Edebiyat Muhabbetleri

Başlatan V, 15 Temmuz, 2010, 22:08:56

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Hayal Kahvem

Darkwood'un tüm davulları adına...

Kimse bilemedi mi bu bilmeceleri?  ??? :D


Birini cevaplayayım mı?

-BİLMECE 2-

Aşağıdaki dokuz noktanın hepsinden geçecek şekilde kalemi kaldırmadan dört düz çizgi çizebilir misiniz?




hanac

1 ve 3 numaralı bilmecelerin cevaplarını da alalım Hayal Kahvem  8)

Hayal Kahvem

1-ÇÖZÜM:Bay Kahverengi siyah, Bay Siyah yeşil, Bay Yeşil kahverengi kravat takıyor.
Kahverengi, kahverengi kravat takamaz çünkü öyle olsaydı soyadıyla aynı olacaktı.
Yeşil kravatta takıyor olamaz çünkü bu renk kravat ona soru soran adamdaydı. Bu yüzden Bay Kahverengi'nin kravatı siyah olmalıdır.

Bu da Bay Siyah'ın yeşil, Bay Yeşil'in kahverengi kravat taktığını gösterir.

3-ÇÖZÜM: İlk ikisi eşleşmediyse üçüncü çekilen mutlaka önce çekilen iki çoraptan biriyle eşleşecektir. Cevap üçtür.

GİZLİ NOT: Hanac, çizgi roman forumunda üstelik edebiyat muhabbetleri'nde matematik bilmecesinin ne işi var di mi? :D
Valla, bir matematik çekmecesi mi açsam acaba, matematik'e derinlemesine dalıyorum:)


Hayal Kahvem


Psikiyatr Gülcan Özer'in ilişkilere zarar veren 7 günahı anlattığı TEDXTALKS konuşmasına denk geldiniz mi bilmiyorum.
Kendisine bayıldığım için bilumum söyleşilerini yakından takip ederim. İşte bu videoda, hocası anotomi profesörü Sami Zan'ın  dönemin ilk dersinde:

-Kızlarım sözüm size, koca terbiye edilmez, terbiyelisi alınır.
Eğer ben bu adamla ilişkiye gireyim, beğenmediğim yönlerini  nasılsa zaman içinde değiştiririm diye düşünüyorsanız, sakın o ilişkiye girmeyin, dediğini söylüyordu.

Gülcan Özer konuşmasının devamında,  elbette insan değişir. Lakin proje haline getirip zorladığınızda, benlik ve bünye direnç koyacak ve kendini koruyacaktır, diyordu.
Oysa Jung'un söylediği gibi bir adamın ve bir kadının ilişkisi kimyasal bir tepkimeye benzer.  Eğer tepkime gerçekleşirse her ikisi de kılık değiştirir.
Bu şu demek diyor Gülcan Özer, gönül gönle değerse zaten o tepkime kendi seyri ve süreci içinde olur. 

Çok haklı, demiştim kendi kendime. Zorlama arkadaşım. Olmasa da olur:)

https://www.youtube.com/watch?v=6Hi9UW76zOU


Kitapçıda adını daha önce hiç duymadığım Aslı T. Kızmaz'ın Olmasa Da Olur adlı kitabının arka sayfasını okuduğumda, psikiyatr Gülcan Özer'in işte bu söylediklerini hatırladım.
Kitabın arka sayfa yazısı şöyleydi:

"Biz kadınlar bazan en başından olmayanı oldurmaya çalışıyoruz. El attığımız her şeyi düzelteceğimize o kadar inanıyoruz ki 
'onu da' düzelteceğimize emin oluyoruz. Ama eşek kadar adamlar değişmiyor, olmayandan da olmuyor. 
Ve evet ne yazık ki bizim bunu anlamamız için iyice sarsılmamız  gerekiyor. Farkındayım çok zor; üzücü, gurur kırıcı, yorucu, sıfırlanmak...
Ama emin olun şahane yanları da var..."

Aslı T. Kızmaz ikinci romanında kendi ayakları üzerinde duran, hiç olmazsa buna çabalayan, sonunda "olmasa da olur" diyen deli dolu bir kadının ayrıksı hikayesine odaklanıyor."

Yazarın ilk kitabının adı Benden Ne Olur'muş. Valla ben ikinci kitabı Olmasa da Olur'a denk geldim. Hiç düşünmedim. Hemencik satın alıverdim.

Çünkü son zamanlarda, ayaklarımı altıma alıp,  tatlı tatlı muhabbet ediyormuşum gibi, bir kadın yazarın kadın hallerini kadın halimle okumayı çok seviyorum.

Kitabı var ya, bir solukta okudum. Sahiden şen şakrak üslubuyla film gibi bir roman yazmış  Aslı T. Kızmaz. 
Bu romanın filmi çekilir mi bilmem lakin  romanı bir film seyrediyormuşum gibi okuttuğu için yazara çok teşekkür ederim:)

Hayal Kahvem


Soldaki, 1884-1951 yılları arasında yaşamış, Türkiye'nin ilk modern ruh sağlığı hastanesini kuran,  ruh ve sinir hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Mazhar Osman.
Sağdaki, tıp ve psikiyatri tarihçisi, Acıbadem Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fatih Artvinli.
Memleketimin  iki bilim insanı.

Fatih Artvinli'yi,  Medyascope'taki, "Doç. Dr. Fatih Artvinli ile söyleşi:
"Bir yıl önce 30'uncu ölüme verdiğimiz tepkiyi bugün 30 bininci ölüm için vermiyoruz" başlıklı videosunu seyredince öğrendim.   

Durur muyum? Bilumum video ve podcastlerini dinlemeye, makalelerinin okumaya başladım.
Türk Psikiyatri Dergisi, Fatih Artvinli'nin Bir İhtimal Daha Var: Uyku Hastalığı Salgını başlıklı yazısını yayınlamış.
Bu yazıda, günümüz Covid-19 pandemisinin, hem klinik hem de tarihsel açıdan geçen yüzyılın İspanyol Gribi pandemisiyle karşılaştırıldığını yazıyor.

İspanyol  Gribi pandemisi, 1918 ile 1920 yılları arasında yaşanmış. O sırada 2 milyardan az olan dünya nüfusunun üçte birini hasta etmiş.
Tahminen 20 ile 50 milyon kişinin ölümüne sebep olmuş. Aynı yıllarda devam eden 1. dünya savaşından daha çok can almış. 
İlk antibiyotiğin 1928 yılında bulunduğunu, ilk grip aşısının 1940'larda kullanılmaya başlandığını hatırlamak lazım. 
Doğrusu  yüz yıl önce bu denli vahim bir grip salgının yaşandığını, covid pandemisi sebebiyle öğrenmiştim.   

İspanyol Gribi pandemisi ve Covid 19 pandemisinin iki ortak özelliği;  "maske kullanımı" ve "sosyal mesafe kuralı"diyor Fatih Artvinli.
Peki İspanyol Gribi pandemisinde yaşananlar tarihsel bellekte saklanmış mı? Hastalığın oluşma, etki mekanizması nasıl işlemiş biliniyor mu?
Bunca yıl sonra hastalığın bedensel ve ruhsal etkileri hakkında bütünüyle bilgi sahibi miyiz?
Tıp tarihçimiz, henüz bütünüyle bilgi sahibi olmadığımızı yazıyor.

İspanyol Gribi pandemisi sürecinde ve sonrasında hatırı sayılır ölçüde bir başka tıbbi tartışma olduğunu yazmış Fatih Artvinli.
"EL" (ensefalit letarjik) ya da Türkiye'de yaygın adlandırma ile "uyku hastalığı salgını".
Baş ağrısı, keyifsizlik, huzursuzluk ve sürekli uyuklama hali hastalardaki tipik belirtilermiş.
Bir iki gün sonra üç temel belirti görülüyormuş: uyku, çift görmek ve ateş.
Hasta gece gündüz uyumaya başlıyor, bazısı ise uyuyamıyor,  gözkapakları kapalı şekilde yatıyormuş.
Uyku hastalığına pandemi demişler, çünkü 1926 yılından 1930'lara kadar tüm dünyada yaklaşık 1 milyon kişinin hastalıktan etkilendiği tahmin ediliyormuş.

Tıp  tarihçimiz Doç. Dr. Fatih Artvinli'nin yazısından öğrendim.
1920-1924 yılları arasında  Prof. Dr. Mazhar Osman Uyku Hastalığı hakkında 34 yazıdan oluşan tefrika kaleme almış.
1925 yılında ise bu yazıları içeren Uyku Hastalığı Salgını isimli kitabı yayımlamış.
Bu kitabın dünyada bu hastalıkla ilgili yazılan ilk kitaplardan biri olduğunu söylüyor. 
Mazhar Osman'ın  bu dönemde, uyku hastalığı salgınıyla  derininden ilgilendiğini hatta İspanyol Gribinin neredeyse uyku hastalığından ibaret olduğunu iddia ettiğini belirtiyor.

İspanyol Gribi ile nörolojik bozukluklar ve uyku hastalığı ilişkisi uzun yıllar tarih araştırmalarına konu olmadı, diyor Fatih Artvinli. 
İspanyol Gribinden sağ kalan insanların beyanları incelenmiş.
Akıl hastanelerine ilk defa yatırılan ve gribe atfedilen ruhsal bozukluklara sahip hastaların oranının pandemiyi takip eden 6 yıl boyunca yıllık ortalama 7,2 kat arttığı görülmüş.
İspanyol Gribi pandemisinin ortaya çıkışından dört yıl sonra uyku hastalığı vakaları zirve yapmış. Yani aralarında eşzamanlılık olduğu gözlenmiş.

Covid 19 ile ilişkili sistematik derlemelerde temel nörolojik belirtiler ve bozukluklar; koklama duygusunun azalması, başağrısı, halsizlik, değişen bilinç durumları vs. olduğunu biliyoruz.
Dünyadaki diğer tıp tarihçileri  de, Fatih Artvinli'nin  Türk Psikiyatri Dergisi'ne gönderdiği yazı  gibi bu  tarihsel olasılığa,
virüsün uzun vadede yaratacağı potansiyel nörolojik belrtilerin hafife alınmaması gerektiğini belirtiyorlarmış.

Yazılacak o kadar çok şey var ki. Mesela, Fatih Artvinli'nin üç ay önce Aralık 2020 yılında yayımlanan makalesinin başlığına bakar mısınız?
Türkiye'de Salgın Yönetimi: Kurumsallaşma ve Kurumsal hafıza Sorunu.
Covid 19 pandemisi sebebiyle, 1928 yılında açılan,  83 yıllık kurumsal hafızaya sahipken, 2011 yılında kapatılan Hıfzısıhha Enstitümüzle'yle,
günümüzde ülkelerine pandemide destek veren 130 yıllık Almanya'daki Robert Koch Enstitüsü ve 133 yıllık Fransa'daki Pasteur Enstitüsü'yle ilgili ibretlik bir mukayeseli  bilgilendirme yapmış.
Önerilerilerini sıralamış. 
Belli ki, tarihi ve bağımsız kurumların adının  sembolik  ağırlığının,  gerçek işlevinden bile çok daha güçlü olduğuna,
varlığı ile yokluğunun farkına varılmasına dikkat çekmek istemiş. Academia'daki yazısının linkini aşağıya iliştirdim. Müthiş.

Doç. Dr. Fatih Artvinli'yle aynı memlekette, aynı zaman diliminde yaşadığım için içim umut doldu. 
Kitap, video, makaleleriyle  birlikte memleketimin   şahane bir akademisyenini daha takibe aldım. Mutluyum.


"Soldaki, sipariş ettiğin Fatih Artvinli'nin kitabı, anladık. Peki sağdaki film afişinin burada işi ne," diye soracak olursanız, sevgili tıb tarihçimiz:
"EL hastalığı(uyku hastalığı), aslında (ingiliz nörolog) Oliver Sacks'ın, 1973 yılında yayımlanan Awakenings (Uyanışlar) kitabına konu olmuş
ve eser 1990 yılında Holywood'a uyarlanmıştı." diyor.  Durur muyum? Seyrettim. Tavsiye ederim.

http://submission.turkpsikiyatri.com/MGSDosyalar/Yayinlanmamis/TPD20041ARTVINLImektupB-3b1cig.pdf




Hayal Kahvem

yaşamak bazen..
doğru yerde doğru zamanda olmak
ve fekat ama ancak
yanlış hayata ve eksik insanlara
toslamak


yaşamak bazen..
sorusuz okkalı bir cevabın d) hiçbiri
e) hepsi şıkları arasında çaresiz
kalakala durmak


yaşamak bazen..
burnundan nefes alırken
ne kadar zorlasan da bir türlü
konuşamamak


yaşamak bazen..
ömrünün gelişme ve sonuç bölümlerini
eveleye geveleye patinaj yaparak
giriş bölümünde harcamak


sözler - metin üstündağ/bir delinin mal beyanı kitabından
fotoğraflar - brooklyn'e son çıkış filminden

Hayal Kahvem



Aşağıdaki soruyu çözmeliyim.
Bilenlerden yardım rica edebilir miyim:) ::)


52 kağıtlık iskambil destemiz var.
Desteği ikiye ayırdık.
26'sı sağda. 26'sı solda.
Sağdaki desteği soldakilerin birer altına koyacağız.
Gene desteği ikiye ayıracağız.
Gene sağdaki desteği soldakilerin birer altına koyacağız.
Gene desteği ikiye ayıracağız.... Gene....

Kaç defa karıştırdıktan sonra deste ilk haline gelir?

Hayal Kahvem


"Oğullar oğulluklarından sessizce çekilmesini bilmelidir abiler."
Ece Ayhan/Mor Külhani

Hava  atmaksa atıyorum... Sosyoloji kitaplarımı aldım... Fotoğraf çekmek niyetiyle koltuğun üzerine sıraladım.
Pandemi döneminde İstanbul Üniversitesi'nin  ikinci üniversite kapsamında Sosyoloji bölümüne kayıt oluverince...
Off... Yeminle ben beni  tanıyamıyorum. Yepisyeni mecralara akıyorum. Dersler, konular, kitaplar uçuruyor beni... 
Talebe, talep eden demekmiş.  Sosyoloji bölümünün talep edeniyim. Talepkârım...  Ve  çılgın gibi heveskârım.

Demem o ki;  evet... Talepkârım... Heveskârım... Hatta... İltifatkârım... Cefakârım... Azimkârım... Sebatkârım...
Hahha...  Vallahi bambaşka yazı yazacaktım. Bu kelimeler aklımı aldı... Nasıl desem?  Efsunkârım... Zülfikârım...
Hatta tehditkârım... Günahkârım. Tövbekârım. Hürmetkârım.  Du bi... Kürdilihicazkârım... 
Sanatkârım...  Bestekârım...  Aşikârım. Üstüne üstlük  feci sakarım...
Veee... Tutmayın beni... Bu kitaplara şimdi ben...  Şakır şakır akarım:)

NOT-

Aslında, ne yazacaktım acaba?

Du bi! Ece Ayhan'ın bir dizesiyle başladığıma göre,  Sosyoloji dersinde feci ilgimi çeken Toplumsal Cinsiyet kavramı, 
Toplumsal Cinsiyet kavramında Kadın değil de  Erkek vaziyetleriyle ilgili muhabbet edecektim besbelli. 

İşte bu rotada  yol alacaktım ki, kelimelerin illüzyonuna kapıldım.

Hımm... Galiba bu geçersiz bir çıkarım. Ölçüsüz aktarım.
Ekolojik olmayan tarım. Hatta döngüsel tasarım.  Ve de içeriksel onarım.

Uzatmayayım. Ayıptır söylemesi, bazan böyle saçmalarım:)

hercai

 
  Sosyoloji ve psikoloji grift bilim dallarıdır; insanın ve toplumun  şifrelerini çözen.
  Her olay ve olguyu bu pencereden görmeye çalışırım...tabi bu pencere ne kadar aralıksa ve ne kadarını görebiliyorsam. İki alan da, debi derya misali...hevesinin bitmemesini diliyorum.

Hayal Kahvem

Karamba Hercai, çok haklısın sosyolojik bakış bana bi baktı kalbimi yaktı. Derslerin kemendini boynuma taktı :D

Hele bi görsen beni... Eleştirel erkeklik incelemeleri üzerine araştırmalara daldım son zamanlarda... . Sen ne düşünüyorsun acaba?
Okumakta olduğum kitabı yazayım... Üzerinde konuşuruz belki, ne dersin?

Hayal Kahvem


Doç. Dr. Çimen Günay-Erkol, ODTÜ Maden Mühendisliği bölümünden mezun olmuş.
Bilkent Türk Edebiyatı bölümünde  Suat Derviş üzerine yazdığı tezle yüksek lisansını almış.
Hollanda Laiden Üniversitesi'nde 12 Mart romanları üzerine olan teziyle doktorasını tamamlamış.
Yaralı Erkeklikler !2 Mart Romanlarında Yalnızlık, Yabancılaşma ve Öfke adıyla tezinin kitaplaştırıldığını öğrendim.

Toplumsal Cinsiyet kavramı ve eleştirel erkeklik çalışmaları son zamanlarda ilgimi çekince, bu konuların piri Çimen Günay- Erkol'a denk gelmemem mümkün değildi.
Aşağıda bir kaçının linkini eklediğim videolarda tatlı tatlı anlatıyor. Dinlediklerim meraklandırdı. Hemen kitabını sipariş ettim. Hey!  İşte geldi.


Kitabı henüz okumadım. Arka sayfasında,  "Doç. Dr. Çimen Günay-Erkol, Yaralı Erkeklikler'de güce tapılan bir atmosferde, istikrarlı bir erkeklik arayan ama
bunun ne demek olduğunu göremeyen erkeklerle dolu 12 Mart romanlarını erkek kimliklerine getirilen yeni ve güçlü bir eleştiriyle ele alıyor."  diye yazıyor.
Acayip ilgimi çekti.

Çok ilginç,  ilk kez  erkeklik üzerine kafa patlatanlar feministler değilmiş.
Çimen hocanın bir videosunda dinlemiştim.
Avustralya'da işçi hareketleri, sendikalar üzerinde çalışmalar yapan bir sosyolog, liselerdeki akran zorbalıklarını araştırırken cinsiyet rollerini incelemeye başlamış.
Kendinden zayıf olana zulum yapan erkeklik halleri. Erkeğin erkeğe zulmü.

Erkekliğin oluşmasındaki mekanizmalar neler? Erkeklik belli ön kabullerle mi oluşuyor? Aile, okul, sokak, medya, devletin rolü ne?
Cinsiyetçi sistemde  kadının da erkeğin de yara aldığı besbelli.  Dünyada, memleketimizde gördüğümüz eşitsizlikler,  kadın cinayetleri,
erkeğin erkeğe yaptığı zorbalıklarlar hakkında erkekler neler düşünüyorlar mesela? 

Doç. Dr. Çimen Günay-Erkol memleketimin değerli bir akademisyeni.
Anlattıkları, yazdıkları, dünyayı, hayatı, kitapları yepyeni bakışla okuma yapmama yardımcı oluyor.
Gözümü ve zihnimi açıyor. Toplumal cinsiyet eşitliğinin gerçekleşmesi için kadınlık kadar  eleştirel erkeklik çalışmalarının farkındalığına dikkat çekiyor.
Önemsiyorum. Doç. Dr. Çimen Günay-Erkol'u yakınen takip ediyorum.




hercai

Hayal Kahvem kitabın ilgimi çekti...çekmemesi mümkün mü? Tellioğullarının ve Seferoğullarının birbirini ateşlediği forumda, sanıyorum aktif paylaşım yapan iki kadın üyeyiz! Bir çok paylaşımlarımızda da, yanlız başımıza çalıp-söyleriz...
Benim elimde şu an Mehmet Halil Arık'ın "Mahallenin Ebeleri" adlı romanı var...
                   .........................
  "Kurtuluş Savaşı sonrası, yarılarını cephelerde bırakmış acılı bir kuşak miras kalmıştır Osmanlı'dan taze Cumhuriyet'e. Bir uçları köhnemiş Osmanlı'da, bir uçları taze Cumhuriyet'te. Eski ile bağlarını koparıp erememişler yeniye. Kalakalmışlar ortada. Ninelerimiz...Büyükannelerimiz...Gocanalarımız...Kestirmeden, 'Ebe' derdik biz onlara.
Toplumun dişi Dede Korkut'ları...Ak dastarlı bilgeleri...Cepheye gönderilenlerin geride kalan yarıları...
Tarihin salt cephede yazılmayacağının kanıtları ve tanıkları onlar.
Cephe gerisi de cephe kadar açlık, sefalet ve acı yüklüdür.
Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş döneminin Anadolu'sudur bu tablo."

Yarısındayım henüz;
Çizgi roman/Grafik roman gibi değildir nesir romanlar. Daha fazla vakit, ilgi ve sabır demektir aynı zamanda...ama ben çok severim onları.
Bir Tutunamayanlar'ı, Orta Direk'i, Suç ve Ceza'yı okumak... daha bir çoğu gibi! İhsan Oktay Anar'ın Puslu Kıtalar Atlası meselâ...
Yazar çizgi romanlardaki gibi şablonları sokmaz kafamıza...tasvir eder, biz o dünyayı kendimiz kurgularız..."armut piş, ağzıma düş" okurlardan değilizdir bu romanlarda.
Admin beni kovmadan, uzayayım yavaşça!🤫😄

 

Hayal Kahvem

Karamba Hercai,  yazdıkların için teşekkür ederim. 

Mahallenin Ebeleri'ni hiç duymamıştım. İlgimi çekti.

Kinowa59

Merhaba dostlar. Bugün kitaplık düzenlemesi yaparken birşey farkettim. Yazılı edebiyat alanında açık ara Remzi Kitabevi yayınları var. İkinci sırada İletişim yayınları, üçüncü Doğan kitap, dördüncü YKY ve beşinci sırada sayı olarak SS yani Alfa yayınlarının bir markası olarak Everest yayınları var. Yazılı edebiyat a ilgili olan değerli dostlarımıza şunu sormak istiyorum. Ben anı, biyografi, siyasi ve yakın tarih, roman, hikaye dalında kitap alacağım zaman öncelikle yayınevine ve yazarına bakıyorum. Sonra ( yabancı yazarların) çeviriyi hangi çevirmenin yaptığına ve en son Fiyatına bakıp uygun görürsem satın  alıyorum. Acaba diyorum siz dostlarımızın da böyle bir tarzı varmı. Selam ve saygılarımla.

Tuco Ramirez

Benim kitaplarımın çoğunluğunu sırasıyla İş Bankası, YKY ve Can Yayınları oluşturuyor. Benim birinci önceliğim çeviri, baskı kalitesi ve fiyat. Bunları da bu yayınevleri (Can yayınlarının kağıt kalitesi ve kapaklarını pek beğenmesemde) karşılıyor. İletişim, Remzi, Everest fiyat performans açısından daha zayıf kalıyor bana göre.