Ana Menü

Ne okuyoruz?

Başlatan kadri kerem, 26 Eylül, 2012, 22:19:16

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

trooper

Alıntı yapılan: Lucky_Luke - 31 Mart, 2025, 19:42:51Vampir öykülerine merakınız varsa H.P. Lovecraft'ın ve Edger Allan Poe'nun kısa hikayeleri mevcut. Adlarını andığım yazarların toplu öykülerinin olduğu derleme ciltler de ya da vampir terimi adı altında derleme kitap olarak geçmiş senelerde çıkan yayınlar mevcut. Tek olarak da İthaki' den çıkan Lovecraft'ın "Charles Dexter Ward Vakası" adlı hikayesi vardır. Bu öyküler Gotik Korku edebiyatı kapsamındadır. Vampir terimi kullanılmaz ya da öykülerin içerisinde geçmez. Sadece kan emici yaratık-canavar olarak tasvir edilirler.

Vampir teması en yoğun olarak kullanılan son çıkan Vampir Avcısı D serisi ki ben iyi bulurum. Light Novel olarak geçer. Anime filmleri de vardır ve aksiyon ağırlıklıdır. Bu da gotik edebiyat alanında ama aynı zamanda bilimkurgu tarafı da az biraz mevcut. Spoiler olmasın ama olaylar gelecekte, günümüzden çok uzun bir zaman sonrasında geçmektedir.

Kitap, öykü, hikaye değilde izlemelik Netflix'de de animasyon uyarlaması " Castlevania" serisi de bence sürükleyici, kafa dağıtmalık bir seyirlik. Yeri gelmişken onu da önereyim. Sizin onerilerdiklerinizde yer alan, benim okumadıklarımı da kenara not ediyorum.

Teşekkürler Poe ve Lovecraft'ın eserlerine de bakacağım en kısa zamanda. Vampir Avcısı D'nin bir animesini yarım yamalak izlediğimi hatırlıyorum sanırım uygun bir zamanda bakacağım. Anime olarak vampir temasının oldukça başarılı şekilde işlendiği Shiki'yi tavsiye edebilirim ben de. Dağların arasında bir kasabaya taşınan bir ailenin ardından ortadan kaybolan kasaba ahalisinin hikayesini anlatıyor. Ben izlediğimde çok sevmiştim.


Netflix'te yayınlanan Castlevania'yı ise izledim ama çok beğenmedim diyebilirim. Eserin içine girebilmem için uyarlandığı oyunların lore'u hakkında biraz daha bilgi sahibi olmalıyım sanırım.


Genel olarak korku edebiyatını ve sinemasını sevdiğimi söyleyebilirim. Draculavari melankolik aristokrat vampir imajı iyidir ama ben daha çok öldükten sonra kabirde huzur bulamadığı için hortlayan, yırtık kefeni ve toprağa bulanmış saçlarıyla kendi kanından gelenlerden başlayarak civar köylere musallat olan hortlak imajını seviyorum. Ne kadar folklorik o kadar keyifli😀

KenParker

April Çizgi Klasik adıyla basılmış Poe ve Lovecraft her iki yazarın da hikayelerinden derlenen çizgi romanlar vardı tavsiye ederim. Bana kalırsa o serinin tamamı alınır. Jack London'ın hikayeleri çok iyiydi çünkü. Yanılmıyorsam 4, 5 sayı bir şeydi.

Gabby

Alıntı yapılan: trooper - 31 Mart, 2025, 21:55:52...Genel olarak korku edebiyatını ve sinemasını sevdiğimi söyleyebilirim...

Döneminde  izlediğim bazı yapımları yıllar sonra tekrar izlediğimde aynı heyecanı bulamadığım çok olmuştur ama TRT de gecenin ilerleyen saatlerinde yayınlanan ve yeni yetmeliğimiz dolayısıyla bazen  tırsarak izlediğimiz, her bölümü birbirinden bağımsız kısa hikayelerden oluşan "Alacakaranlık Kuşağı" (The Twilight Zone) o zaman da çok iyiydi bu gün de hâlâ iyidir. Bilim kurgunun gerilim ve korkuyla harmanlandığı bu dönem dizisinin IMDb beğeni puanı 9.0/10 iken 2020 versiyonu 6.0/10'dır...

gevheri

Alıntı yapılan: trooper - 31 Mart, 2025, 03:18:22Ama okuduğum sekiz kitap arasında en beğendiğimin Aleksey Tolstoy'a ait Vourdalak Ailesi olduğunu söyleyebilirim.
Kitabı beğendiyseniz Mario Bava'nın sinema uyarlamasını da seversiniz belki. I Tre Volti Della Paura isimli filmde ikinci öyküydü. Film birbirinde bağımsız üç öyküden oluşuyor, ismi de burdan geliyor; Türkçe karşılığı korkunun üç yüzü. Amerikada vizyona girerken Black Sabbath diye isimlendirilmiş bu yüzden de daha çok bu isim ile tanınıyor. Filmin aksayan yönleri olmakla beraber eski korku filmlerini sevenleri eğlendireceğini düşünüyorum. Mekan tasarımı ve atmosfer olarak bence çok başarılıydı. Ayrıca açılış ve kapanış sahneleri ile de bana korku çizgi romanlarının havasını vermişti.

trooper

Alıntı yapılan: Gabby - 01 Nisan, 2025, 00:26:31Döneminde  izlediğim bazı yapımları yıllar sonra tekrar izlediğimde aynı heyecanı bulamadığım çok olmuştur ama TRT de gecenin ilerleyen saatlerinde yayınlanan ve yeni yetmeliğimiz dolayısıyla bazen  tırsarak izlediğimiz, her bölümü birbirinden bağımsız kısa hikayelerden oluşan "Alacakaranlık Kuşağı" (The Twilight Zone) o zaman da çok iyiydi bu gün de hâlâ iyidir. Bilim kurgunun gerilim ve korkuyla harmanlandığı bu dönem dizisinin IMDb beğeni puanı 9.0/10 iken 2020 versiyonu 6.0/10'dır...

Twilight Zone ismini daha önce duyduğum ve merak ettiğim bir dizi. Umarım bir gün izleyeceğim.

Benim de bu şekilde önerebileceğim bir korku antolojisi mevcut, türün meraklıları mutlaka biliyorlardır diye düşünüyorum. 2005-2007 arasında yayınlanan Masters of Horror birbirinden bağımsız ve her bölümünde Dario Argento, John Carpenter gibi türün baba yönetmenlerinin çektiği bir saatlik filmlerden oluşuyor. Özellikle ilk sezonda yer alan Argento'nun çektiği Jenifer ve Carpenter'ın Cigarette Burns'ü çok çok iyi bölümler. Ayrıca dizi içerisinde Poe'dan Black Cat ve Lovecraft'tan Dreams in the Witch House gibi başarılı edebiyat adaptasyonları ve Homecoming güçlü savaş karşıtı mesajlar veren bölümler de mevcut.  Bizde TNT'de Türkçe dublajlı olarak yayınlanmıştı diye hatırlıyorum. Korku sinemasına ilgi duyanlara önerebilirim.

trooper

Alıntı yapılan: gevheri - 01 Nisan, 2025, 02:04:05Kitabı beğendiyseniz Mario Bava'nın sinema uyarlamasını da seversiniz belki. I Tre Volti Della Paura isimli filmde ikinci öyküydü. Film birbirinde bağımsız üç öyküden oluşuyor, ismi de burdan geliyor; Türkçe karşılığı korkunun üç yüzü. Amerikada vizyona girerken Black Sabbath diye isimlendirilmiş bu yüzden de daha çok bu isim ile tanınıyor. Filmin aksayan yönleri olmakla beraber eski korku filmlerini sevenleri eğlendireceğini düşünüyorum. Mekan tasarımı ve atmosfer olarak bence çok başarılıydı. Ayrıca açılış ve kapanış sahneleri ile de bana korku çizgi romanlarının havasını vermişti.


Kitabı okuduktan sonra araştırma yaparken bu filmi öğrendim ben de. Henüz izlemedim ama beğeneceğime inanıyorum. Ek olarak kitaptan 2023 yılında Fransız yapımı Vourdalak isimli başka bir film de uyarlanmış. İkisini birden izlemeyi planlıyorum.


https://youtu.be/1NIXWgBkJNU?si=XM3zIL8SJ6A0V-Ua

aitor03

Felsefe, okültizm, vampirler, kurtadamlar, cadılar ve envaiçeşit tuhaflıklar üzerine öyküler, kısa romanlar, araştırma ve incelemelerin olduğu bir yayınevi önereyim. Eli yüzü düzgün çeviriler olması bir yana, f/p olarak da gayet cüzdan dostu kitapları var.

https://www.laputakitap.com

pizagor

Murat Menteş'ten Ucuz Romancılar'ı okuyorum. Deneyimlediğim diğer Murat Menteş kitapları gibi bu da hızla okunan, sürükleyici bir öykü, aforizmalarla dolu sayfalar. Ancak bunu okurken aldığım çizgiroman tadı daha fazla sanki. Zaten bir noktadan sonra özellikle o Martin Mystere öyküsü aklımdan gitmiyor bir türlü.
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


pizagor

Modaya uyup 'Yırtıcı Kuşlar Zamanı'nı okudum. Son noktanın daha ortalardayken, ayan beyan, kör göze parmak şeklinde geliyor olması dışında bir şikayetim yok; gayet sürükleyiciydi, elimden bırakamadım, kızımın dersten çıkışını beklerkenki o kısa sürelerde dahi sayfalarını karıştırıyordum. Ama nerede 'Sis ve Gece'deki, ecnebinin 'twist' dediği o keskin dönüş ve ufacık tefecik kanıt kırıntılarından gelen çözümleme. Okumanızı kesinlikle tavsiye ederim ama referansı 'Sis ve Gece' olarak almadan.
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


Ustura Kemal

Medrese ile tekke çoktan soysuzlaşmış. Bir hindi'ye, bir kaz'a , hatta bir piliçe müderris ve şeyh efendiler her şeyi yapmaya hazır. Herkes kendine göre bir geçim yolu tutturmuş. Aldatmak, devlet kasasını soymak, rüşvet almak sosyal bir erdem olmuş... Askerin yemeğinden, tayınızdan, giyeceğinden , her şeyinden çalınıyor.  Birçok askerin mavzer kayışları bile yok. Silahlarını omuzlarına asmak için çöplüklerde ip artıkları arayan askerlere sık sık karşılaşmak mümkün. Öteden beriden ele geçirdikleri un çuvallarıyla pantolonlarını, ceketlerini yamamış askerler çok. Medreseliler ise rahat. Müderrise rüşvet vererek medreseye girenler askerlikten kurtuluyor. Vakıfların durumu başka türlü değildir. Başına kocaman sarığı geçiren , cüppeye, şalvara bürünen birinin, bir süre sonra tapuların, vakıf gelirlerinin üstüne oturduğunu görürsünüz... Bir sarıklı, bir cüppeli yetimlerin hakkını yiyebilir. Uydurma fetvalar verebilir. Yüz kızartıcı işler yapabilir. Fakat sarığı, şalvarı, cüppesi, sakalı karşısında akan sular durur... Üstteki yazımı okuyunca;  " biz bunları bir yerlerde görmüştük ammaaa " diye söylenmeyiniz lütfen. Görmenize imkan yok. Çünküüü, ben bu yazıyı : Atatürk'ün kız kardeşi makbule Atadan'ın 1951- 1953 yılları arasında yeni İstanbul gazetesine verdiği röpörtajın, 2016 yılında KA kitap tarafından kitaplaştırılarak, " Kız kardeşi Atatürk'ü anlatıyor " " Büyük kardeşim Atatürk  " adıyla yayınlanan eserden aldım. Değerli dostlar, 1857 yılında Zübeyde hanımın doğumundan başlayarak, 1877- 1878 Osmanlı Rus harbini ( 93 harbi ) geri planlarıyla anlatarak ( göçmenlerin dramı, savaş Zaman'ı yükünü tutup zenginleşen Paşa'ların aç gözlülüğü, anadolunun yoksul gençleri kırılırken hacı, hoca, sarıklı takımının askerden Nasıl kaçtığını , ve tarihin Nasıl tekerrür ettiğini  )  Bu değerli kitapta, kız kardeşi makbule hanımın gözünden  Atatürk'ün doğumu, kardeşleri, çocukluğu, okul hayatı , ve hepimizin bildiği komutanlık dönemleri bir belgesel tadında anlatılmaktadır. Okuyunuz, okutunuz.

Ustura Kemal

Bugünkü sohbet konum yazılı edebiyat üzerine değilde sözlü edebiyat üzerine olsun. Siz değerli dostları bilmem amma  ben , her kurban Bayram'ı arefesinde garipsenirim . Bir yakınımı kaybetmiş gibi üzülürüm, hüzün kaplar ruhumu. 60 yıl evveline , çocukluk yıllarıma giderim. 1937 - 38 yıllarında Dersim askeri harekatında görev almış ve o dönemde yaşanılan bütün olayların birebir canlı tanığı olan büyük babam elinde bıçak , köyde ( bayram adına ) koyunları , inekleri Nasıl boğazlayıp parçaladığını , aradan 60 yıl geçmesine rağmen her kurban Bayram'ında yeniden yaşarım . Boğazından oluk oluk kan fışkıran , daha birgün önce benimle dere tepe koşan, oynayan ineğin , koyunun kesilirken son bir yardım isteyen gözleriyle bana baktıklarını acıyla anımsarım. Yaşadığım bu çocukluk travmalarından olsa gerek ki et yemeyi sevmediğim gibi kırmızı et düşkünü insanları da vahşi, saldırgan yaratıklar olarak görürüm . Oysa ki Bayram'lar , gülümsemek, Mutlu olmak, paylaşmak içindir. Yaşadığım yer , büyük ve küçük baş , dört ayaklı dostlarımın yoğun olarak bulunduğu bir coğrafya parçası . Dün, evimin yakınında 10- 15 tane keçi ve koyunu otlatan bir kadına yaklaştım ve ona " hayvanların kurbanlık olup olmadığını " sordum . Bana kurbanlık olmadıklarını , Bayram'dan sonra yaylaya çıkaracaklarını söyledi. Nedendir anlayamadım. Kadının bu cevabı öylesine sevinç duymama neden oldu ki. Zararsız, Dünya'nın en masum canlıları olan bu can dostlarımın en azından bu bayram da kesilmeyecek olduğunu duymak beni öylesine sevindirdi ki.

gamlıbaykuş

Şimdi ben et yemeyi sevdiğim için neden vahşi, saldırgan hatta yaratık oluyorum?

Tabirleriniz hoş değil.
Hayat ne kadar güzel, hoş,
Haydi durma sevgiline koş...

Ustura Kemal

Değerli gamlı baykuş dostumuz. Siz sabah akşam kırmızı et mi yiyorsunuz . Ben o sözleri sabah akşam koyun kesip çevirme yapıp yiyen , Türk filmlerinin kötü adamı karakteri Erol taş tipli vahşi , acımasız tipleri kastettim. Lütfen yazımı bir kez daha okuyunuz. Ben yazımda kırmızı et yiyen veya seven demiyorum. Ben yazımda kırmızı et düşkünü diyorum. Yani anlayacağınız ben bu yazımda ;  " ben, etsiz yemek yemem, etsiz yemekle doymam " diye düşünen yaratıkları kastettim. Sizinle ilgisi ne .

Ustura Kemal

Lal kitap aylık yayınlar yarın dağıtımda olacakmış. İstanbul'da yaşayan Zagor, Tex dostları için güzel bir bayram haberi.

aitor03

Ustura Kemal Bey, tabirlerinizin nereye gittiğini pek önemsemediğinizi görüyorum.
Daha dün (muhtemelen) harçlık parasına çalıştırılan, sömürü zincirinde en yukarılarda, emeğinin karşılığını almadaysa en altlarda yer alan bir çevirmen için koleradan cüzzama etmedik beddua bırakmadınız. Tamam, piyasada çok kötü, bırakın yabancı dili, Türkçe'yi doğru düzgün bilmeyen, kendine çevirmen diyen bir alay tip var ama üç kuruşa adam (veya makine) çalıştırıp ortaya çıkan garabeti piyasaya sürmekte beis görmeyenleri es geçip bu garibanlara böylesine galiz laflar etmek ayıptır. Şimdiyse etseverlere...
Dün bir çevirmen olarak meslektaşım adına alınmıştım, bugünse et düşkünü biri olarak.

Konu başlığıyla ilgili olarak da Fahriye Nedim'in Alaturka ve Alafranga Mükemmel Yemek Kitabında Izgara ve Yahniler bölümünü okuyorum.