Uğurcan Yüce - Celal Kandemiroğlu - Hasan Koçbay - Ertuğrul Edirne

Başlatan hanac, 04 Mart, 2016, 19:02:10

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

hanac

İnternet'de dolaşırken Uğurcan Yüce'nin yaptığı kapaklara rastlayınca şaşırdım çünkü kendisini tanımıyordum.
Hakan Alpin'in Çizgiroman Ansiklopedisinde de adına rastlayamadım.
Oldukça üretken bir çizer imiş ve üretimlerinin çoğunu Almanya'da yapmış.
Güzel Sanatlar Akademisini bitirmiş (Bugünün Mimar Sinan Üniversitesi), okulda öğrenci iken Hürriyet gazetesinde Aybike adlı çizgiromanı çizmiş.



Okul ve askerlik sonrası arkadaşları ile istanbul'da bir büro açmış ve çeşitli çalışmalarda bulunmuş.
Bunlar arasında Film afişleri de var, sanırım en meşhuru Yılmaz Güney'in Sürü adlı filmine yaptığı çalışma.



Kıyamet filminin afişi



Daha sonra 1980 yılında Almanya'ya gidiyor ve ünlü Bastei Yayınevine kapak ressamı oluyor.
20 yıl içinde yaklaşık 2000 adet kapak resmi çizmiş, bunların 1200 tanesi de "Gespenster Geschichten" yani "Hayalet Hikayeleri" adlı seriye ait.





Kung-Fu adlı serinin de kapaklarını çizmiş.



He-Man adlı serinin de kapaklarını çizmiş.



Bu değerli çizeri 7 Şubat 2015 de kaybetmişiz.
Kendisinin anısına hazırlanan youtube video filmi ektedir

https://www.youtube.com/watch?v=5Mm2OzieHek

Peyami

İyi bir keşif olmuş. Net'te neredeyse hiç bilgi yok ama çizimleri-resimleri iyiymiş...Nasıl oluyor da bugüne kadar atlanmış şaşırdım. Aybike ÇR'ından da bahsedilen bir yere rastlayamadım. Sanki özellikle yok sayılmış herkes ya da birileri tarafından.

İstanbul'un 100 Grafik Tasarımcısı ve İlüstratörü kitabında bilgi verilenler arasında olduğu çıkıyor.

Bir de ölüm haberinde ilginç bir not düşülmüş:

"Resim sanatına çok küçük yaşlarda başlayan Ressam Uğurcan Yüce, henüz genç bir yaşta bir fabrika duvarına yaptığı dev boyuttaki kabartma bir resimle dikkatleri üzerine çekmişti."

Gerçekten tam filmlere konu olacak epik bir başlangıç olmuş meslek yaşamına. Gel de merak etme şimdi o fabrika duvarındaki hem de kabartma olan resmi...
 

hanac

Uğurcan Yüce'nin alttaki orijinal resmi (31x35cm), 490 € ya satılıyormuş.


hanac

Başlığın adını Uğurcan Yüce - Celal Kandemiroğlu - Hasan Koçbay - Ertuğrul Edirne olarak değiştirdim.

Çünkü bu 4 lü birlikte Almanya'ya gidip orada çalışmışlardır.

Birlikte mi gitmişler, ayrı ayrı mı orasını kesin olarak bilemiyoruz. Sanırım hepsi okuldan da arkadaş imişler.

Hennessy arkadaşımızın Sn. Ertuğrul Edirne ile yaptığı röportaj da bu konudan biraz bahsedilmiştir.

http://altinmadalyon.com/altin/index.php/topic,7009.0.html

kalidor

Videodaki görseller özellikle  fantastik türe gönül verenler için harikulade. Yalnız bir Earl Norem ve Joe Jusko etkileşimi de var gibi. Ustaya Allah rahmet eylesin. En azından Almanya'da yaptıkları işler değerini bulmuştur.
Crom! Ölüleri Say...

hanac

Celal Kandemiroğlu Kapakları;

Captain Future (Bunun çizgifilm serisini çok severdim)



Bromm



Tex Norton



Gabby

Alıntı yapılan: hanac - 05 Mart, 2016, 16:42:50
Celal Kandemiroğlu Kapakları...


Fransız Vents d'Ouest ve Hollandalı yayıncı Farao tarafından 1988 yılında yayınlanan,
öykü, çizim ve renklendirmesi Celal Kandemiroğlu'nun elinden çıkmış Kane adlı çizgiromandan birkaç örnek...














memospinoz


ferzan

Alıntı yapılan: Gabby - 15 Mayıs, 2020, 19:24:40

Fransız Vents d'Ouest ve Hollandalı yayıncı Farao tarafından 1988 yılında yayınlanan,
öykü, çizim ve renklendirmesi Celal Kandemiroğlu'nun elinden çıkmış Kane adlı çizgiromandan birkaç örnek...

    Bu çizgi romanın görselleri harika olmakla birlikte ciddi ciddi Celal Kandemiroğlu elinden çıktığına dair şüphelerim oluşmadı desem yalan olur. Kendisinin aynı dönem Türkiye Çocuk 'ta yayınlanan çalışmalarını gayet iyi hatırlıyorum. Buradaki çizgi tadıyla örtüştürememekle birlikte görsellerde Hermann Huppen (Comanche), Michel Blanc-Dumont (Jonathan Cartland) ve Christian Rossi (Jim Cutlass) tarzlarının harmanını anımsatan çok sağlam bir 80 'ler frankofon tarzı söz konusu. Kumaş kıvrımlarından mekanlara, taramalardan sahne kuruş biçimine, kadrajların oluşumundaki tercihlerden çininin kendisine kadar kesinlikle batıda yetişmiş bir bileğin; kariyerinin başından beri frankofon camiasında pişmiş batılı bir bileğin ürünü gibi görünüyor. Evet, bizde değme frankofon sanatçısına taş çıkartacak çok önemli çizerler yetişti. Suat Yalaz 'ın Paris 'ten Almanya 'ya yaptığı Zorro 'lar olsun, İsmail Gülgeç 'in aynı dönem Almanca ve İngilizce olarak da Avrupa 'da yayınlanan İnce Memed uyarlaması olsun, o dönem gerçekten çok kaliteli bir avuç sanatçımız mevcut ama hiçbirinin görsellerinin hissettirdiği orijin böyle doğma büyüme frankofon hissiyatında değildi. Bazı bazı daha bile iyi ve çizgi dışı işler ürettiler, hatta birkaç örnek için oraya göre bile çok fazla diyeceğimiz numuneler de üretildi, bugün o numunelere denk geldikçe gururlanacağım diye ağzımdan burnumdan köpük geliyor zevkten ama hepsinin bilek orijini, dikkatli bakınca batıda değil de kendi memleketlerinin bağımsız üretim ortamında piştiklerini belli ediyordu. Tıpkı bugün Doğu Avrupalı ya da uzun yıllardır Latin sanatçıların ABD 'de ortaya çıkardıkları işlerin hissiyatının değişik olması gibi. Goran Parlov 'un, R.M. Guera 'nın falan stillerini anımsayın, ne kadar comics çizeri de olsalar bilek orijinleri Avrupa disiplinin hissettirir. Parlov, İtalya piyasasında pişmiştir. Guera ise dibine kadar Latin sosludur. Comicslerde yardırmalarına rağmen dikkatli bakılınca bu sanatçıların çizgilerinden yetiştikleri coğrafya kestirilebilir. Kastettiğim şeyi umarım açık ifade edebilmişimdir, yoksa herhangi bir art niyetim yok.

    Celal Kandemiroğlu 'nun yeteneği ve üretimlerindeki kalite aşikar. Bilhassa renkli çalışmaları, kapakları, film afişleri başlı başına bir mesele. Ne var ki yukarıda Kane adlı çizgi romanın sayfalarına bakarak bu sayfaların onun elinden çıktığına ihtimal veresim gelmiyor. Sonraki yıllarda Türkiye Çocuk 'a yaptığı Biyonik Zühtü ile karşılaştırıyorum (kardeşi Ogan Kandemiroğlu 'nun resimlediği bu serinin sözünü ettiğim macerasını Celal Kandemiroğlu çizmişti). Yukarıdaki sayfalarla tutarlı pek çok ayrıntıya rastlıyorum. Çini tutuyor, kumaş kıvrım stili tutuyor, birçok şey tutuyor ama hissiyat ısrarla tutmamaya devam ediyor. Ne desem bilemiyorum. Yalnızca iki ayrı çıkarımda bulunabiliyorum. Ya kendisi gerçekten çok üst düzey bir çizer ve buralı olmasına rağmen doğma büyüme Avrupa çizgi roman disiplininde yetişmiş biri gibi çizmeyi başarabiliyor, ya da işin içinde adını koyamadığım başka durumlar mevcut. Benim gönlüm ilk çıkarımdan yana olmakla birlikte o dönem bu tatta aşırı profesyonel ve dibine kadar frankofon sayfalar üreten bu adamın neden daha fazla çizgi roman yapmadığını, yaptıysa da neden bilmediğimizi açıkçası çok merak ediyorum.

    Dediğim gibi, hiçbir art niyetim yok ama ilk bakışta olsa olsa Rossi, Hermann ya da Blanc-Dumont kuşağının üretimi diyeceğim bu sayfaların üreticisi olarak kendisinin adı en son bile aklıma gelmezdi. Çok şaşırmakla birlikte umuyorum ki herhangi bir kompoze etme, uyarlama ya da kısmen de olsa altyapı kullanma durumu söz konusu değildir. Bir dönem çok sık görüyoruz bu örnekleri, Şenol Kirpikçioğlu 'nun ajansıyla batıya iş yapan pek çok çizgi romancı bir noktaya kadar işi renk vermeden götürüp sonrasında illa bir panelde fire verir, buranın serbest disiplinli temelini hissettirirdi. Şu an gerçekten çok başarılı ama bu başarıları bilinmeyen bir isimle karşı karşıyayız ya da bambaşka durumlar söz konusu, bilemiyorum. Yalnız ben de bir çizer olduğumdan, 20 yıldan fazladır da çizgiden ciğer okumaya çalışma gibi bir mürekkep falcılığına tutkun olduğumdan, bu sayfaları batı pazarında yetişmemiş birinin çıkarabileceğine ihtimal veremiyorum. Renkli çalışmalar, illüstrasyonlar falan gayet mümkündür, doğrudur da, göğsümüz her daim kabarıktır bu kalitenin farkındalığıyla ama çizgi roman sayfa disiplini çok ince ve deşifresi karbon testinden farksız bir disiplin olduğundan, sadece yetişirken ki bilek kökeni faktöründen ötürü ben halen kendisinden çıktığına inanamıyorum bu sayfaların. Parlov ve Guera örneğimi hatırlayın. Yoksa batılılar çok kutsal olduğundan, batılı çizgi romanlar ulaşılmaz olduğundan falan değil, frankofon güzellemesi yapmıyorum, bizde feriştahı var. Ayrıca çizer kalitesi bakımından hiçbir zaman eksik kalmadık batıdan. Her daim en az bir ya da birkaç aşırı profesyonel sanatçımız vardı ama fırçalarının ucu batıya dönük olsa da sapı her daim buraya dönüktü. Kane sayfalarında ise sap bile batıda, düştüğüm ikilem bu yüzden. Korkum, bir intihal olmasından ötürü. Yoksa dünden razıyım pervane takıp uçmaya.

    Aşağıda birbirinden farklı dört çizerden, Kane ile yakın dönemlere ait dört ayrı örnek paylaşacağım. Kastettiğim o sessiz anlaşma misali doğal bilek kökeni birlikteliğine dair fikir verecektir. İşte Celal Kandemiroğlu 'nun sayfaları da bu isimlerle aynı ekmeği yemiş, suyu içmiş ve havayı solumuşçasına oralı geldi bana. Fırçanın sapı da oraya bakıyor derken anlatmak istediğim buydu. Benim fikrimce oralı olmadan oralı hissiyatlı sayfalar üretmek mümkün değildir. Üreten de muhakkak bir yerden asıl yetiştiği camiayı işaret edecek çok küçük açıklar verir. Yıldırım Örer 'de bunu görebiliriz mesela. O da değme İtalyan 'dan farksızdır Kinowa 'daki, Sally 'deki ve Dago 'daki işlerinde ama illa çok küçük bir yerden buralı arka planını hissettirir, adını koyamadığımız bir şeyler tanıdık gelir. Ersin Burak 'ın çizdiği Volto Nascosto 'lar ise aşırı tanıdık ve buralıydı mesela. Fırçanın ucu da sapı gibi tamamen buraya bakıyordu mesela, bizden olduğu her haliyle belli oluyordu ama ortaya çıkardığı iş kusursuz profesyonellikte bir fumettiydi ama ten rengi beyaz değil de hafif esmerdi. Celal Kandemiroğlu bu çok zor şeyi başarabilmişse ne mutlu ona ve göğsü kabaracak olan bizlere. Ve ne acı bunca zaman bu bilgiden mahrum kalışımıza.


    Philippe Delaby (Bran)
   

    Christian Rossi (Jim Cutlass)
   


    Michel Blanc-Dumont (Jonathan Cartland)
   


    Hermann Huppen (Comanche)
   
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

KenParker


Gabby

Alıntı yapılan: KenParker - 16 Mayıs, 2020, 06:47:21
Yves Swolfs'un Durango'su desem.

Durango için de pekâlâ Kandemiroğlu'nun Kane'i diye bir çıkarsama yapılabilir aslında. :) Çizgilerin üretildiği yıllar baz alınırsa Kane burada ismi geçen çizgiromanların çoğundan yaş olarak daha kıdemli... Niyeyse bir dönemin ürünü frankofon westernler, yeni nesil otomobillerinin birbirine benzemesi gibi bir algı oluşturuyor bende. Buna çok benzeşen renklendirme anlayışı veya çok da sürprizi olmayan çizgiler mi sebep oluyor bilemiyorum.



Alıntı yapılan: ferzan - 16 Mayıs, 2020, 02:45:57
...o dönem bu tatta aşırı profesyonel ve dibine kadar frankofon sayfalar üreten bu adamın neden daha fazla çizgi roman yapmadığını, yaptıysa da neden bilmediğimizi açıkçası çok merak ediyorum...




Eline sağlık Ferzan, hem keyifli hem de -olumlu anlamda- kafa karıştırıcı bir yazı olmuş gerçekten. :) Yukarıya Kane'in arka kapağı ve maceranın son karesini örnekledim. Görüleceği üzere yayıncı "Collectie Colt" adını verdiği seri altında yayınlanacak üç kitabının anonsunu yapmış. Son karedeki "Celal87" imzasının üzerindeki açıklama kutsunda da "bu bölümün sonu" ibaresi var. Buna göre Kane Dolorés adlı ikinci sayının da yayınlanmış olması lazım ama her niyeyse yayınevi bir şekilde isteksiz davranmış ve çizimler de güme gitmiş. Kandemiroğlu'nun tam da bu gelişmenin  yaşandığı 1988 yılından itibaren  çizgiroman piyasasından elini eteğini çekip bilgisayar ve oyun sektörüne yönelmesi oldukça manidar. Tesadüf mü yoksa bu tatsız hadise mi tetikledi  diye insan merak ediyor doğrusu. Volto Nascosto serisinin en sıkı çizeri Ersin Burak'ın Manfredi'nin çok istemesine rağmen 14 sayı içinde sadece 3 kitabı resimlemesi gibi çıkıntılıkları oluyor yayıncıların ne yazık ki.

Benim asıl, "...ya da işin içinde adını koyamadığım başka durumlar mevcut" vurgusu çok dikkatimi çekti. "Başka durumlar" konusunda birkaç ipucu versen iyi olurmuş aslında. :)

KenParker


ferzan

    "Başka durumlar" derken kastettiğim; intihal ve intihalden ayrı olarak kısa vadede emek sahiplenme durumu. Bizde kısa vadede emek sahiplenme olayının bazı örnekleri vardır, gerek yerli gerek yabancı üretimler için telif ve hak iddiası sorunu olmasın diye eli yatkın bir çizere kopya ettirilir ya da kolaj yaptırılır, eklemelerle birlikte üzerinden geçirtilir veyahut da öncekinin izinden ufak değişikliklerle konsept devam ettirilir. Celal Kandemiroğlu 'na Türkiye Çocuk 'tan aşina olduğum için ve de Türkiye Çocuk 'ta realist çizgi roman yapan isimlerin çok büyük bir çoğunluğu ya ucundan kıyısından, ya da yarı yarıya intihale tamah ettiği için bu yayın grubunun üreticilerinden mütevellit arka planı dolayısıyla kendisinin intihal olmaksızın bu denli profesyonel bir iş çıkarıp çıkaramayacağı konusunda ilk anda şüphelerden şüphe beğenmiştim. Şimdi yavaş yavaş ikna oluyorum ki kendisi intihal treninde yer almamakla birlikte gerçekten "yazık olmuş" denecek bir yeterliliğe ve oralı bir profesyonelliğe sahipmiş diyorum aynı zamanda. O dönemin diğer frankofon sanatçılarından hiç de aşağı kalır bir yanı yokmuş. Örnek verdiğim isimler ve Ken Parker 'ın ilave ettiği Yves Swolf örneğinde olduğu gibi Celal Kandemiroğlu bu çalışmasıyla o dönemin çizer kuşağına adeta mükemmel bir şekilde dahil etmiş kendini. Tarz benzerliği değil, ruh benzerliği ve sayfa atmosferi ve ustalık olarak. Yoksa son mesajlarda saydığımız her isim birbirinden farklı tarzlara sahip ama bir dönem ve kafa ortaklığı söz konusu. Celal Kandemiroğlu da kulübe dahil olmuş oluyor böylece. Hindi gibi kabardım kendi adıma ama bir yandan da saçımı başımı yoluyorum böyle bir yetkinliğin çizgi roman yolundan sapması karşısında. Celal Kandemiroğlu halen aramızdayken uygun bir vakitte kendisiyle irtibata geçip bu işler ve üretim süreçleri üzerine daha fazla detaya ulaşmak lazım. Yapılacaklar arasına bunu da not aldım aklıma.

    Türkiye Çocuk 'ta yer alan çizgi romanlardaki intihallere değinmişken, Ken Parker 'ın Milazzo imzalı sayfalarının "Kurdun İntikamı" adıyla yerel bir dağ hikayesine uyarlandığını mı görmedi bu gözler zamanında...Ya da Nick Raider 'ın birkaç macerasından apartılan panellerle "Kasırga / Almanya 'da Türk Çocukları" isimli imitasyon hikayeler mi üretilmedi...İsim zikretmeyeceğim ama Kurdun İntikamı adlı çizgi romanın çizeri (ki kendisi 80 'lerde popüler kültüre yönelik başka çalışmalarıyla da çok ünlüydü) çoğu çalışmasında illa Ivo Milazzo 'dan ya da John Buscema 'dan panel, kompozisyon ya da sahne alıp kendi tarzıyla çinilerdi. Bunların intihal olduğunu bilmediğim yıllarda kendisiyle ne kadar gurur duyar, değme fumetti çizerine taş çıkarttığını düşünürdüm. Adı bilinen ya da bilinmeyen nice Türkiye Çocuk çizgi romancısının, haftalık periyotta gün kurtarmak için Conan 'dan Axa bantlarına, Ken Parker 'dan Nick Raider 'e, Nathan Never 'dan Storm (Kaptan Erok) 'a ve adı aklıma gelmeyen daha nice üretimden sahne apartarak bu sahnelere göre öyküler kurduklarını bilirim. Yerli meslektaşlarından aldıklarını saymıyorum bile. Hatta ilginçtir, Kurdun İntikamı 'ndaki bir sahnenin, Zagor orijinal sayı 401 ve 402 'de yer alan (bizde Lal Kitap Yeni Seri 13 ve 14 numaralı sayılar) maceradaki bir kurt saldırı sahnesinden alındığına tanık olmuştum ki söz konusu Zagor macerası da 90 'ların ikinci yarısında üretilme, Kurdun intikamı da 90 'ların ikinci yarısında üretilme. Eş zamanlı olarak çizerimizin İtalya 'yı takip ettiğini düşündüğüm sıra, aslında Zagor 'daki kurt sahnelerinin de kendinden 20 yıl evvel Ken Parker 'ın karlı kışlı ve kurtlu bir macerasından alındığını görerek şok olmuştum. Milazzo 'dan sadece bizim çizer değil, kendi vatandaşı da intihal yapmış meğer. Aslında İtalya ve İspanya 'da, hatta Fransa 'da bile bizdeki kadar intihal örnekleri mevcut gerek kendi içlerinden, gerekse klasik dönem Amerikan üretimlerinden ama bizdekiler beceriksizce alınıp değiştirilmediğinden fazla göze batıyor, elin adamı intihali çaktırmadan yapıyor. Bizimkiler göze sokuyor. Bütün mesele orada aslında. :)

    Ersin Burak konusunda da ufak bir ekleme yapacağım naçizane bildiklerimle. Aynen dediğiniz gibi Manfredi, Ersin Burak 'ın çizgilerini ve iş disiplinini çok seviyor ve sonrasında onunla başka projelerde de yoluna devam etmek istiyor ama o dönem fumetti diyarında acayip bir çizer bolluğu var. İtalya 'da 90 'lardan beri her büyük kentte mantar gibi biten "squola di fumetto" 'lar, yani çizgi roman okullarından mezun ve iş bulmakta zorlanan İtalyan çizer ve illüstratörlerin açıkta kalmaması için Sergio Bonelli bir karar alıyor ve artık dışarıdan çizerlerle çalışılmamasını istiyor. Bildiğim kadarıyla sadece Tex ekibine bu konuda iltimas geçiliyor, Manfredi 'nin Tex 'e kaptırdıklarından kalan beylik ekibinden ise İtalyan olmayan sadece Darko Perovic kalıyor. Ersin Burak 'ın gerek söyleşilerinden, gerekse şahsi muhabbetlerimizden aslında Bonelli ile çalışmaya devam etme hevesi olduğunu bizzat görmüştüm. Geç gelen ve kesinlikle ustalığına yakışan (ki çok daha fazlasına layıktır bence) bu fırsatın kısa sürmesini hep bir talihsizlik olarak görmüşümdür. Aksi takdirde Volto Nascosto 'dan sonra devamı diyebileceğimiz Shanghai Devil 'de de, apayrı bir proje olan Adam Wild 'ta da kendisini görecektik muhtemelen.

    Yine Ersin Burak 'la ilgili yapacağım bir diğer ekleme ise; 14 kitaplık Volto Nascosto serisinin 3 kitabını çizmesinde aslında yayıncının bir müdahalesi yok. Şöyle ki, Volto Nascosto ekibinde hatırladığım kadarıyla 8-9 tane çizer vardı. Karakterin grafik yaratıcısı ve eserin ilk konseptini oluşturan Goran Parlov bile sadece ilk kitabı çizip İtalya kariyerinin jübilesini yapmıştı. Goran Parlov 1. sayı, Massimo Rotundo tüm serinin kapaklarıyla birlikte sadece 2. ve 14. sayıları, Alessandro Nespolino 3-8-12 numaralı sayıları, Ersin Burak 4-10-11 numaralı sayıları, Leomacs 5. sayıyı, Roberto Diso 6. sayıyı, Giovanni Freghieri 7. sayıyı, Giuseppe Matteoni 9. sayıyı, Gigi Simeoni de 13. sayıyı çizmişti. Bu hesapla bakınca aslında Ersin Burak, bir yabancı olarak seride en çok macera çizen isim. İtalyan 'lardan onun kadar macera çizen sadece Nespolino var, diğer İtalyanlar da bir ya da iki macera çizmiş en fazla. Bunun sebebini bildiğim kadarıyla şöyle açıklayayım;

    Bu tarz mini serilerde kaçınılmaz olarak ekip çalışması gerekli olduğundan, ekibin her üyesinin birbirine uyum sağlaması için hiç de kısa sayılmayacak eskizleme ve birbirine uygunluk süreçleri olur. Bu süreç, işe başlama arifesinde bir nevi yeterlilik testi gibidir. Ekipteki isimler netleşip uyumlulukları da tasdiklenince, projenin ilk konseptini oluşturan çizerin çıkardığı karakter eskizleri tüm çizerlere senaryolar ve maceraların geçtiği tarih ve coğrafyayı içeren epey yüklü dökümanlarla birlikte ulaştırılır. Çizerler her aşamada birbirilerinin gidişatından haberdar olmak zorundadır. Çünkü bu seri ardı ardına yayınlanacağından, aylık takipte okurlar çizerden çizere geçerken karakterlerin görsel yorumlamaları arasında tutarsızlık asla olmamalıdır. Bu noktada serinin sayfa düzeninden tutun da çizerlerin bazı alışkanlıklarına kadar birçok şey kısıtlanır ve çizerin bu şartlar altında kendi sanatsal farkını da gösterebilmesi gibi çok zor bir şey beklenir. Her şey yolunda giderse ve gereken uyum profesyonellik çerçevesinde mükemmelen sağlanırsa iş çizerlerin hızına kalır. Tahmin edileceği gibi bölümlerin bir ayda üretilmesi söz konusu olmadığından, 96 sayfalık her sayı için çizerlere ortalama 6 ila 8 ay arası bir zaman tanınır ki bu rakam Tex gibi bir seride maceraların uzunluğuna göre iki yılı bile bulabilir. Ersin Burak, Rodeo 'nun Ken Parker kitaplarındaki üç bölümlük röportajında başlarda günde bir sayfa çıkarmayı hedeflediğini ama iki günde bir sayfayı bile zor bitirdiğini söyler. Yani Ersin Burak 'ın bu 3 kitabı çizmesi nereden baksak bir buçuk yılı aşmıştır hazırlık süreçleriyle birlikte. Hem de öyle rahat da değil, geceli gündüzlü bir buçuk yıl. O sebeple Manfredi 'nin 14 sayının tamamını da önceden yazıp çizer ekibini organize ederek 9 sanatçıyı da aynı anda işe başlatma durumu söz konusudur ki, daha çok sayı çizenler bir üstteki paragrafta verdiğim çeteleye bakılarak anlaşılacaktır ki serinin bir başından, bir de sonundan çizmişlerdir arada ay bazında çok uzun bir üretim süreci olduğu için. Serinin ilk sayısı piyasaya çıktığında muhtemelen 10. ve 11. sayılar falan yeni yeni tamamlanıyordu diye düşünüyorum. Bu yüzden üçer macera çizen Ersin Burak ile Alessandro Nespolino, nicelik bakımından aslında bu serinin bel kemiğini oluşturmuş oluyor. Ayrıca bu iki isme de ne kadar güvenildiği ortaya çıkmış oluyor verilen kitap adediyle. Bonelli 'deki ve dahası yurt dışındaki ilk profesyonel işinde bu denli yükün altına girip de alnının akıyla çıkacak yegane isimdir Ersin Burak usta. Kendini öyle iyi yetiştirmiştir. Hem de bu işin altından kalkarken kendi çizgisel kimliğinden ve artistiğinden de hiç taviz vermemiştir, her sayfası kendi gibi ama fumetti ekolüne yakışan bir profesyonelliktedir.

    İşte bizlerin maksimum 45 dakikada okuyup bitirdiğimiz ve kapalı devreyle bile iş yapamayıp büyük bir kısmı artık çıkamaz hale gelen fumetti sayılarının üretiminde böyle uzun vadeye yayılmış muazzam bir plan ve program söz konusu. Tex gibi serilerde ise planlamalar neredeyse beş yıllık yapılıyor her macera en az bir yılda üretildiği için.

    Konu konuyu açtı, başlıktan ve mevzudan çok saptıysam kusuruma bakmayın lütfen. ::)
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

ferzan

    Tekrar başlıktaki ana konumuza dönecek olursam, Celal Kandemiroğlu 'nun varsa bu tarz başka üretimlerinden ve bilhassa Kane 'den daha fazla sayfa görmek ister bu fukara gönül. :) Mevcut görseller ve benim nezdimde ufak çaplı bir uyanışa sebep olan değerli ayrıntılar için kendi adıma teşekkürü borç bilirim. Böyle ezber bozacak örneklere her gün rastlayamıyoruz, denk geldiğinde ise tadından yenmiyor. Celal Kandemiroğlu ustaya da helal olsun ayrıca.
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com

Gabby

Alıntı yapılan: ferzan - 16 Mayıs, 2020, 20:40:18
...Celal Kandemiroğlu halen aramızdayken uygun bir vakitte kendisiyle irtibata geçip bu işler ve üretim süreçleri üzerine daha fazla detaya ulaşmak lazım. Yapılacaklar arasına bunu da not aldım aklıma.

Umarım gerçekleşir ve biz de çizgili geçmişimizin karanlıkta kalan bu garip olayının detaylarını ve nedenlerini ilk ağızdan öğrenmiş oluruz. Yayınlanan ilk kitabın çizgileri de çok başarılı elbette ama inanıyorum ki Kandemiroğlu'nun ikinci sayı resimlemeleri daha bir iştahlı ve daha da oturmuş desenlere sahipti, yazık olmuş. Yüzlerce kareyi gergef gibi işle-boya, sonra da onca emek heder olsun. Bir sanatçı için bundan daha büyük hayal kırıklığı ve kırılma noktası olabilir mi...

Tex çizer kadrosuna katılmadan çok önce, -sanırım yetmişli yıllarda- benzer bir olay Arjantinli usta Miguel Angel Repetto'nun başına gelmiş. Yayıncı King Features Syndacate, artık emekli olmayı düşünen Hal Foster'in yerine Prince Valiant devam çizerliği için kendisinden örnekler istemiş. Ama gönderdiği çizimler ya Buenos Aires'teki KFS temsilciliğinde veya merkezde garip  şekilde kaybolmuş. Tabi bu arada işi John Cullen Murphy kapmış. Ancak iş işten geçtikten 5 yıl sonra  yine garip bir şekilde ortaya çıkan bu çok başarılı örnekleri daha önce göremedikleri için dönemin editörleri oldukça pişman olup hayıflanmışlar. Repetto'nun yıllar sonra kendisiyle yapılan söyleşide: "birilerinin işgüzarlığı, unutkanlığı ya da her ne haltsa, en büyük çizgi roman efsanelerinden birini çizme fırsatımı elimden aldı " açıklaması hala bu haksızlığı kabullenemediğini ve içinde derin izler bıraktığını gösteriyor. Bu da bir başka sanatçı ve bir başka kırılma noktası.

Sözünü ettiğim çizimleri bilgisayarımda nereye kaydettiğimi  zar-zor bulabildim. Hazır bulmuşken meraklısı için de aşağıya örnekledim. Yıllar öncesinden gelen ve kendisine iade edilen bu deneme çizimleri Murphy'den çok daha iyi olmasının ötesinde gerçekten Hal Foster'e en yakın Prince Valiant çizimleri.