İnsomnia Cafe - KaraKarga Yayınları

Başlatan Nightrain, 07 Eylül, 2017, 13:21:47

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nightrain



Dünyanın sayılı antika kitap eksperlerinden olan Peter Kolinsky, prestijli bir müzayede evinde çalışacak kadar yükselmiştir.

Karaborsacıların da ilgisini çekmeye başlayan Kolinsky, hapishanenin kapısından dönmüştür. Şimdi ise küçük bir apartmanda yalnız bir hayat sürüp, nefret ettiği bir işte çalışmaya başlamıştır. Bir gece kahve içmek üzere gittiği Insomnia Café'de, Angela ile tanıştıktan sonra her şey değişir. Angela, ona kayıp bir kütüphanenin kapılarını açar. Orada ünlü yazarların henüz yazmadıkları kitaplar, raflarda durmaktadır...

Perker'in muazzam bir şekilde dengelediği siyah ve beyazın harmonisi, kitabı anlayamadığınız şekilde bir arada tutuyor. Karakterlerini o kadar iyi ve tutarlı bir şekilde kurguluyor ki şehrin tuhaf, döküntü ve kirli havasıyla müthiş bir uyum sağlıyor...

- Publishers Weekly
 
Cairo (Kahire) ve Air çizgi romanları ile bize ne kadar seçkin bir çizer olduğunu kanıtladı. Şimdi de hem yazarlığını hem de çizerliğini üstlendiği yeni kitabı İnsomnia Café ile karşımıza çıkıyor.

- Graphic Novel Reporter

Tek başına hazırladığı İnsomnia Cafe, başka bir yazarla çalışmanın verdiği sınırlardan sıyrılarak, Perker'in hikayeyi kendi metotlarıyla şekillendirmesine izin vermiş.

- Cbr.com

Olağanüstü şekilde tüyler ürpertici ve çok zekice hazırlanmış bir eser. İnsanı sürekli bir merak içerisinde tutuyor.

- News Review

Perker'in siyah-beyaz tarzı, kompleks mimikleri anlatma yeteneği, keskin ve gölgeli çizgileri, bir döngüde devam eden sert ve provoke edici diyalogları, zehir gibi bir gerçeklik ve karanlık bir fanteziyle harmanlanıyor...

- Booklist

Sayfa Sayısı: 88
Fİyatı: 9.90 TL
"Bu yıldızı çok mu istiyorsun Heatie? Al ye o zaman!"

Tuco Ramirez


peder clemente

Büyük ihtimal alacağım.
Karakarga ve Kutlukhan Perker'den;
1-Cairo=Kahire
2-Air
grafik ve çizgi romanlarını bekliyorum.Uluslararası isim yapmış çizgi roman sanatçımızın en iyi eserlerini basmak ve yayımlamak şart.Değerlerini bilelim ve takdir edelim.

Nightrain

"Bu yıldızı çok mu istiyorsun Heatie? Al ye o zaman!"

memospinoz

Alıntı yapılan: peder clemente - 07 Eylül, 2017, 20:05:09
Büyük ihtimal alacağım.
Karakarga ve Kutlukhan Perker'den;
1-Cairo=Kahire
2-Air
grafik ve çizgi romanlarını bekliyorum.Uluslararası isim yapmış çizgi roman sanatçımızın en iyi eserlerini basmak ve yayımlamak şart.Değerlerini bilelim ve takdir edelim.


http://www.kitapyurdu.com/kitap/kahire/263744.html&manufacturer_id=146478

peder clemente

Teşekkür ederim sevgili Memospinoz.Ben Kahire'nin yayımlandığını bilmiyordum.2011'de Doğan Kitap yayımlamış.İlk fırsatta alacağım.

Nightrain

"Bu yıldızı çok mu istiyorsun Heatie? Al ye o zaman!"


ferzan

    Yanlış hatırlamıyorsam 2004, 2005 ya da 2006 yıllarından birinde (belki 2007'ye de sarkmış olabilir ya da olmayabilir) L-Manyak dergisinde Perker'in ''Uykusuz'' adında bir çalışması yayınlanmıştı...Her ay ortalama 6 sayfa civarı tefrika edilen bu öykü kaç sayı sürdü bilmiyorum ama o dönem L-Manyak almayı bıraktığım için birkaç ayda bir dergiye göz gezdirdiğimde öykünün devam ettiğini görmüştüm aralıklarla...Elimde birkaç sayı numune de olacak 10 sene önceden, bulursam paylaşırım...

    L-Manyak'ta yayınlanan bu öykü, Perker'in adeti olduğu üzere bol taramalı ve siyah beyazdı ama şöyle bir fark olduğunu şimdilerde idrak ediyorum...Perker'in 10 sene önceki çizgi, çini ve tarama stiline sahipti...Ne demek istediğimin anlaşılması için bir ''Kahire'' grafik romanına, bir de ''Ece'' yahut ''Eski Sevgili'' veyahut ''Öyle Bir Geçer Zaman Ki'' albümlerine karşılaştırmalı bakmak yeterli olacaktır...Dikkatli gözler, Kahire ile diğer üç kitap arasındaki (az da olsa) üslup farkını ve kaçınılmaz ilerlemeyi (en usta çizerler bile ilerlemeye küçük adımlarla da olsa devam ederler) farkedecektir...

    O dönem L-Manyak'ta yayınlanan bu öykü, gene L-Manyak öyküleri aksine sayfaların tam yanlarında, her sayfada olacak şekilde öykü adının şeridini taşıyordu dikey ve ince olarak...Her sayfada ama...Bu da bana o zamanlar şunu düşündürtmüştü ; Perker bu hikayeyi Amerika için çizdi, bahaneyle L-Manyak'ta yayınlatıyor, üstelik Amerikan comics sayfa formatı, bizdeki A4 Frankofon dergi formatı yanında bir miktar daha yanlardan içeriye doğru daraldığı için, kenarlarda üst ve alttakilerden daha büyük boşluklar olmaması için her sayfanin yanlarına hikaye adı şerit olarak dikine eklenmek suretiyle bu fark ortadan kaldırılmış oldu...

    Nitekim sayfalara baktığımda 2000'lerin ortasındaki Perker stilini hissettiğimden, 2011'de de Insomnia Cafe'nin Amerika'da kitap olarak ilk yayın haberini de hatırladıktan sonra eminim ki Perker bu hikayeyi ilk olarak L-Manyak'ta yayınlatmış...Belki o dönem Amerika için hazırlarken askıya aldı da dergide devam etti, daha sonrasında kitabın tamamlanıp Amerika'da yayın serüveni 2011'i bulmuş olabilir, bilemeyiz...Sadece tahmin yürütebiliriz ama şu bir gerçek ki Insomnia Cafe'deki karakteri de, sayfaları da ben 2000'lerin ortalarında L-Manyak'ta gördüğümü çok net hatırlıyorum ve hatta arşivimde de mevcut...Bu noktada ortaya ayrıca bir tespit çıkıyor...Bir Amerikan grafik romanı, Türk dergisinde Amerikan formatında çizilip tefrika ediliyor ve kitap haline gelmesi de yine ilk Amerika'da oluyor...Belki Amerika yayını için bazı revizeler yapılmış olabilir...Zira o dönem Amerika'da çeşitli yayınlar için çizdiği kısa hikayelerin balonlarını yerelleştirerek L-Manyak'ta yayınlattığı da oluyordu...Kendi eserleri üzerinden zararsız bir değiş tokuş hali gibi düşünebiliriz...

    Gerekli ya da gereksiz, paylaşmak istediğim bir bilgi ve tahmindi...
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

pizagor

İç kapaktan:

Insomnia Cafe, ilk olarak 2004 yılında L-Manyak dergisinde Uykusuz ismiyle 12 sayı boyunca yayınlandı. Daha sonra 2009 yılında Amerika'nın sayılı çizgi roman yayımcılarından biri olan Dark Horse tarafından Insomnia Cafe ismiyle ilk kez kitap olarak basılmış oldu.

Değerli açıklamalar, hikayenin yaratım sürecine ve albümün ortaya çıkışına bir nebze olsun hakim oluyor merak eden okur.

İç kapakta bir ifade daha var; Kitabın çevirmeni Emre Yavuz arkadaşımızmış. Bu son bilgi ışığında bir tuhaflık ortaya çıkıyor: Türkçe yaratılmış bir hikaye illaki çeşitli kayıplarla önce İngilizce'ye çevriliyor, Dark Horse'un o albümünden de yine illaki ifade kayıplarıyla yeniden Türkçe'ye çevirilip Kara Karga etiketiyle yayınlanıyor. Hakikaten böyle bir yol izlendiyse saçma olmuş. Henüz okumadım ancak şöyle baktığım iç sayfalarda balonlar dijital doldurulmuş. Bunu görünce önce kaybolan, muhtemelen Sayışman imzalı, sıcacık kaligrafi için derin bir ah çektim (ki sanıyorum L-Manyak kaligrafiden hiç vazgeçmedi), sonra da balonlar dijital ise sanırım tahmin ettiğim gibi bir durum söz konusu dedim içimden.

Ferzan dostumuz eski sayfalarını paylaşsa da teşhisimizi koyabilsek...

İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


ferzan

    Kaligrafi konusunda emin değilim...Derginin %90'ı Şevki Sayışman ve Fatih Kaan balonlamasıyla çıkıyordu ama balonlamaya geç gelen bazı işler için dizgi yapıldığı da oluyordu...Nedense bu hikayenin L-Manyak'taki tefrikası için el yazısı değil de karakteristik ve bilhassa konuşma balonlarında küçük harflerden oluşan daktilomsu bir font kullanıldığını hatırlar gibiyim...Yani bir başka bilgisayar dizgi hadisesi olma ihtimali çok yüksek ama kesin konuşamıyorum...Şu eski sayıları bir bulabilsem...  ???
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

pizagor

SPOILER İÇERİR

Kitabın finaliyle birlikte hissettiğim aldatılmışlık oldu en başta. Tamam okur olarak ters köşeleri takdir ediyoruz da burada son sayfaya kadar bahsi geçmeyen şizofrenik bir vakaya dair herhangi bir işaret olmaması, hatta bu durumun Carlos karakteri özelinde adreslenmesi, okuru şaşırtmaktan ziyade bilerek ve isteyerek kandırmak olarak tariflenebilirdi. Öyküde 'Arşiv' ile ilgili bölümlerin kimin ağzından aktarıldığının atlanması rahatsızlık yaratmıştı bende. Ki çok basit bir anlatım farklılığına gidilseydi, hikayenin birilerinin gözünden anlatıldığı bir kurgu düşünülseydi de sonunda yaşattığı ters köşe etkisinden zerre kaybetmezdi ve adım adım bu noktaya döşenen yol okur nezdinde daha takdir edilir olurdu diye düşünüyorum. Kapağını kapatmamın ardından geçen birkaç saat sonrasında ise daha kabul edilebilir hatta güzel görünmeye başladı kitabın bütünü: eksik bırakılmış ama konu ve anlatı itibariyle tatmin edici. Perker'e karşı biraz daha insaflı ve adil davranmaya başlamıştım. Palahniuk, Tyler Durden'ın maddi varlığını ortadan kaldırırken tepkim aldatılmışlıktan ziyade şaşırma, takdir ve bir dehayla karşılaşmanın yoğun kıvamlı bir karışımı olmuştu. Dolayısıyla tepkilerimde yumuşama, kabul ve takdir söz konusuydu.

Ancak anlamlandıramadığım, gereksiz olduğunu – hiçbir şeye hizmet etmediğini düşündüğüm bazı bölümler (Kolinsky'nin televizyon kumandasını silah yapıp kendini koltuklara fırlattığı kareler ya da evsiz adama ayrılan yakın plan paneller - ki bende o adamla ilgili bir gizem varmış hissi yarattı – veya Arşiv'e giderken selam verilen kişiler) ile ilgili sıkıntım devam ediyor.


İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


ferzan

    Ben de hafta sonu okudum nihayet...Özgür Abi 'nin (Pizagor) dediklerine katılmakla birlikte kitaba bir diğer açıdan yaklaşacağım...

    Perker, bu eseri 2000 'lerin ilk yarısında L-Manyak 'ta çizmişti aylarca...Kitabın içinde de yazıyor zaten, daha evvelinde yukarıda da konuşmuştuk zaten...İlginç gelen nokta şuydu ki, o zaman aylık bir yerli dergide Amerikan sayfa formatında, Amerikan usulü yazılıp çizilmiş ve Amerika 'da basılması düşünülerek üretilmişti...Bir zamanlar L-Manyak ve sonrasında Lombak 'ın kaliteli editörü ve bugünün sağlam ressam ve sanatçısı Bahadır Baruter 'in, senelerdir Amerika 'da dünya standartlarında üreten Perker gibi bir ismi neden devamlı geri çevirdiğini bu kitabı okuyunca daha iyi anladım...Bildiğim bir şey iyice pekişmiş oldu...

    L-Manyak ve Lombak 'ın en kaliteli zamanlarında, yani Baruter zamanında bir kıstas vardı...Üretimler mış gibi olmayacak, özenti olmayacak, bariz bir ekol öykünmesi olmayacak, olursa ancak underground 'lara ve alternatiflere benzer üslupların yerel ve özgün benzerleri olacaktı...Oky, B.Üstün, C.Üstün, Memo Tembelçizer, Bahadır Baruter, Kenan Yarar, Ersin Karabulut, Suat Gönülay, Emrah Ablak, Çetin Küçük ve daha pek çok isim hep bu ayarda özgün, mizah dergisi işi değil de underground çizgi roman yapan isimlerdi...O zaman yaptıklarının çizgi roman olduğunun farkında değillerdi tabi, sonradan adı konulana dek sadece "çizmek" ti onlar için...

    Perker de türlü dergilerden sonra  HBR Maymun dönemi, birkaç gazete üretimi ve sonrasında kapağı Amerika 'ya atmıştı Oğuz Aral 'ın son yetiştirmesi bir harika çocuk olarak...Tutundu, çünkü evrensel dile daha yatkındı...Koyu milliyetçi bir ailenin Amerikalı olmayı becerebilmiş yegane oğluydu ve hem ailesine, hem de ülkesine başarılı bir Türk kökenli dünya sanatçısı olma gururunu yaşatmıştı...

    Ne var ki o dönem Türkiye ile bağlarını koparmamak için bizim toprakların Heavy Metal 'i olan bu dergilere Baruter onu almadi...Bir röportajında isim vermeden demişti zaten; "O kadar harika bilekler geliyor ki bazen, için yanarak almıyorum dergiye. Çünkü işleri buralı değil, yabancı. Kendine yabancı..."

    Vaktiyle İtalya 'da da çizmiş ve müthiş bir batı resim sanatı eğitimi alarak kendini yetiştirmiş dünya standartlarında bir sanatçı olan Baruter, lümpen ve kapalı fikirli biri değildi...Bazıları bunu çok yanlış yorumlardı, vizyonsuzluk olarak görürlerdi...Oysa gerçek bir editörlüktü bu seçim, çünkü dergide bastığı işlerde mizah sosu olduğu kadar bağımsız festival filmleri tadında özgün noktalar da vardı ve Perker, bir Zeki Demirkubuz filminin yanında yabancı sit-com 'lardan uyarlama kahkaha efektli yerli komedi dizileri yapıyor gibi kalıyordu...Tüm çizgi kalitesine rağmen bir Kenan Yarar, Ersin Karabulut ve Suat Gönülay atmosferi veremezdi...Bu isimler batıda oldukça ilginç karşılanıp adlarına dosyalar hazırlanan, batılı editörlerin çalışmak istedikleri isimler oldular ama zaten ezelden beri batıda çalışan Perker herhangi kaliteli bir profesyonelden öteye henüz geçmedi...Çünkü her zaman ideal ve genel geçer bir usta bilekti ve yeni bir dünyanın kapılarını aralayamaz, sadece var olan anlatıların birer benzerlerini gayet iyi bir şekilde yapabilirdi...Perker, Hollywood idi kısacası.

    Yıllar sonra Baruter tüm enerjisini Penguen ve siyasi karikatürlere verince, L-Manyak 'tan ayrıldıktan sonra kurdukları ve 4-5 sene kadar efsanevi bir şekilde devam ettikleri Lombak 'a da gereken önemi vermemeye başladı. Zaten L-Manyak 'tan Lombak ekibi ayrıldıktan sonra dergi yol geçen hanı olmuştu. Aynı şey Lombak 'a da oldu ve çok geçmeden kapandı 80 küsur sayının ardından...Baruter 'in editörlüğü ile birlikte nitelikli yerli underground bitti, bu türde efsane olan isimler de kendi haftalık dergilerini kurdular, arada bu tarz dergilere niyetlendiyseler de asla eski tadı bulamadılar...Baruter bile evrim geçirdi zaman içerisinde.

    Bu psikolojik dağılma başlayıp da kıstaslar esnediğinde Perker de o müthiş çizgisiyle nihayet dergilere girebildi. Leman, L-manyak, Penguen, sonra kendi dergilerini kurdu, batırdı, bir daha kurdu falan...Süper üretken biri olarak senelerdir hem Amerika 'ya, hem de buraya çizmeye devam ediyor zaten...

    Ama Perker 'in bu yerli dergi süreçlerinde yaptığı işlerin hiçbiri yeni bir şey söylemedi...Sadece daha evvel yapılanları çok iyi bir şekilde tekrarladı...Kapak çizdi...Politik karikatür yaptı...Karikatür köşeleri çizdi, gazetelere vinyet, illüstrasyon, çizgi romanlar hazırladı...Gene dergilerde çizgi romanlar yaptı, Ersin Karabulut 'un kişisel nostaljisi Sandık İçi konseptini bile kendine uyarladı "Öyle Bir Geçer Zaman Ki" adıyla. Sonra Karakarga dergisi ile son beş yılın popüler Ot, Kafa ve saire konseptlerini tekrar etti...

    Zilyon tane iş çıkardı. Her biri kaliteli ve üst düzeydi. Moebius 'den bile daha çeşitli çizgi tarzlarına sahipti. Moebius 3 stile sahipse Perker 6 stile sahipti ve tek başına çizdiği Türk Mucizesi 'nde bile 6 farklı çizer çalışıyor izlenimi vermişti...

    Ama ne çare ki konu ve konseptleri asla tamamen özgün ve yeni olamadi...Yukarıda dediğim gibi, yapılanların varyasyonlarını bir de kendi yapmaya, daha iyi yapmaya çalıştı...

    Şimdi İnsomnia Cafe 'yi okurken bunları hissettim yeniden...Perker 'in her eserinde çizgilerine bayılıyorum ama anlatımlarını yapay bulmaya devam ediyorum...Kişisel nostaljilerini bile yapay buluyorum...Sanki böyle olsun da ileride çizerim dercesine aynı yapaylıkta yaşadığını biliyorum, çünkü 2003 'ten beri kendisini takip ediyorum ve sosyal medya ile internet sağolsun, tv programları ve röportajları sağolsun, her seferinde hakkındaki fikirlerimde yanılmıyorum...Türkiye 'nin en kaliteli birkaç çizerinden biri ama en ''mış gibi'' olan tek çizeri bana göre...

    İnsomnia Cafe 'nin fikri çok güzel ama emanet öykünme ve göndermeler de her Perker eserinde olduğu gibi kendini hissettiriyor...Hafif entel bir vurgulama dolaylı karmaşıklık, hikâyenin kurgu ve kendine has akıcılığına leke sürmüyor...Buna rağmen çok duru olduğu söylenemez...Yine de anlatıyor hikayesini iyi bir şekilde...Bir çeviri hikâye olduğunu hissettirerek...Özge Samancı 'nın "Bırak Üzülsünler" 'i de çeviriydi ama buralı ve samimiydi...

    Çizgilere ise zaten laf yok...Amerikan uzun sayfa formatının yer yer kullanılmaya devam eden 3 bant şablonunu (Amerikan 3 bandı, Frankofon 3 bandı ve İtalyan 3 bandı hep farklıdır) bozmamış panellemede ve kitabı görsel anlamda son derece özgün kılmış...İçeriğe harika gitmiş...Bu öyküye has olmuş...

    Perker 'in iş ahlakını seviyorum, çizgilerini seviyorum, çizerliğine büyük saygı duyuyorum ve bir okur olarak kendisiyle iftihar ediyorum ama hikayecilik ve ikna edicilik olarak son derece itici ve samimiyetsiz buluyorum...

    İnsomnia Cafe okunası bir kitap kısacası...Derin ve sıra dışı olması amaçlanıp kısmen de başarılı olmuş ama bazı yapaylıklar, dublaj hissi falan baki kalmış...Ben sadece teferruatına girdim bu yazdıklarımla...

    Değerli sanatçı Kutlukhan Perker hakkında altını çizmek istediğim son nokta şudur ki;

    Kendisinin New York Times 'a ve başka prestijli yayınlara yaptığı illustrasyonları biliyorum meselâ...Adam benimle yaşıtken Society of Illustrators isimli (ya da ona benzer bir ismi vardı) dünya çapındaki organizasyonun tek Türk üyesi oldu...Ana akım için de üretti, sıra dışı ve üst düzey illüstrasyonlar da yaptı prestijli yayınlara...Bugün Amerikalı ünlü yazar, senarist, film yapımcısı, yönetmen ve oyuncu deli gibi çevresi var ve bu çevreyi tamamen kendi üstün bilek gücü ve bu bileği besleyen resimsel zekâsıyla edindi...Ama benim bir okuru ve uzun süreli takipçisi olarak kendisiyle olan en büyük sorunum hikayeciliğindeki yapaylık ve samimiyetsizlik...Bu da olmayınca geriye bir şey kalmıyor. Kurşun geçirmez, bıçak işlemez, paslanıp eskimez mükemmel bir şövalye zırhı ama içerisinde şövalye yok, sadece ara sıra girip çıkan ve her seferinde Rapunzel yahut Pamuk Prenses izi süren yakışıklı bir prens var...Ben bu tarz kombinasyonlara zaten aşinayım ve aradığım şey Kral Arthur destanları ya da yakışıklı, erdemli kahraman prens hikâyeleri değil...Kendisinin harika çizgisine aynı ayarda ortalama üzeri ve genel geçer olmayan daha derin ve samimi öyküler yakıştırıyorum kendi algımca...
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

nocardia

Ferzan bey'in yazısını ilgiyle okudum, bana birçok şey kattı. Teşekkür ederim paylaşımı için.

seastar1000

Kıtabı okudum da hiçbişey anlamadım Buradaki yorumlardan da faydalanamadım Okuyan anlayayan bana da anlatsın desem komık olur biliyorum ama bir yardımsever arkadaş özet geçerse çok sevinirim