En son hangi filmi izledik? Kisa Yorumlarimiz...

Başlatan Ramzy, 15 Ekim, 2009, 23:34:12

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

doktor1881

Yokoluş Netflix de 12 Martda yayınlanan bir film.
İdefixde kitaplarını görünce dikkatimi çekti

Konusu:Gerçekleşen anormal faaliyetlerden dolayı hükümet tarafından gizlice karantinaya alınan gizemli "Area X" bölgesi, onyıllardır kıtanın geri kalanından ayrıdır. Doğa, insan uygarlığının son izlerini de bölgeden silmiş durumdadır. İlk keşif gezisi, bozulmamış, cennet gibi bir doğanın süregeldiğini rapor etmektedir. Bölgeye giden 2. keşif grubu toplu intiharla, 3. keşif grubu dost ateşiyle, en sonuncu olan 11. keşif grubu ise kendilerinin bir gölgesi olarak geri dönmüş ve kısa süre sonra kanserden ölmüştür. 12. keşif grubunu oluşturan bir biyolog, bir antropolog, bir psikolog ve bir araştırmacı, kendilerini nelerin beklediğini bilmeden bölgeye giriş yapar. Görevleri araziyi haritalamak, örnek toplamak ve bütün gözlemlerini raporlamaktır. Akıl almayacak topografik anomalilere ve yeni yaşam biçimlerine şahit olan ekibin birbirlerinden sakladıkları sırların ortaya çıkması ise her şeyi değiştirecektir..

http://www.beyazperde.com/filmler/film-232771/fragman-19548167/

http://www.beyazperde.com/filmler/film-232771/fragman-19546573/

Filmi izlerken yukarıda özetde verilen olayların başlangıcı olmadan hemen hemen 12. keşif grubundan başlamış gibi hissettim
Film hakkında hiç bir şey yazmayacağım Yazacağım her şey spoilere girecek gibi duruyor
Yalnız son yarım saatinde birazcık nefesimi tuttuğumu söyleyebilirim
İzlerken acaba şimdi ne olacak diye bekliyoruz bekliyoruz.....

HacıGeraltEmmi

Bugün izledim ben de. Pek beğenmedim, çok ağır ilerliyor, Lena'nın (Natali Portman) saçma bir motivasyonla içeriye girecek kadroya dahil edilmesi, uyduruk karakterler, gereksiz geridönüşler vs. başında sıktı beni. Filmin en iyi sahneleri fragmanda gösterilenler zaten. Natali hatrına sonunu getirdim diyebilirim. :)

pizagor



Çocuklarımızın kendilerine, kabiliyetlerine ve yapabileceklerine inanmalarını, güvenmelerini sağlayacak filmlerden. Oldukça da eğlenceli. Kesinlikle kızımla da izleyeceğim.
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


pizagor

John Wick...

Daha önce serinin ikinci filmini seyretmiştim, dün de ilkini. Beklemediğim bir şekilde devam filminden daha sönük buldum başlangıcını. İnandırıcılık ve aksiyon kabul edilebilir sınırlarda tutulduğunda keyif de azalıyor sanki. Bu bağlamda uçuk bir üçüncü film bekleyebiliriz ki ikinci filmin sonlandığı noktada bunun sinyalleri verilmişti...
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


pizagor

Küçük Çin'de Büyük Bela..

San Fransisko'nun Çin mahallesinde kamyonunu çaldıran Jack Burton kendini tuhaf - nev-i şahsına münhasır bir yerde, Çinli dostlarıyla birlikte Lo Pan gibi şeytani büyücülerle savaşırken bulur.

80'lerden kült bir Carpenter filminı otuz küsür sene sonra yeniden zevkle izledim. Kurt Russell harika, konu – aksiyon  - kıvamında eğlence - anlatım tam 70'lerden ve 80'lerin başlarından olanların seveceği cinsten...
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


hanac

Kartal Eddie - Eddie The Eagle (2015)

https://www.imdb.com/title/tt1083452/?ref_=nv_sr_2





Kayakla Uzun Atlama'yı yıllardır takip ediyorum ama bu filmden haberim yoktu.

Japon Kobayashi bu hafta sonu Dört Tepe Turnuvasında şov yaparken bir arkadaşım bu filmden bahsetti.

Hemen buldum, izledim ve bayıldım.

Gerçek bir hikayeden uyarlanmış, azimli bir genç olan Eddie'nin Kış Olimpiyatlarına katılma mücadelesi.

Antrenörü olarak da Hugh Jackman var.

Herkese tavsiye ediyorum.

hanac

Hands of Stone - Demir Yumruk(2015)

https://www.imdb.com/title/tt1781827/?ref_=nm_flmg_act_14







Çok daha iyi bir film olmasını bekliyordum.

Boksa meraklıyım, Roberto Duran'ın hayat hikayesi ve antrenör rolünde Robert De Niro olunca sonuç çok iyi olur diye düşünmüştüm ama yanıldım.

Boks sahneleri tatmin edici, youtube'dan Sugar Ray Leonard ile olan orijinal maçı da izledim, resmen aynısını yapmışlar.

Ama bunun dışındakiler çok kopuk kopuk, Duran niye ABD düşmanı oluyor bu yönde kendini nasıl motive ediyor bölümü çok yetersiz anlatılmış ve inandırıcı değil.

Eşi ile olan ilişkisi iyi başlıyor sonra arka plana atılıyor. (Bir Rocky & Adrian beklemiyordum tabii ki)

Robert de Niro başarılı ama antrenör karakteri daha iyi irdelenebilirdi.

Sadece Boksu sevenlere tavsiye edebilirim.

BAHADIR

Robert de Niro, yaşlandıkça Robert de Niro'ya benzememeye başlamış... Son fotoda ki esas oğlanda sanki Ahmet KURAL...

hanac

The Drop - Kirli Para(2014)

https://www.imdb.com/title/tt1600196/?ref_=nv_sr_1







James Gandolfini'nin son filmi imiş.

Şansa rastladım bu filme ve günün sürprizi oldu.

Çok iyi bir film var karşımızda, çeçen mafyasının el koyduğu bir barda çalışan adamın başından geçen bir macera.

Olaylar Brooklyn'de geçiyor ve hikayenin başrollerinden biri de yukarıdaki sevimli köpek.

8/10 Herkese tavsiye ediyorum.

aaciltan

Evet sevgili hanac; The Drop gerçekten de iyi bir film imiş.
Filmdeki bir repliği söylemeden edemeyeceğim; çok etkileyici bir cümle:
Şeytan adeta bedeninizin pes etmesini bekliyordur; çünkü biliyordur ki, ruhunuz çoktan ona aittir...

kharon

Alıntı yapılan: hanac - 13 Ocak, 2019, 17:12:34
The Drop - Kirli Para(2014)

https://www.imdb.com/title/tt1600196/?ref_=nv_sr_1







James Gandolfini'nin son filmi imiş.

Şansa rastladım bu filme ve günün sürprizi oldu.

Çok iyi bir film var karşımızda, çeçen mafyasının el koyduğu bir barda çalışan adamın başından geçen bir macera.

Olaylar Brooklyn'de geçiyor ve hikayenin başrollerinden biri de yukarıdaki sevimli köpek.

8/10 Herkese tavsiye ediyorum.

su siralar Sopranos izliyorum zaten,
Gandolfini varsa mutlaka izlemem lazim bunu

kedidiro

Terry gilliam'ın çekimleri neredeyse yıllardır süren lânetli filmi " don kişotu öldüren adam" nasıl olduysa bir seans için bile olsa manisaya geldi de seyredebildik. İyi ki tamamlayabilmiş. Ortaya o büyük romana çok yakışan harika bir film çıkmış. Standart sinema seyircisinin bile kesinlikle çok seveceği, düşle gerçeğin iç içe geçtiği, mizahı da dramı da yerli yerinde böyle iyi bir filmin sadece " başka sinema" salonlarına hapsolmuş olmasını da ülkemizin çorak sinema iklimine bağlayalım ve tüm edebiyat severlere, sinema severlere, düşler kurmaktan vaz gecmeyenlere tavsiye edelim...

pizagor

The Experiment...

Das Experiment'i Hollywood usulü pişirmek istemişler ve sonuç hüsran olmuş. Yine aslını yaşatan taklitlerden biri, aslının yanına dahi yaklaşamayan, ondaki davranış güdümlemesini anlatamayan bir zaman kaybına dönüşmüş. Adrien Brody'nin, Forest Whitaker'ın oyunculukları da kurtaramamış filmi.
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


Nomad

John Carter
https://www.imdb.com/title/tt0401729/

Bayağı bir öven oldu.
Süper,hiper, düper diyen oldu.
Abartıp, Star Wars'tan aldığım tadı aldım diyen oldu.

Bitirene kadar karnıma ağrılar girdi.
Ben bittim, o bitmedi.
Oyunculuklar facia, karakterler yüzeyselliğin sözlükteki karşılığı, konu köfteye bile konmayacak kadar bayatlamış ekmek kıvamındaki "chosen one"  hikayesi, kurgu dersen o ne.
Sadece kostüm, dekor, makyaj ve efekt salatası.
Hepsi de birbirinden alakasız şekilde bir araya gelmiş.
Yarım ekmek dönerin içine reçel koymak gibi.
Uzak durun.

ZGeralt

Beyaz Tanrı (White God)

2014 tarihli, Macaristan yapımı bir film Beyaz Tanrı. 2014 Cannes Film Festivalinde  "Belirli Bir Bakış  (Un Certain Regard) " ödülü almış. Yönetmenliğini Kornel Mundruczo üstlenmiş. Oyuncular Zsofia Psotta,  Sander Zsater ve Lili Horvath.

Öncelikle ne Macar sineması ne de Macar yönetmen hakkında pek bilgi sahibi değilim. Cannes filmleri ve genel olarak festival filmlerine bakış açım hep mesafeli olmuştur. Sinemanın "etkileyici olma" unsurunun ön planda olması gerektiğine inananlardanım. Derinlikli filmler, dertleri ne olursa olsun her zaman hoşuma gider, sığ bakış açılı filmlere elbette her daim tercih ederim ancak sinema bu konuda edebiyatla aşık atmaya kalkarsa hem  formu gereği o seviyeye ulaşamadığını hem de "sıkıcılaştığını " düşünüyorum.

Festival filmlerinde özellikle bağımsız Avrupa sinemasında bu "denemelere" çok rastladığımdan ve festivallerin günün "politik" yaklaşımlarını  ve "hassasiyetlerini" gereğinden fazla gözettiklerini düşündüğümden arama bir mesafe koymuş, nadiren izler olmuştum.

White God'ı nasıl oldu da izledim peki  Son bir yıldır izlediğim çoğu yapımı ya Netflix üzerinden ya da Google Play'dan kiralama yaparak izliyorum. Yine bir gün Google Play'e neler gelmiş diye gezinirken konusu dikkatimi çekti ve kiraladım.

Filmin konusuna değinecek olursak, ana karakterimiz Lili'nin anne babası ayrı yaşamaktadır. Annesinin bir iş seyahati nedeniyle yurtdışına gidecek olması nedeniyle babasının yanına gelmiştir ve beraberinde en yakın dostu, köpeği Hagen'i de getirmiştir. Babası köpeğin eve gelmesini pek hoş karşılamaz, komşuların tepkisi de onu kızdırır. Bir sabah kapıda bir barınak görevlisi belirir. Görevli, yasaya göre "safkan olmayan" köpekler için ayrıca vergi ödenmesi gerektiğini aksi halde barınağa gönderileceklerini belirtir. Babası sinirlenir ve para vermeyeceğini belirtir. Aynı gün gelişen olaylar neticesinde akşam Lili ile tartışan babası ,köpeği yani Hagen'i yolda bırakır , Lili'nin feryatlarına kulak asmaz.

Bundan sonra film Lili'nin onu bulma çabalarını ve Hagen'in sokaklarda başından geçenleri anlatmaktadır. Öncelikle babanın köpeği terk etme sahnesi ve onu takip eden ilk birkaç dakika müthiş etkileyici, özellikle hayvanseverleri derinden etkileyecektir. Filmin önemli bir kısmı köpeğin başından geçenleri anlatmaya ayrılmış ve burada gerçekten çok başarılı bir iş çıkarılmış. Kullanılan sahneler, yönetmenin plan tercihleri gerçekten etkileyici. Köpeğin hikayesi kesinlikle insanların hikayesinden daha güzel işlenmiş, bu noktada Lili'nin tarafını anlatırken durağanlaşan hikaye Hagen'e gelince "sinemanın gücünü" anlamımıza yardımcı oluyor.

Film bir köpek hikayesi üzerinden keskin bir ötekileştirme ve ırkçılık eleştirisi yapıyor. Aynı zamanda koşulların "karakter değişimine" nasıl etki ettiğini yine bir köpek üzerinden oldukça başarılı bir şekilde aktarıyor.

Bazı sahnelerde yüzlerce köpek kullanıldığını ara not olarak belirtmeliyim ayrıca internette yaptığım okumalarda hepsinin gerçek çekimler olduğunu öğrendim. Gerçekten muazzam bir iş çıkarılmış bu açıdan .

Oyunculuklara fazla değinmeyeceğim, zira kötü veya iyi ayrıştırıcı bir performans göremedim. Hepsi "idare eder" diyebilirim.

Gelelim eleştireceğim noktaya hatta benim  için hayal kırıklığı olan bölüme. Filmin son 15-20 dakikası hikaye birden bire  bir nev-i "fabl" havasına bürünüyor. Hagen bir anda köpeklerin "Spartaküsü" rolüne evriliyor. İnsani davranışlar sergilemeye başlıyor ve bütün film oldukça gerçekçi verilen mesajlar bir anda "masal tadında" verilmeye ve gözümüze sokulmaya başlanıyor. Haliyle filmin bütün havası bozuluyor. Bunu niye yapıyor anlam veremedim gerçekten, seyirciyi rahatlatmak mı amaç yoksa hikayenin sonunu bağlayamayacaklarını düşündüklerinden mi bu yola girilmiş bilmiyorum ama filmin son bölümü kanaatimce bütün filme ihanet ediyor. Sahne sahne işlenen , ince ince verilen filmin tonu bir anda kayboluyor.

Sonuç olarak her şeye rağmen filmi beğendim ama en çok köpeğin bir başına kaldığı ve şehirde yolunu bulmak için dolaştığı sahnelerden etkilendim. Bu sahnelere ait her detay çok hoşuma gitti.

Filmin İMDB puanı 6.9/10, benim puanım ise 6.5/10.

İyi seyirler,