Hasan Ali Yücel Klasikleri Dizisi - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Başlatan dean, 18 Nisan, 2018, 15:27:52

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nightrain

Gördüğüm kadarıyla İş Bankası kitaplara zam yapmamış. İyi de etmişler. Zaten Hasan Ali Yücel klasiklerinin çoğu telifsiz. ;D
"Bu yıldızı çok mu istiyorsun Heatie? Al ye o zaman!"

dean



Oscar Wilde (1854-1900): İrlandalı dâhi yazar. Victoria döneminde edebi zekâsı, ince alaycılığı ve sıra dışı yaşantısıyla 19. yüzyıl estetizm hareketinin Britanya'daki en tanınmış temsilcisi hâline geldi. Şiir, öykü ve oyunlarının yanı sıra Dorian Gray'in Portresi eseriyle ün kazandı. Dönemin katı ahlak anlayışının sonucu olarak cinsel yönelimi nedeniyle yargılanıp iki yıl hapse mahkûm edildi. Özgürlüğüne kavuştuktan üç yıl sonra Paris'te yoksulluk içinde öldü. Dorian Gray'in Portresi, Wilde'ın zamanında büyük tartışmalar yaratan, pek az övgüye karşılık son derece sert eleştirilere maruz kalan, hatta yargılanırken aleyhinde delil olarak gösterilen tek romanıdır. Yazarın "sanat, sanat içindir" manifestosu olarak okunabilecek önsözünde de belirttiği gibi, kötülük ve erdemin sanatsal bir malzeme olarak kullanıldığı edebi eserlerin şahikasıdır.  Ebedi gençlik ve güzellik dileği kabul olan ve insanı insan yapan değerlerden giderek uzaklaşıp yozlaşan Dorian Gray, Wilde'ın dünya edebiyatında eşine nadir rastlanan anlatımıyla ölümsüzlüğe kavuşur. Dorian Gray'in Portresi defalarca sinemaya uyarlanmış, pek çok sanat dalına da ilham vermiştir.

dean



  Rodoslu Apollonios (MÖ 3. yy): Yaşadığı dönemin saygın dilbilimcilerinden biri de olan şair hakkında günümüze yeterli bilgi ulaşamamıştır. MÖ 295-290 yılları arasında İskenderiye'de doğduğu sanılmaktadır. Meşhur ozan Kallimakhos'un öğrencisidir. Bazı şehirlerin kuruluş efsanelerini anlatan manzum Ktiseis, Kanopos hakkında üç şiir ve birkaç epigram sadece çağdaşlarının yaptığı atıflar sayesinde bilinmektedir. En tanınmış ve günümüze de ulaşan tek eseri, antik dünyada çok sevilen "Altın post ve Argonotlar" efsanesini ayrıntılarıyla ele alan Argonautika destanıdır. Kahramanlarının karakter tahlillerinde ve duygusal sahnelerde çok başarılı olan bu eser antik edebiyatın en lirik, en duygusal dizelerini ihtiva eder. Varro Atacinus (MÖ 82-35) tarafından Latinceye çevrilen Argonautika, Ovidius ve Vergilius'a da esin kaynağı olmuştur.

dean



Sheridan Le Fanu (1814-1873): İrlanda edebiyatının en değerli isimlerindendir. Hukuk eğitimi almasına rağmen gazetecilik, yazarlık ve dergi editörlüğü yapmıştır. Çocukluğundan itibaren ilgisini çeken demonoloji, gizemli sanatlar ve folklora dair kitaplardan etkilenmiş, bu ilgisini İrlanda masallarının doğaüstü unsurlarıyla harmanlayarak İngilizce yazılmış en güzel hayalet hikâyelerinden bazılarını yaratmıştır. TheCockandAnchor, UncleSilas, Wylder'sHand gibi ünlü romanlarının yanı sıra dehşet ve doğaüstü unsurlar içeren hikâyeleriyle başta James Joyce olmak üzere pek çok yazarı etkilemiştir. Carmilla, Sheridan Le Fanu'nun en iyi bilinen hikâyelerinden ve vampir edebiyatının öncülerindendir. BramStoker'ınDracula'sından yirmi altı yıl önce yazılmış ve türün başlıca esin kaynaklarından biri olmuştur. Bu tür içerisinde bir kadın vampir karakteri içermesi bakımından ayrıca ilgi çekicidir. Vampir mitinin günümüze dek gelmesine vesile olan bu klasik metin pek çok kez sinema ve televizyona da uyarlanmıştır.

dean



İvan SergeyeviçTurgenyev (1818-1883): Avrupa'da ve ülkemizde eserleri ilkönce çevrilen 19. yüzyıl Rus romancıları arasında yer alır. Moskova, Petersburg ve Paris üniversitelerinde öğrenim gören Turgenyev, döneminin Avrupalı bakış açısına sahip tek Rus yazarı olarak anılır. Zayıf iradeli Rus aydınlarını, serflerin yaşantısını, toprak sahibi soyluların aşklarını ve kendisini yakın hissetmediği radikal genç kuşağı tarafsız ve gerçekçi bir dille eserlerine aktarmıştır. 1882 yılında kaleme aldığı ve son eserlerinden olan KlaraMiliç'te ise Turgenyev toplumsal meselelerden uzaklaşıp mutluluk, aşk, acı, ölüm ve varoluşun sırları gibi insanlığın sonsuz meselelerine odaklanır. Turgenyev dünyada olduğu gibi ülkemizde de pek çok yazarı etkilemiş, hatta Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna eserinde KlaraMiliç'e atıfta bulunmuştur.

dean



Mutlu Yaşam Üzerine – Yaşamın Kısalığı Üzerine

Seneca (MÖ 4'e doğru-MS 65): Devlet adamı ve filozofluğunun yanı sıra Roma tarihinin en önemli söylev ustalarından ve tragedya yazarlarından biridir. Babasının bir siyaset adamı ve hatip olarak yetiştirmek istediği Seneca, bir süre devlet işleriyle uğraştı ve sonunda kendisini en sevdiği işe, yani felsefeye adadı. Stoacı öğretileri içeren çok sayıda düşünce metni, mektup ve tragedya yazdı. Mutlu Yaşam Üzerine ve Yaşamın Kısalığı Üzerine'de Seneca doğaya uyumlu yaşama mecburiyetini çeşitli açılardan ve yaşadığı dönemden örnekler vererek ele alır. İlham verici bu iki metin, Stoacılığın Roma döneminde nasıl bir yaşam anlayışını salık verdiğine dair soruların yanıtlarını da barındırır.

C. Cengiz Çevik (1983): İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde lisans, yüksek lisans, doktorasını tamamladı. Eskiçağ ve Rönesans dönemi Latincesi, kültürü ve felsefe-bilim geleneği üzerine çeviri ve telif çalışmalarına devam etmektedir.



Friedrich Engels (1820-1895): Alman sosyalist kuramcı. Lutherci sanayici bir babanın oğludur. Berlin'de eğitim gördü, orada Genç Hegelciler grubuna katıldı. Brüksel Komünist Federasyonu Merkez Komitesi'nin sekterliğini yaptı, ihtilal için Almanya'ya döndü ve orada süreli yayınlar çıkardı, Barmen'deki işçi ayaklanmasına ve Pfalz devrimci ordusunun harekatına katıldı. Sonrasında İngiltere'ye yerleşti. Eserlerinde diyalektik materyalist düşünceyi tabiat, felsefe, bilim vb. konulara tatbik etti. Paris'te tanıştığı Marx ile birlikte Kutsal Aile, Alman İdeolojisi ve Komünist Manifesto gibi büyük eserler kaleme aldı. Marx'ın eserlerine büyük katkı sağladı, başta Kapital (II. ve III. Cilt) olmak üzere bazı eserlerini de ölümünden sonra Engels yayımladı. İngiltere'de Emekçi Sınıfların Durumu kitabıyla işçi sosyolojisini kurdu. Hayatını Marx'ın fikirlerinin başarıya ulaşmasına adadı. İlk kez 1884 yılında basılan Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni'nde Engels, öncü antropolog Lewis H. Morgan'ın yabanıllık - barbarlık - uygarlık ayrımını kullanarak ve Marx'ın elyazmalarından hareketle, insanlığın kabileden çekirdek aileye, soy düzeninden devlete uzanan gelişimini materyalist bir tarih kavrayışıyla ve herkese hitap eden anlaşılır bir üslupla inceler.



Thomas Love Peacock (1785-1866): İngiliz şair, denemeci, opera eleştirmeni ve roman yazarı. Üslubunun hâkim özelliği hicivdir. Yazar en tanınmış eseri olan Karabasan Manastırı'nı ilk kez 1818'de yayımlamış, 1837'deki basımında bazı küçük değişiklikler yapmıştır. Eser roman olarak sınıflandırılsa da Peacock'ın diğer kitapları gibi deneme, oyun, şiir ve roman türlerini harmanlayan farklı bir yapıya sahiptir. Konu alışılagelmiş tarzda bir olay örgüsüyle aktarılmamıştır. Karakterler gerçek kişilerden çok onların karikatürü niteliğindedir. XIX. yüzyıl İngiliz Edebiyatı'nda kendine özgü bir yere sahip olan Karabasan Manastırı ince bir mizahla derin bir düşünce ve renkli bir düş gücünün gücünün ürünüdür.

dean



  Heinrich von Kleist (1777-1811): 19. yüzyıl Alman edebiyatının en önemli yazarlarındandır. Tiyatro oyunları, şiirler ve öyküler yazdı. Kant'ı okuduktan sonra bilginin değerinden kuşkuya düştü, akla değil duyguya güvenmeyi tercih etti. Akıl ile duygu arasında süren zıtlık eserlerinin özünü oluşturdu. Öykülerinde insanların ve doğanın zorbalığı karşısında kendilerini tüketircesine bütün güçlerini harcayan kişileri konu aldı. Eserlerinde titizlikle seçilmiş sözcüklerle örülü güçlü bir ifade kullandı. Sanatsal dehası ile çağdaş yaşam ve edebiyatın pek çok sorununu önceden gören Kleist, kendisinden sonraki Alman ve Fransız yazarları için önemli bir ilk örnek oldu. Eser Plautus'un Amphitryon isimli eserinin Molière uyarlamasından esinlenmiştir. Kleist Tragedya ve komedyanın öğelerini bir araya getiren oyununda, insanlığın en eski konularından birini, aldatan masum kadın temasını ele alır. Kleist'ın yorumu Molière'in saraylı zarafetini geride bırakır ve kah ciddiyet kah nükteye yaslanan insana doğru ilerler. Thomas Mann'ın sözleriyle bu eser yapısal açıdan bir yandan toplumu anlatan bir komedya, diğer yandan metafizik bir deneydir.

dean



Honoré de Balzac (1799-1850): 19. yy Fransız edebiyatının büyük ismi. Edebi kariyerine oyun yazarak başladı. Ancak aldığı eleştiriler neticesinde romana yöneldi. Yirmi yılda 85 romanı tamamladı, öldüğünde arkasında 50 roman taslağı bıraktı. 1830 yılında kurmaca eserlerini Dante'nin İlahi Komedya'sına atıfla İnsanlık Komedyası başlığı altında topladı. Bir kısmı zamanla edebiyatın arketiplerine dönüşen 2000'i aşkın karakter yarattı, tüm bu karakterleri önyargıdan uzak analitik bir yaklaşımla, toplumsal sınıfından yalıtmaksızın ele aldı. Romana kattığı toplumsal ve gerçekçi çerçeve ona gerçekçi romanın kurucusu unvanını kazandırdı. İnsanlık Komedyası'nın Töre İncelemesi ayağında Taşra Yaşamından Sahneler başlığı altında yer alan Eugénie Grandet ilk kez 1834 yılında yayımlandı. Roman, zengin fakat cimri babasının gölgesinde aşkı, yası, acıyı tadan Eugénie'nin dokunaklı hikâyesini anlatıyor.

dean



Walt Whitman (1819-1892): Amerikan şiir geleneğinin önde gelen, kurucu şairlerinden Walt Whitman sokağın, kalabalıkların ve onları oluşturan bireylerin sözcüsüdür. Amerika'da demokrasi, ulus olma, beden ve cinsellik kavramlarını şiire taşıyan Whitman ilk modernist şairlerdendir. Çimen Yaprakları'nın ilk baskısı 1855 yılında yapıldı, bir önsöz ve 12 başlıksız şiirden ibaretti. Whitman yaşamı boyunca yazdığı şiirleri kitabına ekleyerek defalarca yeni baskılarını hazırladı. Son günlerini yine Çimen Yaprakları'nın son baskısını düzenleyerek geçirdi. Ölüm döşeği edisyonu olarak adlandırılan bu baskıda şairin "Yolculuğun Sonundan Geriye Doğru Bir Bakış" adlı yazısıyla birlikte kitap 438 sayfaydı ve 400 civarında şiirden oluşuyordu. Çimen Yaprakları'nı oluşturan bütün şiirler Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi'nde yayımlanırken dört ciltte toplandı. Elinizdeki kitap bu ciltlerin ilkidir.

dean



  Montesquieu (1689-1755): Aydınlanma döneminin en önemli düşünürlerindendir. La Brède'de doğdu, hukuk eğitimi aldı. Bordeaux parlamentosu üyesiydi, hâkimlik yaptı. Bordeaux Akademisi'ne seçildi ve makaleler yayımladı. İran Mektupları ile ün kazandı, hayatını teorik ve edebi eserlerine adadı. Kanunların Ruhu Üzerine isimli eseri başta olmak üzere siyaset kuramına, sosyolojiye ve hukuk felsefesine büyük katkılar yaptı. 1734'te yayımlanan Romalıların Yücelik ve Çöküşünün Nedenleri Üzerine Düşünceler yazarın sosyal bilimlerle doğrudan temas eden ilk eseridir. Yazarın, klasik Latin yazarları andıran bir üslupla, Roma İmparatorluğu'nun halklarını ve kurumlarını tarihsel bir analize tabi tuttuğu bu eser; dili, siyaset biliminin ve yazarın en önemli eseri Kanunların Ruhu Üzerine'nin nüvelerini taşıması, ileride kavramlara dönüşecek yepyeni fikirler içermesi açısından, benzerlerinin çok ilerisindedir. İran Mektupları, Kanunların Ruhu Üzerine'den sonra, yazarın bu temel eseri de Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi'nde okurlarla buluşuyor.



Pierre Augustin Caron de Beaumarchais (1732-1799): Bir saatçinin oğlu olarak Paris'te dünyaya geldi. Saatçilik, öğretmenlik gibi işler yaptı, bunlara tüccarlık, diplomatlığı ekledi ve soyluluk unvanını satın aldıktan sonra İspanya'da yaşadı. Pek çok tiyatro eseri yazdı. Eserleri yakıldı, yasaklandı ama halk ve hatta eleştirdiği soylular tarafından bile hep alkışlandı. Tiyatro Yazarları Derneği'ni kurdu. Almanya'da Voltaire'in eserlerini bastı. Amerika'daki bağımsızlık mücadelesine silah, gemi sağladı. Terör döneminde şüpheli addedildiği için Fransa'ya ancak ölmeden üç yıl önce dönebildi. Yazarın ününü borçlu olduğu üç büyük Figaro oyununun ilki olan Sevilla Berberi veya Nafile Tedbir ilk kez 1775 yılında sahnelenmiştir. Eser, diğer iki Figaro oyununun da (Figaro'nun Düğünü, Suçlu Ana veya Diğer Tartuffe) temel taşları olan canlılığı ve ritm öğeleriyle öne çıkar. Paisiello (1782) ve Rossini (1816) tarafından operaya da uyarlanan bu komedi Kont Almivava'nın âşık olduğu Rosine'e, Figaro yardımıyla ulaşma çabasını konu alır.

dean



  William James (1842-1910): Pragmatik felsefe okulunun kurucusu olan William James, aynı zamanda bir psikolog ve eğitimciydi. Öğrenimini Avrupa'da Almanca ve Fransızca olarak yaptı. 1869 yılında Harvard Üniversitesi'nden tıp doktoru olarak mezun oldu, ancak doktorlukla uğraşmadı. Daha sonra aynı üniversitede psikoloji dersleri vermeye başladı. Epistemoloji, eğitim, metafizik, psikoloji ve din konularıyla ilgilendi. Ders kitabı olarak yazmaya başladığı Psikolojinin İlkeleri 1890 yılında yayımlandığında hem psikoloji hem de felsefe alanında anıtsal bir eser olarak karşılandı. Felsefi görüşlerini anlattığı sekiz konferansın metinleri 1907 yılında Pragmatizm adıyla yayımlandı. Yazar "Bazı Eski Düşünme Tarzları İçin Yeni Bir Ad" alt başlığını koyduğu bu kitabını John Stuart Mill'in anısına ithaf etti.



  Georg Büchner (1813-1837): Dışavurumcu oyun okulu üzerinde belirgin bir etkisi olan yazar çağdaş Alman tiyatrosunun kurucularından sayılır. Baba mesleğinin devamı düşüncesiyle Strasbourg ve Giessen üniversitelerinde tıp okudu. 1830'daki Paris ayaklanmasından esinlenen Büchner, gizli bir grup kurarak devrim çağrısı yapan bir broşür yayınlayınca köylüler tarafından ihbar edildi ve İsviçre'ye kaçmak zorunda kaldı, ardında beş eser bırakarak 1837'de sürgünde öldü. Danton'un Ölümü ve yarım kalmış Woyzeck adlı dramları Shakespeare'den ve Alman Romantik Sturm ve Drang hareketinden etkilenmekle birlikte nitelik olarak zamanının çok ötesindedir. Ayrıca Lenz adlı bir hikâyesi ile Leonce ve Lena adlı bir komedisi vardır, Pietro Aretino adlı oyunu ise kayıptır. Fransız Devrimi'ni konu alan Danton'un Ölümü büyük toplumsal değişimlerde rol alan kişilerin konum ve tavırlarının değiştiği süreçte kendilerini, çevrelerini ve gelişen olayları insan olarak nasıl sorguladığına dair etkileyici bir dramdır.



  Euripides (MÖ y.484-406): Atina'nın yetiştirdiği üç büyük tragedya şairi arasında en fazla eseri günümüze ulaşan sanatçı olarak özel bir yeri vardır. Bu özelliği şenliklerde Aiskhylos ve Sophokles kadar birincilik ödülü kazanmamış olsa da halk arasında daha çok beğenilen bir şair olmasına bağlanır. Euripides'in oyun kahramanları insana özgü zayıflık ve kusurları taşırlar, yaşadıkları tragedyalar da bu kusurları ile vazgeçemedikleri tutkularından kaynaklanır. Euripides çağdaş tiyatroya en yakın eserler veren klasik ozan veya modern ozanların ilki sayılabilir. Büyük bir ihtimalle Peloponnesos Savaşı'nın başlarında, MÖ 427-425 yıllarında yazılan Andromakhe tragedyası iki farklı efsaneden, Akhilleus'un oğlu Neoptolemos ile Hermione miti ve Andromakhe mitinden esinlenmiştir. Euripides iki miti özgürce birleştirerek bazı yeni ayrıntılar eklemiş, Atina'nın ahlak anlayışını yüceltirken Sparta'nın acımasızlığını yermiş ve birçok eserinde dile getirdiği savaş karşıtlığını bu eserde bir kez daha sergilemiştir.

alan ford

Alıntı yapılan: dean - 03 Kasım, 2018, 00:25:32


Oscar Wilde (1854-1900): İrlandalı dâhi yazar. Victoria döneminde edebi zekâsı, ince alaycılığı ve sıra dışı yaşantısıyla 19. yüzyıl estetizm hareketinin Britanya'daki en tanınmış temsilcisi hâline geldi. Şiir, öykü ve oyunlarının yanı sıra Dorian Gray'in Portresi eseriyle ün kazandı. Dönemin katı ahlak anlayışının sonucu olarak cinsel yönelimi nedeniyle yargılanıp iki yıl hapse mahkûm edildi. Özgürlüğüne kavuştuktan üç yıl sonra Paris'te yoksulluk içinde öldü. Dorian Gray'in Portresi, Wilde'ın zamanında büyük tartışmalar yaratan, pek az övgüye karşılık son derece sert eleştirilere maruz kalan, hatta yargılanırken aleyhinde delil olarak gösterilen tek romanıdır. Yazarın "sanat, sanat içindir" manifestosu olarak okunabilecek önsözünde de belirttiği gibi, kötülük ve erdemin sanatsal bir malzeme olarak kullanıldığı edebi eserlerin şahikasıdır.  Ebedi gençlik ve güzellik dileği kabul olan ve insanı insan yapan değerlerden giderek uzaklaşıp yozlaşan Dorian Gray, Wilde'ın dünya edebiyatında eşine nadir rastlanan anlatımıyla ölümsüzlüğe kavuşur. Dorian Gray'in Portresi defalarca sinemaya uyarlanmış, pek çok sanat dalına da ilham vermiştir.

Dorian Gray lise yıllarında okuduğum ve çok sevdiğim bir roman ama daha geçen gün türkçede eksiksiz ve sansürsüz bir çevirisinin olmadığını öğrendim. Sansürsüz tek bir çeviri varmış ki onda da Wilde'nin sonradan eklediği 7 bölüm çevrilmemiş.(Bu çeviri sanırım Ülker İnce'nin çevirisiyle everestten çıktı) Neyse ki Sansürsüz tam metin çeviri de yoldaymış. Ferit Burak Aydar çevirisiyle hemde. O zaman bir kere daha okuyacağım.
kaçmayı denemek bir tutsağın görevidir

dean



Farabi (870-950): Türk-İslam filozofu, gökbilimci, müzisyen. İslam'ın Altın Çağ'ının en önemli isimlerden biridir. Farabî yükseköğrenimini Bağdat'ta tamamladı, zamanın ünlü bilginlerinden ders aldı. Aristoteles'in ve Platon'un eserlerini inceledi, bu iki filozofun felsefelerini İslam'la bağdaştırmaya, bu sayede İslam dinine felsefi bir nitelik kazandırmaya çalıştı. Felsefeye mantık ile başlayıp metafizik üzerinde durdu; felsefenin dil, siyaset, doğa, zihin ile ilgilenen dallarında eserler verdi; müzik aletleri geliştirdi, müzik ve psikoloji konularında yazdı. İslam felsefesinin gelişmesini ve korunmasını sağladı, Batılı Orta Çağ düşüncesini etkiledi. Kendi zamanında ilim kabul edilen ilimleri sınıflandırdığı İlimlerin Sayımı'nda, her ilmin konusu, değerleri hakkında bilgi verir, bu ilimlerden birini öğrenmek isteyen kişileri neyi incelemeye giriştikleri, bu incelemenin kendilerine nasıl bir fayda sağlayacağı, o ilmi öğrenmekle hangi üstünlüğü elde edecekleri konusunda aydınlatır.



Üç büyük Sümer kralını konu alan destan ve hikâyeler III. Ur döneminde yazıya geçirilmiştir. Enmerkar ve Lugalbanda'nın destan ve hikâyeleri Sümer Kral Destanları, Enmerkar-Lugalbanda başlığıyla Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi'nde okurla buluşmuştu. Gılgamış Hikâyeleri ise çeşitli metinlerde "tanrı" olarak anılan üçüncü büyük Sümer kralının hikâyelerini içeriyor. Bu hikâyeler Gılgamış Destanı teşekkül etmeden önce yazıya geçirilmiş, yer yer ona kaynaklık eden kısa Gılgamış hikâyelerinden oluşmaktadır. Sümerce aktarılmış "Gılgamış ile Agga" "Gılgamış ile Enkidu ve Öte Dünya", "Gılgamış ile Huwawa", "Gılgamış ile Gök Boğası", "Gılgamış'ın Ölümü" ile Bâbilce yazıya geçirilmiş "Gılgamış'ın Mektubu"nun tam metinleri ilk kez özgün dilinden çevirilerle Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi'nde.



Aristophanes (MÖ 450?-MÖ 388?): Yaşamına dair pek kesin bilgiler yoktur. Yazdığı kırk kadar oyundan sadece on biri günümüze ulaşmıştır. Kıvrak ve keskin diliyle ünlü olan Aristophanes, komedya sanatının bütün inceliklerini çağının tanıklığıyla kaynaştırmış büyük bir tiyatro ustasıdır. Kadın Mebuslar'da, Aristophanes'in bir başka komedyası Lysistrata'ya benzer bir şekilde kadınların kent yönetimini ele geçirmesini konu edilir. Kadınların yönetiminde kent ve bütün mülkler herkesin ortak malı haline gelecek, herhangi bir hukuki dava görülmeyecektir artık. Platon'un Devlet'iyle birlikte ilk komünist ütopyalardan biri olarak da görülen Kadın Mebuslar, Türkçeye ilk kez Eski Yunanca aslından çevriliyor.



Sextus Empiricus: Yaşamıyla ilgili bilgiler çok kısıtlıdır. Adının geçtiği ve yazılarına atıfda bulunulan eserlerin tarihlerine bakarak MS II. yüzyılın sonları ile III. yüzyılın başlarında yaşadığı tahmin edilmektedir. Genellikle Yunan kökenli olduğu düşünülür, ancak metinlerindeki kimi ifadeleri dönemin egemen devleti olan Roma İmparatorluğu'nun vatandaşı olduğuna yormak da mümkündür. Doğduğu ve öldüğü yer de bilinmeyen filozof hakkında yaygın kanaat yaşamının belli dönemlerinde Atina, Roma ve İskenderiye'de bulunduğu yönündedir. Mevcut metinlerden hareketle felsefe tarihinde hem filozof, hem fizikçi, yazar ve hekim kimliğiyle yer aldığı söylenebilir. Tıp eserleri kayıp olan Sextus Empiricus'un günümüze ulaşan üç felsefe eserinden en önemlisi Pyrrhonculuğun Esasları'dır. Pyrrhoncu düşüncenin takipçisi olan filozof bu eserin birinci kitabında Dogmatiklerin görüşlerini kuşkucu yöntemlerle tek tek çürütmeye çalışmış, ikinci kitabın tamamını mantık ve ölçüler konusuna, üçüncü kitabın bir kısmını teolojiyi de içerecek ölçüde fiziğe, bir kısmını da etiğe ayırmıştır.

dean



  Honoré de Balzac (1799-1850): 19. yy Fransız edebiyatının büyük ismi. Edebi kariyerine oyun yazarak başladı, aldığı eleştiriler neticesinde romana yöneldi. Yirmi yılda 85 romanı tamamladı, öldüğünde arkasında 50 roman taslağı bıraktı. 1830 yılında kurmaca eserlerini Dante'nin İlahi Komedya'sına atıfla İnsanlık Komedyası başlığı altında topladı. Bir kısmı zamanla edebiyatın arketiplerine dönüşen 2000'i aşkın karakter yarattı, tüm bu karakterleri önyargıdan uzak analitik bir yaklaşımla, toplumsal sınıfından yalıtmaksızın ele aldı. İlk kez 1834 yılında Revue de Paris'de tefrika edilen Goriot Baba, İnsanlık Komedyası'nın Töre İncelemesi ayağında Paris Yaşamından Sahneler başlığı altında yer alır. Yoksul düşmüş eski tüccar yaşlı Goriot'nun sefaleti, ıstırapları ve yalnızlığını merkeze alan roman, paranın insanlık durumu üzerindeki nüfuzunu babalık müessesi, insani zaaflar, gösteriş budalalığı üzerinden son derece trajik bir olay örgüsü ile gözler önüne serer. Kendi antitezlerini, yani anlatıcının yer yer öfkeli ve alaycı tavrının cisimleştiği Vautrin'i, Paris sosyetesine gözünü dikmiş, hırslı ancak naif hukuk öğrencisi Rastignac'ı da içinde barındıran bu burjuva cehennemi, Goriot Baba'ya dek hiç bu denli çarpıcı bir üslupla tasvir edilmemiştir.




  Gotthold Ephraim Lessing (1729-1781): Alman yazar, şair, filozof ve eleştirmen. Edebiyata eleştirel bakışı, insanlar arasında eşitliği ve özgür iradenin gücünü savunan fikirleriyle Alman Aydınlanmasının en önemli figürlerinden biridir. Kendi zamanına dek yazılmış tüm fablları inceleyip eleştiri süzgecinden geçirerek oluşturduğu fabl kuramıyla türe yepyeni bir yön vermiştir. Fablların sadece manzum değil, nesir olarak da yazılabileceğini savunmuş, fablı şiirle ahlakın ortak mecrası olarak görmüştür. Yazarın kendi deyişiyle "Aisopos'un dosdoğru hakikate götüren yolunu" izleyerek kaleme aldığı düzyazı fablların tamamı dilimizde ilk kez Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi'nde yayımlanıyor.




  Epiktetos (yaklaşık olarak MS 50-125/130): Roma İmparatorluğu döneminin en önemli ve en meşhur filozoflarındandır. Muhtemelen çocukken Roma'ya gelmiş, kendisi de bir zamanlar köle olan özgür Epaphroditus'un kölesi olmuştur. Epiktetos dönemin en büyük Stoacı öğretmeni Musonius Rufus'un derslerine katılmış, düşüncelerinin peşinden gitmiştir. Kölelikten azat edildikten sonra, İmparator Domitianus döneminde filozofların sürgün edilmesi kararı üzerine Roma'dan ayrılmış, Kuzey Yunanistan'daki Nicopolis'te okulunu kurmuştur. Birçok soylu Romalı onun öğrencisi olmuş, bunlardan Lucius Flavius Arrianus öğretilerini Sokrates gibi kaleme almamış olan Epiktetos'tan öğrendiklerini Diatribai ve Enkheiridion adlı iki ayrı metinde toplayıp günümüze ulaşmasını sağlamıştır. Diatribai'da Stoa etiğinin temel unsurları kapsamlı bir şekilde ele alınmıştır, daha kısa olan Enkheiridion ise sözlük anlamı gibi onun "rehber" olarak kullanılabilecek bir özeti sayılır.

hercai

Merhaba forum dostları;
Ben bu forumdan tamamen yararlanamadığımın farkına vardım...üzgünüm...öncelikle bu sayfanın yöneticisi dean, araştırmaları ve tanıtımlarıyla büyük övgüyü hak ediyor...

Burayı nasıl mı keşfettim?
Oblomov'dan bahsetmek isterken karşıma çıktı.
Uzun süredir kendime hayıflandığım bir durum vardı...okuduğum kitabı yarım ve öksüz bırakmak...uzun bir süre karşılıklı bakışmak...nedeni ise, forumun çizgi/grafik roman sevdasına tutulmak...
Bir de foruma bu konuda, tez yazan bir öğrenci titizliliğinde okuduklarımın analizini yapmak...kopyala/yapıştırı da beceremediğim için, mobilden tek tek yazmaya çalışmak...2-3 tıkla yapılacak alıntı için de 4-5 saat mobili kullanmak...(Sadece forum için geçerli tabi😂)

                         OBLOMOV
Yazan: İvan Aleksandroviç Gonçarov :
Rus yazardır (d.18Haziran 1813-ö. 15 Eylül 1891).
En ünlü eseri 1859 yılında basılmış
Oblomov'dur.
Yazarın ilk romanı; Alelâde Bir Hikaye 1847
yılında yayınlanmıştır.
İkinci ve en iyi bilinen romanı olan Oblomov ise 1859 yılında Otechestvennye Zapiski'da yayınlanmıştır.
3. ve son romanı ise, Yamaç 1869'da yayınlanmıştır.

Oblomov'un aynı isimli karekteri;

"OBLOMOVLUK" kavramının doğmasına da yol açmıştır. Bu kavram aşırı tembelliğin bir ifadesi olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Gonçarov, Fyodor Dostoyevski tarafından kayda değer, itibarlı bir yazar olarak tanımlanmıştır. Anton Çehov kendisinden başarılı bir yazar olarak söz eder.

"Oblomov evde kesinlikle kravat takmaz, yelek giymezdi. Kendini rahat ve sınırlanmamış hissetmeyi severdi. Kocaman ve yumuşak terlikleri vardı. Yataktan kalktığında, ayaklarını yere atar atmaz, hiç aranmadan onları giyebilirdi. Oblomov için uzanmak, hastalar ya da uykusu bastıran insanlarda olduğu gibi, bir gereklilik, yorgun insanlarda olduğu gibi bir olanak ya da miskin insanlarda olduğu gibi bir zevk değildi; bu onun olağan haliydi. Evde olduğu zaman-ki evde olmadığı bir zaman yoktu- sürekli aynı odada;...yatak odası, çalışma ve konuk kabul odası olarak kullandığı odada yatardı. ( sf./3 )
                   Kitap 620 sayfa...

199. Sayfada, acımasızca yarım bırakmışım...hâlbuki; anlatım tarzı, kendinizi Oblomov yerine koyduğunuz yanları, espritüel ve bol tasvirli anlatımı...
Bu kitabı bitirmeliyim, mutlaka!!!

Sevgiler sizinle olsun...