Martin Mysteredeki arkeoloji

Başlatan Saki, 26 Ekim, 2023, 17:50:05

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Saki


Saki

Bu maceranın özeti, Yunanistanda araştırmalar yapan profösor Edvard Morel, Metron denen ve kilisesi ve manastırı olan böyle bir yerin manastır arşivinden büyük gezgin Ibn Batuta'nın yazdığı ve burada bıraktığı çok eski bir yazıyı çalıyor, ancak, birileri peşine düşüyor ve bu yazıyı zarf içine koyup Martin (Jak) Mystere'ye gönderiyor. Ancak, yazıyla ilgili bir harita eksik ve bu haritaya ulaşmak için Martin, dostu Yava ile Yunanistana, Atina ya geliyor ve oradan da Kalambaka şehrine gidiyor. Kalambaka şehri Teselyada bulunuyor.

Thesally (Türkçe: Teselya) Yunanistan'ın aynı adı taşıyan antik bölgesinin çoğunu kapsayan geleneksel bir coğrafi ve modern idari bölgesidir. Homeros'un Odysseia'sında yer alıyor. Yunanistan'ın kuzeyinde yer alır ve kuzeyde Makedonya, batıda Epir, güneyde Orta Yunanistan ve doğuda Ege Denizi ile komşudur.

Teselya, dört buçuk yüzyıllık Osmanlı egemenliğinin ardından 1881'de modern Yunan devletinin bir parçası olmuştur. Kuzeyindeki Makedonya, bizim Makedonyayla sınırlıdır ve dolayısıyla biz Kuzey Makedonya Cumhuriyeti olduk. Onların Makedonya batı Trakya'ya kadarmış.

Kalabaka (alternatif çeviriler Kalambaka ve Kalampaka'dır), Yunanistan'ın Teselya ilinin bir parçası olan Trikala bölgesel birimindeki Meteora belediyesinin bir kasabası ve merkezidir.

Meteora Doğu Ortodoks manastırlarının en büyük ve en hızlı inşa edilmiş komplekslerinden birine ev sahipliği yapan bir kaya oluşumudur.



Metron denen şey.



Bugün Meteora 30 Bizans tarihi manastırından oluşuyor ancak bunlardan sadece 6 tanesi hala aktif durumda.

Saki



Bu Metron kompleksi Yunanistanda Atos kompleksine göre inşa edilmiştir.

Ancak Atos keşişleri okadar uzağa gitmişler ki kuşlar hariç tüm dişi canlılara erişim yasaktır, diye Martin Mystere anlatıyor.

Bukadar eski dönemlere ait manastırların arşivlerinde her zaman çok eski ve çok değerli yazılar bulunuyor, bunu başka çizgiromanlardada gördük. Nerde bir manastır var ise arşivlerinde çok değerli yazılar var ve genelde bunlar çok büyük bir titizlikle korunuluyor. Çünkü, aralarında gizli bilgiler de vardır.

Örneğin, Vatikan arşivlerinde şu an 1.5 milyon eski yazı çok büyük bir titizlikle korunuyor ve bunlar kamouyuna sunulmuyor. Herhalde kilise ve din ile çelişkilidirler. Ve Vatikan bu tip yazıları tarih boyunca sağdan soldan toplayıp oraya yerleştirmiş. Ama, gün gelecek onlar öyle veya böyle meydana çıkacak.

Martin Mystere ve Yava yerden 550 m yükseklikte olan böyle bir Metrona çıkıyorlar ve onları Kastron ismindeki bir keşiş karşılıyor.



Kilisenin (Yunanca Katholikon) 16. yüzyılda inşa edildiğini, manastırın ise çok daha eski olduğunu anlatıyor.

Devamda keşiş Kastron şunu diyor,

Bu antik duvarların arasında hangi sırların saklı olduğunu tahmin bile edemiyorsunuz! Yüzyıllar boyunca dünyanın dört bir yanından sanatçılar, düşünürler  bir an huzur yaşamak için buraya geldiyorlardı.

Yunanistandaki bu tip yapılar ve barındırdıkları her şey, ki bunlar Bizans medeniyetinin mirasıdır, Osmanlı istilasına rağmen bugünlere kadar hala varlığını korumuşlardır. Peki, nasıl oldu bu şey. Bir çok yerde de durum aynı.

Herşey çok basit ve tek bir cümleyle açıklanabilir.

Osmanlı Hanedanı'nın yedinci padişahı Sultan Fatih Mehmed, halen 24 yaşında iken, 1453 yılında Konstantinopolis'i fethetti, Roma İmparatorluğu'nun varisi olan 1058 yıllık Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu'na son verdi ve Kendisini Doğu Roma İmparatorluğu'nun meşru varisi olarak ilan etti.

Bu olay Orta Çağ'ın sonu getirdi ve yeni çağın başlangıcına yol açtı.

V

Aydınlatıcı, açıklayıcı Martin Mystere yazılarını keyifle okuyorum Saki. Bu tür yazılarının devamını bekliyorum..

Osmanlı Devleti'nin İstanbul'un fethiyle Roma imparatorluğunun mirasını devralması, İmparatorluk misyonunu taşımaya başlaması, Balkanlar'da ve Avrupa'nın geri kalanında hızla yayılmasını, kabul görmesini sağlayan en önemli dönüm noktasıdır. Fatih Sultan Mehmet'in bu misyonu sıralanması dehasının göstergesidir.  İki büyük seküler Türk liderinden birisidir ki diğeri de Atatürk'tür.
"İstemem,eksik olsun.."

Saki

Teşekkür ederim, tabiki devam edeceğim, Ama Yavuz Selimi de unutmamak gerekir. Onunla ilgili bir yazı henüz paylaştım.

Fatih Sultan Mehmet en aydın, Yavuz Selim ise 100 yıllık yapılması gereken işi 8 yılda yapmayı başardı.

Bunun için Osmanlının en zeki sultanıdır. Yavuz Selimdir o!

Kinowa59

Merhaba sayın Saki. Üstteki yazınızı okudum ve birkaç yerine birazcık takıldım. Birincisi, Fatih 1432 doğumlu olduğuna göre 1453 yılında Doğu Roma imparatorluğunu Osmanlı mülküne kattığında 21 yaşındaydı. ( lütfen, küçük ayrıntılara takılmayın demeyin. Bu yazıyla tarih sınavında 0 _ yazıyla sıfır _ alıp sınıfta çakardın . ) ikincisi Doğu Roma' nın Fethi olayı Ortaçağ'ın kapanıp yeni çağın başlangıcı tezi tarihçiler tarafından muallakta görülmektedir. Kimi tarihçiler Doğu Roma imparatorluğunun çöküşü derken, kimi tarihçiler de 1492 Amerika'nın keşfini göstermektedir. Hatta pek çok tarihçiler de 15 yüzyılın sonunda ve 16 yüzyılın başlarındaki Rönesans dönemini Ortaçağ'ın bitişi, Yeniçağ in başlangıcı olarak kabul etmektedir. Not: Yavuz Selim 100 yılda yapılacak işi 8 yılda yaptı, derken hangi işleri yaptığını belirtirseniz memnun olurum. Yavuz Selim'in 36 Osmanlı sultanının en zekisi olması ölçüsü nedir.

V

Yavuzu ve Arap sevici siyasi anlayışını, Anadolu Türkmenlerini ve Kürtleri asimile etme,  sindirme, yok etme politikasını ben de hiç sevmem.. Fatihle zirve yapan bilge hükümdarlığın mirasını çöküşe kadar iyi yemiş Osmanlı sülalesi.. Selçuklu ile Anadoluya gelen ve Anadoluyu kendine has hümanist İslam anlayışı ile gönülden fetheden anlayış, Yavuzla tekrar Emevi yayılmacı, yobaz anlayışa kolayca evrilmiş malesef..
"İstemem,eksik olsun.."

Saki

Aslında okadar detaylara bakmadım ve, Fatih tam ne zaman doğmuş, tam kaç yaşındayken fethetmiş, bazı tarihçilere göre öyle mi böyle mi ona çok bakmadım. Kısa kestim.

Buradaki konu Martin Mysteredeki arkeolji ve bu tip katılımlar yapılıyorsa, bu beni ancak yorar ve açtığım konuya odaklanamam.

Yani,  hepimiz birer çizgiromansever gibi Martin Mysteredeki arkeolojiye odaklanalım. 

Kendi işlermi ihmal ediyorum, bu konu üzerinde yazmak için çok zaman ve enerji harcıyorum. 

imgelevent

Evet sevgili MARTİN MYSTERE'ciler.
İlk 10 öykü hazırlandı ve blog'daki yerini aldı.
Efsanevi iki öykü de dahil tabii ki. GENÇLİK PINARI ve NEW YORK VAMPİRİ.
Biliyorum bunlar okuduğunuz öyküler. Ama Türkçe de basılmış tüm kapaklar, extra bilgiler, linkler, gözden kaçanlar ve akla bile gelmeyenler var. (Hani 32 kısım tekmili birden denir ya)
Martin ile ve de çizgiromantik ile kalın.

https://cizgiromantik.com/martin-mystere-klasik-maceralar/

Saki

Gençlik Pınarı çok güzel bir macera, imgevelent, blogu şu an okuyorum ama Türkiyedeki yayınları takip edemedim çünkü Türkiyede yaşamıyorum, Makedonyada yaşıyorum. Yine de çok ilginç bilgiler sunmuşsunuz.

Bütün mesele ölümü yenmek, ölüp gitmemek ve tarihte bunun için çok çaba gösterilmiştir. Acaba ölümü yenip sonsuza dek yaşayabilirmiyiz. Yada, sürekli genç kalabilirmiyiz.

Orta çağda bir çok bilim adamı böyle bir şeyin mümkün olduğuna inanıyorlardı.

Felsefe taşı veya bilgelik taşı (lat. Lapis philosophorum), inanca göre sıradan metali altına dönüştürme yeteneğine sahip efsanevi bir simya maddesidir. Sıvı formda, kişiyi iyileştiren ve gençleştiren, ona uzun bir yaşam ve bazen de ölümsüzlük veren bir yaşam iksiri olarak da hizmet edebilir.

Uzun bir süre boyunca Batı simyasının ana hedefiydi. Simyacıların Felsefe Taşı'nı pratik olarak arama konusundaki başarısızlığı simyanın hedeflerini manevi bir odağa yönlendirdi, ancak buna rağmen simyacılar çok sayıda kimyasal element ve bileşik bularak modern kimyaya katkıda bulundular.


Ünlü hekim ve simyacı Paracelsus'a (1493 – 1541) göre Felsefe Taşı'nın oldukça ağır ve parlak, parlak kırmızı yakut renginde bir toz şeklinde görünmesi gerekiyordu.

Ortholain'in bir başka metnine göre, keşif süreci sırasında Taş'ın "daha kırmızı, daha kırmızı, ... şeffaf, sıvı, eriyen, cıvaya ve tüm sert cisimlere nüfuz edebilen ve onları altının oluştuğu saf bir maddeye dönüştürebilen" hale geldiğini belirtir. "insan vücudunu, bütün zayıflıklarını iyileştirir, sağlığına kavuşturur. Onun sayesinde camı dövebilir, değerli taşları koyu kırmızı yakut gibi parlak bir renge boyayabiliriz."

Taşa tıbbi özellikler atfedildimiştir ve simya metinlerine göre iki şekilde kullanılabiliyordu: tuz şeklinde veya cıva suyunda çözülmüş (içilebilir altın).

Büyük Eser ve Felsefe Taşı Arayışı

Yüzyıllar boyunca çok sayıda simyacı efsanevi Felsefe Taşı'nı bulmaya ve adi metalleri altına dönüştürme sanatında ustalaşmaya çalıştı.

Taşın simyacının laboratuvarında elde edilmesi, tüm simyacıların arzusu olan Büyük İşin (Magnum opus) gerçekleştirilmesinin sonucu olacaktır. Taşın keşfi efsanesi Batı simyası geleneğinde mevcuttu, ancak birçok simyacı nihai sonuca ulaştıklarını iddia etse de, esasen temelsiz olan bu tür iddialara dair hiçbir kanıt yoktur.

Fransız simyacı Nicolas Flamel (1330 – 1418), kendisi ve karısı için zenginlik ve daha sonra ölümsüzlük kazanmasını sağlayan Felsefe Taşı'nı bulduğunu iddia etti.

Benim düşünceme göre, eğer ilim böyle bir hızla gelişmeye devam ederse, ortalama bir insanın ömrü en çok 120 yıl devam ettirilebilir.

Bundan öteye gidilemez. Doğanın kanunları budur.

Saki

Martin Mystere orijinal 222. sayıya geçiyorum. İl libro di Kells veya Kells kitabı.

Benim çok ilgimi çeken bir kitap. Tarihi değiştiren bir kitaplardan sayılır ve Dublin'de Trinity College kütüphanesinde bulunuyor.

Wikipediaya göre:

Kells kitabı (İrlandaca: Leabhar Cheanannais) (bazen Columba kitabı olarak da bilinir.) Yeni Ahit'in içerdiği dört incil ile önsöz niteliğindeki bazı metinleri ve kanon tablolarını içeren işlemeli el yazması kitaptır.

Latince yazılmış olan kitap şu anda Dublin'de Trinity College kütüphanesine ait bir müzede durmaktadır. Kelt rahipleri tarafından 800 yıllarında veya daha önceleri yazılmıştır. İncil metinleri büyük ölçüde Vulgata'dan kopyalanmıştır. Buna karşın bazı pasajlar Venus Latina olarak tanınan daha eski incil versiyonlarından kopyalanmıştır.

Batı kaligrafisinin bir şaheseri ve Insular art'ın doruk noktası olarak kabul edilir. Aynı zamanda İrlanda'nın en güzel ulusal hazinelerinden biri olarak tanınır.

Martin Mystere İrlanda'da, Trinity College'de Kells kitabını anlatıyor...



İrlanda. Bir taraftan Druidler, diğer taraftan Hristiyanlık. Sonuç Kells kitabı...Sözler Hristiyanlığı, peki ya semböller?



Kitap 19. yüzyıldan beri Trinity College'ın eski kütüphanesinde yer alıyor ve her yıl ortalama 500.000 ziyaretçi tarafından ziyaret ediliyor.


Saki

Bu macera arkeoloji ile alakası yok ama çeşitlilik olsun diye yazacağım.

Martin Mystere herhangi bir macera yaşamadığında, evinde iken Zona X denen gerçek dünya ile alakası olmayan dünyada geçen bazı olayları anlatıyor.



Hikayenin ismi İpse Dixit

İpse Dixit aslında gizli bir ögüttür ve dünyada Aristodan sonra tüm buluşların, yalan ve hata olduklarnı savunuyor.

Stanislav Spilhauz adındaki genç fizikçi ve bilimadamı maddenin gerçekten atom, elektron, proton ve nötronlardan oluştuğunu ispatlamak istiyor ve bu temel parçacıkları kendi gözleri ile görmek için  bir
elektronik mikroskop icad ediyor.

Stanislav Spilhauzun fizik öğretmeni bir gün onu ziyaret ediyor ve bir toplantıya katılmasını davet ediyor.

Bu toplantıya katılanlar İpse Dixit üyeleridir.

Bu insanlar Stanislavın tamamen yanlış yolda yürüdüğünü inandırmak istiyorlar.

Aristodan sonra öğretilenler tamamen yanlıştır. Herkez maddenin atomlardan oluştuğuna inanıyor, ancak atom denen şeyi kimse görmemiştir. Dünya yuvarlak ancak kimse uzaya gidip dünyanın gerçekten yuvarlak olduğunu görmemiştir. Uzayda uyduların olduklarna inanıyoruz ancak kimse gözüyle uzayda bir uydu görmemiştir vs vs Stanislavın aklı iyice karışıyor.



Ipse Dixitin kurucusu Galileo Galileydir. Fiziğin babasıdır. Gözlemle, deney yap, yanlış ise vazgeç, yeniden deney yap.

Galileo Galiley de yanlış etmiştir. Dünya Güneşin etrafında dönmüyor, Güneş Dünyanın etrafında dönüyor, yani, Aristonun iddiası gerçektir. Ancak, Galiley yanlışta olmasına rağmen sonunda yine de dönüyor diyecektir..

Eğer bunu demeseydi insanlar tamamen Aristonun iddialarna inanacaktı ve artık keşvedecek bir şey olmayacaktı. Gelişme olmayacaktı. İlerleme olmayacaktı. İnsanlar ortaçağda yaşadıkları gibi yaşamaya devam edeceklerdi...

Stanislavın aklı gittikçe karışıyor. Evine dönüyor ve elektronik mikroskobu tamamlıyor.

Bir parça numune alıp mikroskobun altına koyuyor.

1000 000 defa büyütüyor. Madde sonu olmayan kısımlardan yapılıdır. Atom dediğin bir şey yok.

1000.0000.000 defa büyütüyor yine atomları göremiyor. Sadece kesintisiz madde.

Daha da büyütüyor ama sonuç aynı. Kesintisi olmayan madde. Atom denen şey falan yok.

Stanislav çılgına dönüşüyor...tüm inandıkları yalanmış.

Martin Mystere işte böyle hikayeler anlatıyor, hem de çok hevesli bir şekilde!

Saki

Şimdi farklı bir şey yazacağım ve bu başlıkta yazacağım çünkü Martin Mystere bazı defa doğudan çıkan entelektüellere değiniyor, İbn Batuta diyelim...

Bu yazacağımı kendim ancak 2007 yılında öğrenebildim.

Kimya meslek lisesinde öğrenciyken matematik ve fizik ders kitaplarında tarihte matematik ve fiziğe en büyük katkısı olan bilim adamlarının kısa biografisi genelde bir başlığın ilk sayfasında vardı ve hepsini çok büyük bir özenle okuyordum...

Galileo Galiley tarihte ilk defa ışık hızının sonsuz olmadığı sonucuna varmıştır ve ışığın hızını ölçmeyi denemiştir.

Isac Newton'un genel çekim kuvveti kanunu. Albert Einstein Genel ve Özel izafiyet teorileri, James Watt ilk buhar makinesi, George Bull, Bull cebiri, İtalyan matematikçi Fibonacci, fransız matematikçiler - François Viette, Pierre Ferma, Evariste Galoa, Blaise Pascal, Andre -Marie Ampere, Hırvat matematikçi Marin Getaldiç, İngiliz fizikçi James Clark Maxwell, Alman bilimadamı Heinrich Hertz,  vs vs..

Peki ya Ali Kuşçu nerde. Hiç bir kitapta anılmıyor. Mirim Çelebi de öyle. Sadece El Harezmi hakkında bir yazı okumuştum. Cebrin atası.

Ali Kuşçu (Özbekçe: Ali Qushchi Samarqandiy) veya asıl adıyla Ali bin Muhammed (1403, Semerkand - 16 Aralık 1474, İstanbul), Timur İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşamış olan astronom, matematikçi, fizikçi, filozof ve dil bilimcidir. En önemli tanınma nedeni Ay'ın ilk haritasını çıkaran âlim olmasıdır.

Astronom, matematikçi ve kelâm âlimi olan Ali Kuşçu, 1403'te Semerkand'da, Timur İmparatorluğu topraklarında doğdu. Babası Muhammed, Timur İmparatorluğu hükümdarı ve astronomu olan ve aynı zamanda Timur'un torunu olan Uluğ Bey'in kuşçusu olduğu için, ailesi "Kuşçu" lakabıyla meşhur olmuştur. Küçük yaştan itibaren matematik ve astronomiye pek ilgi duyan Ali Kuşçu, bu alanlarda Bursalı Kadızâde Rûmî, Gıyaseddin Cemşid ve Muînuddîn Kâşî gibi isimlerden ders aldı. Daha sonra bilgisini artırmak için Kirman'a gitti. Burada Hall-ü Eşkâl-i Kamer (Ay Safhalarının Açıklanması) adlı risale ile Şerh-i Tecrid adlı eserini yazdı. Ali Kuşçu, Semerkand ve Kirman'da eğitimini tamamladıktan sonra Uluğ Bey'e yardımcı ve rasathanesine müdür oldu.

Uluğ Bey tarafından Çin' e yollandığı ve dönüşte de Dünya'nın yüzölçümünü ve ekliptiği 24 derece olarak hesapladığı bilinir.

Ekliptik Güneşin ve gezegenlerin merkezinden geçen bir düzlemdir. Ancak, Dünya bu düzleme dik değil, 23.5 derece bir eğikliği vardır, yani Dünya kendi ekseni etrafında yaklaşık 23.5 derecelik bir açıyla döner.


1449'da hacca gitmek istedi. Tebriz'de Akkoyunlu Devleti hükümdarı Uzun Hasan kendisine büyük saygı gösterdi ve Osmanlı Devleti ile barış görüşmelerinde yardımını istedi. Bunun üzerine Ali Kuşçu, bir süre Uzun Hasan'ın sözcülüğünü yaptı. Ardından, Osmanlı padişahı II. Mehmed'in davetiyle İstanbul'a gitti.

Osmanlı - Akkoyunlu sınırında Fatih Sultan Mehmed'in emriyle büyük bir törenle karşılanan Ali Kuşçu, Fatih tarafından Sahn-ı Seman Medresesi'ne müderris olarak göreve başladı.

Burada bir yandan talebe yetiştirip bir yandan Gök Cisimleri'ni araştırarak bilim eserleri yazdı. Güneş saatleri icat edip İstanbul'un enlem ve boylamını bugünkü değerle bire bir hesapladı. Gezegenler arası uzaklıkları hesaplayıp Ay'ın ilk haritasını çıkardı. Çıkardığı Yıldız haritaları Kristof Kolomb'a Amerika kıtasının keşfinde yardımcı oldu.

Ali Kuşçu, 16 Aralık 1474 tarihinde, 71 yaşındayken İstanbul'da öldü. 15. yüzyıla özgü olan mezarı, İstanbul'un Eyüp Sultan Türbesi etrafındaki hazirededir. Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim'in Maraş'ı fethetmesinden kısa bir süre sonra o bölgede Şiî mezhebinin tekrar artması sonucu Ali Kuşçu'nun torunlarından bir kısmı, ferman ile Maraş'a gönderilmiştir. Geriye kalan torunları ise daha sonra Düzce'ye kendi arzularıyla göç etmişlerdir. Maraş'ta bulunan ailenin bir kısmı da cumhuriyetin ilanından sonra Bursa'ya yerleşmişlerdir. Bursa'daki Fuat Kuşçuoğlu Caddesi de ismini Ali Kuşçu'nun torunlarından Fuat Bey'in isminden almıştır. Soyu Kahramanmaraş, Düzce ve Bursa'da Kuşçuoğlu soy isimleriyle devam etmektedir.


V

Alıntı yapılan: Saki - 02 Aralık, 2023, 23:55:54Bu macera arkeoloji ile alakası yok ama çeşitlilik olsun diye yazacağım.

Martin Mystere herhangi bir macera yaşamadığında, evinde iken Zona X denen gerçek dünya ile alakası olmayan dünyada geçen bazı olayları anlatıyor.



Hikayenin ismi İpse Dixit

İpse Dixit aslında gizli bir ögüttür ve dünyada Aristodan sonra tüm buluşların, yalan ve hata olduklarnı savunuyor.

Stanislav Spilhauz adındaki genç fizikçi ve bilimadamı maddenin gerçekten atom, elektron, proton ve nötronlardan oluştuğunu ispatlamak istiyor ve bu temel parçacıkları kendi gözleri ile görmek için  bir
elektronik mikroskop icad ediyor.

Stanislav Spilhauzun fizik öğretmeni bir gün onu ziyaret ediyor ve bir toplantıya katılmasını davet ediyor.

Bu toplantıya katılanlar İpse Dixit üyeleridir.

Bu insanlar Stanislavın tamamen yanlış yolda yürüdüğünü inandırmak istiyorlar.

Aristodan sonra öğretilenler tamamen yanlıştır. Herkez maddenin atomlardan oluştuğuna inanıyor, ancak atom denen şeyi kimse görmemiştir. Dünya yuvarlak ancak kimse uzaya gidip dünyanın gerçekten yuvarlak olduğunu görmemiştir. Uzayda uyduların olduklarna inanıyoruz ancak kimse gözüyle uzayda bir uydu görmemiştir vs vs Stanislavın aklı iyice karışıyor.



Ipse Dixitin kurucusu Galileo Galileydir. Fiziğin babasıdır. Gözlemle, deney yap, yanlış ise vazgeç, yeniden deney yap.

Galileo Galiley de yanlış etmiştir. Dünya Güneşin etrafında dönmüyor, Güneş Dünyanın etrafında dönüyor, yani, Aristonun iddiası gerçektir. Ancak, Galiley yanlışta olmasına rağmen sonunda yine de dönüyor diyecektir..

Eğer bunu demeseydi insanlar tamamen Aristonun iddialarna inanacaktı ve artık keşvedecek bir şey olmayacaktı. Gelişme olmayacaktı. İlerleme olmayacaktı. İnsanlar ortaçağda yaşadıkları gibi yaşamaya devam edeceklerdi...

Stanislavın aklı gittikçe karışıyor. Evine dönüyor ve elektronik mikroskobu tamamlıyor.

Bir parça numune alıp mikroskobun altına koyuyor.

1000 000 defa büyütüyor. Madde sonu olmayan kısımlardan yapılıdır. Atom dediğin bir şey yok.

1000.0000.000 defa büyütüyor yine atomları göremiyor. Sadece kesintisiz madde.

Daha da büyütüyor ama sonuç aynı. Kesintisi olmayan madde. Atom denen şey falan yok.

Stanislav çılgına dönüşüyor...tüm inandıkları yalanmış.

Martin Mystere işte böyle hikayeler anlatıyor, hem de çok hevesli bir şekilde!
Harika bir öyküdür,ilk okuduğumda hayli etkilenmiştim..
"İstemem,eksik olsun.."

Saki

Ama bu Zona X denen dünyada geçiyor.

Gerçek dünyada ise olaylar tam okuduğumuz ve bildiğimiz gibidir.

Madde atomlardan yapılıdır.

Dünya Güneşin etrafında dönüyor. Göklerde uydular var. Eisteinin teorieri gerçektir ve ispatlanmıştır.

Gelileo haklıydı.

Ama insanlar böyle hikayeleri seviyor işte.

Bundan dolayı Martini rahat bırakmıyorlar. İllaki birşeyler uydurmak zorundadır  ;)