...Şimdilerde normal rutine dönme ve gene aynı hararetle bu okumaları sürdüme gayreti içerisindeyim...Kaldığımız yerden numaraları ile devam edelim son okumaların çetelesine...
9. Osmanlı'da Oğlancılık - Rıza Zelyut (7,8/10)
(https://c1.staticflickr.com/3/2907/34066754575_29527ac462_z.jpg)
Osmanlı'da Oğlancılık adlı bu kitap, Osmanlı tarihinde şimdiye kadar gizlenen, esircilik ve devşirmecilik üzerinde yükselen cinsel sapmayı gündeme getiriyor. Araştırmacı yazar Rıza Zelyut, oğlancılık (gulamparelik/Lutîlik) konusunu yeni arşiv belgeleri ışığında bütün yönleriyle ele alıyor.
Oğlancılığın tarihi ve kültürel kökenleri nelerdir? Kutsal kitapların oğlancılığa yaklaşımı nasıldır? Osmanlı'yı yönetenler, oğlancılığı nasıl meşrulaştırdı? Oğlancılık ile kadının değersizleştirilmesi arasındaki ilişki nedir? Hangi Osmanlı padişahları oğlanlar için şiirler yazdı? Büyük Osmanlı şairleri, oğlanları hangi niyetle övdüler? Gulamparelik, sokaklara nasıl indi, şarkılara nasıl girdi? Batılı yazarların Osmanlı'da oğlancılıkla ilgili düşünceleri nelerdir? Oğlancılık konusu akademisyenler tarafından nasıl çarpıtıldı? Oğlancılığın günümüzdeki varisleri kimlerdir? Oğlancılık kimler arasında yaygındı ve oğlanlar nasıl kullanılıyordu? Acemi oğlanlar, içoğlanları, hamam oğlanları, tavşan oğlanlar, oğlancılığın çeşitleri, oğlancıların mekânları ve daha fazlası ilk kez açık olarak bu kitapta.
(Tanıtım Bülteninden)
Çarpıcı bir kitaptı...Bilmediğimiz, duymadığımız, okumadığımız bir konu değil çoğumuzun ama rivayet ya da yorumlardan ziyade, envai çeşit kaynakla desteklenmiş detaylı bir araştırma olmasından mütevellit doğrudan tesir etti...
Ortalama 400-450 senelik bir döneme yayılan, çarpıtılmış inanç ve bastırılmış güdülerin tezatlığından doğmuş türlü sapkınlıkların başta İstanbul ve saray çevresinden sonraları kırsala değin zuhürü ile birlikte devrin söylencelerine, nüktelerine, halk ağızlarına, divan edebiyatına sirayeti beraberinde aslen Anadolu 'daki tepki ve yaklaşım ile sapkınlığın adeta prestij ve moda unsuru haline gelişini detaylı bir şekilde anlatılmış...Bunun yanı sıra bugün bile argoda kullanılan bir takım sıfat ve deyimlerin, Anadolu kaynaklı bedduaların ortaya çıkışına da hafifçe değinirken, oğlancılığın türlü isimler ve yakıştırmalar adı altında önce gizli kapaklı, sonra aleni, hatta yer yer din ve kitabı da alet ederek meşrulaştırılması üzerinden devam ederken, kadının o dönemdeki yeri ve kentli-kırsal bakış açısını, o dönem toplumu üzerinde kadın ve kadın cinselliğine yönelik hakim algıyı irdeliyor ve en nihayetinde bugün bile izleri rahatlıkla görülen, büyük bir coşkuyla geçmişin çarpık düzenine duyulan özlem beraberinde güncel olarak maruz kaldığımız türlü haber ve olaylarla kitap boyunca eleştirilen ve bugün adeta bazı siyasi ideolojilerde kendine rahatlıkla yuva bulmuş çarpık zihniyetin yansımasına bolca atıfta bulunuyor...
Kitap boyunca doğal eşcinsel yönelime neredeyse hiç yer verilmediği gibi, yer verilen bir ya da iki paragrafta da homofobik bir tavır hakim değil...Kitabın ana konusu tamamen sonradan zorla yaptırım hali ile gelişen arz-talep ilişkileri, bunun mesleğe çevrimi, başka yer ve zamanlarda başka tarihçilerle sağlıksız ve acemi örtbas çalışmaları ile irdelenen dönemlerdeki ünlü şairlerin, bedizcilerin söz, dize ve görsel tasvirleriyle desteklenerek deşifre edilmiş pek çok alt metin ile kitap şahken şahbaz oluyor...Hortlatılmaya çalışılan bir zihniyetin ve tarihin karanlıklarından çıkarılmak istenen bir devrin eleştirisi halini alıyor ve son yıllardaki erkek çocuk tacizleri, tecavüzleri ve bunlara zemin hazırlığı niteliğindeki örtbaslara bağlanarak seyrini çeşitlendiriyor...
Tabi kitapta çok çok daha fazlası var...Yukarıda da bahsettiğim gibi, şahsi bir yorum niteliği taşımaktan son derece uzak ve yenilir yutulur cinsten olmayacak kaynaklar beraberinde verilen ayrıntılı betimlemeler, olaylar ve hatta oğlancılık üzerine bir de sözlük bile yer alıyor...Yazarına mesafeli olmama rağmen, genel yapı itibariyle her mevzunun gerçekliğini sorgulamaksızın balıklama atlayan biri olmamama rağmen kitap bende herhangi bir antipati ve yetersizlik ya da yanlılık hissi uyandırmadı...Bu vesileyle yazarın ''Esirciler Hanı'' ve onun devamı niteliğindeki ''Sultanlar ve Cellatlar'' isimli kurgu romanlarını da sırf dili fena gelmediği için edinip arşivime katmış bulundum...
10. Lubunya : Transeksüel Kimlik ve Beden - Selin Berghan (8/10)
(https://c1.staticflickr.com/3/2856/34026455046_16ecd669d2_z.jpg)
On bir kişiyle yapılmış röportajlardan oluşan Lubunya'da Selin Berghan'ın araştırmasına yön veren temel soru, transseksüellerin toplumsal cinsiyet kimliklerini ve bedenlerini inşa ederken, mevcut ataerkil sistemi hangi noktalarda dönüştürdükleri, hangi noktalarda yeniden ürettikleri. Bu amaçla transseksüelliğin, eşcinsellik ve travestilikten farkının altını çizen yazar, transseksüellerle yaptığı konuşmalarda, çocukluk, aile ortamı, ana babayla ilişkiler, ilk cinsel deneyimler, kişilerin cinsiyet rolleriyle uyum ya da uyumsuzlukları, çevreden gelen baskılar, 'tedavi olmak', fuhuş piyasası, fiziksel değişimler, ameliyat olma, kadınlık ve erkeklik, ve toplumun transseksüelleri 'ötekileştirmesi' gibi temaları inceliyor.
(Tanıtım Bülteninden)
Bir öncekinin aksine (Osmanlı'da Oğlancılık), antipatik gelmeyen, üzen ve insanı önyargılarından bağımsız derinlemesine düşünmeye iten; Selin Berghan'ın Hacettepe Üniversitesi'nde 2003-04 döneminde hazırladığı yüksek lisans tezinden vücuda gelmiş bir kitap...
Bir yanım, oldum olası öteki hayatları okumaya meyilli olmuştur hep...2000'lerin başlarında Leman dergisinde haftalarca süren epey uzun ve detaylı bir Trans röportajı ile başlayan bu meylim, daha sonraları Hayvan dergisindeki öteki hayatlara dair her sayıda ayrılan söyleşilerle devam etmişti...Geçen yıllar içerisinde çok çok daha fazlasını, psikopatını, mağdurunu, komiğini, dramını ve sairesini okudum, duydum yahut uzaktan izlemiştim...
Sorsalar homofobik biri olmadığımın altını çizer, aksi görüşe sahip biriyle düzeyi bozmadan tartışmaya da girebilirim belki ama sokağa çıktığımda bazen denk geldiğim vakitler ben de pek çokları gibi görmezden, duymazdan gelip yok sayıyorum ya da mümkün olduğunca uzakta kalmaya gayret ediyorum...Bir antipati oluyor, çünkü genel bir imaj var ve insana hiç tekin gelmiyor...Oysa o imajın yaratılmasındaki altyapı ve fişeklemeleri bu kitabı okudukça daha iyi görebilir oldum...Ha, teoride değil de pratikteki tavrımda herhangi bir değişiklik olmayaktır, uzakta kalmaya ve üç maymunu oynamaya kendimce haklı sebeplerden ötürü eminim devam edeceğim ama her daim hikayelerini, dramlarını ve maruz kaldıklarını hatırlatmaya devam edeceğim kendime...
Kitapta kapsamlı bir girizgah sonrası 11 adet röportaj yer alıyor...Biri kadından erkeğe, on tanesi de erkekten kadına meyleden bu 11 trans röportajında kayda alınan trans bireylerin tamamının duyarsızlıktan çok uzakta, eğitim görmüş ve kendini yetiştirmiş, bir takım medyatik kışkırtmalar ve şahsi dengesizliklerle genel yargıyı oluşturan ayrı bir trans kesimden uzak durmaya gayret eden, toplumun ikiyüzlülüğü ve bastırılmışlığı dolayısıyla fuhuşa itilmelerine lanet eden, gayet ölçülü ve usturuplu bir şekilde meylettikleri cinsel kimliği normal bir şekilde yaşamak isterken ve normal bir vatandaş gibi toplumun bir parçası ve sorumluluklarının bilincinde bireyler olmak isterken yine bizzat toplum ve hukuk bazlı men etmeler dolayısıyla açlıktan ölmek ile fuhuş arasında kalmalarına yönelik şikayetleri ve tepkileri kitap boyunca süregeliyor...
11 röportajda da belli başlı parkur niteliğinde soru başlıkları var...Röportajın yapıldığı kişiye göre uzunluğu değişiyor...Ortalama 25 sayfa civarı sürüyor her biri ama bazen 6-7 sayfada biten ve çok kısa cevap veren de oluyor..Bazen de tek bir röportajdan 60-70 sayfalık bir iç dökme ortaya çıkabiliyor...
Bireylerin sorunları, hikayeleri, beklentileri, sevdikleri, sevmedikleri, olasılıkları, ihtimalleri, umutları ya da umutsuzlukları birbirine benzerlik gösterse de temelde her biri başlı başına bir kitap olabilecek denli dolu diyebilirim...Trans bireylerin çoğu fuhuşa itilmiş yaşamlarını sürdürmeye devam ederken, bazıları da olabilecek en hızlı bir şekilde kendini bataktan kurtarmış...Bir tanesi kadın kimliğini yasal olarak kabul ettirip babasından kalan maaşı ve bir parça birikimi ile bir ticarethane işletip vergisini vermiş, çalışanlarına istihdam sağlamış...Bir diğeri köyde kendini kabullendirip yine yasal yollarla kimliğini kabul ettirip yasal bir evlilik dahi gerçekleştirmiş...Başka bir tanesi aktivist olup yurtiçi ve yurt dışı pek çok faaliyette yer aldığı gibi sahipsiz transların bataktan çıkması için başlattığı bir trans huzurevi projesi kapsamında döneminin milletvekili, dışişleri bakanı yahut belediye başkanından az da olsa destek görmüş...Kimisi de tezin hazırlandığı dönem ile kitaplaştırılıdğı birkaç yıllık süreç esnasında öldürülmüş...Kitaptaki kısımlarından başka birşey bırakamamış geriye...
Hikayelerin çıkış noktaları da benzer nitelikte...Meyilin oluşumu, farketme süreci, depresyon, yalnızlık hissi, ailenin tutumu, evden ayrılış, evden ayrılma öncesi yahut sonrası akraba, işveren ya da arkadaş yollu cinsel taciz ve istifade edişlere maruz kalmalar, giderek kendi isteği dışında gelişen öğretilmiş değişimler, toplumsal tavır, genel ikiyüzlülük, müşterilerin neredeyse %70'indeki bastırılmış ve gizli eşcinsel eğilim ve daha pek çok ince detaylarla kitap adeta toplumsal ve sosyolojik bir çıkarım halini alıyor...
Bilmediğim, duymadığım ya da ilk defa okuduğum birşey olmadı bu kitapta...Buna rağmen detaylarda pek çok şey aktı gitti...Benzer nitelikte ve tekrardan uzak röportajlara denk geldikçe okumaya, ötekileştirilenlerin hikayelerini öğrenmeye devam edeceğim...
Arka arkaya cinsel yönelimle ilgili iki kitap okumuş oldum...Biri alabildiğine yapay, kurnaz ve pişkin bir yönelim zihniyetinin aynı çarpıklıkla meşrulaştırılma gayretini eleştririken diğeri de herhangi bir etki-tepki durumu olmaksızın içsel bir yöneliş sonucu cereyan eden sarsıntılı ve yıkıcı bir dönüşümün insan ve yaşam hakkı bazında toplumsal kabulü üzerine bir tahlil niteliğindeydi...Her ikisinin de aynı coğrafyada geçmesi tek ortak yönleri...
11. Haşırt Dı Bilekbord - Zafer Algöz (8/10)
(https://c1.staticflickr.com/3/2888/34066753715_56366dc487_z.jpg)
Ani bir kararla edinip soluksuz okuduğum bir kitap oldu...Normalde Zafer Algöz'ün hayranı olduğum söylenemez...Hatta belki bir parça itici bile buluyor olabilirim...Kitabı ilk gördüğümde klasik bir ''oyuncu-ünlü kitabı ve bundan prim yapıp ekmek yeme ve kendini hatırlatma'' hissine kapılsam da; Cem Yılmaz'ın kendi ortam jargonu ile bana göre itici tanıtım yazısı sebebiyle almayacağıma emin olsam da, içeriği hakkında bilgi sahibi olduktan ve Zafer Algöz'ün daha evvel Kafa dergisinde yazmış olduğu bir yazıyı hatırladıktan sonra derhal sepetime atmış bulundum ve geldiği akşam 3-4 saat başından kalkmamacasına bitirdim...
Öyle abartılacak bir kitap değil belki ama gerek üslup, gerekse anlatım olarak gayet sade, hoş ve yer yer karakteristik sayılabilecek bir duru ahenge sahip...Fırlamalıktan, zevzeklikten uzak...Çok hoş şeyler anlatmış...Oyunculuk kariyerinini başından itibaren duyduğu, gördüğü, yaşadığı, şahit olduğu enstantenelere yer vermiş...Öztürk Serengil'den Kemal Sunal'a, Sadri Alışık'tan Müşfik Kenter'e, Ajda Pekkan'dan Carlos Santana'ya, Fatma Girik'e kadar bir kitap dolusu ilginç anı...Film ve dizi setlerinden, tiyatro kulislerinden, sokaktan, yoldan, şehirden, kırsaldan ve saireden bir yığın yaşanmışlık...Tam kafa rahatlatmalık, dinlenmelik bir kitap olmuş...4-5 sayfada bir kah karnımı tuta tuta, kah ''Te Allaam ya, cık cık!..'' diye gülmeme sebep oldu...Yabancısı olduğum bazı isim ve mecralara da ilgi duymama vesile oldu...Kısacası sempatik ve tatlı bir kitapmış meğer...
11- esrarengiz parmaklar ; bir oku ve unut agatha christie kitabı daha
12- sinemayı seven adam; gerçekten sinemayı tutkuyla sevmek dışında hiçbir titri olmayan ama bu tutkusunun ülkemize çok değerli bir enstitü, saygın bir sinema dergisi (altyazı) ve genç bir yönetmen kuşağı kazandırdığı mithat alam'la öğrencisinin yaptığı röportaj kitabı. kişisel listeleriyle de her sinemaseverin okuması gereken harika bir kitap. ne yazık ki bu kitap yayınlandıktan çok kısa bir süre sonra mithat alam'ı kaybettik. böylece bu değerli adamla belki de tanışma iki satır konuşma şansımı sonuna dek kaybettim. (8.8/10)
13- herkes ölür
14-ötekinin rüyası ; julio cortozar da bana forumun kazandırdığı yazarlardan biri (alan ford'a selam..) okuduğum bu ilk kitabında çarpan,sallayan birkaç öyküye rast geldim. takibe devam edeceğim. (7/10)
15- ağaçların özel hayatı; latin yazarların büyüsünü seviyorum. alejandro zambra hacmi küçük yoğunluğu fazla kitaplarıyla son dönemin dikkat çeken yazarlarından biri. bu kitabı da güzel (7/10)
16- makbule hanım
17- kadın dedektif
18- boğazdaki mutlu çocuk-kuzguncuk
19- sezgin burak hayatı ve eserleri (yorumum önceki sayfada)
20- silifke yaşam kültürü
21- bakele ; sezgin kaymaz'ın inişli çıkışı grafiği devam ediyor. önceki ay okuduğum bu gün bize kim geldi'den sonra yine hayal kırıklığı. ivme aşağıya inmiş (4/10)
22-ölmeyi bekle ; en soluk soluğa okuduğum ama mantıksal boşlukların da en fazla olduğunu hissettiğim matthew scudder polisiyesi. serinin sonu yaklaştıkça lawrence block daha kara bir atmosfer çiziyor (7,2/10)
23- anne kafamda bit var
24- çocuk yasası
25-medeniyet,kültür,sanat
26-başın öne eğilmesin
27-cumhuriyetin beyaz mağdurları; bu ve önceki kitabı okuduğumda ülkemde bazı şeylerin neredeyse hiç değişmediğini görmek günümüzde yaşadıklarımıza dair daha mı karamsar olmalıyım yoksa ümitlenmelimiyim bilemediğim bir ruh haline soktu beni
28-peynir ve kurtlar ; yine bir alan ford tavsiyesi ve yine çok değerli bir kitap. reform hareketlerinin avrupa'da yayılmaya başladığı ama henüz engizisyon baskısının da sürdüğü dönemde italyan bir değirmencinin engizisyon tutanaklarından öğrendiğimiz evren tasavvuru. roman kadar sürükleyici bir tarih ve felsefe kitabı (8/10)
29-osmanlılar ve ölüm
30-uzaktan sevmek
31 - kuşlar yasına gider ; okuduğum kitaplardan biri için ayrı bir yazı yazmak isterim. hasan ali toptaş ülkemizin büyülü gerçekçi yazarlarının biri hatta birincisi bence. bu kez çok da kişisel olduğu hissedilen bir roman yazmış. yazar giderek ölüme yaklaşan babasını görmek, onu doktorlara götürmek için sık sık ankara'yla denizli'nin baklan kasabası arasında gidip geliyor. bazen yalnız , bazen babasıyla veya eşiyle çocuğuyla... yalnız yolculuklarına hacı taşan'ın, neşet ertaş'ın , talip özkan'ın ve diğer ozanların sesi de eşlik ediyor. yolun giderek uzayan bir kısmı boyunca arabanın yanı sıra koşan atla birlikte... kitabın sonunda ne olacağı belli olduğu halde ben okurken elimden bırakamadım. gecenin bir yarısı bitirdim içime oturan bir taşla birlikte.
" Babalar alınlarımıza yazılmış yalnızlıklardır" dan, " bazı insanı yara öldürmez, muhatapsız kalmak öldürür"e nice sözle, zihinlerinize işlenecek görüntülerle, belki tanıdığınız insanlarıyla bu büyük kitabı okuyun derim. ne mutlu bana ki hasan ali toptaş'ı yazdığı dilde okuma şansına sahibim. yoksa bu büyülü dilin tercümesi mümkün değil bence .. sadece bu ayın değil son yılların benim için en değerli okuması (10/10)
(https://c1.staticflickr.com/3/2893/33682348190_8ecc326ddc_z.jpg)
4- Yara - China Miéville - 10/10 (Yeni Crobuzon üçlemesinin en iyi kitabı. Ortak bir amaç etrafında birleşmiş, envai çeşit tuhaf yaratık, devler, büyücüler, hainler, kahramanlar, casuslar, korsanlar, vampirler, sıradan insanlar, uçan gemiler, yüzen gemiler, hepsinin birlikte yaşadığı yüzen bir şehir, tekmili birden bu kitapta)
5- Demir Konsey - China Miéville - 9/10 (sonsuzluğa hapsedilmiş bir son, hiç bitmeyecek hep gelmekte olan bir devrim hikayesi. Anlatılanların günümüz dünyasının muktedir söylemlerine paralelliği, toplumsal tepkilerin benzerliği aslında nasıl bir fantastik toplumda yaşadığımız hissini iyice perçinledi ruhuma.)
6- Sürgün Gezegeni - Ursula K. Le Guin - 10/10
7- Başlama Yeri - Ursula K. Le Guin - 8,5/10
8- Germinal - Emile Zola - 10/10
9- Dune Mesihi - Frank Herbert - 9,5/10
10- Ben Öldürürüm - Giorgio Faletti - 8/10 (yazar teknolojik altler ve araba markalarını daha az dillendirseydi keşke... :) yoksa iyi bir roman)
11- Buz Prenses - Camilla Läckberg - 8,10
12- Bıçak Sırtı - Tess Gerritsen - 7/10 (yazarın şimdiye kadar okuduğum kitapları içerinde en zayıf kurgulu kitabı oldu)
13- Almuric - Robert E. Howard - 7/10 (uzaylı Conan :)
12. Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde - Mahir Ünsal Eriş (9,5/10)
(https://c1.staticflickr.com/3/2891/33910335292_94c8859357_z.jpg)
Mahir Ünsal Eriş'i Ot ve Otlak dergilerinden bilirdim ama yazını hakkında herhangi bir fikrim yoktu. Takipçisi olmama rağmen Ot dergisi bünyesindeki her yazarın samimiyetine itimat etmediğimden, bu yıla kadar da güncel yazarları takip etme huyum olmadığından kendisiyle tanışmam biraz geç olmuş oldu.
Kısa öykülerinden oluşan ilk kitabı sanırım. Her öyküye tek kelimeyle bayıldım. Öykülerini severek okuduğum bir başka yazar olan Emrah Serbes'in dangır dungur ''Angaralı'' anlatılarından sonra Mahir Ünsal Eriş'in Balıkesir/Çanakkale taraflarından sıcak ve vurucu öyküleri ilaç gibi geldi.
Bu kitapta beğenmediğim bir tek hikaye bile yok. Her sayfasını, her satırını zevkle okudum ve sonraki kitabını okumam için yeterli bahaneyi bulmuş oldum.
13. Olduğu Kadar Güzeldik - Mahir Ünsal Eriş (7,8/10)
(https://c1.staticflickr.com/3/2861/33224590054_231dec8ed8_z.jpg)
İlk kitabının ardından ödüllü bu ikinci öykü kitabına aynı coşkuyla başlasam da ilk kitaptaki kadar memnun kalmadığımı saklamayacağım. Yine çok güzeldi öyküler ama ilk kitabın lezzeti, edası daha bir başkaydı. Öte yandan bu kitapta da farkettim ki, Mahir Ünsal Eriş, kısa öyküleriyle bezeli bu iki güzel kitabında kendine has bir evren yaratmış. İlk kitabın ilk hikayesinde olan bir olay, ikinci kitabın son hikayesinde başka karakterlerle başka bir pencereden okutuyor kendini. Bir öyküdeki baş karakterler, diğer öykünün figüranları oluyor. İki kitaptaki öykülerin hepsinde bu yok ama birkaç karakter, önde ya da arkada birkaç kez kendini gösteriyor. Bana güzel göründü bu küçük detaylar.
Bu iki kitap vesilesiyle Mahir Ünsal Eriş'i ve yazınını radarıma aldığım gibi bir sonraki kitabı ve ilk romanı olan ''Dünya Bu Kadar'' ı çoktan kütüphanemde istifledim. Okunacağı günü bekliyor...
14. Jet Rejisör Çetin İnanç - Pınar Öğünç (7/10)
(https://c1.staticflickr.com/4/3941/33910334532_892606ea3e_z.jpg)
Çetin İnanç, ismen bildiğim bir yönetmendi ama hakkında dişe dokunur bir fikrim yoktu. Bu kitapla beraber kendisi hakkında fikrim olgunlaşıp sabitlendi.
Haksızlık etmek gibi olmasın ama şahsi kanaatimce sokaktan geçen, az buçuk film altyapısı bulunan herhangi birine o yıllarda yönetmenlik verilse nasıl filmler çekerse öyle çekmiş İnanç. Kendisiyle ilgili vardığım ender olumlu kanılardan biri özeleştirisini iyi yapması oldu. Adamın bir iddiası olmamış, başından beri esnaf/sinemacı olduğunu ve günü kurtardığını saklamamış. Kendini yer yer güzel gömüyor, tamamen ''o devirde böyleydi, ne zorluklarla çektik'' bahanesi ardına çok sığınmadan kendi notunu veriyor. Vaktiyle az daha eli yüzü düzgün filmler çekmeye çalışsa da ''senin neyine, otur avantürünü çek'' tarzı şevk kırıcı yorumlarla ikinci sınıf çizgisini bozmadan devam etmiş. Bu yönüyle bana ''Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni'' filmindeki baş karakteri hatırlattı. Bıraksalarmış, esnaflık-piyasacılık-kolaylık üçgenine hapsolmasaymış sanki az daha eli yüzü düzgün filmler çekecekmiş izlenimi uyandırdı.
Kitap son derece doyurucu ve sohbet edasında bir samimiyetteydi. Ne var ki yönetmenin neredeyse hiçbir filmi favorim olmadığı gibi yakın zamanda denk geldiğim ve kendisine ait olduğunu bu kitapla öğrendiğim birkaç filmindeki ucuzluk ve başarısızlık gözüme daha çok batar oldu.
Kitapta ''Dünyayı Kurtaran Adam'' ın da detaylıca bir masaya yatırılışı var. Kitabın belki en ilginç bölümlerinden. Diğer yandan anlattıkları ve anılarıyla Yeşilçam'ın bir yönüne ışık tutuyor. Ucuz, niteliksiz ve esnaf kafasındaki bölümüne.
Dini filmlerden çizgi roman uyarlamalarına, ucuz aksiyonundan erotiğine, rüzgar ne yana eserse o da o yana savrulmuş. Takdir edilesi herhangi bir ürünü ya da duruşu olmadığı kanısındayım. Mesleğin başlarındaki asistanlık dönemlerinde yer aldığı bir düzine film, kendi çektiği 150'ye yakın filmden daha nitelikli diyebilirim gönül rahatlığıyla.
Kitabın bir yerinde bir günah çıkarışı da var İnanç'ın. Ucuz sinemacılığı onu Amerika'ya gittiği döneme kadar çok da rahatsız etmiyor ama bir gün geliyor ki ölmek istiyor. O detay da kitabın finaline doğru yer alan kayda değer unsurlar arasında.
Ben kitabı son derece doyurucu ve samimi buldum. Bu kadar kötü filmler çeken biri için bence harika bir kitap olmuş ama diğer nitelikli sinema kitaplarıyla karşılaştırınca herhalde ortalama kalır diye düşünüyorum. Diğer yandan, tek sayfasında bile sıkılmadığım gibi sonuna kadar büyük bir ilgiyle okudum. Kitaptan alacağımı aldım. Türk sineması meraklılarına da gönül rahatlığıyla öneririm. Yoğun okumalar arasında kafa rahatlatmalık, ne hafif ne de ağır olmayan mütevazi ve sürükleyici bir kitap...
15. Hovarda Alemi : ''Taşrada Eğlence ve Erkeklik'' - Osman Özarslan (7/10)
(https://c1.staticflickr.com/3/2836/33224589454_249c118d45_z.jpg)
Geçen ayın okumalarından ''Lubunya'' daki gibi (bknz. bu sayfada bir önceki iletim) söyleşi merkezli bir eser bekliyordum. Tıpkı ''Lubunya'' gibi yüksek lisans tezi olmasına rağmen daha akademik ve sosyolojik çıkarım kısmı daha ağır basan bir kitapla karşı karşıya kaldım.
Eski Hayvan dergilerinden beri pek çok mecrada birinci kişilerin ağzından pavyon alemine dair pek çok şey okumuşluğum vardı. Buna kendi gözlemlerim (maç izlemek için gidilen birahaneler, reşit olmadan büyük kuzen kontenjanıyla girilen müzikholler, pavyoncu dayağı yiyen tanıdıklar ve saire) de eklenince yazılanlar arasında ilk kez öğreneceğim birşey yoktu ama beklentim, fedai-konsomatris-müdür-garson-müşteri ağzından yaşanmışlıklar yahut yol yordam betimlemeleri okumaktı. Aksiyle karşılaşınca kitabın ilk yarısına kadar bozum oldum ama sonra kitabın kafasına gelebildim ve tamamlayabildim.
Kitap, yazarın da memleketi olan Çavdır Kasabası (Burdur) ile sınırlandırılmış. Çok geniş bir yelpazede, etimolojik kökenlerine inerek gerek yerli ve yabancı kelimelerden, gerekse yakın ve uzak tarihten örnekleme, alıntılama ve yazarın şahsi çıkarımlarıyla oldukça ilginç fikirler okumuş oldum. Yazarını ve bazı konulardaki tutumunu hazetmediğimi farketsem de, eserin genel işleyişinin ve sosyolojik çıkarımların son derece yerli yerinde olduğunu da inkar etmeyeyim. Aralarda konuşulan 39 kişinin tek tük anlatımlarına yer verilse de bunlar kitaptaki tespitlere meze olmaktan öteye geçmese de, hayal kırıklığıyla başladığım kitabı pişman olmadan bitirdim diyebilirim.
Erkeklik, ataerkillik, cumhuriyet sonrası batılılaşma sürecinde taşranın istemdışı tepkisi, kendi çarpık eğlence sistemini doğurması, taşra ve can sıkıntısı kavramı, tarih kavramının cinsiyeti, erkek egemen riyakarlık ve kadın metası üzerinden katıldığım ya da katılmadığım pek çok enteresan fikri okumuş oldum. Elzem sayılmasa da okunduğuna pişman etmeyen ve dimağda bir yerleri ıska geçmeyen bir eser oldu benim için.
16. Bozkırda Altmışaltı - Mustafa Çiftçi (9,8/10)
(https://c1.staticflickr.com/3/2916/33910333882_cff09e71fa_z.jpg)
Yozgat'lı bir yazardan, Yozgat merkezli kısa öykülerle dolu muhteşem bir kitap...
Mahir Ünsal Eriş'in kısa öykülerle bezeli iki kitabından birkaç hafta sonra bu kitaba başlamak, kısa öykü okumalarımın tatsız gelmeye başlamasıyla sonuçlanıp uzunca bir süre beni kısa öykülere tövbe ettirir diye düşünüyordum. Ne de olsa Eriş ile tavan yapan kısa öykü zevkime Mustafa Çiftçi ne katabilirdi ki? Ama öyle olmadı.
Önyargılarımın aksine, bambaşka bir dille, coğrafyasını hissettiren başka bir atmosfer ve yaklaşımla ama ortak bir sıcaklıkla hikayelerini bir bir sıraladı kitap. İlk hikaye ''Handan Yeşili'', ortalama bir Ot yahut Kafa dergisi hikayesi gibiyken, sonraki iki hikaye ''Kara Kedi'' ve ''Ensesi Sararan Adamlar'' resmen yerle bir etti beni. Okuma zevkim ne kadar tavan yaptıysa, moralim de o kadar düştü ve genzime taş oturdu adeta. Kitabı bitirir bitirmez Mustafa Çiftçi'nin diğer kitaplarını sanal sepetime attım hemen.
Kitapta bana göre bir tane bile kötü öykü yok. Hepsi istisnasız çok iyi ve çok kendine has. Tekrara düşmüyor, her seferinde bambaşka bir enerjiyle bambaşka bir şekilde vücut buluyor. Sanki konsepti belli bir festivalde farklı yönetmenlerin ellerinden çıkma bir sürü kısa film izlemiş gibi oluyor insan. Belki öteki kitaplarında tekrara düşüyordur, kim bilir...Okuyunca göreceğiz onları da.
Bu kitapla ve yazarıyla tanıştığıma memnunum. Umarım bu memnuniyet kısa sürmez ve diğer kitaplarıyla devam eder...
17. Aramızdaki En Kısa Mesafe - Barış Bıçakçı (8/10)
(https://c1.staticflickr.com/3/2834/34066811295_622c180bff_z.jpg)
Mahir Ünsal Eriş ve Mustafa Çiftçi'den sonra bu kez hakikaten kısa öyküler baymaya başlayacak diyordum ama bu kitap da bambaşka bir soluk oldu. Baymak şöyle dursun, birbirini andırmayan diğer iki yazarın yanına bir üçüncüsü eklenmiş oldu.
Kitapta çocukluğundan gençliğine, bir karakterin birinci ağızdan anlattığı kısa öyküler var ama her öykü, hayat çizgisinde devam eden bir başka döneme ait. Anlatıcı karakteri çocuk haliyle, çocuk anlatımıyla okumaya başlıyoruz ve kitap bittiğinde bir adamın iç çekişiyle kapağını kapatıyoruz. Her dönemine ilişkin öykülerde anlatıcının yaşı kaç ise anlatım da o minvalde ilerliyor. Sıcak, ustaca ve sürükleyici bir şekilde akıp gidiyor.
Beş kişilik bir ailenin ortanca çocuğunun nostaljisi ya da aynı soyadına sahip beş kişinin, ortanca oğlanın penceresinden kesik ama tutarlı ve yerli yerinde parçalar halinde aktarımı diyebiliriz.
Bir oturuşta biten, insanın içi kaynıyorsa ılıtan, donuyorsa ısıtan bir diğer güzellik. Çocukken okuduğum ve bugünkü aklımla hiç de çocuklara göre olmadığını düşündüğüm gerçekçi durum hikayelerinden aldığım tadı (Al Yanaklı Hasan, Gümüşlü Kupa, Uyku vs. -Muzaffer İzgü-) uzun yıllar sonra bana yeniden verdi.
Alıntı yapılan: kedidiro - 02 Nisan, 2017, 13:45:19
28-peynir ve kurtlar ; yine bir alan ford tavsiyesi ve yine çok değerli bir kitap. reform hareketlerinin avrupa'da yayılmaya başladığı ama henüz engizisyon baskısının da sürdüğü dönemde italyan bir değirmencinin engizisyon tutanaklarından öğrendiğimiz evren tasavvuru. roman kadar sürükleyici bir tarih ve felsefe kitabı (8/10)
Bu kitabı bir programda İlber Ortaylı da önermişti. Hala alınacaklar listemde duruyor, diğer kitaplardan almaya sıra gelemedi bir türlü. Ama bu yorumunuzdan sonra ilk fırsatta alacağım. Teşekkürler.
Alıntı yapılan: ferzan - 02 Nisan, 2017, 19:13:23
17. Aramızdaki En Kısa Mesafe - Barış Bıçakçı (8/10)
Yine Ot ve Otlak dergileriyle haberdar olduğum, ama nedense yine bu dergilerin genel havası dolayısıyla ilk anda atlamak istemediğim yazarlardan biriydi Hakan Bıçakçı. Bu kitabında karar kılıp başladım okumaya.
Bıçakçılar karışmış sanırım. :D Bu ay komple İletişim'e çalışmış gibisiniz. ;D Keyifle okudum yine yorumlarınızı Dorukhan Bey, teşekkürler.
Çok fena karışmış hem de. :) Derhal düzelttim. Ot dergisinde yazan hangisiydi acaba? Hakan Bıçakçı ise Barış Bıçakçı'ya boş yere Ot yazarı demiş bulundum sanırım. Ya da tam tersi de olabilir. ::) Duruma göre düzelteceğim onu da.
Peynir ve Kurtlar'ı Yıldız Silier tavsiyesi olarak okudum ben de. Yeni bitirdim, tavsiye ederim. Şu aralar İletişim'in Türk Edebiyatı kitaplarını okuyorum, son 2-3 yıl içinde çıkan hemen her kitabı aldım, kısa kitaplar ve seri okuyorum. Bu arada Scalped'ları toplu okudum, acayip bir şeydi, epey sarstı beni. Karakarga kitaplarına da el atacağım toplu okuma şeklinde.
Alıntı yapılan: ferzan - 02 Nisan, 2017, 20:26:41
Çok fena karışmış hem de. :) Derhal düzelttim. Ot dergisinde yazan hangisiydi acaba? Hakan Bıçakçı ise Barış Bıçakçı'ya boş yere Ot yazarı demiş bulundum sanırım. Ya da tam tersi de olabilir. ::) Duruma göre düzelteceğim onu da.
Barış bıçakçı bazen kısa bazen uzun aralıklarla kitabı çıkan bunun dışında ise ortalıkta görünmeyen bir kalem üstadıdır. Dergilerde yazmaktan geçtim doğru dürüst röportajı hatta fotoğrafı bile olmayan biri. Ama önemli değil. Sağlam bir keşif yapmışsın dostum. Bence "bir süre yere paralel gittikten sonra" sadece kendinin değil edebiyatımızın en yoğun metinlerinden biridir. Az sayfaya çok yoğunluk katan bu ustayı izlemeye devam ediyorum.
18. Tatar Ramazan - Kerim Korcan
(https://c1.staticflickr.com/3/2875/34026713666_787ea2f230_z.jpg)
1990 ve 1992 yapımı her iki filmine de bayılan biri olarak kitabını okumak ancak bu aya nasip olabildi...
Kitap, 8-9 adet öyküden oluşuyor...İlk öykü Tatar Ramazan ve 90 sayfa kadar sürüyor...Diğer öyküler de aynı hemen hemen dönemden, hapishane öyküleri...Yazarın kendisi de 10 sene kadar hapis yattığı için kaleminin temelini büyük oranda mahpus ve kasaba öyküleri oluşturuyor...
Tatar Ramazan öyküsü, ikinci film ''Tatar Ramazan Sürgünde'' 'nin neredeyse tamamı...Yalnızca Zeynep karakteri öyküde hiç yer almadığı gibi finalde Abdurrahman Çavuş ile olan bıçak düellosu kitapta daha farklı bir sonla mevcut...Filmde final çok etkileyiciydi ama öykü versiyonundaki finali de hiç yadırgamıyor insan...
Kitaptaki hikayelerden biri var ki beni epey etkiledi...''Elmas'' isimli bu hikaye, idamlık Çingene bir kemancı ve at arabacısı olan Elmas'ın suçu üzerine yoğunlaştı ki, ben böyle bir şey okumadım...Öykünün bir yerinde, fakirhanesinin kilim ve yolluklarının dile gelip Elmas'a dert yandığı, ölülerin mezarlarından çıkıp Elmas'a nasihatler verdiği öyle kısımlar var ki, anlatımın lezzeti, mecazı ve tüyleri diken diken eden etkileyiciliği karşısında insan ne yapacağını şaşırıyor...
İlk öyküden sonra Tatar Ramazan'ı bir daha görmüyoruz...Yalnızca ''Hepimiz Türküz'' hikayesindeki sürgünlerden biri olarak adı arkada geçiyor bir yerde, o kadar...Bu hikayede, ilk filmde yer alan Cıbıl Halil isimli yancı karakteri de görüyoruz...Diğer hikayelerde de ilk filmden bazı karakterler ve benzer anlatımlar mevcut...''Temizlik'' ve ''Şükürler Olsun'', kitaptaki diğer güzel hikayelerden...
Kitapla ilgili tek derdim, işin Babil Yayınları tarafındaki editoryal kısmıyla oldu...Pek çok sayfada yarım düzine harf ve imla hatası yanı sıra, tekrar dizilmek suretiyle arka arkaya tekrar eden bazı paragraflar, eserin akıcılığına yer yer darbe vuracak gibi oldu ama neyse ki eser öyle güzel aktı ki bu dizgi ve imla hatalarını geri plana itti...Umarım Babil Yayınları'ndan çıkan diğer kitaplarından ''Linç'' ve ''İdamlıklar''da da aynı sorun yoktur, umarım son okumaları ve düzeltmeleri yapılmıştır...
Kerim Korcan'ın bana göre çok çekici bir üslubu var...Bir kere müthiş sürüklüyor, kendine has bir zenginliği ve oturaklı bir cambazlığı var kaleminin...Kitaptaki her hikaye ayrı bir mesele, ayrı bir tecrübe oluyor iştahlı okur için...Kerim Korcan okumalarım katlanarak devam edecek...
19. Kuşlar Yasına Gider - Hasan Ali Toptaş
(https://c1.staticflickr.com/4/3930/33937654551_5fa289cf3a_z.jpg)
Kedidiro abimin itkisiyle geçen cumartesi günümü ayırdığım bu kitap, Hasan Ali Toptaş okumalarımın da ilki oldu...Daha evvel filmini izlediğim ''Gölgesizler'' rafımda duruyor ve okunmak için sırasını bekliyordu ama başlangıcımız bu kitapla olmuş oldu, çok da güzel oldu...
Hakkında yazacak birşey bulamadım, zira nasıl bir cümle kurarsam kurayım bendeki etkisi azalacakmış gibi hissettim...Sadece şu kadarını söyleyeyim, bu kitabın ardından bu hafta Toptaş'ın tüm kitaplarını (yazmış olduğu bir adet çocuk kitabı da dahil) aldım...
''Kuşlar Yasına Gider'' son derece gerçekçi, doğal, kendi kendini doğuran ve büyüten, bazen tüyleri diken diken eden bir esrarengizlikte, bazen de çok tanıdık gelen bir sıcaklıkta gözümden yaş gelerek kapağını kapadığım bir eser oldu...Elden bırakmaksızın bir oturuşta ve saatlerce okuttu...İki ay kadar önce ben de kitaptakine benzer bir durum yaşamıştım babamın hastalığı ile ilgili...O yüzden ayrıca bir dokundu...Bazı sahnelerde hep babamın halleri geldi gözümün önüne...
20. Ah Mercimeğim - Mustafa Çiftçi
(https://c1.staticflickr.com/3/2898/33682587680_b80cf09922_z.jpg)
''Bozkırda Altmışaltı'' sonrası okuduğum ikinci Mustafa Çiftçi kitabı olan ''Ah Mercimeğim'' , geçtiğimiz pazar gününü anlamlandıran mükemmel bir okuma oldu bana...
Kitaba adını veren ilk hikaye de, sonrakiler de gene tuttu ciğerimden, şöyle bir sarstı ve bıraktı...Benim nezdimde tek bir firesi dahi olmadan okunup biten, her sayfası fevkalade bir keyif olan, Mustafa Çiftçi 'nin anlatımına ve sıcak hikayeciliğine daha da ısındığım harika bir eser oldu...Ne güzel yazarlarımız varmış...
21. Adem'in Kekliği ve Chopin - Mustafa Çiftçi
(https://c1.staticflickr.com/4/3938/33937654201_71a07d3abc_z.jpg)
''Bozkırda Altmışaltı'' ikinci, ''Ah Mercimeğim'' ise üçüncü ve son kitabıymış Mustafa Çiftçi'nin...''Adem'in Kekliği ve Chopin'' ise 2012'ye kadar sağda solda yazdığı öyküleri toparladığı ilk kitabıymış meğer...
İlk öykülerinin, son iki kitabındakilere nazaran azıcık daha ham olduğu söylenmişti bana...Nitekim doğru olmakla birlikte verdiği keyiften yana da diğerlerinden en ufak bir eksiklik hissettirmedi...
Kitaba adını veren ilk hikaye de güzeldi ama sonraki hikaye ''Çati'ye Kıyamam'' gene tuttu, şöyle bir duvara çaldı bıraktı beni...Diğer hikayeler mütevazi bir tonda ve akıcılıkta keyif vermekten geri kalmadı...Böylelikle Mustafa Çiftçi kitaplarının hepsini okumuş olduk...
Bundan sonra ne yazarsa yazsın gözüm kapalı alacağım bir yazardır Mustafa Çiftçi...Onun, Mahir Ünsal Eriş'in ve daha nicelerinin yer aldığı ''Al Da At Dercesine'' isimli futbol öykülerinden oluşan seçkiyi de yakında arşivime katacağım...
22. Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra - Barış Bıçakçı
(https://c1.staticflickr.com/3/2850/33682587510_187a3b19c8_z.jpg)
Dün akşam ikinci Barış Bıçakçı kitabımı da okumuş oldum...
Okurken ilk anda nötr bırakan, okumaya devam ettikçe kafası arkadan gümbür gümbür gelmeye başlayan bir eserdi...
Sanat eğitimi alan ve edebiyata meyilli Başak isimli genç bir kızın intiharının ardından çevresindekilerin çeşitli anlarından kesitleri, sahiplerinin penceresinden gösteriyor...Bu an kesitlerinde kız bazen özne, bazen değil...Anlatılar bazen kızın ölümü öncesinde, bazen sonrasında, bazen de çocukluğunda geçiyor...Kızdan ziyade onun hayatına girmiş ya da şöyle bir uğramış pek çok tanıdık, arkadaş, akraba ve sairenin kızın ölümü vesilesiyle anlatılan kendi anlık durum kesitleri...Başak'ın abisi, annesi, karşı komşuları, alakaları olmayan bambaşka bir tanıdıkları, tanıdıklarının kızı, ninesi, erkek arkadaşı, abisinin arkadaşı ve arkadaşının eşi ile küçük oğlu, köşedeki çerçeveci karı-koca ve daha pek çok karakter, kendi pencerelerinden anlar sunuyorlar...Başak'ın intiharı yahut Başak'la olan yaşanmışlıklar bahane...Hepsinin kendine göre uğraşması ve başa çıkması gereken şeyler var ve Başak bazılarında yer almıyor bile...
Kısa bir süre önce okuduğum ''Aramızdaki En Kısa Mesafe'' gibi bir anda yakalamadı ama yavaş yavaş kendini sevdirdi...Bu adamın yazınında garip bir şeyler var...Aşırılıklara yer olmadığı gibi gamını da hep usul usul akıtıyor...Adını koyamadığım, kendine hemen aşık etmeyen ama okuyup bitirdikten sonra da aralıklarla akla düşen enteresan ve çok tanıdık bir yanı var...Sanki mutfakta anne bulaşıklarla uğraşırken, bitişik odada mutfaktan gelen tabak durulama sesleriyle uykuya dalmak gibi bir his bu adamın yazını...Dingin ve fazlasıyla yetkin...
Barış Bıçakçı'nın diğer kitapları da derhal temin edildi ve en uygun anlarda okunmayı beklemek üzere raftaki yerlerini aldı...
Alıntı yapılan: ferzan - 13 Nisan, 2017, 12:30:30
18. Tatar Ramazan - Kerim Korcan
1990 ve 1992 yapımı her iki filmine de bayılan biri olarak kitabını okumak ancak bu aya nasip olabildi...
Kitap, 8-9 adet öyküden oluşuyor...İlk öykü Tatar Ramazan ve 90 sayfa kadar sürüyor...Diğer öyküler de aynı hemen hemen dönemden, hapishane öyküleri...Yazarın kendisi de 10 sene kadar hapis yattığı için kaleminin temelini büyük oranda mahpus ve kasaba öyküleri oluşturuyor...
Tatar Ramazan öyküsü, ikinci film ''Tatar Ramazan Sürgünde'' 'nin neredeyse tamamı...Yalnızca Zeynep karakteri öyküde hiç yer almadığı gibi finalde Abdurrahman Çavuş ile olan bıçak düellosu kitapta daha farklı bir sonla mevcut...Filmde final çok etkileyiciydi ama öykü versiyonundaki finali de hiç yadırgamıyor insan...
Kitaptaki hikayelerden biri var ki beni epey etkiledi...''Elmas'' isimli bu hikaye, idamlık Çingene bir kemancı ve at arabacısı olan Elmas'ın suçu üzerine yoğunlaştı ki, ben böyle bir şey okumadım...Öykünün bir yerinde, fakirhanesinin kilim ve yolluklarının dile gelip Elmas'a dert yandığı, ölülerin mezarlarından çıkıp Elmas'a nasihatler verdiği öyle kısımlar var ki, anlatımın lezzeti, mecazı ve tüyleri diken diken eden etkileyiciliği karşısında insan ne yapacağını şaşırıyor...
İlk öyküden sonra Tatar Ramazan'ı bir daha görmüyoruz...Yalnızca ''Hepimiz Türküz'' hikayesindeki sürgünlerden biri olarak adı arkada geçiyor bir yerde, o kadar...Bu hikayede, ilk filmde yer alan Cıbıl Halil isimli yancı karakteri de görüyoruz...Diğer hikayelerde de ilk filmden bazı karakterler ve benzer anlatımlar mevcut...''Temizlik'' ve ''Şükürler Olsun'', kitaptaki diğer güzel hikayelerden...
Kitapla ilgili tek derdim, işin Babil Yayınları tarafındaki editoryal kısmıyla oldu...Pek çok sayfada yarım düzine harf ve imla hatası yanı sıra, tekrar dizilmek suretiyle arka arkaya tekrar eden bazı paragraflar, eserin akıcılığına yer yer darbe vuracak gibi oldu ama neyse ki eser öyle güzel aktı ki bu dizgi ve imla hatalarını geri plana itti...Umarım Babil Yayınları'ndan çıkan diğer kitaplarından ''Linç'' ve ''İdamlıklar''da da aynı sorun yoktur, umarım son okumaları ve düzeltmeleri yapılmıştır...
Kerim Korcan'ın bana göre çok çekici bir üslubu var...Bir kere müthiş sürüklüyor, kendine has bir zenginliği ve oturaklı bir cambazlığı var kaleminin...Kitaptaki her hikaye ayrı bir mesele, ayrı bir tecrübe oluyor iştahlı okur için...Kerim Korcan okumalarım katlanarak devam edecek...
19. Kuşlar Yasına Gider - Hasan Ali Toptaş
Kedidiro abimin itkisiyle geçen cumartesi günümü ayırdığım bu kitap, Hasan Ali Toptaş okumalarımın da ilki oldu...Daha evvel filmini izlediğim ''Gölgesizler'' rafımda duruyor ve okunmak için sırasını bekliyordu ama başlangıcımız bu kitapla olmuş oldu, çok da güzel oldu...
Hakkında yazacak birşey bulamadım, zira nasıl bir cümle kurarsam kurayım bendeki etkisi azalacakmış gibi hissettim...Sadece şu kadarını söyleyeyim, bu kitabın ardından bu hafta Toptaş'ın tüm kitaplarını (yazmış olduğu bir adet çocuk kitabı da dahil) aldım...
''Kuşlar Yasına Gider'' son derece gerçekçi, doğal, kendi kendini doğuran ve büyüten, bazen tüyleri diken diken eden bir esrarengizlikte, bazen de çok tanıdık gelen bir sıcaklıkta gözümden yaş gelerek kapağını kapadığım bir eser oldu...Elden bırakmaksızın bir oturuşta ve saatlerce okuttu...İki ay kadar önce ben de kitaptakine benzer bir durum yaşamıştım babamın hastalığı ile ilgili...O yüzden ayrıca bir dokundu...Bazı sahnelerde hep babamın halleri geldi gözümün önüne...
20. Ah Mercimeğim - Mustafa Çiftçi
''Bozkırda Altmışaltı'' sonrası okuduğum ikinci Mustafa Çiftçi kitabı olan ''Ah Mercimeğim'' , geçtiğimiz pazar gününü anlamlandıran mükemmel bir okuma oldu bana...
Kitaba adını veren ilk hikaye de, sonrakiler de gene tuttu ciğerimden, şöyle bir sarstı ve bıraktı...Benim nezdimde tek bir firesi dahi olmadan okunup biten, her sayfası fevkalade bir keyif olan, Mustafa Çiftçi 'nin anlatımına ve sıcak hikayeciliğine daha da ısındığım harika bir eser oldu...Ne güzel yazarlarımız varmış...
21. Adem'in Kekliği ve Chopin - Mustafa Çiftçi
''Bozkırda Altmışaltı'' ikinci, ''Ah Mercimeğim'' ise üçüncü ve son kitabıymış Mustafa Çiftçi'nin...''Adem'in Kekliği ve Chopin'' ise 2012'ye kadar sağda solda yazdığı öyküleri toparladığı ilk kitabıymış meğer...
İlk öykülerinin, son iki kitabındakilere nazaran azıcık daha ham olduğu söylenmişti bana...Nitekim doğru olmakla birlikte verdiği keyiften yana da diğerlerinden en ufak bir eksiklik hissettirmedi...
Kitaba adını veren ilk hikaye de güzeldi ama sonraki hikaye ''Çati'ye Kıyamam'' gene tuttu, şöyle bir duvara çaldı bıraktı beni...Diğer hikayeler mütevazi bir tonda ve akıcılıkta keyif vermekten geri kalmadı...Böylelikle Mustafa Çiftçi kitaplarının hepsini okumuş olduk...
Bundan sonra ne yazarsa yazsın gözüm kapalı alacağım bir yazardır Mustafa Çiftçi...Onun, Mahir Ünsal Eriş'in ve daha nicelerinin yer aldığı ''Al Da At Dercesine'' isimli futbol öykülerinden oluşan seçkiyi de yakında arşivime katacağım...
22. Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra - Barış Bıçakçı
Dün akşam ikinci Barış Bıçakçı kitabımı da okumuş oldum...
Okurken ilk anda nötr bırakan, okumaya devam ettikçe kafası arkadan gümbür gümbür gelmeye başlayan bir eserdi...
Sanat eğitimi alan ve edebiyata meyilli Başak isimli genç bir kızın intiharının ardından çevresindekilerin çeşitli anlarından kesitleri, sahiplerinin penceresinden gösteriyor...Bu an kesitlerinde kız bazen özne, bazen değil...Anlatılar bazen kızın ölümü öncesinde, bazen sonrasında, bazen de çocukluğunda geçiyor...Kızdan ziyade onun hayatına girmiş ya da şöyle bir uğramış pek çok tanıdık, arkadaş, akraba ve sairenin kızın ölümü vesilesiyle anlatılan kendi anlık durum kesitleri...Başak'ın abisi, annesi, karşı komşuları, alakaları olmayan bambaşka bir tanıdıkları, tanıdıklarının kızı, ninesi, erkek arkadaşı, abisinin arkadaşı ve arkadaşının eşi ile küçük oğlu, köşedeki çerçeveci karı-koca ve daha pek çok karakter, kendi pencerelerinden anlar sunuyorlar...Başak'ın intiharı yahut Başak'la olan yaşanmışlıklar bahane...Hepsinin kendine göre uğraşması ve başa çıkması gereken şeyler var ve Başak bazılarında yer almıyor bile...
Kısa bir süre önce okuduğum ''Aramızdaki En Kısa Mesafe'' gibi bir anda yakalamadı ama yavaş yavaş kendini sevdirdi...Bu adamın yazınında garip bir şeyler var...Aşırılıklara yer olmadığı gibi gamını da hep usul usul akıtıyor...Adını koyamadığım, kendine hemen aşık etmeyen ama okuyup bitirdikten sonra da aralıklarla akla düşen enteresan ve çok tanıdık bir yanı var...Sanki mutfakta anne bulaşıklarla uğraşırken, bitişik odada mutfaktan gelen tabak durulama sesleriyle uykuya dalmak gibi bir his bu adamın yazını...Dingin ve fazlasıyla yetkin...
Barış Bıçakçı'nın diğer kitapları da derhal temin edildi ve en uygun anlarda okunmayı beklemek üzere raftaki yerlerini aldı...
Yanlış Hatırlamıyorsam Tüfek Mikrop Çelik , İnsanın Tarihi gibi kitapların yayımlanmasında da parmağı var.
Biz boğulanlar_ carsten jensen (9/10)
Anadili danca'dan doğrudan çevrilmiş bir epik denizcilik destanı. Yazar kendinin de doğup büyüdüğü danimarka'nın marstall şehrinin yaklaşık 100 yıllık bir dönemini anlatıyor. Yatağında değil denizde ölenlerin, toprağa değil suya gömülenlerin hikayeleri... Babasız çocukların, kocasız kadınların hikayeleri... küçük bir denizci kasabasından önemli bir tersane şehrine dönüşen marstall şehrinin yükselişinin ve tekrar çöküşünün hikayesi... Sanayi devriminin, dünya savaşlarının aslında kaderlerini pek de etkilemediği denizci bir halkın hikayesi... İlerde adı odyseus'la moby dick'le martin eden'le birlikte anılacak büyük bir kitap okuduğumu düşünüyorum. Bu modern çağ destanını atlamayın derim...
(https://c1.staticflickr.com/3/2929/33258646414_67a6fd966c_o.jpg)
Alıntı yapılan: kedidiro - 17 Nisan, 2017, 16:12:40
Biz boğulanlar_ carsten jensen (9/10)
Anadili danca'dan doğrudan çevrilmiş bir epik denizcilik destanı. Yazar kendinin de doğup büyüdüğü danimarka'nın marstall şehrinin yaklaşık 100 yıllık bir dönemini anlatıyor. Yatağında değil denizde ölenlerin, toprağa değil suya gömülenlerin hikayeleri... Babasız çocukların, kocasız kadınların hikayeleri... küçük bir denizci kasabasından önemli bir tersane şehrine dönüşen marstall şehrinin yükselişinin ve tekrar çöküşünün hikayesi... Sanayi devriminin, dünya savaşlarının aslında kaderlerini pek de etkilemediği denizci bir halkın hikayesi... İlerde adı odyseus'la moby dick'le martin eden'le birlikte anılacak büyük bir kitap okuduğumu düşünüyorum. Bu modern çağ destanını atlamayın derim...
Selami hocamızın tavsiyesiyle kitaba başladım. Biraz ilerlesin, fikrimi söyleyeceğim. Aynı anda birden fazla kitap okuyunca biraz zaman alıyor. Bayağı da uzunmuş yalnız.
Edit: İsme "el" atıldı ;)
Alıntı yapılan: Peyami - 23 Nisan, 2017, 12:43:22
Sami hocamızın tavsiyesiyle kitaba başladım. Biraz ilerlesin, fikrimi söyleyeceğim. Aynı anda birden fazla kitap okuyunca biraz zaman alıyor. Bayağı da uzunmuş yalnız.
Kedidiro'nun tavsiyesi ise Selami olacak :)
Sami Bro ise s.b oluyor.
14- İskit - Murat Başekim / Bu kitaba puan vermeyeceğim, herkes okuyup kendi karar versin nasıl olduğuna. Ben karar veremedim çünkü, bir tarafım baş karaktere gıcık olup, anlatım tekrarlarından daral getirirken, öte yanım anlatılan bu öyküde tekrarların olması gerektiğini savundu sanki. Oysaki arka kapak yazısını okuduktan sonra dehşetengiz bir öykü hayaliyle başlamıştım kitaba, hiç öyle bir öykü çıkmadı karşıma. Bu iyi mi oldu yoksa kötü mü ona da karar veremedim. Kitabın sonlarına doğru yazar da arka kapak yazısının böyle bir beklenti oluşturabileceğinden bahsediyor bir bölümde.
15- Erken Kaybedenler - Emrah Serbes / 7/10
16- Dune Çocukları - Frank Herbert / 8,5/10
17- İkiz Bedenler - Tess Gerritsen 9/10
18- 1002 Gece Masalları - 6/10 1-2 öykü haricinde pek bana hitap etmeyen bir kitap oldu.
23. Genelevde Yas - İrfan Yalçın
(https://c1.staticflickr.com/5/4180/34235539321_d45819724b_o.jpg)
Tatar Ramazan'dan aldığım lezzet üzerine Nadirkitap üzerinden yeni basımı yapılmamış eski Kerim Korcan kitapları araken karşıma çıkıverdi bu kitap...Hiç aklımda yoktu, varlığından da haberdar değildim ama kitabın bizzat yazarı tarafından Kerim Korcan adına imzalanmış olması beni cezbeden ilk şey oldu...İkinci şey ise kitabın adı ve vaadettiği beklentiydi...
Meğer 80'lerde, 14 Numara adıyla bir de filme uyarlanmış...Hiç hazetmediğim Sinan Çetin'in yönettiği filmde Serpil Çakmaklı ile Hakan Balamir başrolü paylaşmış, müziklerini de Barış Manço yapmış hatta...Tabi bunları kitabın 40 yıl evvelki baskısını elde ettikten sonra kısa bir araştırmayla öğrenmiştim...
Geçtiğimiz haftasonu, bir oturuşta bitti kitap...Yazınsal anlamda belki çok büyük bir mesele olmayabilir ama ben kitaba bayıldım...Sadeliğin o yakalanması son derece zor maharetiyle, okuyana herkes çok kolay roman yazıverecekmiş hissiyle bir çırpıda kendini okutan kitap, kapağını kapadıktan sonra kafaya dank etti...Karikatürde de öyledir, çizgide sadelik hafife alınır ama deli gibi detaylı çalışan adamdan daha fazla maharet ve daha fazla tecrübe ister üç-beş çizgiyle derdini anlatmak...İşte İrfan Yalçın'ın bu romanı bende böyle bir etki yarattı...
Kitabın büyük bir kısmı Zürafa Sokak 14 Numaralı evde geçiyor...Karakterizasyonlar, betimleme niyetine aralara serpiştirilen detaylar ve hikayenin kendisi muazzam doğalıkta ve gerçekçilikte...Tam istediğim tatta bir kısa roman okumanın hazzıyla kitabın kapağını kapayıp aynı gece de filmini izledim...
Film, Sinan Çetin'den bekleyeceğimiz birtakım emanetlikler beraberinde ufak değişiklikler ve gereksiz eklemelerle bence son derece başarısız bir uyarlama...Ne var ki filmin görsel atmosferi ve oyuncu seçimi de bir o kadar iyi...Ama filmi beğendiğimi söyleyemeyeceğim...
Kitap için naçizane puanım : 8/10
24. Seyrek Yağmur - Barış Bıçakçı
(https://c1.staticflickr.com/3/2813/34235539241_cb6f351f5c.jpg)
Okuduğum üçüncü Barış Bıçakçı kitabım, bir kez daha hayal kırıklığına uğratmadı beni...
Rıfat isimli 50 yaşlarında ama nedense okurken 20'lerinin başında hissettiren, içine kapanık ve kendi halinde bir kitapçının yaşadığı mütevazi akvaryumunda hayat ve yaşanmışlık üzerine kafa yormalarıyla gayet sade başlayan kitabın pek de ilgi çekici olmayan konusunu Barış Bıçakçı'nın maharetli yazın dili ile ilgiyle okurken, kitap bir noktadan sonra öyle bir yere kaydı ki açıkçası böyle bir manevra ve yokuş aşağı gaza asılma hissini beklemiyordum...Bıçakçı'yı halen tanımlayamıyorum, stilinin adını koymaya dağarcığım da, birikimim de yetmiyor...İddiasız, kendi halinde, gösterişten kaçınan, inadına parlak ve gözalıcı bir kuş gibi...Öylesine sade ama kuvvetli, öylesine özel bir kalem ki, kitaplarını her zaman her yerde okuyamayacağımı bildiğimden bir Barış Bıçakçı moduna gireceğim vakit elime alıyorum...
Dolayısıyla puanlamaya dahi sokmuyorum eserini...
25. Nereye Gidiyoruz Baba? - Jean-Louis Fournier
(https://c1.staticflickr.com/5/4176/33555802763_861f1554ea.jpg)
Levent Cantek'in bloğunu (derin hakikatler) kurcalayıp yapmış olduğu okumalara göz atarken denk geldiğim ve konusuyla ilgimi çekmiş olan bu kitap, beni türlü duygu ve düşüncelere sevk etti...
Yazar, kendi hayatından bir parçayı, yani fiziksel ve zihinsel engelli iki oğlunu anlatıyor kitapta...Sanırım 70'lerin başlarından 2000'lere değin uzanıyor anlatının geçtiği zaman aralığı...Bir babanın gözünden engelli bir evlada, hatta engelli iki evlada sahip olmanın işlendiği kitap, başlangıçta beni bir parça şaşırttı...Çünkü Epileptik (KaraKarga) grafik romanındakine benzer ciddi, sorumlu ve yer yer diğer insanların yaklaşımına sitemkar, duygusal bir anlatım beklerken yazarının biraz hırçın, biraz da dalgacı ama çokça alaycı üslubuyla bir parça şaşırdım...Böyle bir üslup beklemiyordum...Adam adeta kendi eseriyle dalga geçiyordu bazı satırlarda ama sitemkar bir dalga geçmeydi bu...Ardı ardına iki çocuğunda da bu durumu yaşayan ve yeteri kadar üzülüp yıprandıklarını düşünen bir babanın umutsuz rutiniyle bir parça kara mizah ve özeleştiri ile başa çıkma biçimi olduğunu idrak ettim yarısından sonra ve ilk etapta beni çevreleyen iticilik, yerini saygıya bıraktı...Kimseye laf bırakmayan, kimseye laf söyletmeyen ve kimsenin de bu konudaki fikrine zerre önem vermeyen, ne olursa olsun yaşamlarının sonuna dek iki evladına gerektiği gibi muamele etmek için kendini herşeyiyle adayan bir babanın bu durumla başa çıkabilmek için yer yer başvurduğu bir yoldu kara mizah bu kitap içerisinde...Tabii ki abartılı değildi...
Buna benzer okumuş olduğum yegane anlatı, Suat Yalaz'ın aylık Karaoğlan (Lal dönemi) fasiküllerinde 2000'lerin ilk yarısında ''Biz Bize'' sohbet sayfalarında yer verdiği oğlu Olcayto'nun ölümü sonrası bir yıla yakın bir süre kitabın son sayfalarını ayırdığı yazı dizisi olmuştu...İlk oğlu olan Olcayto, doğduğu hafta aşırı ateşli bir havale sonrası yarı yarıya zihinsel engelli hale gelmiş ve 2000'lerin ilk yarısına dek, Yalaz çiftinin Fransa-Türkiye arası seyahatlerle geçen özverili bakımıyla 40'lı yaşlarına dek yaşatmayı başardıklarının hikayesini birinci elden okuma fırsatı bulmuştum...Aklımda çokça yer ettiğinden midir nedir, Fournier'in üslubunda da benzer bir ciddiyet ve duygusallık beklemiştim sanırım...
Kitaba başlarken son derece yadırgamış olmama rağmen, bitirdiğimde derhal diğer Fournier anlatılarının peşine düşecek kadar çok beğendiğimi farkettim eseri...Yine ailevi yaşamıyla ilgili diğer birkaç kitabından aynı tadı alır mıyım bilmiyorum ama ''Nereye Gidiyoruz Baba?'', okuduğuma hiç mi hiç pişman etmedi...
Naçizane puanım : 7.8/10
26. Zorba - Nikos Kazancakis
(https://c1.staticflickr.com/3/2847/33555802623_1be7e07d8b.jpg)
Aylar evvel Instagram'da Umut Sarıkaya'nın Yunanistan'daki ekonomik krizle ilgili birkaç sene kadar önce yapmış olduğu bir karikatürün, Zorba filminden bir sahne ile harmanlanmış 10 saniye civarında bir kısa videosuna rastlamıştım...Meraklısı için videonun linkine de verelim devam etmeden evvel...
https://www.instagram.com/p/BP-dFwFlvVn/
Her izleyişimde beni kıkır kıkır güldüren bu videoda fonda çalan film müziğinin güzelliği ile vaktiyle babamın gençliğinde sinemada izleyip aylar öncesine kadar halen övdüğünü hatırlayarak, izlemek için son derece geç kalmış olduğum filmine yönelik dayanılmaz bir istek duymuştum...Akabinde de neden kitabını okumadığıma yanarak koşa koşa D&R'a gitmiş, orada bulamayınca da Dost Kitabevi'nden o saat temin etmiştim...Araya giren pek çok şeyden ötürü nicedir adını bildiğim ama bir türlü herhangi bir eserini okuma fırsatı bulamadığım Kazancakis'in bu en bilinen eserini okumak geçtiğimiz haftaya nasip oldu...
Uzun uzun hakkında yazmaya gerek yok...Zorba, hayatım boyunca okuduğum yabancı menşeili kitaplar arasında her zaman ilk beşte yer alacak...Uzun zamandır hiçbir yabancı romandan böylesine büyük bir haz almamış, böylesi büyük bir tatmin duygusu yaşamamıştım...Geçen hafta bir başka okuma başlığında da belirttiğim gibi ( http://altinmadalyon.com/altin/index.php/topic,5637.690.html ), Alexis Zorba benim için Ken Parker, Corto Maltese ve Mister No ile aynı kulvarda artık...
Bu muhteşem eser için naçizane puanım : 10/10
27. Ölüm Pusuda - Kerim Korcan
(https://c1.staticflickr.com/5/4167/34235539101_bba8a0b052.jpg)
Nadirkitap üzerinden Kerim Korcan'ın yeni basımı olmayan kitaplarını arama sürecine girdiğimi yazmıştım...Ölüm Pusuda, bulup sipariş ettiğim ilk partide yer alan Korcan kitaplarından biri oldu...
Kitabı benim nezdimde özel kılan şey, bizzat Korcan tarafında öldüğü sene olan 1990 yılında, belki de ölümünden kısa bir süre önce Adil Zengin isminde bir okurunun adına imzalamış olması ve imzanın biraz üzerindeki ''Beni Unutma'' yazısı oldu...Şimdi bizzat yazarının el yazısıyla ve ölüme olan çaresizliğiyle yazıp imzaladığı bu kitabı arşivimin en kıymetli yerinde saklıyorum...
Kitap, Tatar Ramazan'da olduğu gibi kısa öykülerden oluşuyor ama bu kez anlıyoruz ki aslında kurgudan ziyade, anılardan yola çıkılarak aktarılmış öyküler...Öykülerin odağında Selman isimli eski bir mahkum ve yazar var...Anlıyoruz ki Selman, Kerim Korcan'ın bizzat kendisi ve onunla birlikte öykülerde akan karakterlerin hepsi de felaket arkadaşlarım dediği her biri gerçek mahkumlar...Hatta ''şair'' dediği mahkumun da bir dönem aynı hapishanede yattıkları Nazım Hikmet olduğunu anlıyoruz kısa bir Kerim Korcan araştırmasının ardından...
Sade, yer yer kuvvetli ama çokça kendi halinde anlatılar var kitapta...Sonlara doğru iki hikaye hiçbir yere varmıyor...Kitabın basım tarihi olan 1990 senesini, yani Korcan'ın ölüm tarihini hesaba katarsak, kitapta da herhangi bir yayınevi ibaresine rastlamadığımızı göz önüne alırsak, ölümünden kısa bir süre önce biraz acele çıkmış gibi bir havası var kitabın...Hatta son öykülerden birinin son cümlesinden bir kelime dizilmemiş de yazarı imzalamadan evvel o son kelimeyi tükenmez kalem ile satıra yazmış el yazısıyla...
Babil Yayınları'ndan çıkan Tatar Ramazan'da gözüme çarpan şey, bu kitapta misliyle vardı...Yazım yanlışları her sayfadaydı...İster istemez editoryal değil de yazarının bilinçli bir tercihi mi diye düşünmeden edemedim...Bu konudaki kararımı hem Babil, hem de eski yayınevlerinden çıkan diğer kitaplarını okuduktan sonra netleştireceğim...
Manevi açıdan son derece kıymetli olan bu baskıdaki mütevazi anlatılar için naçizane puanım : 7,2/10
28. Gölgesizler - Hasan Ali Toptaş
(https://c1.staticflickr.com/3/2851/34325017856_e3938b182d.jpg)
Bir oturuşta okunan bir diğer eser, ikinci Toptaş romanım olan ''Gölgesizler'' oldu...''Kuşlar Yasına Gider'' ile Toptaş okumalarıma zirveden başladığım için, haliyle aynı tadı vermedi ama bu eserin kuvvetini ve güzelliğini göz ardı edeceğimiz anlamına gelmiyor...
Bu eseri okurken şöyle bir talihsizlik yaşadım ;
2009 yapımı filmi gösterime girdiği sıralarda öğrenciydim ve üniversitenin sinema kulübü organizasyonuyla hem film ekibi, hem de Toptaş (yanlış hatırlamıyorsam) İletişim Fakültesi'ne söyleşiye gelmişti...Biz söyleşi için gitmişken, filmin sürpriz bir ön gösterimiyle dumur olmuştuk...Filmi istemeden de olsa izlediğim o ilk ve son seferde film hakkındaki fikrim ne artı, ne de eksiydi...Nötr bir tutumum vardı, belki zorlasam bu tutum eksiye kadar inebilirdi...Ne var ki kitabı okurken aradan 8 sene geçmesine rağmen her sayfada filme ait bir başka detay canlandı gözümde ve o zaman filmi izlerken aslında ne kadar yapay, emanet ve yapmacık bulduğumu farkettim...Filminin zehirlediği ve okurken sık sık kendini hatırlattığı bu algı yüzünden kitaptan gerekli randımanı alamadım, buna rağmen kitap kendini okuttu ve memnuniyetle kapağını kapattırdı...Demek o başarısız uyarlamayı eskaza izlememiş olsaydım, şu ankinin kaç misli haz alacaktım kim bilir...
Dolaysıyla puanlama yapmayacağım...Yalnız filmine bulaşmamış dostlar varsa ve okuyup okumama konusunda kararsızlarsa kesinlikle okusunlar derim...Kitaba ayıla bayıla kefil olurum...Beni bozan şey filminin kendini 8 sene sonra hatırlatan başarısız algısı oldu sadece...Kitaba gelirsek, paralel kurguyla ve birkaç yerde paralelliğin kesişmesiyle açığa çıkan muazzam bir aktarım var...Cengiz Tuncer'in Kerkenez'indeki kadar olmasa da köyün ve köylünün ipliğini pazara çıkarma hadisesi, bu kez yazıldığı döneme göre son derece uçuk planlanmış bir kurgu anlayışıyla harmanlanarak ortaya belki dünya çapında değerlendirilesi bir numune çıkmış...Zaten 6-7 dilde de baskıları yapılmış...Daha iyi bir filmi hakediyordu kesinlikle...
29. Baharda Yine Geliriz - Barış Bıçakçı
(https://c1.staticflickr.com/3/2846/34325017776_54886daa1e.jpg)
Dördüncü Barış Bıçakçı kitabımla bu pazarı renklendirdim...
Okuduğum diğer üç kitabında olduğu gibi kısa kısa bölümlerden oluşan bu kitapta öncekilerin aksine paralelliklerle bezeli temel bir olay örgüsü yoktu...Birbirinden bağımsız bölümlerde kitabın geçtiği şehirde (Ankara) birbirinden bağımsız karakterlerle, o karakterlerin vizyonlarıyla bezeli ayrı ayrı kesitler yer alıyordu ve ara bölümlerdeki kısa kısa geçiş yazılarıyla da kesitlerin oluşturduğu mozaiği çeşitlendirdi...
Anlatılanlar gene çok kuvvetli, gene çok ustacaydı...Kelimelerle suluboyalar, yağlı boya peyzaj tabloları ve kent ile kentli eskizleri resmetti adeta...Sanki astral bedenimizi fiziksel bedenden ayırıp sokaktan, yan apartmandan, parktan, okuldan yahut yazıhaneden erkekler, kadınlar, yetişkinler, çocuklar izledik...Baştan sona değil, sadece o an ve o saatte ne yaptıklarına görünmez adam misali tanık olup başlangıcına yetişemediğimiz gibi bitişine de kalmadan her birinin yanından ayrıldık...
Sanırım hikaye anlatıcılığında yeni bulduğum bu mantığa git gide daha çok bağlanıyorum...Bir yansımasını çizgi romanlarımızda da görebilmek umuduyla...
Puan falan yok yine, Bıçakçı kitaplarının gönlümdeki yeri daha da başkalaşıyor her seferinde...
2017 Nisan ayının son gününde ve son saatlerinde, bu ayın genel bir değerlendirmesini yapmak istedim...
Bu ay itibariyle okumuş olduğum 14 kitabın neredeyse tamamı nokta atışı oldu...Bariz bir şekilde beğenmedim diyebileceğim tek bir okumam olmadığı gibi bunlardan en az 10 tanesi de iyi ki okumuşum dedirtti...
Nisan 2017 bana Kerim Korcan'ı, Mustafa Çiftçi'yi, Barış Bıçakçı'yı keşfettirdi...Selami Abi (Kedidiro) sayesinde Toptaş ile tanıştım ve ''Kuşlar Yasına Gider'' ile zirveden giriş yaptım eserlerine...Kerim Korcan'ı ararken İrfan Yalçın'ın ''Genelevde Yas'' ını buldum...
Genel çeteleye bakarsak;
2 adet Kerim Korcan
2 adet Hasan Ali Toptaş
3 adet Mustafa Çiftçi
4 adet Barış Bıçakçı
1 adet İrfan Yalçın
1 adet Nikos Kazancakis
1 adet de Jean-Louis Fournier okumuş oldum...
Bu ay en çok ilgimi çeken yazar Kerim Korcan oldu...Buna rağmen çabuk tüketmekten ve ezberini bulmaktan korkarcasına azar azar okudum...Kendisine yönelik okumalarım ve kitaplarının eski basımlarına yönelik aramalarım devam edecek...
Bu ay okumaya doyamadığım ve okumasam kesinlikle hayatımda bir eksiklik olacakmış gibi düşündüğüm Mustafa Çiftçi'nin üç kitabı oldu...Kendisini sıkı bir takipteyim artık ve yer aldığı birkaç kolektif üretimi de topladım...Benim için bu ayın yazarı ve önemli hadisesi Mustafa Çiftçi'yi bulmam oldu...
Bu ayın bonusu Barış Bıçakçı idi, adeta yanıma kar kaldı...Tanımlayamadım, bir yerlere koyamadım, kategorize edemedim...Sadece sayfalarına bıraktım kendimi...O bildiği gibi götürdü beni...
Bu aya damga vuran yerli roman ''Kuşlar Yasına Gider'' oldu...Çok fena yerden vurdu beni, birkaç ay evvel babamın hastalığı ve yaşadıklarımızla ilgili doğrudan empati kurdurdu, yer yer ağlattı, gene görünmez adam misali Ankara-Denizli arası araba yolculuğunda yan koltuğa oturttu, otobanda tarlalardan çıkıp dakikalarca arabanın peşine takılan kıratın nal seslerini kulağıma getirdi, Denizli'deki köy evinde ahaliyle baş başa bıraktı, rahmetli teyzemin evindeki ikindi uykuları misali kendim yaşamışım gibi zihnime yerleşti, anı oldu...Bitince ''Ne okudum ben'' dedirtecek kadar gerçek ve muhteşemdi...
Bu aya damga vuran yabancı roman ise ''Zorba'' oldu...Bir daha böylesine coşkuyla bir kitabı bağrıma basar mıyım ya da ne zaman basarım bilmiyorum...
Bu ayın yanıma kar kalanı da İrfan Yalçın oldu...
Kısaca, Nisan 2017 hem okuma temposu olarak, hem de okuma kalitesi olarak 30 senelik hayatımın üst üste denk gelen en unutulmaz okumalarına ve keşiflerine vesile oldu...Bir daha böyle verimli bir ay gelir mi, gelirse ne zaman gelir bilmiyorum...Dolayısıyla bu ayı, son saatlerinde anmak ve burada not düşmek istedim...
En kötü okuma ayımın böyle olması dileğiyle...
yakında yine bir genel döküm çıkarırım ama bu yıl ardı ardına çok sağlam kitaplarla, mutlu eden okumalarla karşılaşıyorum. yine bunlardan biri için parantez açma adına araya giriyorum.
cennetin kökleri (romain gary - agora yayınları )
nazi kamplarında hayatta kalabilmek adına uçsuz bucaksız savanlardaki fil sürülerini hayal eden fransız direnişçi morel savaş sonrasında kendini afrika'da fil sürülerini korumaya adamıştır. bu amaçla mesken tuttuğu çad'da önceleri kapı kapı dolaşarak herkese yazdığı dilekçeyi okuyup imzalatmaya çalışır. sonrasında ise ülkesi fransa başta olmak üzere batı dünyasının dikkatini konuya çekme adına yasal olmayan yollara da başvurmaya başlar. kaçak avcıları yaralamak, fildişi tüccarlarının dükkanlarını, arazilerini yakmak gibi... giderek morel'in filleri dünya kamuoyunun gündemine otururken çevresine topladığı insanlar da çeşitlilik göstermeye başlar. genç bir alman fahişe, danimarkalı muhalif bir doğa bilimci, ordusundan atılmış bir amerikalı asker ve morel'in direnişini afrika uluslarının bağımsızlığına tahvil etmek isteyen yerel bir politikacı... kitap boyunca farklı kişilerin ağzından morel ve onun mücadelesine dair olayları, görüşleri okuyoruz... filler üzerinden insan türünün yıkıcılığına ve yaratıcılığına dair bir düşünme kılavuzu... umuda veya umutsuzluğa dair bir ağıt... fillerin yürüyüşünü , savanların susuzluğunu ve afrika gecesinin yıldızlarla dolu gökyüzünü hissettiren güçlü bir edebiyat. su gibi de okunabilir ama tavsiyem ağır ağır okuyarak kelimelerin ruhunuza sızmasına izin vermeniz... 9/10
Romain Gary mi Emile Ajar dı yoksa Emile Ajar Romain Gary miydi hatırlıyamadım şimdi.
Önce romain gary'di, sonra emile ajar oldu. O arada en az iki farklı isimle daha yazmışlıgı da var...
Ben de güncelleme yapayım.
6) Haldun Taner - On İkiye Bir Var (Yapı Kredi Yayınları) 10/10
Fazla söze gerek yok, Haldun Taner müthiş bir gözlemci. Özellikle kitaba adını veren "On İkiye Bir Var" öyküsü dönüp dönüp okumalık.
7) Haldun Taner - Sancho'nun Sabah Yürüyüşü (Yapı Kredi Yayınları) 6.5/10
Taner'in diğer öykü kitaplarına göre daha yavan geldi bana. Ama bu kitapta da yıldız var; kaleci Ases'in öyküsü. Spor ve futbol üzerine enfes bir hikaye.
8 ) Haldun Taner - Yaşasın Demokrasi (Yapı Kredi Yayınları) 9/10
Bu kitabı tamamı kaliteli olan ancak içinde liste başı olacak bir hit parça barındırmayan bir albüme benzetiyorum. Diğer kitaplardaki gibi aman aman öne çıkan bir öykü olmadı benim için kitabın içinde. Ancak hepsini sevdim.
9) Can Yücel - Ölüm ve Oğlum (Doğan Kitap)
Puanlama yapmıyorum, Can Yücel'in tarzı farklı geldi bana. 1-2 şiir dışında sevdim mi sevmedim mi bilemedim. Diğer kitaplarına da bir bakmak gerek.
10) Philip K. Dick - Yüksek Şatodaki Adam (6.45 Yayınları)
Baskıdan kaynaklı binbir hata okuma keyfini hiç etti. Ana fikir çok güzel tabi ki, ancak konunun işlenişini diziye göre daha zayıf buldum. Kitabın Metis baskısını bulursam veya Alfa PKD eserlerini yayınlamaya başlamışken bu kitabı da yayınlarsa tekrar okuma niyetim var.
11) Haldun Taner - Tuş (Yapı Kredi Yayınları) 7/10
Haldun Taner'in öykü kitapları arasında okuduğum 7. ve son kitap. Sancho'nun Sabah Yürüyüşü'nün önünde, diğer 5 kitabın ardında benim sıralamamda.
12) Paulo Coelho - Simyacı (Can Yayınları) 7.5/10
Arkadaşımın tavsiyesi üzerine okudum ve beklediğimden daha farklı bir hikaye buldum. Sonuç olarak kitabı sevdim ve bu kadar geç okumuş olmama yandım.
13) Rafael Nadal & John Carlin - Benim Hikayem (Martı Yayınları) 10/10
Rafael Nadal'ı çok severim. Asla pes etmemesi ve kazanma hırsıyla her daim örnek olacak bir sporcu bence. Roger Federer ve Novak Djokovic ile olan maçlarını izlemek hep keyifli olur, onların mücadelesini izlemek bir resitaldir adeta. Bu kitap aslında ilk biyografi okumam benim. Kitap hiç sıkmadan ve yormadan okutuyor kendini. Nadal bir yandan evini, ailesini, nasıl yetişip bugünlere geldiğini anlatırken bir yandan da tenis tarihinin en iyi maçı olarak anılan ve Roger Federer'e karşı oynadığı 2008 Wimbledon finalinin -henüz izlemedim bu maçı, tez vakitte izlemek lazım aslında- maç öncesinde ve maç sırasında yaşananları anlatıyor. Sadece anlatmakla kalmıyor sizi de oyunun içine çekiyor, her sayıyı Federer'e karşı siz de oynuyorsunuz. Kazanılan ve kaybedilen her sayıda tribünlerdeki seyircilerin ve tenisçilerin ekiplerinin verdiği tepkileri siz de görüyor, duyuyorsunuz. Büyük bir sporcu nasıl yetişir, nasıl fedakarlıklar yapar gibi sorulara cevap olacak nitelikte, ders olarak okutulabilecek bir kitap.
14) Pablo Neruda - Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı (İş Bankası Kültür Yayınları) 6.5/10
Şarkıları ve şiirleri anlam kaybı yaşanmadan başka dile çevirmenin çok zor olduğunu düşünüyorum. Bu kitapta da ilk şiirlerde bu durumu hissettim. Çok beğendiğim satırlar da oldu ancak kitabın tamamı için aynı şeyin söyleyemeyeceğim.
15) Antoine de Saint-Exupery - Küçük Prens (Çocuk Gezegeni) 8.5/10
Yine çok okunan, çok bilinen ama benim geç okuduğum bir kitap. Kitabı kuzenime aldım, ona vermeden önce bir okuyayım bakayım neymiş bu Küçük Prens dedim. Yoksa daha da okumayacaktım. Çocukluğun masumiyeti, çevreye ve olaylara masumane bakışları ve yorumları. İşte bu kitabı okuyunca hissettiğim duygu bu oldu.
16) Samed Behrengi - Bir Şeftali Bin Şeftali / Küçük Kara Balık (Çocuk Gezegeni)
Kuzenime aldığım 2. kitap, bunu da kendisinden önce ben okudum ;D. Bu kitabı da beğendim.
17) Michael Crichton - Küre (İnkılap Kitabevi) 10/10
Okyanusun dibinde bulunan ileri teknoloji bir cisim, cismi araştırmak üzere alanında uzman bilim adamları ve donanmadan seçilmiş kişilerden oluşan bir ekip. Bu cisim acaba gelecekten mi geldi yoksa uzaydan mı? Araştırma ekibini ve dünyayı bekleyen bir tehlike var mı, varsa ekip ve dünya buna hazır mı? Bilim kurgu ve gerilim türünde bir roman. Ekip okyanusun dibine indiğinde ben de orada onlarlaydım sanki. Türü sevenler için sürükleyici bir roman. Crichton'ın tarzını sevdim. Fuardan 2 kitabını daha bulup aldım. Bu kitabı da gönül rahatlığıyla tavsiye ederim herkese. Kitabın başrollerinde Dustin Hoffman, Sharon Stone ve Samuel L. Jackson'ın olduğu 1998 yapımı bir film uyarlaması da var ayrıca.
Behrengi benim en sevdiğim yazarlardan ama Bir Şeftali Bin Şeftali'yi en son kızıma okurken ikimiz de salya sümük olmuştuk :)
19 - Kurtadamlar (Dresden Dosyaları - 2. kitap) - Jim Butcher 8/10
Harry Dresden gene başına olmadık işler açıyor. Bir yandan kurtadamlar ile mücadele etmeye çalışırken öte yanda kendisinin kötü olmadığına bir türlü ikna edemediği polis dostu Karrin Murphy'yi hem kendinden hem de FBI ajanlarından korumaya çalışıyor. Tabi bir dolu büyülü yaratık ve centilmen mafya patronları da cabası. Eğlenceli ve sürükleyici. Okunması tavsiye olunur. Bu arada bu aralar serinin ithaki baskılarının idefix te 9,90 dan satışta olduğunu belirterek amme hizmetimi de yapmış olayım.
http://www.idefix.com/Yazar/jim-butcher/s=266429
Extra amme hizmeti: Serinin yurtdışında Dynamite tarafından yayınlanan çizgi roman serisi de varmış. Çizimleride gayet güzel. Belki bir yayıncının dikkatini çeker diye buraya bırakalım ;)
(https://c1.staticflickr.com/5/4217/35191529961_f8e6c9a3ce_c.jpg)
(https://c1.staticflickr.com/5/4283/35321349495_ae58047819_c.jpg)
(https://c1.staticflickr.com/5/4263/35321346545_d2cab26b79_c.jpg)
20 - Elantris - Brandon Sanderson 7,5/10
Fırtınaışığı serisi kadar etkileyici değildi. Aslında iyi bir fantastik roman ama yazarın daha iyi bir serisini okumuş olmanın etkisiyle olsa gerek puanı düşük tuttum.
21 - Taş Ustası - Camilla Lackberg 9,9/10
Temposu bir an bile düşmeyen müthiş bir roman, tek kelimeyle bayıldım.
22 - Dretsull'un Yükselişi (Eolin Destanı 2. kitap) - Bülent Ögeyik 8/10
Nadir okuduğum yerli fantastikler içerisinde en iyilerden diyebilirim. Kendine has üslubu ile, daha öncesinde fantastik kitaplarda defalarca rastladığımız karakterlere kattığı yenilikler, ufak katkılarla başkalık hissi yaratarak sıkılmadan ve yadırgamadan okumanızı sağlıyor. Bir şans verin derim. Bendeki gibi yerli fantazyaya önyargınız varsa belki yıkmanıza katkı sağlar.
23 - Dracula Günlükleri - Kim Newman 7/10
Hiçbir beklenti içerisine girmeden sırf meraktan başladığım, bitirince oldukça tatmin edici bulduğum bir kitap oldu. Yazar Dracula'nın devamı diyebileceğimiz bu kitaba, dönem İngilteresi'ndeki yaşamış veya hayali karakterleri dahil ederek ilginç bir karışım yapmış. Okurken yer yer Penny Dreadfull'dan bazı sahneler canlandı gözümde :)
24 - Maymunlar Gezegeni - Pierre Boulle 6/10
Bir kitap ancak bu kadar berbat edilebilir. İthaki editörlerinin kulaklarını fena çınlattım okurken. Kısacık bir kitapta sayılamayacak çok yanlış. Herkes beceremez >:(
Alıntı yapılan: designer73 - 15 Haziran, 2017, 15:11:15
19 - Kurtadamlar (Dresden Dosyaları - 2. kitap) - Jim Butcher 8/10
Bu arada bu aralar serinin ithaki baskılarının idefix te 9,90 dan satışta olduğunu belirterek amme hizmetimi de yapmış olayım.
24 - Maymunlar Gezegeni - Pierre Boulle 6/10
Bir kitap ancak bu kadar berbat edilebilir. İthaki editörlerinin kulaklarını fena çınlattım okurken. Kısacık bir kitapta sayılamayacak çok yanlış. Herkes beceremez >:(
Dresden Dosyaları serisi de yarım bırakıldı maalesef. Sandman'in de devamı gelecek mi göreceğiz, ilk 3 kitap hızlı çıktı ama. Mezarlık Kitabı 2. cilt de hala çıkmadı. Tudem Yayın Grubu'na geçmeden (DeliDolu Yayınları) önce DiskDünya serisini de yarım bırakmışlardı. Vakıf Serisi hala tekrardan basılmadı, binlerce isteyen olmasına, kitaplar karaborsada yüzlerce liraya satılmasına rağmen. Baskısı tükenen bilim kurgu ve fantastik türü kitaplar bir daha basılmıyor. Bilim kurgu serisi içerisinde baskısı hala bulunan kitapları kapağını değiştirip tekrar piyasaya sürüyorlar yenilik diye. Okuru bu kadar sallamayan, bu kadar seriyi yarım bırakan, telifi elinde olduğu halde tekrar baskı yapmayan ama bir o kadar da yeni alanlarla ilgili kitaplar yayımlayan (çizgi roman vb.) yayınevi az bulunur.
Kitapların çoğunda redaksiyonun (düzelti) rezalet ötesi olduğu eskiden beri bilinen bir gerçekti demek ki hala değişmemiş. Normalde kitaba verdiğim paraya acımam. Fakat böyle özensizce hazırlanan kitaplara harcanan paraya yazık.
32- çicekler ölürken ; aylardır gelenekselleştirdiğim ayın ilk okumasını matt scudder polisiyesiyle yapma alışkanlığımın son seferi. eski polis eski alkolik mathew scudder ve çevresiyle olan 16 kitaplık buluşma sona erdi. son iki kitap mantık sınırlarını biraz zorlasa da bu adamları ( ve kadını) sevmiştim. etrafı pahalı fahişelerle çevrili albino afrikalı, matt'in uzun gecelerin sonunda iki kadeh içip karşılıklı hikayeler anlatmayı sevdiği kasap önlüklü gangster, meraklı ve becerikli genç yardımcı ve tabii ki "bir iki kapı çalıp bir iki soru sormak" diye adlandırabileceğimiz çalışma sistemiyle ana karakterimiz. lawrence block'un ülkemizde oğlak maceraperest polisiyelerden çıkan bu serinin geneli için notum 7.6
33- nurcihan'ın çamaşırları ve diğer meseleler ; geçtiğimiz yıl türk erkeği ve diğer mucizeler kitabını okuduğum murat toklucu'nun yine aynı minval üzere basın tarihimizden çekip çıkardığı memlekete dair izlenimler. Eğlendirici ve zihin açıcı. Okumazsanız kaybedeceğiniz bir şey yok ama benim gibi memleket sosyolojisine meraklıysanız okumak elzemdir. 7
34- biz boğulanlar ; yorumu ve notu yukarılarda bir yerde
35- uykuların doğusu
36-kayıp hayaller kitabı ; sevdiğim yazarın tüm külliyatına dalma huyum var malum. Bu vesileyle hasan ali toptaş okumaya da devam ediyorum. Artık yazdığı her şey kabulümdür . derecelendirme üstüdür. Yine de şu kadarını söylemeliyim. Bu iki kitap kuşlar yasına gider akıcılığında değil. Okurdan da emek isteyen metinler
37- boğaziçi'nde balık
38- yol arkadaşım; bir başka sevdiğim yazardan havaalanı yazıları. Hani meşhur bir deyim vardır; " Herkesin aklı pazara çıkmış, yine de herkes kendininkini beğenmiş" diye. Bu söz benim için geçerli değil. Gündüz vassaf donanımına sahip biri olabilmeyi isterdim. Yormadan, dikte etmeden, tatlı tatlı anlatıyor.
39- anlıyorum ama konuşamıyorum
40- sancho'nun sabah yürüyüşü
41- binboğalar efsanesi ; usta Yaşar Kemal'den Torosların son yörükleri için bir ağıt. Yine efsanelerle, halk inanışlarıyla iç içe geçirilmiş bir hikaye. Ben çok sevdim ama ne Yaşar Kemal ne de Yörükler hakkında objektif değerlendirme yapabilecek biri değilim.
42-cennetin kökleri; yorumu ve notu yukarılarda bir yerde
43- zürafanın gözyaşları ; alexander mc call smith'in yazdığı botswana bir numaralı dedektifler bürosunun tombul ve sıcak sahibesi mma ramotswe'nin hikayelerini seviyorum. Ne agahta christie polisiyeleri gibi esrarlı ne de Lawrence block'unkiler gibi karanlık. Hatta polisiye denebilir mi ona bile emin değilim. Ama kesinlikle gönül çelici. Cennetin kökleri'yle arka arkaya okunduğunda insanda bir Afrika özlemi bile uyandırıyor 7
44-maymunlar gezegeni
45- sapiens- hayvanlardan tanrılara; herkesin okuduğu kitabı ben de okudum ve ben de sevdim. Bu tür bir konuyu olabilecek en akıcı dille aktaran aydınlatıcı ve eğlendirici bir kitap
46- temiz ve soylu türküler söyleyelim; işte en sevdiğim konular üzerine harika bir keşif. Bir üniversite doktora tezi ölçülerinde memlekete dair bilgiler. Yepyeni bir cumhuriyet kurarken onun müziğinin nasıl oluşturulduğunun hikayesi. Bir yandan radyoda türk müziği yasaklanırken, diğer yandan "ülkenin soylu müziğini Anadolu halkının içinde aramak için" başlatılan derleme çalışmaları. Ama derlemelerde de söylenişi, sözleri, çalınışı vs. yeterince soylu bulunmadığı için yok sayılan türküler. Üzerinde uzun uzun konuşabilirim ama yeri burası değil. 8.2
47- inziva diyalogları
48- atatürk'ün uşağı idim; zamanında hürriyet yayınları tarafından basılmış, günümüzde nadir bulunan değerli bir kitap. Bazılarını ilkokuldan beri bildiğiniz atatürk'e ait anıların ilk elden şahit olan uşağı cemal granda'nın anıları. Büyük bir liderin ve devlet adamının insan olarak portresi. 8
49- kardeşimin hikayesi ; öğrencilerimin, birkaç öğretmen arkadaşın çok uzuz zamandır kulak ardı ettiğim tavsiyelerine uydum ve zülfü livaneli'nin bu çok ünlü kitabını nihayet okudum. Bunca zamandır uzak durma sebebim önceki bir iki Livaneli okumamdan edindiğim olumsuz izlenimdi. Bu çok popüler kitabını da okuduktan sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki zülfü Livaneli edebiyatı bana hitap etmiyor.
50- popüler kült; ezgi aksoy'un kapak çizimiyle olsun, boyutlarıyla olsun, çıktığı yayıneviyle olsun (karakarga) daha sabun köpüğü bir şey bekleyerek okuduğum kitabı beni olumlu anlatma şaşırttı ve mutlu etti. Korku sinemasının popüler altbaşlıklarıyla ( vampir, kurt adam, uzaylı, zombi, yamyam vs.) gerçek dünya arasında paralellikler kuran bu kitabı keyifle okunur.
51- mutfak ; önümüzdeki yıl öğrencilerimle sergilemeye uygun bir oyun bulmaya dönük okumalarda yapıyorum ara sıra. Murathan mungan'ın bir cafe açmak için bir araya gelmiş kadınları anlattığı oyununu da bu vesileyle okudum. Lise düzeyindeki öğrencilerle ( hele de devlet lisesinde) oynanamayacak bir oyun ama ülkemizde kadın olma halleri hakkında usta bir edebiyatçının usta işi bir eseri. Son derece geçerli sebeplerle insanların büyük kısmının tiyatro oyunu okumuyor olmasını anlayabiliyorum. Yine de böyle bir engeli olmayan herkesin – özellikle de bir avuç kadın üyemizin- okumasını hararetle tavsiye derim 7.8
52- kurma kız ; yorumum sanıyorum ne okuyoruz başlığının altında
53-çerkes adil paşanın tahsildarlık günleri; bkz. Ne okuyoruz bölümü
54- genç werther'in acıları ; geç kalınmış bir klasik okuması. Hacminin üzerinde bir ağırlık ve dernlik tüm klasiklerde olduğu gibi.
55- kağnı-ses; sevdiğimiz yazar Sabahattin ali'nin bu kez öykülerini okudum. İçlerinden daha önce okuduklarım vardı. İlk kez okuduklarım da oldu. Bir kez daha çok değerli bir yazarı çok erken kaybettiğimiz duygusuyla kapattım kitabı. Devam edebilme fırsatı tanınmış olsaydı kendine eminim sadece ülkemizde değil dünyada çok tanınan ve sevilen bir yazar olacaktı. Öykülerinin bazılarında yaşadığı ülkeyi ve çağı aşan bir şey var.
56-bilge adamın korkusu ; patrick rothfuss'un şimdilik iki cildi yayınlanan "kral katili günceleri" serisinin ikinci kitabı. Yeni hancı eski efsanevi kişilik kvothe anlatmaya tarihçi yazmaya devam ediyor. Bu kez kvothe zengin bir soyluya yardım ediyor, onun oluşturduğu bir ekibin başında haydut kovalıyor, efsanevi bir dişiden aşk oyunları öğreniyor ve dünyasında yeni bir halkla tanışıyor. İlk kitaptan üniversite, müzik ve romantizm de devam ediyor. Bu seriyi seviyorum. Daha önce de dediğim gibi yerdeniz veya lord of the rings kalitesinde bir şey beklemediğiniz takdirde fazlasıyla tatmin edici bir fantastik edebiyat ürünü. Bu kitaba dair eleştirim gereğinden fazla uzun olduğu yönünde. Yine de üçüncü kitabı sabırsızlıkla bekleyeceğim. Ama yüzüklerin efendisi'nin üçüncü kitabını beklediğim kadar değil. Zira o dönem yaklaşık üç ay başka kitap okumamıştım. Bu o kadar değil. İyi ki de o kadar değil. Malum üçüncü kitabı daha adam yazıp tamamlamadı bile...
25 - Tom Gordon'a Aşık Olan Kız - Stephen King 8/10
Bu adam normal değil. Hayatımda okuduğum en gerilimli satırlar, o yavrucağın sonunun nasıl olacağını düşünmekten kitabı elimden bırakamadım. Çocuğunuz varsa okumayın, sonrasında gereksiz endişelere kapılabilirsiniz.
26 - Ölümsüz - Catherynne M. Valente 8/10
Slav mitolojisinden envai çeşit yaratığın kol gezdiği, 20. yüzyıl Rusya'sında yaşanan olaylara masalsı bir bakış, karanlık bir fantazi. Tavsiye ederim.
27 - Kan Gölü - Tess Gerritsen 9/10
Gerilimin kraliçesinden gene harika bir kitap. Bu sefer konu seri katiller değil, daha çok gizem ve mistik olayları işlenmiş. Tek kusuru imla hatalarıyla dolu bir çeviriye sahip olması.
28 - Son Tanık - Glenn Meade 9/10
Yazarın okuduğum ilk kitabı, son olmayacak kesinlikle. Yaşanmış bir olaydan yola çıkarak kaleme almış. Tarihin en utanç verici sayfalarında yer alan Srebrenitsa katliamıyla ilgili detaylı bilgileri kurmacayla birleştirerek soluksuz bir romana dönüştürmüş. Yakın tarihimizde yaşanan bu insanlık utancı neredeyse hepimizin gözleri önünde gerçekleşmiş olduğundan ayrı bir acıyla okudum.
29 - Yabancı - Camilla Läckberg 9/10
Erica / Patrik ikilisinin sürükleyici maceraları devam ediyor. Bence okuyun :)
30 - Bir Koltuk Nasıl Devrilir - Aziz Nesin
Dünden bugüne değişen birşey yok :(
Sayın designer73'ün gönlü bol, puanı bol sanki :)
Alıntı yapılan: pizagor - 18 Temmuz, 2017, 17:35:27
Sayın designer73'ün gönlü bol, puanı bol sanki :)
Hiç değil, hakediyorlar :)
Nisan ayındaki muhteşem tempodan sonra bir süre okuma ritmim aksadı...Kurban Bayramı tatili ile birleştirmek suretiyle kullandığım yıllık iznimi geçirdiğim İzmir'deki baba evinin terasında bol bol okuma fırsatı buldum ve önceki aylarda başlayıp da yarım bıraktığım kitaplarımı tamamlayabildim...Onlara yenilerini ekledim...
30. Dul - Jean-Louis Fournier
(https://farm5.staticflickr.com/4375/37434451161_bb9233de37.jpg)
Bir önceki kitabında iki engelli oğlu ile ilgili yazdıklarını okumuştum...Bu kitabında ise kaybettiği ikinci eşinin ardından yazmış...Yer yer hüzünlü, melankolik ama genele bakıldığında çok tesir etmeyen, kişisel nostalji içeren, kendi halinde ve okunası bir kitap ortaya çıkmış...
31. Yılmaz Güney Sineması - Nihat Taydaş
(https://farm5.staticflickr.com/4337/37403438962_4054742429.jpg)
Kendini hızlı okuttu, bir çırpıda bitti ama beklentimi tam anlamıyla karşılamadı...Yeni başlayanlar için Yılmaz Güney'e giriş tadında bir kitap...Önemli detaylar ve bilgiler de barındırıyor ama fazla özet ya da girizgah gibi olmuş...Yine de pişman etmedi...
32. Bütün Öyküleri - Yusuf Atılgan
(https://farm5.staticflickr.com/4333/37403438382_bc776d7c81.jpg)
Özellikle ikinci yarıdan itibaren okuduğum tüm öykülere bayıldım...Tamamı muhteşem, sıcak, gerçekçi ve kendine has üslupla yazılmış öyküler...Yusuf Atılgan da hayal kırıklığına uğratmayan yazarlardan...Daha evvel Anayurt Oteli 'ni okurken nasıl bir kalemle karşı karşıya olduğumu farketmiştim zaten...Okumamış olduğum Aylak Adam ile ölümüyle yarım kalan Canistan da sırasını bekliyor okunmak için...
33. Genelev - Sophie Bonnet
(https://farm5.staticflickr.com/4357/37403437612_617f8bba91.jpg)
İsviçre'de yer alan lüks bir genelevin Fransa'dan, Kuzey Afrika'dan ya da Doğu Avrupa'dan gelen, yaşları 19 ila 45 arası değişen farklı ırklardan kadınların bekleme salonunda, bizzat aralarına karışan yazarın gözlemleri üzerinden oluşmuş bir kitap...
Açıkçası çok beklentimi karşılamadı...Beklentim neydi?..Avrupa seks işçiliği üzerinden toplumsal ve sosyal çıkarım yapıp burayla karşılaştırmaktı ama son derece sistemli ve gayet de çalışanların çok fazla hak ve avantaja sahip olduğu, mağduriyetin sıfır olduğu bir seks işçiliği ortamı ile karşı karşıya kaldım...Adamlar bunu bile modern ve insani temellere oturtmuşlar...Çalıştıran, çalışandan daha mağdur ve çalışan ise eğer parasına yön verecek akla sahipse kendini yormadan eğitimini rahatlıkla tamamlayıp ailesine bakıp kendi eğitimini aldığı işini kurabiliyor...Gençlikte rasta yaptırmak, piercing taktırmak ya da bungee jumping yapmak gibi birşey bazı çalışanlar için...Modern Avrupa'nın modern ve lüks genelevlerinden birine bir hafta konuşlanan ve aralarında kamufle olan bir kadın gazetecinin sosyolojik çıkarımdan yoksun, dümdüz aktardığı bir gözleminden ibaret koca kitap...
Oysa ben beklerdim ki Avrupa seks işçiliğinin göçmen ayağındaki diğer yönü ve kadın mağduriyeti gözler önüne serilsin...Kadın ticaretindeki mafya kanadı masaya yatırılsın...Kaçamayan, kurtulamayan, zorla alıkonan seks işçilerinin mağduriyeti okura anlatılsın...Hukuki savaşlarına, baskı sonrası ekonomik ve sosyal özgürlük kazanma mücadelesine vurgu yapılsın ama yok...Dümdüz bir kitap...En fazla birkaç ekstra tabir öğrenmek dışında kattığı birşey olmadı...
Bu noktada Selin Berghan'ın 6-7 ay evvel okuduğum ve transeksüel fuhuş ve icracıları üzerine eğilen, 11 trans bireyle yapılan uzun röportajları kapsayan ''Lubunya'' sını bir kez daha saygıyla anmak isterim...Bu alana ilişkin söyleyecek sözü, akademik değeri, sosyal tarafı ve çıkarımsal vurguları olan kitap dediğin Lubunya gibi olmalı...Kolay kolay o ayarda birley okuyacağımı da sanmıyorum zaten...
34. Devlet Ana - Kemal Tahir
(https://farm5.staticflickr.com/4480/23582524008_7fb83ccda1.jpg)
Tek kelimeyle harikaydı...Benim kitabımdı...Bu zamana kadar okumak isteyip de okuyamadığım bir tattı...Sanki bugüne değin okuduğum tüm tarihi roman, tefrika ve çizgi romanlar, bu kitaba giden basamaklardı...Tüm hayatım boyunca okuduğum en iyi kitaplardan biri olarak kalacak her daim...
Birkaç ay önce haberdar olduğum bu kitap üzerine kısa bir araştırma yaptığımda şaşırmıştım...Çünkü adına bakınca ben kitabın konusunu 1940'larda ya da 50'lerde geçen, hafif politika ve yakın tarih soslu bir anlatı olduğunu sanmıştım...Oysa 1290 yılında geçen, Selçuklu'nun tükenişi ile Osmanlı'nın doğuşu arasındaki dönemde erken Anadolu'yu anlatan, kullandığı dilin inandırıcılığı ve anlatım üslubu ile doğrudan zaman makinesiyle sizi o çağa bırakan bir kitap olduğu yönünde yorumları okuyunca ve fikrine güvendiğim birkaç abimin de vakit kaybetmeden okumam gerektiği yönündeki itkileri ardından derhal edinip başladım...
Kuruluş yılları, Söğüt, Eskişehir, Ertuğrul Gazi, Şeyh Edebali, Osman Gazi, Orhan Bey ve daha nice tarihi isme ve Osmanlı'nın doğuş dönemine karşı bir antipatim vardı...Tarih aşığı olmama rağmen vakti zamanında okumuş olduğum birkaç kitap ve gazete tefrikasındaki ağlak ve yanlı üslup beni bu dönemden soğutmuştu...Belli bir kesimin bilip bilmeden coşkuyla kucakladığı ve kendine mal ettiği, sefil egosuyla kendini özdeşleştirmeye çalıştığı görsel, işitsel ve yazınsal her türlü anlatı dolayısıyla bilinçli olarak kendimi bu dönemle ilgili her tür anlatıdan çekmiş ve inadına İslam öncesi Türk tarihine sarılmıştım...Devlet Ana'yı okuyunca ne kadar yanlış yaptığımı anladım ve beni bu dönemden el birlik uzaklaştıran sefil takımına da, o takıma hitap eden sefil üreticilere de sefil mecralarına da lanet ettim...
Vaktiyle Karagöz ile Hacivat Neden Öldürüldü? filminde görüp de abartı olduğuna karar verdiğim pek çok şeyin aslında tarihimizde gerçekten var olduğuna şahsi araştırmalarımla da desteklemek suretiyle bu kitap sayesinde emin oldum...Bilmediğim bazı şeyleri de kitabın gazıyla araştırarak öğrenmiş oldum...
Kitap, tarihi roman olmasına karşın arka plandaki tarih aktarımıyla boğmuyor...Bilakis kurgusunu beslemek için tarihten ufak çaplı kopuşlar yaşayabiliyor...Ertuğrul Gazi, Akçakoca, Dündar Alp, Kara Osman Gazi, Orhan Bey, Şeyh Edebali, Yunus Emre, Köse Mihal gibi pek çok tarihi karakter azar azar görünerek kitabı kendi anlatıları haline getirmedikleri gibi kitapta yer alan Bacıbey Devlet Hatun, Kerim Molla, Kaplan Çavuş, Aslıhan, Şovalye Notüs Gladyüs, Türkopol yüzbaşısı Uranha, Mavro gibi kurgu karakterlerin kendi anlatılarında takviye unsuru bile oluyorlar...Tarihi karakterler, kurgu karakterlerden rol çalmadığı gibi harika bir ahenkle kurgu arasında eriyip gidiyorlar...
1290 senesinin Anadolu'su, Konya Selçuklu Sultanlığı'nın bitişi, Ertuğrul Gazi'nin Söğüt'teki son günleri, yaylaya çıkma hazırlığındaki Söğüt halkının kahpe bir cinayetle sarsılması, ortalığı karıştıran iki ahbap silahşor, ahiler, tekfurlar, dervişler, şamanlar, Anadolu'yu birbirine katan Moğol artıkları, çalışmayı günah sayıp boyuna afyon yutup şarap içip dilinden Allah'ı düşürmeyen savaşçı cavlak abdalları, Türkçe'yi yerel ağızlarıyla konuşan ve Türklerle iç içe yaşayan komşu Rumlar, kendi soydaşlarını arkadan vurmaya hazır Türk uç beyleri, tarihte Bacıyan-i Rum olarak geçen ve Bacılar olarak bilinen atlı savaşçı Türk kadınları, göçebe Türkmenler ve daha nice mekan, karakter ve olayla dolu dolu okunan ve tadı damakta kalan müthiş bir kitap...
Aralarda açıp tekrar tekrar okuyacağım yığınla sahnesi ve birbirinden orijinal karakterleri olan bir zihin ve dağarcık ziyafeti...Öyle bir malzeme ki, tiyatro, çizgi roman, film, dizi, şiir, müzik, yığınla yan üretime ilham olabilecek bu kitabın layığınca sinemaya uyarlanması kesinlikle imkansız gibi birşey benim gözümde...
Kemal Tahir'e muhteşem bir giriş yapmış olduk böylece...
35. Kara Murat : ''Kızlar Manastırı'' - Rahmi Turan
(https://farm5.staticflickr.com/4438/37403435922_3f69345b09.jpg)
Bilen bilir...Kara Murat senelerce altyazılı formatta tefrika edilmiş, çizgi roman olmasa da resimli roman sayılabilecek yerli ve bilindik bir karakterimiz...Altyazılı formatı merak edenler için ;
http://altinmadalyon.com/altin/index.php/topic,9663.0.html
Kızlar Manastırı, resimli tefrika edildiği halinden farklı olarak resimleri çıkarılıp sadece yazılarıyla oluşturulmuş bir kitap...Aşağıda Gözcü Gazetesi döneminden ve Abdullah Turhan'ın çizgilerinin üzerinden bir daha geçerek dijital renklendirme ile Ergin Asyalı'nın yeniden ele aldığı bir Kara Murat bandı ile alt yazı metninin görüyorsunuz...
(https://farm2.staticflickr.com/1644/25695812245_46a991b41e_c.jpg)
İşte Kara Murat'ın 20 küsür macerasından 5 tanesi, sadece bu alt yazı derlemeleriyle roman olarak okura sunulmuş zamanında...
Bu macerayı Gözcü Gazetesi 'nde 2000'lerin başlarında bölük pörçük biriktirmiştim ama başı da, sonu da, ortası da eksikti...Daha sonra elime geçen bazı eski Kara Murat haftalık fasikülleriyle küçük bir kısmını daha okumuş ama birşey anlamamıştım...Adı ve aşırı dinamik görünen iç yapısı ile bana son derece çekici gelen bu macerayı eksiksiz olarak okumayı uzun zamandır istiyordum...
Rahmi Turan için oldum olası derim...Tam bir gün kurtarıcı ucuz roman yazarı...Gazete tefrikalarında günlük takip ederken o kadar batmazdı ama arka arkaya okuyup da kitap olarak tartınca bu fikrim daha iyi pekişti...
Üslup tamamen düz, idealize, edebi kıvraklıktan yoksun, buna rağmen akıcı ve hızlı bir okunurluğa sahip...Aynı zamanda ucuz romanların ve günlük tefrikaların değişmez kanunu olan heyecan ve aksiyonu belirli sıklıkla hortlatma kaygısı, okurun milliyetçi tarafı ve erkeklil tarafını okşama şablonundan ötürü kurgu kendi içinde ortalama üzerinde bile olsa bu nedenlerden ötürü sık sık fuzuli kapışmalar, yersiz sevişme sahneleri, klişe ve beylik cümleler, yer yer komik sayılabilecek basitlikte diyaloglar ve hamaset dolu betimlemeler gırla gidiyor...
Aslında gayet güzel başladı ve beklemediğim bir şekilde giriş yaptı...İlk macerayla da bağlantılıydı ve daha en başta son derece aciz ve yardıma muhtaç, yenik bir ana karakter gördük...Bu serüven, aynı zamanda Durakoğlu karakterinin de ilk çıkışını içeriyordu ve açıkçası o karakterin de sahneye çıkışı gayet güzel, özgün, gürültüsüz ve parıltısız bir olgunlukta oldu...Buraya kadar herşey güzeldi ama gelişme bölümüne geçince, günlük tefrika yazmanın ve okurun ilgisini ayakta tutmanın kaçınılmaz ezberleri ve Rahmi Turan'ın 100 metreden seçilen kendini tekrarları ile sapıtmaya başladı...İnandırıcılıktan yoksun diyaloglar, yersiz sevişme ve kavga sahneleri ile gereksiz meydan okumalar ara ara battı...Sadece hikayeyi akıtan bir anlatım vardı...Betimleme eksikliği ve gayet ekonomik bir şekilde yapılan tasvirlerle de kafada yeterince canlandıramama, dahası yazarın da aslında kafasında çok iyi canlandıramamış olma hissi batan diğer unsurlardandı...Kara Murat resimli tefrikalarında da çizerin tasvirleri fazla idealize ve detaydan yoksun olurdu...Yegane sebebinin yazar olduğunu bir kez daha anlamış oldum...
Misal, Devlet Ana'da bir han tasviri olur anlatım akarken arkada devrince dönen...Sayvanından ocakbaşına, ortadireğinden atların tavlasına, o han tasvirini okumazsınız, adeta film gibi izlersiniz...Ama Kara Murat'ta değil mekanın detaylı betimlemesi, kelime hazne darlığı bile göze batıyor...Ya şato, ya kale, ya manastır, ya da saray oluyor...Hisar, konukevi, köy damı gibi çeşitlemeler olmuyor...Atıyorum, Kara Murat saraydaysa bir koridor tutuluyor, oradan gizli geçitle bir salona geçiyor, prensesin panteri zenciye saldırıyor, zindana inen merdiven döne döne imiyor, zindan rutubetli oluyor ve saire...Ergen bir yazar amatörünün rahatlıkla altından kalkabileceği metin ve tasvirler kısaca...
Romana dönersek, Silivri yakınlarında başlayıp Trabzon'da bitti ve aslında malzemesi çok kuvvetli, potansiyeli de güzeldi...Şayet usta bir edebiyatçı kaleminden çıksaydı, okuru ihya edebilecek bir altyapıya sahipti ama Rahmi Turan'ın alelade yazarlığı, ezberleri, kolaya kaçmaları ve okuru gözeterek sıklıkla devreye soktuğu şablonlar güzelim altyapının canına okumuş...Gazete tefrikaları başlığında Burak Bey incelemesinde Rahmi Turan'ın kötü yazarlığının örnekli eleştirileri ile Burakbey metinleri ile olan karşılaştırması mevcut...Meraklısı için link de verelim...
http://altinmadalyon.com/altin/index.php/topic,9717.0.html
Yine de bana vaktiyle okuma hızını ve alışkanlığını kazandıran altyazılı tefrikalardan Kara Murat'ın yeri başka...O sebeple düz metinlerini daima iyi hatırlamaya, elimdeki tomar tomar gazete tefrikaları ile 5 adet romanını özenle saklamaya devam edeceğim...
İçerik harici kitabın fiziksel sunumuna gelirsek, tek kelimeyle rezalet diyebilirim...Kapak tasarımından tutun da iç sayfa düzenlemelerine kadar...Bir de tefrika edildiği zamanki çizimlerden koymuşlar yer yer...Bu çizimler de gayet kötü kırpılmış kadrajlarla yerli yersiz dağıtılmış kitabın aralarına...Tam çizimsiz birkaç sayfa okuyorum, arkasından yarım sayfa çizim geliyor...327 sayfa romana serpiştirilen resimleri kaldırınca kitap 240 sayfa falan oluyor salt yazı haliyle...Madem resim koyacaksın, tefrika edildiği haliyle ya da haftalık dergi formatındaki haliyle bas...Resimsiz tek Kara Murat romanı, Bige Karınca yayınlarından çıkan Aşk ve Kan'ın yeni ve son edisyonu...Toker yayınlarının 5 kitaplık seti yer yer resimli ve editoryal denetimden yoksun...Bazılarında sayfalar mı atlanmamış, bazılarında daktilo yazısından kesip sayfaya mı yapıştırılmamış, rezil bir sunum kısacası Toker yayınlarındaki 5'li set...
Son bir genel değerlendirme yapmak gerekirse, Kara Murat kesinlikle ilk yayınlandığı dönemi asla aşamayacak olan, metin kalitesiyle her daim ucuz roman olarak tanımlanmaya mahkum bir eser...O dönemin beklentisine hizmet eden ve her daim tüketimi olamayacak, anca nostalji tutkunları ile edebiyat şerbetini henüz tam anlamıyla tadamamış, başlangıç aşamasındaki serüven romanı tutkunlarını yine sadece başlangıçta tatmin edebilecek bir eser...Beni de 2000'lerin başlarında tatmin edip hayran bırakıyordu sadece...Rahmi Turan gibi yazsam yeter diyordum 13-14 yaşlarımda...Şimdi 10 tane Rahmi Turan üst üste konsa belki tatmin eder, belki etmez hem beni, hem de pek çok okuru...Değişimin ve gelişimin doğrudan yıpratacağı Kara Murat, bence bu yüzden 1972-1998 arasında hapsolacak her daim...Naçizane fikrimce tabi...
Ama pişman mıyım, değilim...Vakit kaybı da olmadı benim için...Kara Murat okumalarım münasip zamanlarda aralıklarla devam edecek...Bir zamanlar beğenerek okusam da, bugün yerin dibine batırsam da, 1999'da tanıştığım bu tefrika serisinin yeri gönlümde her zaman ayrı olacak...Çünkü olgunlaşma ve birikim duvarımın yükselmesine katkı sağlayan iri taşlardan bir tanesi ve onu çeker alırsam duvarım yıkılmaz ama o boşluktan giren yağmur, çamur, yel, sinek yahut böcek beni uğraştırır dururdu herhalde...
36. Al Da At Dercesine ''Futbol Öyküleri'' - Kolektif
(https://farm5.staticflickr.com/4430/23582523228_2be20c1d65.jpg)
Aralarında sevdiğim yazarların da yer aldığı, uzun zamandan beri okumak isteyip bir türlü uygun bir okuma anı bulamadığım kitaplardan biriydi...Futbol temalı öykü seçkilerinin yer aldığı bu kitapta beğenmediğim bir öykü olmadı, sadece bir anlatıyı es geçtim ama birkaç tane öykünün de yeri ayrı oldu...''2879. Dakika'', ''Efsane Başkan Efsane Yıllar'', ''Hitbol'' ve ''Kötü'' isimli öyküleri zamanı gelince tekrar tekrar okuyacağım...
yılın üçüncü çeyreğinin hasatı;
57- capon çayevi
58-dalkavuk hanım; geçtiğimiz aylarda başladığım mahmut şenol - mahmudiye üçlemesi kitaplarının okunması tamamlandı. son kitap en beğendiğim oldu. her birinde ortak karakterler olsa da bağımsız olarak okunabilecek kitaplar. bir yandan küçük bir kasaba (biga) ekseninde memleket tarihi, bir yandan çerkes kültürü hakkında bir şeyler, diğer yandan eksantrik karakterler geçidi...
59- karamazov kardeşler
60-kan ve gül; son dönemin çok okunan yazarlarından alper canıgüz'ün son eseri. ve galiba ustalık dönemi başlıyor.
61-farfara;galiba bir müddet sezgin kaymaz okumayacağım artık. kredisi bu kitapla iyice azaldı. güzel bir konuyu gereksiz uzatarak ziyan etmiş
62-peygamber cinayetleri; mehmet murat somer'in travestiler dünyasında geçen polisiyesi. akıcı ve eğlenceli. ama yeterli esrar kurulamamış.
63-leylim leylim- ahmet arif'ten leyla erbil'e mektuplar; galiba ne okuyoruz bölümüne yazmıştım. hakkında ne düşüneceğimi bilemediğim bir kitap. çok sevdiğim şiirlerin hangi ortamda, nasıl bir duygu ikliminde yazıldığını öğrendim. ama şairin özel dünyasına bu kadar girmeli miyiz, ayrı aileler kurmuş, ölmüşgitmiş ustaları bu kadar çıplak görmeli miyiz. ben onu bilemedim işte.
64- mavi sürgün; cevat şakir kabaağaçlı'nın halikarnas balıkçısı olma hikayesi. yazdığı bir yazıyla istiklal mahkemesince bodrum'da kalebentliğe mahkum edilen yazarın bu yolculuğunu anlatan kitabı keyifleokudum.
65- o muhteşem hayatınız; sevdiğim yazarlardan oya baydar'dan farklı bir dersim hikayesi.
66- eşikte
67- mavi sakal; artık kurt vonnegut okuruyum diyebilirim. ilk okuduğum kitabı mezbaha 5 ben de kararsızlık yaratmıştı. ancak o günden bu güne her okuduğum eseri ustalığına saygımı bir kat daha arttırdı. yine egzantrik karakterler üzerinden insanlık tarihi, insanlık halleriüzerine keskin bir hiciv.
68-ne yapabilirim;
69- gündüz feneri - gündüz vassaf'la nehir söyleşi; yazarım gündüz vassaf'ı ilgiyle, öğrenerek, eğlenerek okumaya devam ediyorum.
70- keşke bir öpüp koklasaydım; uzun zamandır parça parça okuduğum kitabı bu ay tamamladım. 12 eylül'ün tutsaklarının, kurbanlarının hikayelerini en yakınlarının ağzından dinlediğimiz bu kitap zaten bir solukta okunacak bir şey değildi.
71- bana onun portresini getirin; hafif bir yeşilçam galerisi
muhteşem vahşi dünya;platonov yine yanıltmıyor. ülkesinin insanları üzerinden dünyaya dair bir şeyler söylüyor. sarsıcı hikayeler. özellikle " elektriğin yurdu" öyküsünde muhteşem romanı "can"ın çekirdeğini gördüm sanki.
72- mekanın hafızası- yer adları; üniversiteden sınıf arkadaşım murat gülbetekin'in doktora tezi. ilginç bir konuda özenilmiş, uğraşılmış bir çalışma. herkes için değil tabii ama yer adları mevzusunu öncelikle coğrafyanın ama bunun yanında tarihin, sosyolojinin, edebiyatın ışığında inceleyen bu kitabı ben sevdim.
73- altın çağ
74- aram derler adıma
75- rahmet yolları kesti; üstad kemal tahir'den eşkiyalığa farklı bir bakış. belki bir başka büyük kitap ince memed'le karşılaştırmalı okunmalı.
76- romantik korno
77- sinemanın güney'i; güney özkılınç'tan yılmaz güney özelinde çukurova, türk sineması, 1960/70li yıllar kitabı. kesinlikle çok iyi bir kitap.gücünü araştırmacılığından alıyor. yazar adana'ya gidip yılmazgüney'e dair anlatacak, paylaşacak bir şeyi olan herkesi bulmuş, konuşturmuş. ortaya el yazısı mektuplar, gün yüzü görmemiş fotoğraflarla belge niteliğinde bir kitap çıkmış. sadece yılmaz güney'in değil anlatanların da portresi belirmiş böylece
bu okuma dönemimin özel yazarı william saroyan, özel kitabı ise aram derler adıma. saroyan adını elbette biliyordum. arada farklı kitaplar içinde öyküleriyle karşılaşmışlığım da vardı mutlaka. hatta "istiridye ve inci" isimli kısa oyunu hayallerimden biridir. yine de memleketlimiz saroyan'ın insan sıcaklığı ile dolu öykülerini, eserlerini bu kadar geç farketmiş olmak benim ayıbım olsun. zaten her yıl böyle bir gecikmiş keşfim oluyor. dediğim gibi saroyan bitlis'ten abd'ye göç etmiş bir ailenin o ülkede doğmuş ilk üyesi. hiç bir zaman başarılı bir öğrenci olmamış ve eğitimini daha çok sattığı gazetelerden,sokaklardan ve büyük ailesinin üyelerinden duyduğu hikayelerden almış. bu hikayeler eski yurdun renkleri, kokusu ve özlemiyle dolu. gerek bu kitap gerekse hemen ardından okuduğum "altın çağ"da çocukluğa dair hikayeler var. içlerinde müthiş bir enerji, kahkaha ve hüzün barındıran öyküler bunlar. en komiğinde bile içten içe sızan hüznü duymak mümkün. her zamanki gibi sevdiğim yazarın diğer kitaplarının peşine düşeceğim. hatta geçtiğimiz yıllarda sadece bir kaç salonda vizyon şansı bulan " saroyan ülkesi" filmini izledim bile. 1964'te bitlis'e yaptığı yolculuktaki ayak izlerini takip eden bu filmde rehber yazıları, öyküleri... örneğin sadece "aram derler adıma"daki değil tüm okurluk geçmişimdeki en güzel hikayelerden biri olan " zavallı bağrıyanık arap" da bu filmin bir parçası...
Şöyle bir geriye baktım da 2017 de şimdiye dek 87 kitap okumuşum Grafik roman frankafon fumetti dahil degil Yazın neredeyse hiç kitap okuyamadım yinede 100 ü geçmek isterdim
Yazar bazında en çok John leCarre ve Agaha Christie okumuşum Alfa ve KırmızıKedi sayesinde leCarre leri okuduk İthaki de sağolsun Isaac Asimov lara başladı
En çok begendiğim kitap herhalde Vakıf oldu
Okuyalı o kadar uzun zaman olmuşki sanki ilk kez okuyormuşuö gibi zevk aldım
Hayal kırıklığı ise Serce den sonra Gündüz Düş Görenler oldu ekitap olarak okuduğum Kadınlara Göre Değil yazarı P D James yine senenin çok sevdiğim ikinci kitabı oldu
seneyi bitirmeden okumanız gereken bir kitap öneriyorum :)
"bisikletle iki hafta"
ÖZGÜR BARIŞKAN
Yaylım Yayınları
kitap sitelerinde satışta (idefix, d&r, kitapyurdu, pandora vs)
bisiklet teması etrafında çok güzel öykülerden oluşuyor.
(144 sayfa, etiket fiyatı 15TL)
Bende bu kitabı tavsiye ederim, eğer okumadıysanız sayfa sayısı da az. 10 öykü var içinde, hepsi de çok güzel.
(https://farm5.staticflickr.com/4528/38927743151_b193599860.jpg)
Alıntı yapılan: pardus88 - 08 Aralık, 2017, 17:35:10
bende bu kitabı tavsiye ederim eğer okumadıysanız sayfa sayısı da az 10 öykü var içinde hepside çok güzel
Yazarın diğer öykü kitaplarını da okumanızı öneririm bunu sevdiyseniz.
18) José Rodrigues Dos Santos - Tanrı'nın Formülü (Pegasus Yayınevi) 8/10Kitap bolca matematik ve fizik içeriyor, bol bol teoremle karşılaşıyoruz. Benim gibi alışık olmayan bünyeleri yorabiliyor haliyle. Sadece matematik ve fizik değil felsefe de var tabi. Tibet bölümlerini okurken çok sıkıldığımı itiraf etmem lazım. Daha kısa olabilirdi kitap. Arkadaşımın tavsiyesi üzerine okuduğum bir başka kitap oldu bu. Konusu ilginizi çekerse tavsiye ederim. Ana karakterin bu kitaptaki gibi Tomas Noronha olduğu başka kitapları da varmış yazarın, ama sanırım birbirinden bağımsızlar.
19) Haldun Taner - Devekuşuna Mektuplar 1: Önce İnsan (Yapı Kredi Yayınları) 8,5/10Haldun Taner'in 1957-1960 arası Tercüman gazetesindeki köşesi "Devekuşuna Mektuplar"dan derleme yazılar. Dönemin sosyal, siyasi, kültür, sanat, spor vs.. konularını öğrenmek, bunları Haldun Taner'in kaleminden okumak güzeldi. Aradan 60 yıl geçmesine rağmen bir arpa boyu yol alınamayan meseleler ise işin acı tarafı.
20) Albert Camus - Yabancı (Can Yayınları) 9/1021) Michael Crichton - Uzay Mikrobu (Uycan Yayınları) 8,5/10Tıpkı Küre gibi Crichton'ın bir başka bilim kurgu/gerilim kitabı. 1 bebek ve yaşlı bir adam dışında tüm sakinlerinin öldüğü bir kasaba, ve ölümlerin sebebi olduğu düşünülen bir virüs. Bu virüs nasıl yayılıyor, kimleri etkilemiyor? Crichton yine okurları maceraya davet ediyor. Sonu beklentimin altında kaldığı için 8,5 ;D Şiddetle tavsiye edilir.
22) C.S. Lewis - Narnia Günlükleri 3: At ve Çocuk (Doğan Egmont) 6/10Başlarda akıcı değildi hikaye, sonradan akıcılık kazandıysa da yeterli olmadı. Narnia filmlerini çok severim, ilk 2 kitabı da çok sevmiştim, ne var ki bu kitap benim için büyük hayal kırıklığı oldu.
23) Ali Cüneyd Kılcıoğlu - Yas Orkestrası (Sel Yayıncılık) 9/10Kılcıoğlu aslında tiyatro yazarı. DT, bazı şehir tiyatroları ve özel tiyatrolar tarafından oynanmış ve oynanmakta olan 10 civarı oyunu var yanlış hatırlamıyorsam. Bu kitap yazarın farklı bir alana yöneldiği ilk kitap, ilk öykü kitabı. Kitap vadettiğini veriyor ama bunu sade bir dille yapmıyor. Bazı öykülerin de fazla bel altı unsur barındırdığını söyleyebilirim. Favorilerim Sopranonun Tabutu, Davul Derisi, Kebudfam ve Komparsita Mehmet öyküleri oldu. Herkesin seveceği bir kitap olmadığı aşikar. Yazarı daha önceden biliyorsanız az çok, neyle karşılaşacağınızı da kestirebilirsiniz. Oyunlarını seven birinin kitabı da seveceğini düşünüyorum.
24) Haldun Taner- Devekuşuna Mektuplar 2: Yaz Boz Tahtası (Yapı Kredi Yayınları) 9/10Gürültü kirliliğine çokça maruz kaldığımızı düşünüyorum günlük yaşamımızda. "Çevreyi Sesle Kirletmek" ve "Susmaya Övgü" isimli, çerçeveletip duvarlara asmalık 2 muhteşem yazı barındırıyor bu kitap.
Alıntı YapSusunca, kasıntısız olur insan, dış dünyadan gelen sürtüşmelerden biraz uzaklaşır, kendini bulur, doğanın sessiz müziği ile dolar içi. Tek başına susuş olduğu gibi ikili susuşlar da vardır. Anlaşan iki insanın güneş batışı sırasında ya da bir ocak başında yan yana susuşu bazen sütunlar dolusu laftan daha veciz bir iç konuşma sağlar. Zaten ben büyük şeylerin susularak daha iyi ifade edildiğine inananlardanım. Konuşma, ister istemez, bir şeyleri kısıtlamak, sınırlamak, indirgemek değil midir? Susuşta sonsuza açılmış bir pencere vardır. Onu lafla bozmanın alemi var mı?
25) Jean-Claude Carriére - Akıl Defteri (Mitos Boyut Yayıncılık) 7,5/10Geçen dönem Ankara DT tarafından Zonguldak'ta sahnelendiğinde oyununu izlemiştim. Metne neredeyse tamamen sadık kalınmış sahnelenirken. İzlemesi okumasından daha keyifli olmuştu benim için.
26) Ali Cüneyd Kılcıoğlu - Televizyon Cumhuriyeti (Mitos Boyut Yayınılık) 8,5/10Alıntı YapYaptığımız anketler sonucu halkımızın bilgi içerikli yarışmalardan sıkıldığını, konu hakkında bilgi sahibi olmadığı için fikir sahibi de olamadığından bu tarz programları statik ve sıkıcı bulduğunu tespit ettik. Bu bulgular ışığında "Biz Size Yemeğe Geldik" program konseptini uygulama kararı aldık. Her hafta değişen yarışmacılarla ürettiğimiz televizyon ünlülerini kısa sürede tüketip yeni ünlüler üreteceğiz.
27) Stefan Zweig - Yakıcı Sır (İş Bankası Kültür Yayınları) 10/10İlk kez Zweig okudum. Güzel bir tercih yapmışım. Yetişkinlerin kirlenmiş dünyasına, henüz kirlenmemiş, saf bir çocuğun gözünden baktırıyor bize Zweig.
28) Haldun Taner - Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil (Yapı Kredi Yayınları)Okurken en zorlandığım Haldun Taner kitabı oldu bu kitap. Bazısını ismen tanıdığım bazısını hiç tanımadığım, dönemin yazarları, düşünürleri, sanatkarları hakkında anılarla harmanlanmış yazılar.
29) Ali Cüneyd Kılcıoğlu - Plastik Aşklar (Mitos Boyut Yayıncılık) 9/10Alıntı YapHerkes tek kişilik yaşamaya o kadar alışmış ki... İlişki denen şey tek kişilik hayatların birlikte vakit geçirme isteğine dönüşmüş... Plastik ilişkiler. Kimse kimsenin gerçek derdini görmüyor, paylaşmıyor.
30) Michelangelo - Cennetin Anahtarları: Seçme Şiirler (İş Bankası Kültür Yayınları)
31 - Kral Fare - China Miéville - 9/10
32 - Ben Melek - Ümit İhsan - 7/10
33 - Büyücü - John Fowles - 9/10
34 - Çocukluğun Sonu - Arthur C. Clarke - 8/10
35 - Ecel - Funda Özlem Şeran 6/10
Vampir avcısı Buffy'nin zemzem suyu ile cin avlayan Türk versiyonu.
Kısmen eğlenceli olsa da sıkça tekrara düşen anlatımıyla yordu biraz.
36 - Zaman Makinesi - H. G. Wells 8/10
Olmayacak bir duaya amin demiş yazarımız. :)
37 - Kılıç ve Büyü - Robert E. Howard vd. 8/10
38 - Bin Yıllık Hemşehri - Halil Babilli 8/10
39 - Son Dilek (The Witcher 1) - Andrzej Sapkowski - 8/10
40 - Machiavelli - Bir Rönesans Romanı - Joseph Markulin - 8/10
41 - Toz (Wool Serisi 3. Kitap) - Hugh Howey 8,5/10
42 - Günbegün Mahşer - J. L. Bourne - 5,5/10
43 - Kader Kılıcı (The Witcher 2) - Andrzej Sapkowski - 8/10
44 - Ölümcül Hikayeler - Robert W. Chambers - 2,5/10
bitmeyen bir işkenceye dönüşünce yarıda bıraktım. çeviri kötü, mizanpaj kötü, editörlük sanki yokmuş gibi...
45 - Elflerin Kanı (The Witcher 3) - Andrzej Sapkowski - 8/10
46 - Efsaneler-2 - Terry Goodkind, Robert Jordan vd. - 6/10
Carl Sagan - Cennet'in Ejderleri / Broca'nın beyni / Tanrı'nın Kapısını Çalan Bilim.
Acar Baltaş - Stres ve Başa Çıkma yolları
Marcus Aurelius - Kendime düşünceler
Wilhelm Schmid - Mutsuz Olmak
Jim Holt - Dünya Neden var
Frederic Gros - Yürümenin Felsefesi
David Le Breton - Yürümeye Övgü
Aldous Huxley - Cesur Yeni Dünya
Yevgeni Zamyatin - Biz
William Sheridan Allen - Naziler iktidarı nasıl ele geçirdi?
İlk aklıma gelenler ve tabii bir sürü çizgi roman, devamını hatırladıkça yazarım.
37. Deligözel : ''Bir Yadigar Ejder Kitabı'' - Erhan Tuncer
(https://farm5.staticflickr.com/4591/39285901982_7da521f9e6.jpg)
Yazarının eğitiminden ötürü (sinema / tv) okurken bir portre kitabından ziyade belgesel izliyorum hissine kapıldığım, her sayfasından ayrıca keyif aldığım bir kitap oldu...Genç sayılabilecek yaşına rağmen Erhan Tuncer bence harika bir iş çıkarmış...Bir akşamda bitebilecek tatta lezzetli ve donanımlı kitaplardan...Üstelik Yadigar Ejder ile yapılmış alternatif(!) bir röportajı da içeriyor...Her şey bir yana, yazarının kitabı adeta bir görsel anlatıya çeviren üslubu için bile okunmaya değer...
38. Bir Yudum İnsan - Nebil Özgentürk
(https://farm5.staticflickr.com/4729/39314637801_5fceb7ec1b.jpg)
Çocukluğumdan beri programını bilirdim ama ilk önce gazete sayfalarında yazı dizisi portreler halinde görücüye çıktığını ilk kez bu kitapla öğrenmiş oldum...Kara Karga, 25. yıla özel basım yapmış...Bu vesileyle portre türüne olan ilgimin de farkına varmış oldum...Yakın tarihimizden bambaşka kişiler, bambaşka dünyalar, bambaşka yaşanmışlıklar...Birkaç bölüm hariç tamamına yakını son derece lezzetliydi benim için...
39. Kuzgunlar ve Leşler (Cilt 1) - Erol Toy
(https://farm5.staticflickr.com/4592/39314637601_5f0b7c1aa5.jpg)
Başlarda tam bir Devlet Ana ardılı gibi gelmişti...Devlet Ana 'nın boşluğu üzerine ona en yakın kafada diye okumaya başlamıştım ama yer yer öykünmelerin çok fazla olduğunu görünce biraz hayal kırıklığı olmuştu ama neyse ki bu, başlangıçtaki ilk 100-150 sayfa için geçerliymiş...
''Devlet Ana'' (DA) ile ''Kuzgunlar ve Leşler'' (KvL) karşılaştırması yapmam gerekirse, KvL kesinlikle DA 'ya göre daha fazla malzeme ve detaya sahip...Ne var ki karakter derinliği ve dilin doğal ikna ediciliği bakımından DA çok afedersiniz masaya çıkarıp tak diye farkını koyuyor...KvL 'nin dili ve DA 'daki gibi geniş zamanlı eski dil kullanımı kusursuz ama yine DA 'ya göre fazla şiirsel ve ağdalı...DA 'da karakter derinliğinden ve o derinlik ile arka plan beraberindeki öznel cümle kurma ve farkındalık oranı mükemmeldi...Atıyorum Molla Kerim 'in de, Pir Elvan 'ın da, Kamagan Derviş 'in de, Orhan Bey 'in de, Bacıbey Hatun 'un da konuşmalarından akıllarını, vizyonlarını, bakış açılarını ve yeterliliklerini ve farkındalıklarını seçebiliyorduk...KvL 'de ise Robert E. Howard benzeri şiirsel bir üslup söz konusu...R.E.H. nasıl bir barbarı filozofçasına ağdalı konuşturabiliyorsa, en sert ve vahşi çarpışmalarda bile karakterlerin ağzından ozanca cümleler döküyorsa, bu olay KvL 'nin genelinde var...Sanıyorum bir dönem anlatıcılığının genel geçer kalıbıydı bu durum, farklı ülkelerin klasik edebiyatlarına kadar başlangıcı çekilebilir sanıyorum, yetersiz olduğumdan kesin konuşamıyorum ama Pardayanlar 'da da böyle bir klasik şiirsel diyalog ve genel geçer karakter farkındalıkları vardı...Anlatımda bu olay 20. yy 'nin ilk yarısını kapsıyorsa, Kemal Tahir misali daha serbest ve ipinden boşalmış bir gerçekçi diyalog algısı da ikinci yarıya tekabül ediyor olsa gerek...Erol Toy, bu romanı Devlet Ana 'dan sonraki 10 yılda yazmış olsa da diyalog olarak eski usül şiirsel ağdalığı tercih etmiş sanırım...Bu durumun bir zararı olmamakla birlikte okurken alelade bir Ahi esnafının ya da zevcesinin diyalogları bile Şekspirvari bir hava alıyor, bir kalfanın bile gerçek dışı farkındalık hali varmış gibi hissettiriyor...Bu da edebi anlamda katma değer vazifesi görse de modern ve ikna edici gerçekçi anlayışta fazla ağdalı kalıyor...Dolayısıyla okurken bazı bazı yorabiliyor...Ama bu KvL 'nin dilini ve anlatımını asla kötü yapmıyor...
Bir diğer karşılaştırmam ise ; DA 'da daha az malzeme ile sırf karakterizasyon marifeti ve dil kullanımı + anlatımı dolayısıyla ağzımızda harika bir tat kalıyor, yalanıyoruz, ağzımızı şapırdatıyoruz, sanki şekeri ve kıvamı mükemmel oranda olan hafif ve harika bir kabak tatlısını ceviz parçalarıyla gömmüş gibi oluyoruz ama Erol Toy 'un KvL 'sinde sanki çok şerbetli ve yoğun, hamuru fazla çıtırdayıp altı hafif yanmış aşırı tatlı bir baklava yemiş gibi oluyoruz, ağzımız da damağımız da kamaşıyor, üzerine suyla ya da gazozla o yoğun şerbetin tadını anca yarım saat sonra silebiliyoruz...Açıkçası bu denli şeker ve hamur yoğunluğu bünyeye her zaman iyi gelmiyor...
KvL 'nin geneline bakarsak, ilerledikçe DA 'dan çok farklı bir hale geldi ve kendi gibi oldu...DA 'nın aksine, barındırdığı malzeme ve hikaye potansiyeli o kadar çeşitli ve detaylı ki, bu DA 'da olsaymış herhalde okuduktan sonra cinsiyet falan değiştirip DA 'ya yar olurmuşuz çok afedersiniz...Diğer yandan, yukarıda da bahsettiğim marifetlerinden ötürü az malzemeyle çok müthiş bir anlatıyı dil kıvraklığı ve karakterizasyon ile çıkarmak da bir ustadan başkasına yaraşmayacak maharetti...
Eğer GSF 'lerin Animasyon bölümlerinde oyun tasarımı diye yan bir dal ya da ayrı bir bölüm açılsa ve ben bu bölümde hoca olsam, kesinlikle 3. sınıfta KvL 'yi öğrencilere okuturdum, çünkü KvL tam bir oyun senaryosu...Game of Thrones misali çok karakterli ve ayrı ayrı coğrafya ve çizgilerde yoluna devam eden aynı çağın aynı dönemin insanlarının hikayeleri var...Üstelik bir birilerinden bağımsız da değil...Oyun dünyasında bu tarz oyunlara ne deniyor tür olarak bilmiyorum ama hem harita modunda, hem 3rd person modunda, hem 1st person modunda, hem de strateji modunda oynanabilecek, bir Fall-Out 3 ya da Skyrim tadında, Age of Empires yahut Mount and Blade senaryoları tadında çok çeşitlemeli ve çok kollu bir kurgusu var...70'li yıllarda yazılan bu eser için böyle düşüneceğim zerre aklıma gelmezdi...Taşranın Game of Thrones 'u gibi birşey adeta...
KvL 1. cilt itibariyle 17.yy Osmanlı kent ve taşrasından pek çok karakteri kendi bölümlerinde okudum...Hikaye Orta Anadolu'da turnacıbaşı ve kafilesi tarafından devşirme oğlan kervanına zorla katılan Ermeni Mıgır ve onun peşinden dağ bayır sürünen annesi Doyran ile başladı...Mıgır İstanbul'a giderken Doyran yaylada göçer Türkmenler'le karşılaşıp yolunu yarıda kesti, bu esnada eş zamanlı olarak Aydın taraflarında levent devşirmeye çıkan Türk korsanlarını gördük, onları orada bırakıp karadeniz taraflarında Medrese 'ye yollanan müezzin çömlekçi oğlanını gördük, eş zamanlı olarak bambaşka bir eyaletteki Ahi çırağı olmuş Gafur'un hikayesini okuduk...Aynı sıralar Venedik'ten gemiyle yola çıkan Amantini soyunun birkaç asırdır süregelen cam işçiliği ve ticaret serüvenine tanık olduk...Aralarda tekrar tekrar Mıgır'a, Doyran'a, Gafur'a, Türk korsanlarına, Ahi esnafına, Amantini ailesine falan döndük ve ilk cildin sonlarına doğru 7-8 hikayeden 3 tanesinin yolları kesişti...İlerleyen bölümlerde saray, harem, başka Frenk tacirleri ve yeni karakterlerle çeşitlenip en sonlara doğru hepsi tek bir sonuçta birleşecek sanıyorum...Aynı Game of Thrones 'da olduğu gibi...
KvL 'nin bir diğer artısı, ağdalı diline rağmen bazen öyle bir yayından boşalıyor ki, soluk soluğa okuduğumu farkediyorum...Diğer yandan, yukarıda da bahsettiğim gibi o kadar ince detay var ki, dönem hakkında merak ettiğim, ya da aklıma dahi gelmeyen pek çok şeyi şaşarak görüyorum...Sanki film ya da dizi gibi izliyorum, bilmediğim ya da görmediğim şeylerin tasvirlerini görüyormuş gibi kafamda 3 boyutlu haritaları canlanıyor...Osmanlı dönemindeki ticari enflasyondan tutun da Ahi esnafının iç yapısını, medreselerin kademelerini ve okutulan kitapların içeriğini, eğitim mantığını, ezber ve yorum karşılaştırmalarını, dönemin batı devletlerindeki ticari anlaşma ve şifrelerin, kullanılan yöntemlerin ince ayarlarını, devşirilen acemi oğlanların ocaktaki ilk zamanlarını, Osmanlı yapılanmasıyla aslında onun temeli olan göçer Oğuz Türkmenlerinin zıtlığını ve daha aklıma gelen gelmeyen dehşet detayları öğreniyoruz... Yanık yanık ilahi okuyan reşit olmamış bir oğlanın cenaze evinde bir dul tarafından baştan çıkarılışı ve levent yamağı toy bir oğlanın İtalya kıyılarıyla ilk tanışmasını ve ilk cinsel deneyimi gibi detayların veriliş şekli ile inandırıcılığı ise ayrı bir konu...
2. cilde geçmiştim ama biraz ara vermenin iyi olacağını düşündüm...Tüm ilginçliğine rağmen eserin dili ve teatral yanı yoruyor...Basit bir çarşı kalfasının bile ozan gibi cümleler kuruşu yer yer durup düşünmeye sevk ediyor...O sebeple 2018 'in ilk haftalarında devam edeceğim 2. cilde...
40. Banazlı Gazi Baba 'nın Hatıraları - Hüseyin Yalçın
(https://farm5.staticflickr.com/4635/39285901292_42e081a9bd.jpg)
Kişisel bir çalışmamdan ötürü bir süredir başta Çanakkale olmak üzere 1. Dünya Savaşı cephelerimizle ilgili hatırat niteliği taşıyan ve sıklıkla rastlanmayacak anlatıların peşindeydim...Yemen ve Çanakkale cepheleri harici Balkan Savaşları'na yönelik de anlatı arayışındaydım ama önceliğim Çanakkale idi...İlk kez 6-7 yaşlarımda gördüğüm o coğrafyanın bende her zaman ayrı bir yeri olmuştur...
''Banazlı Gazi Baba 'nın Hatıraları'', elimdeki pek çok Çanakkale kitabından daha fazlası değilmiş, onu anladım...Beni bilhassa ilgilendiren anı kısmı 25-30 sayfa ya vardı, ya yoktu...Kitabın geri kalanı da 1. Dünya Savaşı ve Çanakkale Cephesi ile ilgili bulunması zor olmayan ansiklopedik bilgi ve anlatılarla doluydu...Diğer yandan Banazlı Gazi Baba 'nın anlattıklarından derlenen kısımlar da yenilir yutulur cinsten değildi...Önce Balkan Savaşı, sonra esaret, sonrasında Çanakkale ve Yemen cepheleri derken 8-9 sene boyunca bir insanın yaşayabileceği her türden fedakarlık ile sefalet çok duru bir şekilde anlatılmış...Kitaba dair tek pişmanlığım, tamamına yakınının bu ibretlik anlatı üzerine olmamasından ötürüdür...
41. Çanakkale Gazileri : Cepheden Döndüler ve Anlattılar - Ahmet Uslu
(https://farm5.staticflickr.com/4634/38607247904_8b2d11a39b.jpg)
HC ciltli, büyük boy, kuşe kağıda ve bol görselli, üzerine emek verilmiş 400 sayfa civarı bir kitap...Özel ilgimden ve başka bir sebepten ötürü genel geçer anlatılardan ziyade daha farklı bir şeylerin peşindeydim ve güç bela fahiş fiyatlara edinebildim...Beklentimi kısmen karşıladı, tam da aradığım tatta önemli (bu tarz kitaplarda çok yuvarlak ya da belgesel şeyler anlatılır hep) detaylar elde edebildim...Kitabın editör kontrolünden geçmemiş gibi görünen sürüsüne bereket yazım ve imla yanlışları, yer yer cümle bozuklukları, yazarının üslupsuz, genel geçer ve estetikten pek nasibini almamış düz tavrı, duygusal yaklaşımın ayarını tutturamayıp yer yer gemileri yakışı ve kafasına göre günümüze giydirmesi falan sonlara doğru bir parça beni kitaptan soğutsa da genel itibariyle arşivime kattığıma memnun olduğum bir eser oldu...
42. Hatırda Kalmaz Satırda Kalır - Ümit Bayazoğlu
(https://farm5.staticflickr.com/4637/38607247374_57886b663c.jpg)
Tanıtım bülteninden :
Ahmet Rifat Çalıka, Cemal Granda, Limancı Hamdi, Sami Günzberg, John Godolphin Bennett, Atatürk, Pierre Loti, Namık Kemal, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Melek Kobra, Karekin Deveciyan, Necip Fazıl Kısakürek, Sami Sabit Karaman, Yahya Kemal, Hasan Amça...
İçkici, dişçi, yasaklı karikatürist, İttihatçı, tarihçi, figüran, Milli Mücadeleci, ressam, milletvekili, Beyaz Rus, padişah, mimar, yazar, ağaçsever, Çerkez, gurme, kafatasçı, Kürt, külhanbeyi, uşak, Osmanlıcı, vatan haini, Yahudi, sahaf, dolandırıcı, manav, Ermeni, talancı, vatan şairi...
Osmanlı ve Cumhuriyet tarihinden 58 "aykırı" portre.
"Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığından çıkarıldınız. Polis kontrolü altında, istenmeyen yabancılar için, Yozgat'ta bulunan kampa götürüleceksiniz. Orada başka bir devlet tarafından kabul edilinceye kadar kalacaksınız." Bunu söyleyen sivil giysili, herhalde yüksek rütbeli bir polis memuruydu. Erol Güney, "Neden?" demeye kalmadan kendini sırtında smokinle, süratle ilerleyen bir arabanın arka koltuğunda buldu... ("Son Mavi Yolcu: Erol Güney" başlıklı portreden)
--------------------------------------------------------------------------
Bu yıl içerisinde okuduğum en iyi kitaplardan biriydi...Portre türüne tamamen aşık etti ve ufkumu fevkalade açtı...Sırf bu kitabın ardından bir sürü başka kitabın peşine düştüm, kimisini hemen edindim, kimisinin de siparişini verdim...Bu kitaplar ;
Atatürk 'ün Uşağının Gizli Defteri - Cemal Granda
Sarayın ve Cumhuriyetin Dişçibaşısı : ''Sami Günzberg'' - Rıfat N. Bali
Türkiye 'de Balık ve Balıkçılık - Karekin Deveciyan
Türk Çarşısı : ''Şarkta Ticaretin Püf Noktaları'' - Goerg Meyer
Atını Nalladı Felek Düştü Peşimize - Kirkor Ceyhan
Seferberlik Türküleriyle Büyüdüm - Kirkor Ceyhan
Yakın tarihimiz ne müthiş, ne çalkantılı, ne maceralıymış da biz yapay kurgularda teselli aramışız meğer...Az çok biliyordum, başka eserler vasıtasıyla bazı detaylardan haberdardım ama bu kitabın araştırmacı ve objektif sunumuyla daha bir şaştım kaldım Osmanlı 'nın son dönemi ile Cumhuriyet 'in ilk yıllarına...Bu kitaptaki çoğu ayrıntının sağda solda kolay kolay rastlanacak türden olduğunu sanmıyorum...İttihatçılardan çetecilere, yan kesicilerden sanatkarlara, yazarlardan ressamlara, casuslardan vatanseverlere, hainlere, devrim silahşörlerine, sultanlara, hanım sultanlara, bakanlara, vekillere, azınlıklara varıncaya kadar dehşet kafamı açan ve yakın tarihe hiç olmadığım kadar ilgi duymama sebep olan bu 58 portreden oluşan şahane kitabı ileride birkaç kez daha okuyacağıma eminim...Ayrıca yukarıda listelediğim eserler de bu kitap vesilesiyle yanıma kar kalacak...
Yazarın ''Uzun İnce Yolcular'' isimli bir portre kitabı (daha doğrusu yıllarca çeşitli süreli yayınlara yazdığı portre yazılarından derleme) daha var...Onun da arşivimdeki yerini almış olduğunu söylememe gerek yok...
Bu güzel kitaplardan haberdar olmamın yegane sebebi Aret Gıcır 'ın Azınlıkyan albümünü basan Aras Yayıncılık 'ın kitap listesine göz atma gafletinde bulunmamdan ötürüdür...Aret Gıcır 'ın albümüne elimin gitmesi de Selami Abi (Kedidiro) 'nin itkisi sayesindedir (kendisi farkında bile olmayabilir)...Bir çizgi albüm, beraberinde neleri getirdi domino etkisiyle...
2017 yılı, benim için muazzam bir okuma yılı oldu...Hayatımda hiçbir zaman bu kadar çok kitap okuduğum ve bu denli kitaptan zevk aldığım ve bu denli uçuk rakamlarda kitap alımı yaptığım (kişisel çalışmalarım için stokladığım araştırma ve dökümanter kitaplarla beraber aşağı yukarı 420 adet civarı bir alım, çizgi romanlar bu rakama dahil değil) bir yıl olmadı...Kitaplara hiçbir zaman uzak olmadım ama peş peşe okumalar yapacak denli ilgimi ayakta tutamazdım geçmişte...Buna kitap alma isteğim olduğu zaman paramın hiç olamadığı gerçeği de sebep oluyordu diğer yandan...
Son derece tuhaf, acılı, sarsıntılı ve beraberinde mutlulukları getiren bir yıl oldu 2017...Genele baktığımda hem kendim, hem de ailem adına şükürler ettiğim ve son derece ucuz atlattığımızı düşündüğüm unutulmaz bir yılmış diyorum...Hayatta 30. yılımı doldurduğum 2017 'yi her daim önemli bir şeylerin başlangıcı, bir milad olarak kabul edeceğim...
2017 okumalarımda çok değerli yazarlarla tanıştım eserleri vesilesiyle...Bilhassa Mustafa Çiftçi, Mahir Ünsal Eriş, Kerim Korcan ve Barış Bıçakçı 'nın kitaplarını muazzam bir keyifle okudum...Bunun harici benim nezdimde bu yılın okumalarında öne çıkan, unutulmazlarım arasına giren ve okumasam kesinlikle eksik kalırmışım dediğim 5 kitap öne çıktı...Bu kitaplar okuma sırasına göre ;
Lubunya : ''Transeksüel Kimlik ve Beden'' - Selin Berghan
Kuşlar Yasına Gider - Hasan Ali Toptaş
Zorba - Nikos Kazancakis
Devlet Ana - Kemal Tahir
Hatırda Kalmaz Satırda Kalır - Ümit Bayazoğlu
2018 neler getirecek bilinmez ama 2017 'den daha fazla nitelikli ve keyifli okumalar yapmak önceliklerim arasında...2017 içerisinde okuduklarım arasında neredeyse hiç pişman olmadım diyebilirim...Daha fazlasını 2018 'den bekliyorum...
Yılın son haftasında erken final yapmış oldum ama önümüzdeki günlerde yeni bir kitap bitirecekmişim gibi bir ihtimal ufukta görünmediğinden, bir hafta kala seneyi noktalamış oldum...Darısı diğer forumdaşların başına...
31) Charles Dickens - İki Şehrin Hikayesi (Kum Saati Yayınları) 8/106:45 gibi mimlediğim yayınevleri arasına dahil oldu Kum Saati. Kitabı beğendim, bazı yerlerde gidişatı çok rahat tahmin etim ama.
32) Peyami Safa - Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (Ötüken Neşriyat) 10/10Alıntı YapFelaketimizi başka biriyle taksim etmek saadettir, fakat annelerle değil. Annelere anlatılan kederler taksim değil, zarbedilmiş olur: Çocuklarının felaketini iki kat şiddetle hisseden anneler, bu ıstıraplarını çocuklarına fazlasiyle iade ederler; böylece keder anadan çocuğa ve çocuktan anaya her intikal edişinde büyüdükçe büyür.
33) Cicero - Her Şey Bitmek İçin Başlar (Aylak Adam Yayınları) 7/1034) Rıfat Ilgaz - Çalış Osman Çiftlik Senin (Çınar Yayınları) 8,5/10Daha önce elimde Geçmişe Mazi ve Don Kişot İstanbul'da kitapları olsa da ilk bu öykü kitabını okudum, bu kitapla tanışmış oldum Rıfat Ilgaz'la. Okurken bayağı keyif aldım, hep bir tebessümle okudum öyküleri. En beğendiğim öyküler; Şevket Usta'nın kedisi, Ne işin var karakolda!, Yuvarlanıp gidiyoruz, Şarıl şarıl!, Ne marka?, Havaya üç el.
35) Haldun Taner - Çok Güzelsin Gitme Dur (Yapı Kredi Yayınları) 10/1036) Oyunu Okumak: Sarı-Siyah Bir Yıl (İthaki Yayınları) 8/10Kitap her biri farklı takımların taraftarı olan bir grup Alman yazarın 1 sezon boyunca Borussia Dortmund'un iç saha maçlarını takip ederek, o maçlarla ilgili, o süreçte yaşadıklarıyla ilgili yazdıkları yazıları içeriyor. Yazılar, ilgili maçtan bir anı resmeden çok başarılı çizimlerle de destekleniyor. Kitabın en başarılı olduğu nokta, sizi Westfalen stadının atmosferine anında sokması.
37) Jules Verne - Doktor Ox'un Deneyi (İş Bankası Yayınları) 8,5/10Yılı Jules Verne ile kapadım. Yazarın okuduğum ilk kitabı oldu. Kitapla ilgili söyleyeceğim şey şudur ki; ülkemizde de deney yapan Doktor Ox'lar var :D
Koca yaz boyu sadece 3 kitap okuduğumu göz önüne alırsak yılı 37 kitapla kapamak gayet iyi kendi adıma. Bu yıldan en büyük kazancımı Michael Crichton ve Stefan Zweig ile tanışmam olarak görüyorum. Ayrıca Haldun Taner'in öykülerini bitirdim ve düzyazı kitaplarının da yarısını okumuş oldum sanırım. 2018'de başta Haldun Taner, Michael Crichton, Stefan Zweig'ın elimdeki kitapları olmak üzere, yine yeni yazarlarla da tanışarak 50 kitap barajını geçmek istiyorum.
78- kısa öykünün büyük ustaları
79- polonya'da bir kuş var; romain gary'den yine etkileyici bir kitap. bu kez ikinci dünya savaşı sırasında polonya'lı direnişçilerin arasına götürüyor bizi.tüm kitapları gibi sert ve tüm kitapları gibi umudu elden bırakmayan bir eser. savaş karşıtı edebiyatın pek bilinmiyen zirvelerinden biri
80- yengeler cumhuriyeti
81- meraklının anıları
82- rebetiko; filmi daha güzeldi.sanırım bu kitapta filmin senaryosunun sonradan romanlaştırılmış hali. lozan'ın ardından yunanistan'a göç etmek zorunda kalan anadolu rumlarının bu topraktan taşıdıkları müzikle örülü hikayesi
83- muhalefet defteri ; türk çizgi roman ve mizah dergiciliğinin çok şükür levent cantek gibi bir araştırmacısı var. toplumun her kesimince hafife alınan sevdamıza dair titiz araştırmacılığıyla ortaya koyduğu eserler ilerde bu alanda çalışmak isteyecek kültür tarihçilerine sosyologlara önemli bir kaynak oluşturacak
84- toprağımdan yeryüzüne ; yine bir filmle (toprağın tuzu) keşfettiğim büyük fotoğraf sanatçısı sebastiao salgado'nun hayatı ve sanatına dair söyledikleri. benim ilgimi çekiyor. herkes sever mi bilmem ama en azından filmi izlemenizi tavsiye etmişolayım
85- bir evlenme
86- istiridye ile inci
87- kadınlar vaizi
88- kuyruklu yıldız altında; bir yandan tiyatro oyunu okumalarım da devam ediyor. bu üçü bu çerçevede yaptığım okumalar. kuyruklu yıldız altında ise inşallah bu yıl ki oyunumuz olacak.çalışmalar başladı.
89-zamanın izinde; ayrıntı yayınlarının 1000. kitabı olarak çıkardığı enis rıza -ercan kesal ortak yapımı. enis rıza'nın seçtiği fotoğraflara kısa kısa ercan kesal yorumları. fotoğraflarla ülkemizin son yüzyılına bakış. genellikle acıların yüzyılına...
90-hükmen yenik; iyi bir futbol kitabı. ingiliz ve yurdum futbolu üzerinden kapitalizmin güzel oyunu taşıdığı yere dair tespitler.
91- aşrı memleket; iletişim yayınlarının memleket kitapları dizisinin en kolay okunan en keyifli halkalarından biri. tüm renkleriyle bir trakya kitabı
92- ben bir gürgen dalıyım; hasan ali toptaş'tan bir çocuk kitabı. ama öncelikle bir hasan ali toptaş kitabı. büyülü gerçekçilik tüm gücüyle bu küçük kitabın içinde
93- gecenin gecesi
94- maymun evine hoş geldiniz ;beni kurt vonnegut'a artık kopmayacak bağlarla bağlayan kitap. hiçbir tanıma sığmayacak muhteşem hikayeler. bilim kurgu da var salt gerçeklikte. neredeyse hiç boş yok.
95- ölümlüler uyurken
96- ölümden beter yazgılar ; vonnegut'un anılar kitabı. ancak bu kitaptan yeterince tad alabilmek için döneminin amerikan edebiyatına, politikasına ve hristiyan dini mezheplerinin özelliklerine vakıf olmak da gerekiyor. bu yüzdendir ki diğer kitapları kadar etkilenmedim
97-dune; bir efsanenin ilk halkası. kurulan dünyaya hayran olmamak elde değil. yine de devamını okumak noktasında çekincelerim var.
98- ardından yıllar geçti
99- çeribaşı rüstem aga;
100- hikaye avcısı ; çok sevdiğim eduardo galeano'nun dilimizde ilk kez yayınlanan vasiyet kitabı. oluşturduğu tek duygu; çağımızın vicdanı olan bu adamın artık yazmayacak olduğunu bilmekten kaynaklı hüzün.
101-king santiliana; spor ve özelde futbol kitaplarını seviyorsanız kesinlikle uzak durmanız gereken bir kitap. parası bir şey değil de vaktinize yazık etmeyin
102- gladyatör; işte iyi bir spor kitabı. türk futbolunun sol açığı çizgi metin kurt hakkında doyurucu bir inceleme. bosman'dan yıllar önce futbolcuların hakları için mücadele etmiş, ilk futbolcu sendikasını kurmuş ve bedeller ödemiş bir futbol emekçisinin hikayesi.parlak bir galatasaray ve milli takım kariyerinin tepetaklak yuvarlanışı. pişmanlığa yer olmayan onurlu bir hayat
103- serenad; öğrencimin hediyesi olduğu için okuduğum ve bu kez olmuş dediğim zülfü livaneli kitabı
104- 50 şahane hikaye; ot dergisinde yayınlanan öykülerden bir seçki. fazla bir şey ummadan okunursa güzel hikayeler var içinde
105-yetmiş bin süryani ; saroyan okumalarına da devam. yine insan sıcağı öyküler
106- dostoyevski ; daha önce farklı biyografilerini de okuduğum ingiliz gazeteci edward halett carr'ın dostoyevski biyografisi. bir dehanın hasta, fakir, kumarbaz, mahkum, aşık yani kısacası insan olarak portresi
107- musa dağ'da kırk gün ; yılın en iyi okumalarından birini son ayda tamamlamış oldum. 1915'te yaşanan ermeni tehciri sırasında yaşanan gerçek bir olayın dönemin alman, ingiliz arşivlerinden yapılan araştırmasının kurgu karakterlerle harmanlanmasıyla oluşturulmuş bu roman ilk yayınlandığı 1930larda ülkemizle amerikan film şirketlerinin de arasını açmış. alman yazar werfel'in anlatımı daha çok ermeni bakış açısıyla tabii ki... ama romanı sadece ermeni tezlerini desteklemek için yazılmış bir propoganda kitabına indirgemek haksızlık olur. zira ortada çok güçlü bir edebiyat eseri var. dönemin suriye toprakları sayılan musadağ bölgesindeki bir kaç ermeni köyünün tehcir sırasında çekilerek osmanlıya direndiği
kırk günü anlatan kitapta açlığı, korkuyu, hırsı, tutkuyu kısacası insana ait her duyguyu birbirinden iyi çizilmiş karakterler aracılığıyla önünüzde buluyorsunuz...
2018 okuma yılında nicelik olarak daha fazla kitap ve sayfa okudum ama bundan daha değerlisi bu yıl nitelik olarak da harika okumalar yaptım. okunma sırasıyla bu yılın kazancı kitaplar listemi de ekleyeyim buraya
1- kurbağa yağı satıcısı (akira kurosawa)
2- sinemayı seven adam mithat alam
3-ağaçların özel hayatı (alejandro zambra)
4- peynir ve kurtlar (carlo ginzburg)
5- kuşlar yasına gider ( hasan ali toptaş)
6- biz boğulanlar (carsten jensen)
7- cennetin kökleri ( romain gary)
8- temiz ve soylu türküler söyleyelim ( özgür balkılıç)
9- mavi sürgün ( halikarnas balıkçısı)
10- mavi sakal ( kurt vonnegut)
11- aram derler adıma ( william saroyan)
12- rahmet yolları kesti ( kemal tahir)
13- sinemanın güney'i ( güney özkılınç)
14- polonya'da bir kuş var ( romain gary)
15- muhalefet defteri ( levent cantek- levent gönenç)
16- ben bir gürgen dalıyım ( hasan ali toptaş)
17- maymun evine hoş geldiniz (kurt vonnegut)
18-hikaye avcısı ( eduardo galeano)
19-musa dağda kırk gün ( franz werfel )