"Çağının Bir Tanığı Olarak, Tenten, Nam-ı Diğer Herge" - Sinan Gürdağcık

Başlatan yunusmeyra, 10 Ocak, 2017, 03:34:00

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

yunusmeyra

"Çağının Bir Tanığı Olarak, Tenten, Nam-ı Diğer Herge"
Sinan Gürdağcık


BÖLÜM-1

............................................

"Uzun sözün kısası, Avrupa çizgi romanıyla Amerikan çizgi romanı arasındaki en belirgin fark -bence- budur. Avrupa çizgi romanı daha kişiseldir. Fabrikasyon değildir. Yaratıcısının kimsede olmayan özelliklerini taşır. Tıpkı polis arşivlerindeki parmak izleri gibi.
Bu bakımdan Tenten'i bilmek için önce Herge'yi öğrenmek gerekir.

Peki Herge kimdir?


Sanatçının Küçük Bir İzci Olarak Portresi

Georges Remi 22 Mayıs 1907'de Brüksel'in bir işçi mahallesi olan Etterbeck'de dünyaya geldi. Babası Alexis Remi işçiydi, annesi Elisabeth Dufour da ev kadını. En iyisi, kendisinden dinleyelim. Şöyle der Herge, "Babam çocuk giysileri üreten bir firmada çalışırdı. Modeller çizmesinin hayranlıkla izlerdim. Ama çocukluğum bana hep renksiz ve sıradan gelmiştir. Herkes gibi benim de anılarım vardır kuşkusuz. Ama onlara birazcık renk katan yalnızca izcilikle ilgili olanlardır. Annemle babam beni severlerdi. Bundan şikayetim olamaz. Ama birbirimizle çok ilgili de sayılmazdık. Sözgelimi, eve tek bir kitap bile alındığını hatırlamam. Tabii ki babam bir yetimdi ve çok genç yaşta çalışmaya başlamak zorunda kalmıştı. Asla işinin dışında bir şeyle uğraşacak zamanı olmamıştı, onun."

Her ne kadar çocukluğunun sorunsuz ve olaysız geçtiğini söylese de yine onun anlattıklarından öğrendiğimize göre Georges, öyle koyduğun yerde oturan çocuklardan değildi. Çok yaramazdı. Onu sakinleştirmenin iki yolu vardı. Anası basardı sopayı. Babasının metodu ise farklıydı. Eline boş kâğıt parçası ve bir kalem tutuşturdu. Bu da saatlerce sürecek bir huzur ve güven ortamını garantiye almak demekti.

1914 ve 1918 yılları arasında küçük Georges Remi, Ixelles İlköğretim okulunun öğrencisiydi. Okul defterinin orasına burasına resimler karalıyordu. Bunlar, bir çocuğun bakış açısından yansıyan biçimleriyle Alman işgalcilerinin resimleriydi. Birinci Dünya Savaşı yıllarıydı. O bir savaş çocuğuydu. Gördüğü tek Dünya Savaşı da bu olmayacaktı.

Babasının işvereni tarafından yapılan baskı sonucunda, okuldan alınan Georges, dini bir okula yazdırıldı. Bu onu oldukça etkilemişti. Formunun zirvesinde mükemmel bir öğrenciydi. Bu bakımdan bir sorun yoktu. Ona zor gelen, bir üyesi olduğu Belçika İzcileri'nden ayrılıp Katolik İzciler Federasyonu'na katılmak zorunda bırakılması olmuştu. Kendini bir dönek ve bîr hain gibi hissetmişti. Evet o bir izciydi. Kişiliğini şekillendiren o çocukluk ve ilk gençlik yıllarında -kendisinin de söylemiş olduğu gibi- yaşamına renk katan tek şey buydu. Bu küçük izci, hemen hemen tüm hayatı boyunca onun içinde varlığını sürdürdü. Yaşamını etkiledi ve eserlerini etkiledi."

.....................................


"Küçük Georges 10 yaşına geldiğinde, izci olmak, o yaştaki bir çocuk için düşlenebilecek en güzel şeydi. Böylece, çocukluğunun en renkli anılarını edineceği izcilik yılları başlamıştı. Georges Remi, çok geçmeden "Sincap Devriyesi"nin lideri -oymak başkanı- oldu. Artık "Meraklı Tilki" adıyla tanınıyordu. Yaz kampları, bu yoksul işçi çocuğuna hayatında ilk kez gezip dolaşma fırsatını vermişti. İlk kez İspanya, Avusturya, İsviçre ve İtalya'ya yolculuk yapma şansına sahip olmuştu. Kuzey Amerika'ya ve Amerika kızılderililerine ilgi duymaya başlaması da bu döneme rastlar.


Georges Remi, bir yandan da izci dergilerine -tabii ki izcilikle ilgili- hikâyeler çizmeye başlamıştı. İlk kez 1924 yılında Herge imzasını kullandı. Adının ve soyadının ilk harflerinden oluşan bu isim ilerki yıllarda çok ünlü olacaktı. Ama, Herge'nin bu dönem çalışmaları henüz pek acemiceydi.

1925 yılında Herge, katolik tandanslı "Yirminci Yüzyıl" gazetesinde işe başladı. Bu gazete, Peder Norbert Wallez'in -demirden bir yumrukla- yönettiği aşırı tutucu ve milliyetçi bir yayın organıydı. Herge, gazetenin abone servisinde çalışmaktaydı. Bir yandan da "Belçikalı İzci" dergisine, ilk kayda değer çalışması olan "Mayıs böceklerinin oymak başkanı Totor`un serüvenlerini çizmekteydi ki bu tipleme birçok bakımdan Tenten'in ilk habercisi sayılabilirdi.


1926 yılında askerlik görevini yerine getirmek üzere silah altına alman Herge, çavuş rütbesiyle teskere alana kadar geçen sürede, zaman ayırabildiğince, çizmekten geri kalmadı. Askerlik dönüşü tekrar "Yirminci Yüzyıl'da çalışmaya başlayan Herge'nin abone servisindeki görevine şimdi yenileri eklenmişti. Fotoğrafçı çıraklığı, klişeci yardımcılığı, özel sayfaların resimlenmesi, dizgicilik, sayfa düzenlemesi ve son dakikada ortaya çıkan çizim işleri bunların bazılarıydı. Herge, kısa zamanda gazetenin her işe koşan bir elemanı olmuştu. Sıkı katolik eğitimi almış ve izci ruhuyla bütünleşmiş biri başka nasıl olabilirdi?
"İzci Sözü" denince akan sular durur. Bir doktor için "Hipokrat Yemini" neyse, bir izci için de verilen söz o derece önemlidir. İzci asla verdiği sözden dönmez, dönemez. Asla işten kaçmaz ve başladığı işi bitirmeden bırakmaz. İzci, asla, bir üyesi olduğu topluluğa sırt çeviremez, ihanet edemez, yardımdan geri durmaz."


..............................................

"Peder Wallez, hem okuyucu yelpazesini genişletmek hem de gençleri kazanmak için bir çocuk/gençlik eki yayınlamayı düşünüyordu ve kafasında bu görevi üstelenebilecek tek kişi vardı.


"Küçük Yirminci"nin ilk sayısı 1928 yılında ortaya çıktı. Derginin tüm sorumluluğu Herge'ye aitti. Herge, önceleri başka birinin -gazetenin spor yazarının- yazdığı öyküleri resimleyerek işe başladı. Ancak bir süre sonra bu işten sıkıldı. 0, kendi kahramanını yaratmak, kendi hikâyelerini çizmek istiyordu. Bunu gerçekleştirmesi o kadar da zor olmadı. Eskiden çizmiş olduğu Totor`u yeniden elden geçirdi. İsmindeki bir kaç harfi değiştirdi ve ona uygun -esnek- bir meslek yakıştırdı. Genç bir gazeteci... Hiç kimsede olmayan ve hiçbir anlamı bulunmayan bir isim. Hemen tanınabilmesi için -ayırt edici bir özellik olarak- kimseye benzemeyen bir saç biçimi. Ve hop! Tenten karşınızdaydı. Artık, dedektiflikten uzayın keşfine kadar açılan bir yelpazede hemen hemen her türlü serüven içinde rol alabilirdi. Her şeyi yapabilirdi. Tabii ki sadık köpeği Milu'yu yanından hiç ayırmamak koşuluyla.



Bu arada eline geçen Meksika gazetelerinin; Amerikan çizgi romanlarını (Güngörmüşler, Krazy Kat, Kaptan ve Çocuklar) inceleme olanağını bulan Herge, eski anlayışını terketmiş, "kahramanlar kendi ağızlarından konuşmalıdırlar" diyerek, yeni hikâyelerinde "konuşma balonu" kullanmaya başlamıştı.

Böylece, 1929 yılının Ocak ayında, ilk Tenten serüveni "Küçük Yirminci"de yayınlanmaya başladı. Tutucu bir gazetenin ekine yaraşır bir biçimde, Tenten'in ilk işi Rusya'ya gidip bolşeviklerle uğraşmak oldu.

Hikâye her hafta iki sayfa olarak yayınlanıyordu. Elde başı sonu belli bir senaryo olmadığından Herge, her hafta bir önceki haftanı kaldığı yerden başlayarak, aklına geleni çiziyordu. Bir yandan Tenten'e devam ederken, bir yandan da 1930'da başladığı yeni bir diziyi sürdürmekteydi.



Quick ve Flupke adlarında iki yaramaz çocuğun başından geçen komik olayların konu edildiği bu dizi ancak bir yıl sürdü. Çünkü, Herge, Tenten'in kendisi için bütün öteki işlerinden daha önemli olduğunun farkına varmıştı. Bunun nasıl olduğunu gelin, kendisinden dinleyelim.



"1930 yılının Mayıs ayında, Tenten'in Rusyadaki serüveni sona ermişti. Gazete yöneticisinin bir düşüncesi vardı. Sanki Tenten gerçekten varolan biriymiş gibi, onun dönüşü şerefine bir karşılama töreni düzenlemek istiyordu. Tenten olmak üzere bir çocuk seçildi. Bu çocuğu, ben kendi ellerimle hazırladım. Ona bir Rus kıyafeti ve kırmızı deri çizmeler giydirdim. Olaya daha gerçekçi bir hava vermek amacıyla, sözde Tenten ve ben çaktırmadan, Köln'den trene binecek ve sanki Rusya'dan geliyormuş gibi Brüksel istasyonunda trenden inecektik. Hesapça, birileri de bizi karşılayacaktı. Doğrusunu söylemek gerekirse, ben, boş bir istasyona ineceğimizi düşünüyordum.
Hayrettir ki hatırı sayılır bir kalabalık vardı. Bir sürü çocuk, sözümona Tenten'i getirmiş olan vagonun etrafını sarmıştı. İşte o anda anladım ki Tenten, gerçekten yarışı yırtmıştı."


Aynı yıl "Tenten Rusya'da" serüveni Fransa'da da yayınlanınca Herge'nin uluslararası kariyeri başlamış oldu.

Peki ama, Herge Amerika'yla bu kadar ilgiliyken Tenten daha ilk serüveninde neden Rusya'nın yolunu tutmuştu?.. Yanıtlaması çok kolay... Seçimi Herge yapmamıştı. Kararı Peder Wallez vermişti. Zaten, gazetenin politikasına en uygun olan da buydu. "Yirminci Yüzyıl"ın nasıl milliyetçi-muhafazakar bir yayın organı olduğunu daha önce belirtmiştik. Herge'nin Meksika gazetelerinde yayınlanan Amerikan çizgi romanlarından etkilendiğini de söyledik. İyi de, o, bu gazeteleri nereden edinmişti?.. Bunun yanıtı da basit. Gazeteleri ona çalıştığı gazetenin muhabirlerinden biri vermişti. Bu gazetecinin adı Leon Degrelle idi. Aynı kişi yakın bir gelecekte Hitler'in yakın dostu ve Belçikalı faşistlerin lideri olacaktı.

Şimdi tam burada, "Acaba Herge faşist miydi?" sorusu aklınıza takılabilir. Bence o yalnızca, sıkı katolik eğitimi almış, büyüklerinin sözünden çıkmayı aklından bile geçirmeyen "efendi" bir çocuk ve ekmek yediği müesseseye "sadakatla" bağlı, çalışkan bir elemandı. Peki 138 sayfa süren bir hikâyeyi nasıl oluşturabilmişti?.. Bunun yanıtı daha da kolaydı. Peder Wallez, Herge'nin eline bir kitap tutuşturmuştu. Kitabın adı, "Moskova'nın İçyüzü"ydü (Moscove Sans Voiles).

Kitap, emekli Rusya konsolosu Joseph Douillet tarafından yazılmıştı. Bugün okuyanları güldürmekten başka bir işe yaramayacak olan abartılarla ve önyargılarla dolu bu eser, Herge'nin elindeki tek kaynaktı. Bolşevik düşmanlığının doruğa tırmandığı yıllardı. "Yirminci Yüzyıl", küçük okuyucularını da bolşe- vizm tehlikesine karşı uyarmanın yerinde bir davranış olacağını düşünmüştü.
İlerki yıllarda, Tenten öyküleri "Casterman" tarafından albüm olarak yayınlanmaya başlandığında, Herge, bu serüveni kitap yapmak istemez. Ne var ki, Tenten'in giderek ünlenmesiyle birlikte Rusya macerasının korsan baskıları ortalıkta cirit atmaya başlar ve meraklılara fahiş fiyatlarla satılır. Bu durum karşısında, Herge Stüdyoları 1969'da -ki bu Tenten'in 40. yaş gününe denk gelmektedir- koleksiyoncular için yalnızca 500 kopyayla sınırlı bir baskı hazırlar. Yine de korsan yayınlar devam eder. Sonunda Herge, Tenten albümleri dizisinin bir parçası olarak değil, ama, arşivlerinin bir derlemesi olarak, Afrika ve Amerika serüvenleriyle birarada bu Rusya hikâyesini de yayınlar. Bu bile yeterli olmaz. Yalnız 1971 yılının son üç ayında ilk orijinalin fotokopiyle çoğaltılmış 100.000 adedi satılır. Herge ve Casterman bu korsan albümün formatını aynen kullanarak Tenten'in orijinal siyah-beyaz maceralarını yayınlamak zorunda kalırlar.
Tenten'in Rusya macerasının en önemli özelliği Herge'nin ilk kez konuşma balonu kullanmaya bu hikâyeyle başlamış olması ve çıraklık dönemini tamamlayarak ustalık aşamasına geçmiş olmasıdır. "


.......................................................


"Hedef Amerika
Herge, Rusyadan dönen Tenten'i şimdi de Amerika'ya göndermek istiyordu.
Amerika, O'nun çocukluğundan beri özellikle ilgi duyduğu bir ülkeydi. Ama Peder Wallez buna karşı çıktı.Bolşeviklere haddini bildiren Tenten'in Kongo'ya gidip oraya da biraz çeki düzen vermesinin tam zamanı olduğunu düşünüyordu.

O yıllarda Kongo (şimdiki Zaire), küçük Belçika'ya büyük zenginlikler sunan çıtır bir sömürgeydi. Bu güzelin bir tek kusuru vardı. Ülkede, yetişmiş iş gücü sıkıntısı çekiliyordu. Kongo'yu daha tatlı sömürebilmek için de önce Kongoluları eğitmek gerekiyordu.

Tenten, Afrika macerasında bir serüvenciden çok bir kamu görevlisi gibi hareket etmekte, ilkel yerlileri "Anavatan"a daha iyi hizmet verecek biçimde eğitmeye çalışmaktaydı. Herge, kendisine empoze edilen konuyu hiç sevmemişti ve Wallez'le yaptığı bir tartışmadan sonra hikâyeyi sona erdirdi. Rusya macerası gibi bu hikâye de önce Belçika sonra da Fransa'da kitap olarak yayınlandı. Ancak yıllar sonra 1946'da Herge, bir türlü içine sindiremediği bu öyküyü oturup tümüyle yeniden çizdi. 110 sayfayı, sonradan bütün Tenten kitapları için bir standart olacak, 62 sayfaya indirdi, ideolojik bakışı olabildiğince yumuşattı. Emperyalist anlayışı en aza indirdi. Bütün bunlara rağmen Kongo macerası, Herge için -Rusya hikâyesi kadar olmasa da- bir sıkıntı kaynağı olarak kaldı.





Yıllar sonra, Numa Sadoul'a verdiği bir röportajında şöyle der: "Tenten in Rusya macerasında olduğu gibi Kongo hikâyesinde de içinde yaşadığım burjuva toplumunun ön yargılarıyla yönlendirildim. Bu ülkeler hakkında bütün bildiklerim kulaktan dolma şeylerdi. Yıl 1930'du. Afrikalılar koca bebeklerdi. Bizim orada bulunmamız onlar için bulunmaz bir nimetti. 0 kadar geriydiler ki başlarında biz olmasak perişan olurlardı. Falan, filan..."

Gerçekten de Kongo macerası, misyonerlerden tutun da aslan avcılığına, timsahlardan elmas madenlerine kadar eşine zor raslanır bir emperyalist klişeler koleksiyonudur. Kitap, o dönemin gerçek Kongo'sunu anlatan bir resim çizmez. Yalnızca, o yıllarda AvrupalIların Afrika'yı nasıl gördüklerini gösterir.


Macera Dolu Amerika




1932 yılında Herge, uzun zamandır yapmak istediği şeyi gerçekleştirme olanağını buldu. Tenten'i Amerika'ya gönderdi. Aynı yıl yayıncı Casterman'la tanıştı ve Tenten'in bütün hikâyelerinin kitap olarak yayınlanması için anlaştılar. Ufukta başarı gözüküyordu. Peder Wallez'in bir tepeden yuvarladığı küçük kar topu çığ gibi büyümekteydi. Herge, sekreteri Germaine Kieckens'le evlendi. Çiftin hiç  çocuğu olmadı.


Bir gazeteci olarak Şikago'ya giden Tenten` in yaptığı ilk iş Al Kapon'la kapışmak olmuştu. Herge, her zaman gerçek yaşamdaki kişilerden esinlenmişti. Ama ilk kez yaşayan birini aynen kullanıyordu. Hem de adını bile değiştirmeden. Bu serüvenin çizildiği dönemde Al Kapon yaşayan bir efsaneydi. Yani tam Tenten'e yakışacak bir rakipti.


Başlangıçta, Herge'nin niyeti hikâyeyi kızılderililer üzerine kurmaktı.Bu topluma çocukluğundan beri hayranlıkla karışık bir ilgi duymaktaydı. Aslında bunu yaptıda... Hem de kızılderililerden yana tavır koyarak... Ama, konunun fazla derinine inmedi. Bunun nedeni de şuydu; Herge, şekerci dükkânına dalmış açgözlü bir çocuk gibiydi. Sonunda Amerika' sına kavuşmuştu. Amerika`yla ilgili her şeyi birden anlatmak istiyordu. Gangsterlerden içki yasağına, sonsuz çöllerden uçsuz bucaksız çayırlara, kovboylardan kızılderililere, çiftliklerden gökdelenlere kadar her şeyi... Bu serüvende Tenten, zamanı sınırlı tipik bir turist gibi bir sahneden ötekine zıplıyordu.
Herge, Tenten'in Amerika macerasını -bir çok eski hikayesine yaptığı gibi- yeniden çizmiştir. 1945'te yayınlanan bu elden geçmiş hikayede Herge, acımasız bir ayıklamaya girişmiş, geçen zaman içinde edindiği ustalığını konuşturarak bir görsel anlatım şöleni ortaya çıkarmıştı. Kitabın her karesi, en usta işi sessiz filmlerle kıyaslanabilecek derecede anlatıcıdır.



Serüven Doğu'dan Yükselir

Sanatçı yarattığı kahramanıyla özdeşleşir, bazen de kendi yaşayamadıklarını ona yaşatır, demiştik. Herge, tam anlamıyla işkolik damgasını vurabileceğimiz kadar çalışkan biriydi. Ya da öyle olmak zorunda bırakılmıştı. Her neyse... Kendisi Brüksel'de, masasının başına çakılmışken, Tenten, dünyanın dört bir yanında cirit atmaktaydı. Sanki Herge, bu sempatik çocuğa vekalet vermiş gibiydi. Rusya, Afrika, Amerika derken şimdi de sıra Orta Doğu'ya gelmişti.




1932 yılının aralık ayında "Firavunun Püroları" "Küçük Yirminci"de yayınlanmaya başladı. Bu hikâyeyle birlikte, Herge, anlatımına yeni bir unsur katıyordu. Bunun adı, "gizem"di. Artık, tipik dedektif öyküsü ve fantezi de Tenten serüvenlerinin ayrılmaz parçaları oluyorlardı.
Bu kez de önceden hazırlanmış bir planı yoktu. Herge, hikâyeyi haftadan haftaya geliştirirken dönemin popüler romanlarındaki temalardan yararlanıyordu. Esrarengiz bir lanet, gizli bir cemiyet, insanları çıldırtan bir zehir ve tabii ki silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, kullandığı şeylerdi. Bütün bu malzeme, içine gereken dozda mizah katılarak ustaca pişiriliyor, sonuçta ortaya tadı damakta kalacak bir seri çıkıyordu.
O yıllarda güncel olan "Tutankamon'un Laneti"ni de bu arada unutmamak gerekiyor. Konu Herge'ye o kadar çekici gelmişti ki yıllar sonra "Yedi Kristal Küre" serüveninde, aynı temayı kullanmaktan kendini alamayacaktı, firavun öyküsündeki bir yenilik de katı iyi- kötü anlayışının terk edilmesidir. Tenten'i boğulmaktan kurtarıp gemisine alan bir kaptan, silah tüccarlarının bile iyi bir yanı olabileceğini gösterir. Sonraki yıllarda sık sık karşılaşacağımız birçok yan tipin ilk kez sahneye çıkıyor olması da bu hikâyenin başka bir özelliğidir. Kötü adamların ağa babası Rastapopulos, tüccar Oliviera, unutulmaz ikiz polisler Dupont ve Dupond ilk kez bu serüvende okuyucuyla tanışırlar. Hatta polislerin o zamanki isimleri, X33 ve X33A'dır.




Çin İşi-Japon İşi



"Mavi Lotüs" serüvenine gelene kadar, Tenten hikâyeleri, henüz tam bir mükemmelliğe erişmemişti. Bu da Herge'nin yaptığı işi çok fazla ciddiye almamasından kaynaklanıyordu. Tenten1 i ne kadar parlak bir geleceğin beklediğinin henüz tam anlamıyla farkında değildi. "Alt tarafı, bir haftalık işti. Hatta bunu bir iş olarak bile görmezdim. Bana oyunmuş gibi gelirdi." der, Herge. Ama, "Mavi Lotüs"le birlikte, her şey baştan aşağı değişecekti.


Yeni serüvenin duyurusu henüz yapılmıştı ki Herge bir mektup aldı. Mektubu gönderen, Peder Gosset adında bir üniversite rahibiydi. Tenten` in Çin'e gideceğini öğrenince Herge'ye yazma ihtiyacını duymuştu. Brüksel'deki Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğrenim görmekte olan Çinli bir genç tanıyordu. Adı, Çang Çong-Çen olan bu genci Herge'yle tanıştırmayı çok istiyordu. Acaba Herge de bunu ister miydi?..


Buluşma Herge'nin yaşamındaki en önemli dönüm noktalarından biri oldu. İki genç birbirlerine hemen ısındılar. Birlikte Çin üzerine konuştular. Tarih, coğrafya, sanat, dil, edebiyat, felsefe ve en önemlisi, geleneksel Çin resim sanatı, tartıştıkları konulardı. O güne kadar bir çok Avrupalı için olduğu gibi Herge için de Çinliler, çekik gözlü, sarı renkli zalim insanlardı. Yılan yuvası yer, saçlarını kuyruk yapar, küçük çocukları nehre atıp boğarlardı. Herge, bu konuda şunları söylemiştir:

"Böylece daha önce hiç bilmediğim zengin bir uygarlığı keşfetmiştim. Bu keşif, bir sorumluluk duygusunu da beraberinde getirdi. Bundan böyle, Tenten`i göndereceğim ülkeleri ve o ülkelerin halklarını gerçek bir ciddiyetle inceleyecektim. Okuyucularıma karşı dürüst olmak için bunu yapmaya mecburdum."




Gerçekten de bu değişim yalnızca "Mavi Lotüs"le sınırlı kalmadı. Bu arada, Çang, yalnızca Herge'nin değil, aynı zamanda Tenten`inde gerçek bir dostu olmuştu. Çin serüvenini beraber yaşadılar. Yıllar sonra da Tibet'te yeniden biraraya geleceklerdi.


"Mavi Lotüs"ün hikâyesi, hiçbir Tenten serüveninde raslanmayacak ölçüde politiktir. O günlerde, Çin ve Japonya arasında bir çatışma vardı. Batı basını, konu üzerine fazla kafa yormadan, Japon ağzıyla konuşmayı seçmişti. Tek aykırı ses, Tenten`den geldi. Herge, anti- emperyalist bir bakış açısıyla, olaya alışılmadık bir yorum getiriyordu. Bu durum, bazılarının hiç hoşuna gitmedi. Brüksel'deki Japon temsilcileri kitabı protesto ettiler. Bir Belçikalı general de şunları söylemişti: "Bu yalnızca Asya'yı ilgilendiren bir sorundur. Çocuklara göre bir hikâye değil."


                                                                                                                                                                           
(devamı var...)

not1: "Çağının Bir Tanığı Olarak, Tenten, Nam-ı Diğer Herge" - Sinan Gürdağcık
1997 yılında yky tarafından çıkarılan çizgi roman "özel sayısı" : "çizgi roman: çizgi,roman" da yayınlanmış bir yazıdır.
not2: yazıdaki bölüm numaraları ve görseller bizim tarafımızdan eklenmiştir
not3: yazının orjinalindeki "zaman dizimi" bozulmadan bazı bölümler kısaltılmıştır
HULK DEĞERLİ BİR KAHRAMANDIR!
HSD YENİ ÜYELERİNİ BEKLİYOR

pearl jam

Tarkan abi paylaşım için teşekkürler. Bir kısmını sabah okumuştum kalanını okumaya geldim, başlık ana ekrana geri dönsün bu vesileyle  :)

yunusmeyra

az sonra ekliyorum yazının kalanını  ;) görselleride sonra eklerim :)
HULK DEĞERLİ BİR KAHRAMANDIR!
HSD YENİ ÜYELERİNİ BEKLİYOR

yunusmeyra

BÖLÜM-2

Siyasetin İçinden

Asya'dan dönen Tenten, 1935 yılı sonunda Güney Amerika'ya gider. Herge'nin hayal dünyasından çıkma, aslında var olmayan ülkeler ilk kez "Kırık Kulak" serüveninde kendini gösterir. İki -uydurma- Güney Amerika ülkesi arasında petrol şirketlerinin kışkırttığı bir çatışma vardır. Tenten kendini savaşın tam ortasında bulur.



Aslında hiçbir şey uydurma değildir. Gerçekten de 1932 yılında, Bolivya ve Paraguay arasında, birbirine rakip iki uluslararası petrol şirketinin kışkırttığı bir savaş yaşanmıştır 1935'teki ateşkese kadar 100.000 kişi bu çatışmada yaşamını kaybetmiş, olaya "Gran Chaco" vakası denilmiştir. Tenten`de bu "Gran Chapo" olur. I. Dünya Savaşında savaşan he: iki tarafa da silah satarak köşeyi dönen, bir de asalet ünvanı kapan Yunanlı tüccar Basil Zaharoffun yerine, "Kırık Kulak" macerasında. San Theodoros ve düşmanı Nuevo Rico adlı -hayali- ülkelere aynı howitzer topunu pazarlayan "Basil Bazarov" adlı -hayali- kişi ortaya çıkar. Çang'dan alınan dersler unutulmamıştır. Ama, bu kez politik öğeler daha geri plandadır. Herge, anlatım tekniğini geliştirmektedir. Sahneler birbirine özenle bağlanır ve kitabın sonunda her şey yerli yerine oturur.





Ekose Eteklikli Tenten

"Kara Ada"da tipik dedektif hikâyesi motifleri hakimdir. Tenten'in giydiği İskoç eterinden başka bir egzotik öğe bulunmaz. Hikâyenin özelliği iki apayrı dünya arasındaki ilişki üzerine kurulmuş olmasıdır. Bir yandan modern yaşam ve teknoloji, öte yanda lanetli bir ada, yıkık bir ada ve eski efsaneler."Kara Ada" sanatçının yeni ve daha ciddi bir çalışmaya başlamadan önce aldığı derin bir nefes gibidir.





Faşizmin Ayak Sesleri


Zaten, Tenten`in başına ne gelirse meraktan gelir. Herge'nin küçük bir izciyken "Meraklı Tilki" lakabıyla anıldığını biliyoruz. Tenten de ondan geri kalmaz. Tipik bir Tenten serüveni, genellikle, kahramanın zararsız görünen bir eylemiyle başlar. Giderek iş çatallaşır. "Ottokar'ın Asası"nın açılışında, Tenten, bir park bankının arkasına bırakılmış valizi alırken, başına ne işler açılacağının farkında değildir. Milu, bir şeylerden işkillenmiş olacak ki Tenten'i başkalarının işine burnunu sokmaması için uyarır. Ama küçük bir köpeği kim dinler ki?..


Herge, yine var olmayan iki ülke uydurmuştur, Sildavya ve Bordurya... Bununla birlikte Sidavya, her nedense, Balkanlara yerleştirilmiş bir çeşit Belçika'yı andırır. Bordurya ise o zamanın Almanya'sına müthiş benzer. Bordurya askerleri hani neredeyse Nazilerle bir örnek giyinirler. Liderlerinin adı da "Müsstler"dir. Mussolini ve Hitler isimlerinin bir sentezi... Herge bu hikâyeyi çizmeye başlamadan birkaç ay önce, Hitler, Avusturya'yı ilhak ederek "Anschluss"u gerçekleştirmiştir.



Bordurya da Müsstler'in çabalarıyla aynı şeyi yapmaya çalışır. Ama, Tenten buna engel olur. Bu serüvende, unutulmaz diva "Bianca Castafiore" ilk kez ortalıkta boy gösterir. Faust'un ünlü mücevherler aryasını söyler -ki bu mücevherler çok sonraları başka bir serüvene konu olacaktır- ve Tenten'e yardım elini uzatır. Bana -nedense- hep Maria Callas'ı hatırlatan bu hatun, yıllar sonra, tescilli kötü adam Rastapopulos'un -bu şahıs da bana hep Onasis'i çağrıştırır- yatında Tenten'in hayatını bir kez daha kurtarmaktan geri durmayacaktır.



Savaş Yılları

1936'dan başlayarak "Ottokar'ın Asası" serüveninin sona erdiği tarih olan 1939'a kadar Herge, bir fabrika gibi çalışmıştır. "Jo Zette ve Jocko"nun serüvenleri, bant karikatürler, kitap ve dergi kapakları, her çeşit ve çok sayıda reklam ilüstrasyonları bu dönemin ürünleridir. Bir insan nasıl bu kadar çalışkan olabilir?


Savaş, Herge'yi bu koşullar içinde yakalar. Eğitmen olarak kuzeydeki flaman piyade bölüğüne gönderilir. Aynı zamanda makinalı tüfek bölüğünde yedek subaydır. Bütün bu askerlik görevlerini yerine getirirken, bir yandan da haftada iki sayfa Tenten çizmeyi ihmal etmez. Yıl 1940, yeni serüvenin adı "Kara Altın Diyarında"dır.




Alman saldırısı karşısında Belçika kuvvetleri Fransa'ya çekilir. Üç ay hava değişimi alan Herge, eşi ve siyam kedisiyle birlikte Paris'te kalır. Bu arada Belçika teslim olmuştur. "Yirminci Yüzyıl" gazetesi kapatılmıştır. "Kara Altın Diyarında" serüveni yarıda kesilmiştir. Brüksel'e dönen Herge'den, Almanların yayınlanmasına izin verdiği ender gazetelerden biri olan "Le Soir" için bir çocuk eki hazırlaması istenir.

Bu ekte Herge, 1941 yılında, "Altın Kıskaçlı Yengeç" macerasını çizmeye başlar. Ancak, savaş koşullarını yarattığı kâğıt sıkıntısına bağlı olarak, haftalık ek artık ayda bir yayınlanmaya başlamıştır. Bir süre sonra da tamamen kaldırılır. Herge, hikâyenin geri kalanına gazetede günlük bant çizerek devam etmek zorunda kalır. Böylece, anlatım tekniğini bu yeni formata uygun olacak biçimde değiştirir.


Büyük Firar

Gerçekten de Herge'nin uyum gösterme yeteneği hayranlık uyandıracak derecededir. Suya sabuna dokunmazken politik yoruma, kafadan atma öyküden belgelere dayanan anlatıma süratle geçerken, haftalık sayfa düzeninden günlük bant tekniğine çabucak adapte olmuştur. Şimdi, yolunu kesen çok daha önemli bir sorunla karşı karşıya bulunmaktadır. Ama o bunun da çaresini bulmakta gecikmez.


Herge, Alman işgali altındaki bir ülkede icra-i sanat etme durumundadır. Zaten, "Mavi Lotüs" öyküsündeki Çin yanlısı tutumundan dolayı -Japonya, bu ara Almanya'nın en önemli müttefikidir — mimlenmiştir. Ottokar hikâyesinde de neler anlattığı malûmdur. Aslında yapabileceği pek fazla bir şey yoktur. İlk olarak, politikadan tümüyle uzaklaşır. Bu dönemde yayınlanan "Altın Kıskaçlı Yengeç" ve "Yedi Kristal Küre" isimli öyküler, gündelik yaşamın gerçeklerinden özellikle uzak dururlar. Daha sonraki "Tek Boynuzun Esrarı" ve "Kızıl Korsanın Hâzinesi" maceralarıysa tipik kaçış edebiyatı örnekleridir.

"Altın Kıskaçlı Yengeç", uyuşturucu kaçakçılarıyla ilgilidir. Bu serüvende iki yeni karakter karşımıza çıkar. İkinci Kaptan Allan, tipik bir kötü adamdır. Sonraki serüvenlerde, "Firavunun Püroları"ndan tanıdığımız Rastapopulos'un hizmetine girecektir. Böylece, tencere yuvarlanıp kapağını bulmuş olacaktır.


İkinci yeni karakter, Kaptan Hadok'tur. İlerde Tenten'in vazgeçilmez dostu olacak olan Kaptan, bu macerada iflah olmaz bir alkolik olarak karşımıza çıkar ve durmadan Tenten'in başını derde sokar.

Kâğıt kısıtlaması Herge'yi gündelik bant formunda çalışmaya yöneltirken Tenten kitaplarını yayınlayan Casterman'ı da zora sokar. O güne kadar 100-110 sayfa olarak yayınlanan Tentenlerin sayfa sayısı 62'ye iner.


Olumlu değişiklikler de vardır. Bu kitaplar artık eskiden olduğu gibi siyah-beyaz değil, renkli olarak yayınlanacaktır. İlk renkli Tenten albümü olan "Esrarengiz Yıldız" büyük başarı kazanır.


İşgal altındaki ülkesinde, sansür korkusuyla çizdiği bu serüvende Herge, olabildiğince günlük gerçeklerden uzak bir konuyu işlemeye çalışmıştır. Denize düşen bir göktaşını araştırmak. Bundan daha masum ve siyaset dışı ne olabilir? Ne var ki sansür korkusu Herge'yi daha sonra başını ağrıtacak şeyler yapmak durumunda bırakmıştır. Örneğin, göktaşını bulmak için sefer düzenleyen ve Tenten in de aralarında bulunduğu bilim adamları, yani "iyiler", hep mihver ülkeleri ya da tarafsız ülkelerden seçilmiştir. Türlü sabotajlarla onlara engel olmaya çalışan rakip grup, yani "kötüler", Amerika Birleşik Devletleri'nin bayrağını taşır. Bu rakip grubu finanse eden kişinin adı "Bohlwinkel"dir. Bu da bir yahudi adıdır.


Aynı yıllarda, Herge, bir sanatçı olarak anlayışını etkileyecek, Peder Wallez ve Çang'dan sonra, üçüncü önemli kişiyle tanışır. Bu kişi, 'Bravo" dergisine çizmekte olan Edgar Pierre Jacobs'tur. Herge, onun yeteneğine hayran kalmış ve ayrıntılara gösterdiği özenden fazlasıyla etkilenmiştir.

Edgar Pierre Jacobs ,Jacques Van Melkebeke ve Hergé

İşbirliği önerisi geri çevrilmez. Jacobs, "Ottokar'ın Asası"ndaki geri planları ve kostümleri yeniden çizer. "Yedi Kristal Küre"nin çizilmesine de yardımcı olur ve  Herge'nin renkleme anlayışını kökünden değiştirir.


Edgar Pierre Jacobs ve Hergé, "Ottokar'ın Asası"nda...

Ufukta Bir Gemi!..


"Tekboynuz'un Esrarı", Le Soir'da günlük bantlar olarak başladığında Herge, tam bir kaçış teması seçmiş bulunuyordu. Bir "Hazine Avı"... Sanatçı zaman zaman bunun en sevdiği Tenten macerası olduğunu söylemiştir. Gerçekten de bu hikâyede, Herge, sanatını virtüözlük derecesine yükseltmiştir. Serüvenin kurgusunda apayrı üç öykü paralel olarak gelişir. Hazine avı ise ancak, öykünün ikinci kitabı "Kızıl Korsanın Hazinesi"nin on ikinci sayfasında başlar.

İlk iş olarak, Tenten ve Kaptan Hadok, 'Tekboynuz" gemisinin üç ayrı maketini biraraya getirmek için çaba harcarlar. İkinci öykü, bir türlü yakalanamayan bir yankesiciyle ilgilidir ve ilk kitabın sonuna kadar asıl konuyla bağlantısı yokmuş gibi gözükür. Son olarak da Kaptan'ın atalarından olan "Sör Fransis Hadok"un olayla ilgisi ortaya çıkar. Bu arada, Kaptan, bütün Tenten hikâyeleri içinde ataları ve aile geçmişi olan tek karakter olma özelliğini kazanır.



Öykünün ikinci kitabı "Kızıl Korsan'ın Hazînesi" bizi, mucit "Trifon Turnösol"la tanıştırır. Profesör, bundan böyle Tenten maceralarının vazgeçilmez karakterlerinden biri olacaktır.





Zor Yıllar


"Yedi Kristal Küre" 16 Aralık 1943'te Le Soir'da yayınlanmaya başlar. Düzensiz aralıklarla yayınını sürdürürse de 3 Eylül 1944'te yarıda kesilir. Belçika kurtarılmış, müttefikler Brüksel'e girmişlerdir. İşbirlikçi Le Soir gazetesi kapatılmış, çalışanları tutuklanmıştır.


1948 ve 1955 tarihli iki baskısı...

Politikayla hiçbir ilgisi olmadığı halde Herge'yi de birkaç kez tutuklarlar. Bir geceyi hapiste geçirir. Serbest bırakılır. Savaş suçlularını yargılayan mahkemede o da boy gösterir, ama, yalnızca bir seyirci olarak. Hepsi o kadar... Savunma avukatlarından biri, Herge'nin neden mahkemeye çıkarılmadığını sorunca, askerî komiser şu ilginç yanıtı verir: "Ne yani, kendimi gülünç duruma mı düşürseydim?"

Fiziksel bir zarar görmemiş olmakla beraber, Herge, yine de bir biçimde cezalandırılmıştır. Tenten'in yayınlanması yasaktır ve ortalıkta garip dedikodular dolaşmaya başlar. Herge'nin delirdiği hatta öldüğü bile söylenir.


Aslında Herge, bu boşluktan yararlanarak, savaş öncesinde çizmiş olduğu eski hikâyeleri yeniden elden geçirmektedir. Yine de Tenten severlerin "Yedi Kristal Küre" ve profesör Turnösol'un esrarengiz kayboluşunun iç yüzünü öğrenebilmeleri için iki yıl beklemeleri gerekecektir.


Yeniden Doğuş

26 Aralık 1946'da Tenten dergisinin ilk sayısı yayınlanır. Dergiyle birlikte Herge de ortaya çıkar. İlk kez, yeteneğini gerçek anlamda değerlendirebileceği bir yayın organına kavuşmuştur. Kâğıt kalitelidir. Renkler pırıl pırıldır. Gazete içinde günlük bant çizmenin disiplininden, haftada iki tam sayfa çizmenin getirdiği koşullara inanılmaz bir esneklikle uyum sağlayan Herge, hiç zaman harcamadan bu yeni olanakları kullanmaya başlar.


Yerinde ve akıllıca bir kararla Herge, derginin ilk sayısında, "Yedi Kristal Küre"nin bir özetini yayınlar. Amacı, yeni okuyucuları hikâyeye hazırlamak, eski okuyucuların da hafızasını tazelemektir. Sonraki sayılarda Tenten,  Milu ve Hadok, Profesör Turnösol'u bulmak üzere Peru ormanlarının derinliklerine dalarlar. Yeni serüvenin adı, "Güneş Tapınağı"dır.


Bu öyküde sanatçı otantizmin doruğuna ulaşır. Küçücük bir testiden tapınak duvarlarındaki devasa kabartmalara kadar her ayrıntı titizlikle araştırılmış ve yerli yerine konulmuştur. Bütün bunlar hikâyeye zengin bir atmosfer kazandırır ve okuyucuyu havaya sokar. Yıllar sonra uzun metrajlı çizgi filmlere sıra geldiğinde ilk hikâye olarak Peru macerasının seçilmesi boşuna değildir.

1948'den başlayarak Tenten dergisi Fransa'da da yayınlanmaya başlar. Herge yeniden uluslararası olmuştur.



Aman Petrol, Canım Petrol


Üç şeyi iyice öğrenmiş bulunuyoruz. Birincisi, Herge'in iyi bir izci olduğudur. İkincisi de iyi bir izcinin başladığı bir işi asla yarıda bırakmayacağıdır. Son olarak, hatırlayacaksınız, "Kara Altın Diyarında" serüveni, savaşın patlamasıyla yarıda kalmıştı. II. Dünya savaşının sona ermesiyle yarıda kesilen "Yedi Kristal Küre"nin devamını "Güneş Tapınağı'yla getiren Herge, bu kez, aynı savaşın başlamasıyla yarım kalan "Kara Altın Diyarı"na geri döner.

"Kara Ada"dan başlayarak birçok Tenten kitabı yeniden elden geçirilmiştir. Ancak, belki de bütün çizgi roman tarihinde, en çok yeniden çizilen tek serüven bu "Kara Altın Diyarı" hikâyesidir. Kitabın üç ayrı versiyonu vardır ve üçü de birbirinden farklıdır.



İlk versiyon, "Küçük Yirminci"de yayınlanan orijinal siyah-beyaz olanıdır ki 56. sayfada kesilmiştir. İkinci versiyonuna Herge, "Güneş Tapınağı"nı bitirdikten sonra, 1949 yılında başlar. İşin en kolay yolu eskiden çizilmiş sayfaları yeniden elden geçirmek ve hikâyenin devamını bunlara eklemektir. Ama bu o kadar da kolay değildir. Aradan geçen yıllarda Tenten serüvenlerine, olmazsa olmaz unsurlar eklenmiştir. Sözgelimi, Kaptan Hadok ve profesör Turnösol olmadan bir macera düşünülemez. Ama, Herge, mizah yeteneğini kullanarak bu sorunun da üstesinden gelmeyi başarır.

Kaptan, kitabın üçüncü sayfasında -tek bir karede- şöyle bir görünüp kaybolur. Sonra, elli dördüncü sayfada, tam da Tenten`in en sıkıştığı anda yeniden ortaya çıkar ve onu kurtarır. Peki, arada kalan elli bir sayfa süresince Kaptan nerededir?.. Bizzat kendisi sürekli bunu açıklamaya çalışır. Ama, bir türlü fırsat bulamaz. Sürekli sözü kesilir. Ta ki son sayfaya kadar... Bu sayfada Hadok, tam söze başlamıştır ki ağzındaki püro patlar. Kaptan küser ve tepkisini şu sözlerle dile getirir: "Hikâyemin devamını dinlemek için benden umudu kesin!.. Bitti artık, bin Lombar! Hem de tam bitti!.." Böylece , öykü, kazasız belasız sona erer. Herge, Kaptan Hadok'u aslında rol almadığı bir öyküye monte etmiş ve bunu bir güzel yedirmiştir.


Üçüncü versiyon, 1969'da, Tenten'in İngiltere'deki yayıncısı "Methuen"in isteğiyle düzenlenmiştir. Hikâyede, 1940 yıllarında İngiliz mandası altında bulunan Filistin'deki yahudi terör örgütleriyle İngiliz askerleri arasmdaki çatışmalar yer almaktadır. Oysa, artık İsrail devleti kurulmuştur ve bütün bunlar okuyucuya bir şey ifade etmeyecektir.


Her şey değiştirilir. Üniformalar çağdaşlaştırılır. Hatta, Herge'nin asistanlarından Bob de Moor, Antwerp limanına gidip bir petrol tankerini model alan çizimler yapar. Bu da hikâyede kullanılan tankeri daha gerçekçi bir hale getirmek içindir. Herge, artık her ayrıntıya önem vermekte ve hiçbir şeyi şansa bırakmamaktadır. Yeni bir karakter olarak ortaya çıkan Emir Bin Kaliş Ezab'ın yaramaz oğlu Abdullah tiplemesi bile Kral Faysal'ın oğlu Faysal II'den esinlenilmiştir.


Para, Para, Para...




Herge'nin yaptığı işe verdiği önemin giderek arttığını gördük. Gittikçe daha titiz oluyordu. Öte yandan yapılan işin hacmi büyümekteydi. Artık bunun altından tek başına kalkamayacağını düşündü. Böylece, 1950 yılında "Herge Stüdyoları" kuruldu.



Şimdi, kendisine yardımcı olacak bir düzine asistanı vardı. İlerde kendileri de ünlü birer çizgi romancı olacak olan Bob de Moor, Jacques Martin, Roger Leloup ve Baudouin van den Brander bunlardan bazılarıydı.

Sonraları tarihe "Belçika Ekolü" olarak geçen ve çizgi roman'a "Duru Çizgi" anlayışını kazandıran hareket başlamıştı. Herge, artık  yanızca bir sanatçı değildi. Aynı zamanda bir hoca ve başarılı bir iş adamı olmuştu.


"stüdyo Herge ve çalışanların halleri"(Bob de Moor ve renkçiler,çiniciler,kaligraflar...  ;D  ;D
                                                                                                                                                                                 
(devamı var...)
HULK DEĞERLİ BİR KAHRAMANDIR!
HSD YENİ ÜYELERİNİ BEKLİYOR

yunusmeyra

BÖLÜM-3

"Fly Me To The Moon"



Ay'a yolculuk, insanoğlunun en eski düşlerinden biri olmuş, sayılamayacak kadar çok öykü, mitolojik hikâyeler bunu konu edinmiştir. Jules Verne'in 1865 yılında yayınlanan romanıyla birlikte, bilimsellik de bu öykülerde yer almaya başlar. Yine de Wells'in "Ay'daki İlk Adam"ında olsun, Melies'in "Aya Yolculuk" filminde olsun, fantezi sürekli ağır basmıştır.

Artık yeryüzünde gezip dolaşacağı ülke bulamadığını düşündüğünden midir nedir, 1950 yılında Herge, Tenten`i Ay'a gönderir. Ancak kendisinin de özellikle belirttiği gibi, bilimsel mucizeler, ay adamları, ay canavarları, beklenmedik sürprizler gibi fantezi öğelerinden uzak durur.






Serüvene gerçekçi bir derinlik kazandırmak isteyen Herge, konunun uzmanlarıyla uzun uzun görüşür. Hatta, bu uzmanlardan biri olan Dr. Bernard Heuvelmans, Tenten dergisi editörü Jacques van Melkebeke'nın de yardımıyla bir senaryo bile hazırlar. Herge, öyküye gerçekçilik katmak için bu senaryodan alınma birkaç küçük plan kullanırsa da sonuçta kendi hayal gücüne ve edinmiş olduğu bilgi birikimine dayanarak Ay macerasını çizmeye başlar. Ama, bir yandan da Heuvelmans'la işbirliğini sürdürür. Ondan bir çeşit teknik süpervizör sıfatıyla yararlanmaya devam eder.


Öyküde kullanılacak olan roketin ayrıntılı bir modeli yaptırılmış, uzay gemisinin iç aksamı ve mekanlar en ince ayrıntısına karar titizlikle belirlenmiştir.






Yıllar sonra Amerikalıların Ay'a gönderecekleri roketle hiçbir benzerliği olmamasına karşın, bu çabalar -bugün bile- hikâyeye hatırı sayılır derecede bir gerçekçilik ve inandırıcılık kazandırır.


Buna karşılık uzay giysileri, Ay aracı, Kaptan Hadok'un bardağına doldurmaya çalıştığı viskinin yerçekimsiz ortamda sıvı bir top olarak dolaşması gibi ayrıntılar nerdeyse gelecekten haber veren kehanetler gibidir. Hikâyenin temelde bir tek zorluğu vardır. Bilimsellik adına işlenecek ayrıntılar okuyucu için sıkıcı olabilir. Herge, bu güçlüğü de mizah yeteneğiyle aşar. Hemen burada, serüvenden alınma bir diyalogla bunu örnekleyelim.

Teknisyen Wolff: "Bir U.235 atom bölünürken iki ya da üç nötron fırlatacak. Bunlardan biri bir U.238 atomu tarafından emilecek ve atom böylece plütonyuma dönüşecek... Peki ya diğer nötronlar?.. Onlara ne olacak?"

Kaptan Hadok: "Evet... Onlar adına endişeleniyorum..."

Macerada, bilim ve mizahın yanısıra, ihanet ve komplo gibi unsurlar da önemli bir yer tutar. Kötü adamların şantajlarına boyun eğmek zorunda kalan Wolff, sabotajlar yaparak yolculuğu baltalamaya çalışır. Wolff, zayıf karakterlidir, ama tümüyle kötü olduğu da söylenemez. Sonuçta, kendini feda ederek geride kalanların hayatını kurtarır.




Ne kadar incelikle işlenmiş olursa olsun, gerçekçi olma çabaları hikâyeye bir ölçüde zarar vermiştir. "Yedi Kristal Küre" ve "Güneş Tapınağındaki dinamizme ulaşmak mümkün olmamıştır. Herge de bunun pekâlâ farkındadır. Bir sonraki öyküde yeniden yeryüzüne döner.


Soğuktan Gelen Tenten

"Tenten ve Herge'nin Dünyası" adlı kitabın yazarı Benoit Peeters, şöyle der: "Eğer Herge'nin başyapıtı olarak bir kitap seçmek gerekseydi, bu mutlaka, "Turnösol Olayı", olurdu."


Gerçekten de gerek konu zenginliği, gerekse, çizgide olsun, diyaloglarda olsun, doruğa çıkmış ustalık bakımından bu serüven, yalnızca Herge'nin değil, aynı zamanda dünya çizgi romanının klasikleri arasında bir başyapıt olarak yerini alır. Herge, bu macera için, eskiz defteri ve fotoğraf makinasını eline aldığı gibi İsviçre'nin yolunu tutmuş; kahramanlarının izleyecekleri yolu ve sahne alacakları mekanları en ince ayrıntısına kadar belirlemiştir.

Öykü, temelde tipik bir casusluk hikâyesidir. Bu kez, çok önemli bir buluşa sahip olan Profesör Turnösol kaçırılmıştır. Tenten ve Kaptan, profesörü kaçıran casusların peşine düşer ve İsviçre'den Bordurya'ya kadar iz sürerler.


Bordurya'yı "Kral Ottokar'ın Asası" serüveninin saldırgan ve militarist ülkesi olarak hatırlayacaksınız. Geçmişteki bu özelliklerinin hiçbirini yitirmemiş olan Bordurya, şimdi "Doğu Bloku" içinde yer almaktadır. Herge, bunu doğrudan doğruya söylemese de birçok biçimlerde okuyucusuna hissettirir. Ülkede, meydanları, bıyıkları Stalin'inkilere benzeyen Milli Şefin heykelleri süsler.


Hikâye, Tenten dergisinde 1954 yılında yayınlanmaya başlar. "Soğuk Savaş"ın bütün hızıyla sürdüğü bir dönemdir. Ottokar öyküsünde geçen, Sildavya ve Bordurya arasındaki çatışma, Hitler Almanya'sıyla batı demokrasileri arasındaki ilişkiye göndermeler yapmaktaydı. Bu kez aynı tema, Doğu Bloku ve batı arasındaki gerilim üzerine oturtulmuştur.


Sonuçta, sorumluluğunun bilincinde bir bilim adamından beklenecek biçimde, Turnösol, Atom Bombasını gölgede bırakacağı söylenen buluşunun belgelerini yok eder ve hikâye tatlıya bağlanır.


Eski Dostlar... Eski Dostlar...

Herge, gazetenin birinde küçük bir haber görmüştür. Köle ticaretinin günümüzde hâlâ varlığını sürdürdüğünden söz edilmektedir. Kaçakçılık ve silah ticareti sanatçının her zaman ilgi duyduğu konulardır. Böylece Tenten'in en güzel serüvenlerinden biri ortaya çıkar. Sanatçının eline "Kara Altın Diyarı"na geri dönmek için bulunmaz bir fırsat geçmiştir. Bundan yararlanarak, Herge, eski hikâyelerinde rol almış ama çoktandır ortalarda görünmeyen "ses getirmiş" karakterleri yeniden bir araya toplar.


Mükemmel bir kurguyla Emir Ben Kaliş ve oğlu Abdullah, "Kırık Kulak"taki General Alkazar, "Mavi Lotüs"teki Dawson,Dr. Müller, Allan, Rastapopulos, Waggs, Bianca Castofiore ve Senyor Oliveira, sayıları kalabalık olmasına karşın hiçbir kargaşaya neden olmaksızın bu serüvendeki yerlerini alırlar.



Küçük İzci, Ne Oldu Sana?..

Herge'nin bütün çalışmaları arasında "Tenten Tibet'te" serüveninin ayrı bir yeri vardır.Hikâyeyi çizdiği dönemde Herge, derin psikolojik bunalımın tam ortasındadır. Bir sanatçının kişilik özelliklerinin eserine de yansıdığını söylemiştik. Tibet macerası, bu konuda bulunmaz bir örnektir diyebiliriz.


Ne olmuştu da Herge böyle bir bunalımın içine düşmüştü?.. Artık, sıradan bir gazete ressamı değildi. Kendi dergisinde çiziyordu. Stüdyosu ve asistanları vardı. Patron olmuştu. İyi kazanıyordu. Şöhreti dünyayı tutmuştu. Bunalacak ne vardı?.. Ama, sürekli rüyalar görüyordu.


Aslında, bunlara kâbus demek daha doğru olurdu. Beyaz kâbuslar... Numa Sadoul'la yaptığı bir görüşmede Herge, şunları anlatmıştır: "Ciddi bir bunalım geçirmekteyim. Rüyalarımın değişmez dekoru, hüzün verici beyaz alanlardı. Bu rüyalardan birinde, bir dizi rampadan oluşan bir kulede bulunuyordum. Yukarılarda bir yerlerden ölü yapraklar dökülüyor ve herşeyin üzerini örtüyordu. Ansızın, lekesiz beyazlıkta bir kameriyenin içinde, beyaz bir iskelet belirdi ve beni yakalamaya çalıştı. O anda, birden, çevremdeki her şey beyaza dönüştü."


Aslında -basitçe bir yaklaşımla- hikâye, dünya kadar eskiydi. Yirmi sekiz yıllık bir evliliği sürdürmekte olan Herge, tam elli üç yaşındayken, Fanny Vlamink'le tanışmış ve ona âşık olmuştu... Herkes âşık olabilir, elbette... Peki ama, ya söz konusu kişi eski bir izciyse?..


Yine kendisinden dinleyelim: "Hayatımın belli bir döneminde psikiyatriste gitme zorunluluğunu duydum. Zürih'teki Profesör Ricklin'le görüştüm. Ona içinde bulunduğum durum ve yaptığım iş hakkında açıklamalarda bulundum. "Tenten Tibet'te"yi çizdiğim sıralardı. Ciddi bir ahlaki çelişki içersindeydim. Evliydim ve başka birini seviyordum. Bundan böyle, karımla birlikte yaşamaya devam etmek imkansız görünüyordu. Öte yandan, bir izcinin, verdiği, sözden dönmesi söz konusu
bile olamazdı. Tamamen köşeye sıkışmıştım.

Ricklin'e gördüğüm rüyaları anlattım. Bunlar bembeyaz rüyalardı, tümüyle beyaz... Ve Ricklin beni çok sarsan şu sözleri söyledi: 'Biri, içindeki şu masumiyet denen şeytanı öldürmeli.' Bu benim için bir şok oldu. 'Masumiyet denen şeytan...' Bu, o güne kadar sahip olduğum tüm değerlerin altüst olması demekti."


Evet... Herge, acı çekiyordu... Evlenirken, "Ölüm bizi ayırana kadar" diye söz vermişti. Bir izci söz verdi mi, sonuna kadar sözüne sadık kalırdı. Ama, bu küçük izci âşık olmuştu. Rüyaları, saflığın, tertemizliğin simgesiymişçesine bembeyazdı. Ama, bu beyazlık, bu saflık, ona yalnızca hüzün veriyordu... Beyaz iskeletler yakasına yapışıyordu... Mutsuzdu... Terapisti, mutlu olabilmek için içindeki masumiyeti öldürmesi gerektiğini söylüyordu. Bu masumiyet şeytanı, bir küçücük izciden başkası değildi.

Herge, bir süre sonra eşinden ayrıldı ve sevdiği kadınla evlendi. Ama, sevgili okuyucu, şunu bil ki; küçük bir izciyi öldürmek sanıldığı kadar kolay değildir.


Her Yerde Kar Var

Terapisti Herge'ye, kişisel sorunlarını çözene kadar, çalışmaya ara vermesini öğütlemişti. Tam da "Tenten Tibet'te" serüvenini çizmekte olduğu sıralardı.


Herge, şöyle der: "Tıpkı iyi bir izcinin yapması gerektiği gibi, bu öneriyi görmezlikten geldim ve "Tenten Tibet`te" kitabını, her şeye rağmen, tamamladım."

Aslında başka çaresi de yoktu. Kendini tedavi etmesinin tek yolu buydu. Bu bakımdan, Tenten'in Tibet macerası sıradan bir serüven değildir. Bu, aynı zamanda bir "kişisel arınma" öyküsüdür. Herge, karısıyla olan bağlılığına son verirken bir başka bağlılığa sıkı sıkı sarılır. Bozduğu söze karşılık yeni bir söz verir. Ve bu sözüne sonuna kadar sadık kalır. Kayıp dostu Çang'ı bulabilmek için Himalayalar'ın karlarla kaplı tepelerine tırmanmaktan kaçınmaz.


Öykünün ikinci sayfasında, Tenten ve Kaptan satranç oynamaktadırlar. Kaptan, yapacağı hamleyi o kadar uzun düşünür ki, Tenten'in içi geçer ve uykuya dalar. Birazdan, bir ismi haykırarak uyanacaktır, "ÇANG!". Bu öyle bir çığlıktır ki, yer yerinden oynar. Aralarında aşağıdaki konuşmalar geçer.


Kaptan: "Böyle hapşırılır mı, bin milyon kere bin lombar!.. Deli misiniz siz?.."
Tenten: "Fakat... Ben... Hapşırmadım ki!.. Korkunç bir kabus gördüm..."
Kaptan: "Kabus mu?"
Tenten: "Evet... Arkadaşım Çang'ı gördüm... Yaralıydı, karlar içindeydi... Ellerini uzatmış, yalvarıyordu: 'Tenten, Tenten, yardım et bana!' o kadar gerçekti ki."

Himalayalar'm üzerinde bir uçak düşmüştür. Kazada kurtulan yoktur. Çang da bu uçakta bulunmaktadır. Kurtulmuş olması olanaksızıdır. Enkazdan canlı çıkmış olsa bile, aradan o kadar zaman geçmiştir ki, karlarla kaplı tepelerde sağ kalması imkansızdır. Çang'ı bulmayı kafasına koymuştur, bir kere... Kimse onu yolundan döndüremez.

Tenten: "Hayır! Çang ölmedi!.. Yaşıyor, bundan eminim!... Kaza olalı günler oldu, fakat ben onu dün gördüğümde Çang yaşıyordu!... Beni yardıma çağırıyordu, ama yaşıyordu."
Kaptan: "Fakat o bir rüyaydı... Gerçek değildi ki!.."
Tenten: "Biliyorum ama o sıradan bir rüya değildi. Önsezi... Veya telepati gibi birşeydi. Bilemiyorum... Bildiğim tek şey Çang'ın hayatta olduğu!"

Ve Tenten, Nepal'e gitmeye karar verir. O sırada bir kadın haykırır, "Çang!" Aslında, pekinua köpeğini çağırmaktadır. Bir oda hizmetçisi hapşırır, "Çang!" Sanki kader, gönderdiği mesajın kaybolmaması için çabalamaktadır. Herge, yaşamı boyunca Doğu'ya, burçlara, paranormale, gelecekten haber veren rüyalara ilgi duymuştur. Bu ilgi, öykü boyunca kendini kuvvetle hissettirir.


Bir önceki kitapla karşılaştırıldığında, Tibet serüveni ne kadar da tenhadır?... Dupont  kardeşler yoktur. Turnösol, yalnızca birkaç kere -o da en başta- boy gösterir. Kötü adamlar da ortalıkta gözükmezler. Hatta hikâyenin sonunda, korkunç kar canavarı Yert'nin bile altın gibi bir kalbi olduğu anlaşılır.


Hikâye geliştikçe mekanlar da sadeleşir. Yalnızca kar vardır, yani büyük, beyaz alanlar... Böylelikle, okuyucunun dikkatinin gittikçe gelişen drama üzerinde yoğunlaşması sağlanır. Tenten'in yanından ayrılmayan tek kiş: Kaptan Hadok'tur.


Varlığı, öyküyü dengelemek içindir. Kaptan hikâyeye mizah unsurunu ekler. Bu da öykünün büsbütün duygusallığa boğulmasını engeller. Bütün yan tiplerden, mekan zenginliğinden ve kaçıp kovalamacalardan arındırılmış bu serüveninde, Tenten'i o güne dek hiç olmadığı kadar "insan" olarak görürüz.

Hayatın Gerçek Tadı

60'lı yıllarda Herge yeniden doğmuş gibidir. Ellisinden sonra, tatil denen şeyin varlığını keşfetmiştir. İlk işi Tenten`e verdiği vekaletnameyi geri almak olur. Sonra da o ülke senin, bu ülke benim, gezer durur. İtalya, İngiltere, İsveç, Yunanistan ve Danimarka'ya yolculuklar yapar. 1971 yılında da hayallerinin  ülkesi Amerika'ya gider. Güney Dakota'daki Sioux ve Pine kızılderililerini yerinde ziyaret eder. Bu arada modern sanata da merak sarmıştır. Ünlü ressamların tablolarını satın alır. Hatta bu konuda bir Tenten öyküsü çizmeyi düşünür.




Tibet hikâyesinden sonra, sanatçıdan yeni bir serüven klasiği bekleyen okuyucuları avuçlarını yalayacaklardır. Çünkü Herge, kendisi masa başında ter dökerken dünyayı dolaşan Tenten'den intikam almak istiyor gibidir. Artık gezme sırası ona gelmiştir. Tenten'in yeri ise dört duvar arasıdır. Gerçekten de "Kastoafiore'nin Mücevherleri", tümüyle tek mekanda, Mulensar malikanesinde geçer. Tenten'in gidebileceği en uzak yer, köşkün bahçesidir.




İçindeki masumiyet şeytanından kurtulan Herge, adeta, kendi yarattığı karakterlerle dalga geçmektedir. Öyküdeki herkes durmadan gülünç durumlara düşer. Aslında çalınmayan mücevherlerin peşinde ve olmayan hırsızı yakalamaya uğraşarak oradan oraya koşup dururlar. Hikâyede iki tane de paparazzi yer alır. Sanki Herge, Tenten'e, "Bak oğlum, gazeteci öyle olmaz, böyle olur." demektedir. Kısacası, öyküdeki kimse normal halinde değildir.


Herge, "Bu kitaba başladığımda hedefim, hiçbir şeyin olmadığı bir hikâye anlatmaktı" demiştir. El hak, büyük usta bunu da layıkıyla başarır. Bu arada, küçük izcinin giderek buharlaştığını hissederiz.

İyi Kızlar Cennet'e...
Kötü Adamlar Merih'e...


"Kastafiore"den sonra, yeni bir Tenten öyküsü için tam dört yıl beklemek gerekmiştir. Bu yeni kitapla Herge maceraya kesin dönüş yapar. Bu kez öykü çok hareketlidir. Uçak kaçırmadan tutun da gerçekleri söyleten ilaçlara, ihanetten kavga döğüşe, ne ararsan "714 Sefer Sayılı Uçuş"ta bulunur.


Yine de bunun geleneksel bir macera öyküsü olduğu söylenemez. Herge'nin paranormale ilgisi, burada artık iyice kendini gösterir. Hikâyede, insanlarla telepatiyle haberleşebilen bir karakter bile vardır. Herge klasik iyi-kötü kavramından bilerek uzaklaşmıştır. Yeni bir tip olarak ortaya çıkan Carreidas bile, "iyiler"den biri olarak sunulmasına karşın, gerçek serumunu yiyince Papadopulos'tan hiç de aşağı kalmayan yanlarını ortaya döker.


Hikâyenin sonunda, Herge, bütün kötü adamları bir bota bindirir ve gökten inen bir uçan daire tarafından yakalanmalarını sağlar. Çünkü, bir süredir bu tipleri gülünç ve sıkıcı bulmaktadır.


Yorgun Savaşçı

"714 Sefer Sayılı Uçuş"la, bir sonraki kitap olan "Tenten ve Pikarolar" arasında tam sekiz yıllık bir zaman dilimi bulunur. Herge, artık kendi keyfi için çizmektedir.


Tenten ve General Alkazar bir son kez biraraya gelirler. "Kırık Kulak"tan beri adını duyduğumuz, ama nedense kendisi hiç ortalıkta görünmeyen General Tapioka da ilk kez bu öyküde ortalıkta görülür. Tenten, Pikarolara Tapioka'yı yenmeleri için yardım eder. Ama bu yalnızca hapisteki kendi dostlarını kurtarmak içindir. Artık, "Ottokar" ve "Mavi Lotüs" serüvenlerinde olduğu gibi, doğrudan siyasete bulaşmaz. Zaten, ortada gerçek bir devrim de yoktur. Olan biten bir askeri darbeden ibarettir.


Herge yaşlandıkça, kahramanları da giderek heyecanlarını ve iyinin daima kazanacağına olan inançlarını yitirmiş görünürler. Hikâyenin sonunda Kaptan`ı Mulensar'a, yani evine dönmekten çok mutlu olacağını söylediğinde Tenten, "Ben de." diyerek ona katılır. Okuyucu, iki kahramanın bu kez gerçekten yorgun olduklarını hisseder. Küçük izci, artık tümüyle ortadan kaybolmuştur.





Tentenler Ölmez!

"Pikarolar'ı bitirdiği 1976 yılında, Herge, 1934'ten beri haber alamadığı değerli dostu Çang'ın izini bulur. Ona "Mavi Lotüs" ve "Tenten Tibet'te" kitaplarını gönderir. 1981 yılında, Çang, birkaç aylığına Belçika'ya gelir. Herge, bu dostunu, ayaklarının altına kırmızı halılar sererek karşılar. Duygu yoğunluğu yüksek bir buluşmadır, bu... General de Gaulle'ün bir zamanlar Andre Malraux'ya, "Uluslararası tek rakibim odur," dediği Tenten, işte böyle Tenten olabilmiştir.




Herge artık hasta bir adamdır. Çang'la buluşmasından iki yıl sonra 25 Ocak 1983' te tedavi olduğu klinikte akciğer yetmezliğinden ölür.

Gazeteler, özellikle Fransızca konuşulan ülkelerde, olayı duyurmak için sayfalar ayırırlar. "Liberation" daha da ileri gider. O sayısında, kapaktan tutun da küçük ilanlara kadar bütün ilüstrasyonlarda Tenten'i kullanır.




Aşırı tutucu ve milliyetçi bir gazetede çizerek sanat yaşamına başlayan, zamanında faşistlik ve nazi işbirlikçisi olmakla suçlanan bir sanatçıya, solcu bir yayının bu düzeyde sahip çıkması nasıl açıklanabilir?

"Tibet" macerasındaki uçak kazası için, Herge, Sari Havayolları adında uyduruk bir şirket yaratmıştı. Meğerse, bu isimde bir şirket gerçekten varmış... Ve bu şirket, serüvenin yayınlanmasından sonra, "şimdiye kadar hiçbir uçağımız düşmemiştir." diye açıklama yayınlama gereğini duymuştur. İşte Tenten budur.

Yalnızca, 60 yaşma bastığı 1989 yılına kadar 120 milyon kitabı satılmış 40 ayrı dilde yayınlanmış, filmleri, çizgi filmleri yapılmış, bütün çizgi roman tarihinde kendisi ve çizeri hakkında en çok kitap yazılmış, yaş sınırı tanımaksızın yediden yetmişyediye açılan bir okuyucu yelpazesine sahip, dünya kültürünün bir parçasını oluşturan Tenten, bu noktaya nasıl gelmiştir.


Birçok neden sayılmıştır: Herge'nin eşsiz hayal gücü, hikâyelerinin sağlamlığı, içeriğin zenginliği, otantik olmaya verdiği önem, çizgilerdeki maharet mizah öğesinin kullanılışındaki ustalık...


Benoit Peeters, "Bütün bu nedenlerin ötesinde öyle esrarengiz bir şey daha var ki, bilinemiyor." demektedir. Herge bile bu başarının sırrını çözememiş ve şöyle demiştir: "Böylesine çoğaldığına ve bu kadar uzun sürdüğünebakılırsa, bu başarının apaçık nedenleri olmalı... Peki, nedir bunlar?.. Örneğin, Hindistan'dan bir yığın mektup alıyorum... Kalküta'da yaşayan bir çocukla benim aramda ortak ne olabilir? Bunu hâlâ çözebilmiş değilim..."


Eyy baba Herge!.. Bunu nasıl oldu da göremedin?.. Terapistin sana, içindeki masumiyet denen şeytanı öldürmeni -yani, artık büyümen gerektiğini- söylediğinde de mi bunu anlayamadın?..

Sen ki, Tibet macerasında, yerden yükselerek kehanetler savuran telepatik rahip Kutsal Yıldırım'a şu sözleri söyletmiştin:


"Üç adam görüyorum... Hayır... İki adam ve temiz kalpli bir çocuk... Temiz kalp yürüyor... Yürüyor... Gücü tükenmek üzere... Temiz kalp acı içinde yere düşüyor..."

İşte, seni sadece Kalküta'da değil, dünynın dört bir bucağında, yediden yetmiş yediye milyonlarca çocukla ortak yapan oydu... Hakkında kitaplar yazan yazarların bulamadıkları başarı nedeni, Nazi işbirlikçisi damgası vurulmaya çalışılan seni 68 kuşağının yüreğine yerleştiren de oydu...Temiz kalp... Öldürmeni öğütledikleri ve öldürmeye çalıştığın, öldürdüğünü sandığın, ama yıllarca aradığın eski dostun Çang`la yeniden buluştuğunda, seni elinden tutup bu kardeşinin ayakları altına kırmızı halılar serdiren o temiz kalpli çocuk, o küçük izciydi...


Sözün Sonu

Sevgili okuyucu, Herge öleli yıllar oldu. Ama, Tenten hâlâ aramızda. Hâlâ yaşıyor...




Sanatçının eseriyle yaşaması bir yana, hiç kuşkun olmasın ki aslında, hepimizin içinde bir Tenten vardır. Kimimizde daha az, kimimizde daha çok... Ama, mutlaka vardır... Kimi Tenten göğsünü gere gere ortalıkta dolaşır, kimi Tenten ise derinlerde gizlenir... Ama vardır... Aslında bütün dava, sizin ona ne kadar sahip çıktığınızdadır. Çünkü, herkesin Tenten'i kendine göredir.

Şu koskoca ve küçücük yeryüzünde, yüreğinin bir köşesinde küçük bir izci barındıran tek kişi bile kalsa Tenten var olmaya devam edecek.

Hiç korkmayın... Tentenler ölmez.


                                                                                                                                                                                 
(son)
HULK DEĞERLİ BİR KAHRAMANDIR!
HSD YENİ ÜYELERİNİ BEKLİYOR

yunusmeyra


(foto:çrop) solda Ragıp Derin ve sağda Sinan Gürdağcık

bu çok özel bulduğum yazının yazarı vefat ettiğinde, "ben ve benim kuşağım galiba onu ilk olarak ,milliyet çocuk dergisinin sayfalarındaki kedi "mırnav" bantları ve peşinden gelen "mırnav" çizgi öyküleriyle tanıdık..milliyet çocuk gibi fransız-belçika ekolünün en güzel çizgi romanlarını ve "mıstık"ın (mustafa eremektar) "uzay çocuklarını" bizle buluşturan sayfalar, 80'lerin ilk yıllarında bize Gürdağcık'ı da tanıttı.." demişiz http://altinmadalyon.com/altin/index.php?topic=10202.0

dün 10 ocak ve tenten`in "doğum günü"ydü  :) bu yazı vesilesiyle Herge`yi,Tenten`i ve Gürdağcık`ı anmış olalım...

Hiç korkmayın... Tentenler ölmez.
HULK DEĞERLİ BİR KAHRAMANDIR!
HSD YENİ ÜYELERİNİ BEKLİYOR

Peyami

İlk bölümü dün gece okudum. Enfes bir yazı kaleme almış rahmetli Sinan Gürdağcık ustamız. Su gibi akıyor. Tenten'in, dolayısıyla Herge'nin hikayesini sıkmadan bizlere anlatmış.  Bunu biraz daha genişletip ayrıntılandırsa Tenten üzerine kitaplaştırılarak Fransa'da monografi denilen kitaplardan biri ortaya çıkabilirmiş. Devamını da bugün okurum artık. Bizi Sinan ustanın bu yazısıyla tanıştırdığın için teşekkürler Tarkan. Bu arada Tenten'in yıldönümü de forumda pek çok mesaj ve yazı eşliğinde gayet güzel kutlanmış oldu. Bu da ayrı bir mutluluk.  :)

Levent Suberk

Bu yazıyı internete aktardığınız için teşekkürler. Bu arada ilginç bir şey: Çizgiler nasıl da değişmiş. Aslında çizgi değişimi her çizer için geçerli bir şey, ama Tenten de epey fark ediyor.

yunusmeyra

Alıntı yapılan: Levent Suberk - 11 Ocak, 2017, 21:08:36
Bu yazıyı internete aktardığınız için teşekkürler. Bu arada ilginç bir şey: Çizgiler nasıl da değişmiş. Aslında çizgi değişimi her çizer için geçerli bir şey, ama Tenten de epey fark ediyor.

Yazıda bir çok satır arasında, herge`nin zamanla çizgiyi nasıl geliştirip, olgunlaştırıp, farklılaştırdığıyla ilgili ipuçları çok güzel veriliyor... Biz de bulduğumuz görselleri ekleyerek; istiyoruz ki ne dönüşümler, ne revizyonlar yaşanmış görsel olarakta takip edilebilsin... Baştan iki defa, üç defa ele alınıp çizilen maceraları var tenten`in... tabir yerinde mi bilmem ama, "Herge tenten`i, tenten Herge`yi zaman içinde sahiplenmiş"... başlarına gelen onca olay ve kırılma da dahi "serüven"i bırakmamışlar
HULK DEĞERLİ BİR KAHRAMANDIR!
HSD YENİ ÜYELERİNİ BEKLİYOR

Gabby

Alıntı yapılan: yunusmeyra - 10 Ocak, 2017, 03:34:00
...Avrupa çizgi romanıyla Amerikan çizgi romanı arasındaki en belirgin fark -bence- budur. Avrupa çizgi romanı daha kişiseldir. Fabrikasyon değildir....


Avrupa çizgiromanı, uçan-kaçan süper kahraman klişesine göre "daha ayakları yere basan" :)  bir tarzdır ama fabrikasyon değildir lafı Tenten için kesinlikle geçerli değildir. Aksine öylesine fabrikasyon bir üretimdir ki Kıta Avrupasında başka benzeri yoktur. Çizer, çizer yardımcıları, renklendiriciler, tasarımcılar, arşiv-dökümantasyon, sekreterya ve halkla ilişkilerden oluşan elliye yakın çalışanın topu topu 23 albüm için istihdam edildiği benzeri yapılaşma 1950-85 yılları arasında Amerika'da var mı bilmiyorum.

aitor03

Alıntı yapılan: Gabby - 25 Haziran, 2019, 17:52:48

Avrupa çizgiromanı, uçan-kaçan süper kahraman klişesine göre "daha ayakları yere basan" :)  bir tarzdır ama fabrikasyon değildir lafı Tenten için kesinlikle geçerli değildir. Aksine öylesine fabrikasyon bir üretimdir ki Kıta Avrupasında başka benzeri yoktur. Çizer, çizer yardımcıları, renklendiriciler, tasarımcılar, arşiv-dökümantasyon, sekreterya ve halkla ilişkilerden oluşan elliye yakın çalışanın topu topu 23 albüm için istihdam edildiği benzeri yapılaşma 1950-85 yılları arasında Amerika'da var mı bilmiyorum.

Sanırım fabrikasyon derken kastedilen "üretim bandı". Yani senelerce birbiri ardına devam eden serilerle ayakta duran, giderek büyüyen şirket anlamında olsa gerek (Marvel, DC vb).
Tenten, Asterix, Mavi Ceketliler, Spirou gibi yayınlar -istihdam edilen kişi sayısı babında- fabrikasyon olarak kabul edilebilir belki. Ama sonuçta hiçbiri 100lerce sayı/fasikül devam etmiyor, 20-30 yılda bir, eğer yazarı çizeri elde ayaktan düşer de ölürse, yazar çizer değiştiriyor. Ve bu haliyle de "aslında" fabrikasyon üretime" dönüyor.

Ha, bunun dışında tabii ki Pilote ve daha sonrasında Metal Hurlant gibi dergiler asıl "fabrika" anlamını hakkıyla veriyor bence. Hem farklı çizerlerin, tekniklerin bir araya gelmesi, hem yeni çizerler yetiştirmesi açısından Amerika'da bir benzeri yok (ta ki Metal Hurlant, Heavy Metal adıyla yayınlanmaya başlayana kadar, ki o da zaten Kevin Eastman'ın işi iyice ticarete dökmesine kadar Avrupa çizgi romanı çevirileri yayınlamaktaydı).

hanac

Bu başlığı tekrar canlandıran Gabby dostumuza teşekkürler.

Bu sayede resimleri flickr ile yedekleyebildim.

Sadece 3-4 tane resim kaybolmuş oldu.

hanac

Tekrar yazalım;

"Çağının Bir Tanığı Olarak, Tenten, Nam-ı Diğer Herge" - Sinan Gürdağcık

1997 yılında YKY tarafından çıkarılan çizgi roman "özel sayısı" : "çizgi roman: çizgi,roman" da yayınlanmış bir yazıdır.
Yazıdaki bölüm numaraları ve görseller Yunusmeyra tarafından eklenmiştir
Yazının orjinalindeki "zaman dizimi" bozulmadan bazı bölümler kısaltılmıştır.       

Gabby

Alıntı yapılan: aitor03 - 25 Haziran, 2019, 18:16:19
...Tenten, Asterix, Mavi Ceketliler, Spirou gibi yayınlar -istihdam edilen kişi sayısı babında- fabrikasyon olarak kabul edilebilir belki. Ama sonuçta hiçbiri 100lerce sayı/fasikül devam etmiyor, 20-30 yılda bir, eğer yazarı çizeri elde ayaktan düşer de ölürse, yazar çizer değiştiriyor. Ve bu haliyle de "aslında" fabrikasyon üretime" dönüyor.


Tenten olayı, Morris sonrası Achdé'nin, Jacques Martin'in ölümüyle Alix serisine Moralès'in el vermesi yahut Raymond / Prentice, Foster / Murphy vb çoğaltabileceğimiz "devam çizerleri" olgusundan farklı bir örnek. Yaratıcısı kanlı-canlı hayattayken, mevcut çizimlerin yine yaratıcısı marifetiyle Stüdyo Hergé adı altında oluşturulan "üretim bandı"nda yenilenmesidir. Görev sona erince de kapısına kilit vurulmuş, Hergé Vakfı'na devredilmiştir.

Aslında Tenten üzerindeki "ıslah" çalışmalarına 1944-47 yılları arasında Kongo, Amerika, Mavi Lotus, Ottokar'ın Asası, 7 Kristal Top, Güneş Mabedi adlı maceralara Edgar P. Jacobs eliyle ilk kat cila atılmıştı. İkilinin arasına karakedi girip Jacobs ayrılınca 1950 yılında Stüdyo'nun faaliyete geçmesiyle çizgi tarzı, renklendirme, panel boyutları ve hatta konuşma kutucuklarıyla oluşturulmuş Tenten konsepti şablonuyla tekrar sil baştan yeni bir üretim gerçekleşti.

Hergé'in, Tenten Sovyetler'de macerası dışındaki çizimleri kullanımdan kaldırıldı. Örneğin orijinali 759 panelden oluşan Firavun'un Purosu stüdyoda 729'a indirilerek son şeklini aldı. Bire bir kullanılan hiçbir çizim yok, benzeşenlerin sayısı da bir elin parmaklarını geçmiyor. Aşağıdaki görselleri "Hergé'in tedavülden kaldırılan çizimleri" adıyla bağımsız bir konu açarak paylaşmak üzere hazırlamıştım, kısmet bu başlık altınaymış.  :)



Tenten Kongo'da



*



*



*





Tenten Amerika'da



*



*





Mavi Lotus



*





Firavun'un Puroları


hanac

Alıntı yapılan: Gabby - 27 Haziran, 2019, 23:27:48
Görev sona erince de kapısına kilit vurulmuş,  Hergé Vakfı'na devredilmiştir.

Keşke devam edebilseydi.