Fantastik Edebiyat

Başlatan ümitkr, 15 Temmuz, 2011, 12:01:50

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

ümitkr

Umarım doğru başlık altına açmışımdır konuyu... Değilse özür!

Şu anda elimde R. A. Salvatore'nin Unutulmuş Diyarlar (Forgotten Realms) serisinde yer alan Drizzt Do'Urden maceralarından "Ork Kral" var ve daha 12. sayfadayken kitaba hayran oldum. Salvatore, daha önceki romanlarında da Drizzt üzerinden çok ciddi konulara el atmıştı ama bu defa işi sıkı tutuyor, fantezi edebiyatındaki bir alışkanlığı alaşağı ediyor: Faşizm.

"Faşizm, fantezi edebiyatının alışkanlığı" ifademi bir çok kişi yadırgayacaktır şüphesiz ama vereceğim örneğe bakıp yeni bir değerlendirme yapılmasını rica ediyorum okuyandan.

Geriye dönüp fantezi edebiyatının yaratıcısı Tolkien'in eserleri hakkında yazılanlara bakarsak "faşizm" fantezi edebiyatının alışkanlığı olarak değil eleştirdiği iddiasını görürüz. Doğrudur da. Tolkien, Saruman ve Sauron üzerinden faşizmi eleştirmiştir. Ancak farkında olmadan fantezi edebiyatına bir başka faşizmi miras bırakmıştır. Hobbit ile başlayan macerayı gözümüzde canlandıralım. Hobbit Biblo, Dwarflarla yola çıktığında tehlikeler atlatır ve bir çok yaratıkla karşılaşır. Bu yaratıkların arasında yer alan insansı Troll ve Ork'lar hesapsızca öldürülürler. Hatta kuşatmada bunların binlercesi katledilir. Ölen her cüce ve insanın arkasından ağlayan sevenlerine rastlanırken satırlarda Ork ve Trollerin ölülerinin arasından ağıt yakıldığını hiç görmeyiz.

Yine Yüzüklerin Efendisi'nde Uruk Hai'ler savaşmak üzere yaratılırlar. Dişileri yoktur, çocukları yoktur. Doğudan gelen savaşçılar hep erkektir ve "sevgi" kavramını tanıyıp tanımadıkları belirsizdir. Orklar ve Troller gene harcanmak üzere vardırlar, harcanırlar. Hem de binlercesi. Hayvansı özellikleri olmakla birlikte Elf ve İnsan'sı özelliklere de sahip olan Ork ve diğerlerinin bu kadar "öteki"leştirilmeleri zamanla tüm fantezi edebiyatına miras kalmıştır işte. Ve bu faşizmi eleştiren yapı kendi içinde yeni bir harcanabilir "öteki" yaratmıştır.

Salvatore, Drizzt efsanesi ile saf ve erdemli Elf ırkının karşısına kara ve kötü bir Kara Elf türü koyarak oldukça büyük bir yenilik getirdi öncelikle. Sonra da bu kara ırkın içinden bir kahraman yaratarak tüm bu alemi ters yüz etti. Drizzt, önyargıların, faşizmin, ötekileştirmenin karşısına kahramanca dikildi. Hem de doğduğu kara büyü diyarına rağmen. Daha ilk romanlarda Drizzt Do'Urden serinin yönünü belli etmiş oldu. Gerek yer altında, gerekse yer yüzünde ırkının düşmanlarına "onlar gibi olabileceğini" kurduğu empatiyle göstererek hem kendi ırkını ret etti hem de onların ön kabullerini sarstı.

Dwarf, İnsan, Barbar, Buçukluk, Kara Elf, Elf gibi farklı ırk ve kabilelere ait yaratıklar bu seride bir araya gelerek aynı amaç doğrultusunda mücadele ederken aralarında barış sağlayarak global bir barış dünyasına yelken açtılar. "Ork Kral" romanıyla da bu global barışa Ork'lar katılmış oldu.

Romanın başlangıcında Drizzt, Dwarf ve İnsanlardan oluşan bir çeteye baskın yapıyor ve onları öldürüyor. Bunun sebebi de can düşmanları Orkları öldürüyor olmaları. Kafa karıştırıcı değil mi? Çete, geceleri baskın yaparak Ork köylerindeki çocuk, kadın, yaşlıları öldürüyor ve bunu yaparken de Ku Klux Klan gibi üniformalı kukuletalar takıyor. Haydi bakalım. Bu adamlar yiğit ve dürüst savaşan Drizzt'le aynı yolda olabilir mi? Hatta Ork Kralının aynı romanın ilk sayfalarında bir Ork genç kızıyla bir İnsan erkeğinin evlenmesine izin vermesine ne buyurulur? Bunca zaman çirkin olarak resmedilen bir Ork'un bir insanla evlenmesini mideniz alıyor mu? Hatta fantezi edebiyatı okurlarının kaçı Orkların dişilerine dair bir cümle okudu? Hatta sevgilerine ve onurlarına dair... Tek bildiğimiz aptal ve çirkin oluşları. Şimdiyse yaban domuzu dişli, bedeni kıllı, iri ve aptal bir Ork bir İnsanla evlenecek. Öteki gidecek, bizden gelecek.



Salvatore, Drizzt Do'Urden üzerinden bilinen ve fark edilmeden alışkanlık haline gelmiş olan faşist eğilimleri her yönüyle eleştirmeye devam ediyor. Kimi zaman fazla kurgu ve fazla laf salatası okusak da seride ana fikrin değişmemesi seriyi okumamı sağlamaya devam ediyor. Umarım bozulmaz, serinin okuyanı da çok olur.

Bu arada amerikalı yayınevi Devil's Due Publishing bu seriyi çizgi romana dönüştürmüş. Geçenlerde onlarca sayısını okuma fırsatı buldum ve çok beğendim. Dileğim Türk yayıncılarından birinin bu çizgi romana bir göz atması olur. Arkabahçe'nin başlattığı Laika'nın da Kayra Küpçü'nün editörlüğünde sürdürdüğü seri belki çizgi romanla taçlanabilir. Edebiyat uyarlamaları revaçtayken fantezi edebiyatına da göz kırpılması hiç yanlış olmaz. Gerekli Şeyler yayınlarının yakında okuyucuyla buluşturacağı "World of Warcraft" çizgi romanına da bir kardeş gelmiş olurdu hem.

Yorumlar da vardı yazının altında: http://www.kayiprihtim.org/portal/drizzt-do%E2%80%99urden-ve-fasizm/

alan ford

 Seriye çok sevrek başlamış ama bir süre sonra sakız gibi uzamasından sıkılmıştım.
( yanlış hatırlamıyorsam 10 kitapta kaldım) Yine de Drizzt'in alemdeki tek onurlu kara elf olmadığını belirteyim. Raymond Feist'in Gediksavaşları serisinde de bir kara elfin ardından gözyaşlarımı sildiğimi hatırlıyorum. Hangi kitap önce yazıldı bilmiyorum ama.

Tolkien konusunda ise tartışmalı. Evet orklar fazla kötü , elfler ise fazla kusursuzdur. Ama orkların elf kökenli olduklarını, Sauron'un da efendisi olan kudretli Melkor tarafından yapılan ve yıllar süren karanlık ve işkence sonucu bu hale geldiğini unutmamak lazım.

  Yine de bu konularla ilgili zihin açıcı bir kitap önereyim bende. Fantastik ve bilimkurgu aleminin anarşist kraliçesi LeGuin'den :Kadınlar Rüyalar Ejderhalar. Metis yayınlarından. Fantastik edebiyat üzerine zihin açıcı denemeler. Kitapçınızdan ısrarla isteyiniz  :D
kaçmayı denemek bir tutsağın görevidir

emre ozdamarlar

Alıntı yapılan: alan ford - 15 Temmuz, 2011, 13:14:00
Fantastik ve bilimkurgu aleminin anarşist kraliçesi LeGuin'den :Kadınlar Rüyalar Ejderhalar. Metis yayınlarından. Fantastik edebiyat üzerine zihin açıcı denemeler.

Le Guin'i tek gecerim harbiden. Kalemi cok kuvvetli bir yazardir.

Drizzt'in ilk 3 kitabini okudum galiba veya 4, ana seri neyse artik. Isin siyasi boyutuna cok takilmadim ama hikaye anlatimi, aksiyon ve akicilik kusursuzdu, elimden birakamamistim kitaplari.

Bu arada Tolkien'in Yuzuklerin Efendisi'nde 2. Dunya Savasi alegorisi yaptigi söylenir ama yanlis hatirlamiyorsam kendisi karsi cikmistir bu yorumlara. Öyle bir amaci olmadigini söylemistir.

ümitkr

Alıntı yapılan: alan ford - 15 Temmuz, 2011, 13:14:00
Seriye çok sevrek başlamış ama bir süre sonra sakız gibi uzamasından sıkılmıştım.
( yanlış hatırlamıyorsam 10 kitapta kaldım) Yine de Drizzt'in alemdeki tek onurlu kara elf olmadığını belirteyim. Raymond Feist'in Gediksavaşları serisinde de bir kara elfin ardından gözyaşlarımı sildiğimi hatırlıyorum. Hangi kitap önce yazıldı bilmiyorum ama.
Tolkien konusunda ise tartışmalı. Evet orklar fazla kötü , elfler ise fazla kusursuzdur. Ama orkların elf kökenli olduklarını, Sauron'un da efendisi olan kudretli Melkor tarafından yapılan ve yıllar süren karanlık ve işkence sonucu bu hale geldiğini unutmamak lazım.
  Yine de bu konularla ilgili zihin açıcı bir kitap önereyim bende. Fantastik ve bilimkurgu aleminin anarşist kraliçesi LeGuin'den :Kadınlar Rüyalar Ejderhalar. Metis yayınlarından. Fantastik edebiyat üzerine zihin açıcı denemeler. Kitapçınızdan ısrarla isteyiniz  :D

Gedik savaşlarını hemen okuma listeme ekledim :)

Orkların oluşumu yazar tarafından gerekçelendirilmişse de kale kuşatmalarında v.sde ot gibi biçiliyorlardı hatırladığım. Onu geçtim Drizzt'deki Ork yaklaşımı tamamen başka bir pencere açıyor aleme. Kaldı ki Moğol-Türk kılıklı ve gürzlü ahmak Orklarla fillere binmiş Hintsiler ve arap kılıklı tiplemeleri yok eden Tolkien dünyası II. Dünya Savaşını anlatmasa da farklı bir açıdan yine de ırkçı bir yaklaşım sergiliyor gibidir. Bilinçli veya deği bu bana Tenten!in oryantalist ve ırkçı suçlamasını da hatırlattı. Sanatçı farkında olmadan bir şeye karşı çıkarken yine onun kucağına oturuyor gibidir. Hani eminim "dünyayı seviyorum" diyen bir türk fantastiği veya çizgi romanı da bu defa kendi kültürünü korumaya çalışan sanatçının farkına varmadan ulaşacağı noktayı işaret edebilir.

Kaldı ki bir dönem ırkçı olan Heinlein veya Gogol gibi muhafazakar bir dindarın eserlerinin değeri nasıl düşmüyorsa bahsi geçenlerin de değeri düşmez. Ama tartışılır... Tartışılmalıdır.

emre ozdamarlar

Tolkien edebiyatinin beslendigi ana kaynak Iskandinav mitolojisidir.
Guzel elfler, cirkin orklar/troller bu mitolojilerden cikip gelmistir.

Misal Aurgelmir'in hikayesi:
http://en.wikipedia.org/wiki/Ymir
Yeraltinda yasayan karanlik gucler (bu mitolojide cuceler) Ymir'in topraga gömulen cesedindeki kurtlardan turemislerdir.

ümitkr

Tek başına İskandinav'ın viking tarafı yoktur bildiğim kadarıyla. Finlandiyanın "Kalavela" destanından da çok alıntı yaptığını okumuştum bir eyrde. Sonra da iki ciltlik destanı bulana kadar amma uğraşmıştırm :)

Bir de aklıma iskandinav mitolojisi ile ilgili yaptığım bir çeviri geldi. Orada Alb adı verilen karanlık tipler vardı. Yer altında yaşıyorlardı. Yer yüzüne çıkınca taş kesiliyorlardı. Troller gibin yani. Aklıma geldi...

Hobbit'teki taşa dönüşenlerle Yüzüklerin Efendisindeki ilk ciltte tekrar karşılaşıyorlardı ya onu hatırladım da güldüm şimdi. Tabii hala taşlardı  :P

kültürelgüncel


"Bu, iyilerle kötülerin savaşı. Aslında insan bu savaşı kazanması için gerekli olan ilahi bilgiye doğuştan sahip. Ama insan unutur. İnsan kelimesi üns ve nisyan kelimelerinden türemiştir. Yani unutan ve hatırlayan. Her insan unutmuş olarak doğar, ölene dek unuttuklarını hatırlamaya çalışır.
Bu kitap, size unuttuklarınızı hatırlatacak!"
Şebnem Pişkin - Efsun
     Bir, Tuğra, İsrafil'in Aynası ve Kırklar Diyarı'ndan sonra, bu yaz, iki yeni yapıtıyla okurlarıyla buluşan Yazar Şebnem Pişkin'in birkaç ay önce çıkmış "Efsun"u yazın okuduğum en güzel kitaplardan biriydi.

     Efsun'un satışa sunulduğu haberini aldıktan itibaren yaklaşık iki hafta kapısının önünü aşındırdığım "adı lazım değil" kitabevinden; nihayet mutlu mesut ayrılmıştım. Ama o sıralar okuduğum başka bir kitap vardı, yine aynı yazara ait "Sevgili Abdülhamit Han"! (...)

Devamını okumak isterseniz Kültürel Güncel'e buyrun:

http://kulturelguncel.blogspot.com/2011/08/efsunu-mutlaka-okuyun.html

tommikser

"Londra'da eski zamanlara ait küçük kovuklar vardır, oralarda şeyler ve yerler, kehribardaki kabarcıklar gibi aynı kalır. Londra'da çok fazla zaman var ve bu zaman bir yere gitmek zorunda -tek seferde tamamı kullanılamaz."

         

Neil Gaiman, en sevdiğim yazarlardan biri, belki de
en baştakidir. Uzun zamandır Türkçe'ye çevrilmesini beklediğim "Yokyer (Neverwhere) nihayet İthaki yayınlarından okuyuculara sunuldu. Ben de çoğu kişi gibi yazarı sonradan tanıdığım için Sandman grafik noveliyle iyice ünlenmiş Gaiman'ın 1996 tarihli bu ilk kişisel romanını ancak 2000′li yıllarda bir çizgi roman versiyonu sayesinde tanıdım. Nitekim yazarın üslubunun zevkine varabilmek için romanını beklemek gerekiyormuş.
Aslında bu kitap gerçek bir roman değil. BBC 2 kanalı için hazırlanmış aynı adlı kült dizinin yazar tarafından romanlaştırılmış şekli (dizi senaryosu da kendisine ait). Londra'daki evsizler hakkında yazılacak bir öykü fikrini ele alıp, eşsiz hayal gücü sayesinde dönüştürerek yine "acayip" bir iş çıkaran Neil Gaiman; büyük kentin göz ardı edilen karakterlerinin hüküm sürdüğü alternatif bir Londra yaratmış. Bu "Aşağı Londra (London Below)" adlı alternatif boyuta bazı çıkmaz sokaklardan, kanalizasyon kapaklarından, ama daha çok metro tünellerinden ulaşılıyor.
Bir sonraki ve en önemli romanı olan "Amerikan Tanrıları"ndaki "Amerika'ya gelen her göçmen kendi tanrısını da yanında getirdi" fikrine benzer bir fikirle yola çıkan Neil Gaiman'ın bu seferki kurgusu Londra'nın şimdi bir metro istasyonu haline dönüşmüş eski köylerinin üzerine inşa edilmiş. Aşağı Şehir'de hala feodal sistem devam ediyor; beylikler ve kontlar var. Kendine özgü kanunları olan bu dünyada mecaz diye birşey yok! Bunu açıklamadan önce küçük bir kentken büyüyerek civardaki köyleri içine alan eski Londra'yı yazarın kendi kelimeleriyle aktarayım: "Tıpkı bir civa birikintisinin daha ufak civa damlalarıyla karşılaşıp onları bünyesinde toplaması gibi, hepsini içine çekmişti ve köylerden geriye yalnızca adları kalmıştı."



İşte bu isimler Yokyer'de bizzat cisimleşiyor. Mesela batı Londra'daki Shepherd's Bush (Çoban Çalılığı) evlerin, mağazaların, yolların ve bir de BBC'nin olduğu bir semt değil. Aşağı Londra'da ismi geçen bölgede gerçekten çobanlar var (ve çok ama çok tehlikeliler)! Antikacılar ve yeme içme mekanlarıyla dolu bir semt olan popüler Islington'daki "Angel" (melek) metro istasyonu sizi aldatmasın; romandaki kilit karakterlerden birisi Islington adında bir melek! Knightsbridge (şövalye köprüsü) yolu aslında Night's Bridge (telaffuzları aynı; gece köprüsü) adında, karanlığın cisimleştiği ve bazen acı vergiler alan bir köprü. Kitabın sayfaları ilerledikçe, Earl's Court (Kont'un sarayı) adlı semt istasyonunda, yaşlı Kont'un derbeder askerlerinin koruduğu tren vagonuna rastlayıp beceriksiz soytarısının hiç de komik olmayan şakalarına gülmek zorunda kalabilirsiniz.

Konu şöyle: Londra'da stabil bir işe ve dominant bir kız arkadaşına sahip, kimine göre şanslı sayılabilecek Richard Mayhem adlı genç bir adam sıkıntılı bir akşamüstü sokakta yaralı bir kıza rastlıyor. Nişanlısı Jessica'nın itirazlarına rağmen zavallı kızı evine taşıyor ve yarasına bakım yapıyor. Door (kapı) adındaki bu kıza yardımcı olma pahasına başına gelecek belalardan habersiz, Marquis de Carabas isminde bir rehber ve Hunter (avcı) adlı siyahi bir kadının eşliğinde Door'un katledilen ailesinin üzerindeki sırları aralamak için adım attığı Yokyer evreninde hem (istemeden) maceradan maceraya atılıyor hem de envai çeşit karakterle karşılaşıyor.



Neil Gaiman yarattığı benzersiz karakterlerle ünlüdür. İstediği her yere kapı açabilen Door ve gayet normal bir adam olan Richard'ı bir tarafa bırakırsak roman akılda kalıcı irili ufaklı kahramanlarla dolu. Bunların içinde en lezzetlisi olan Marquis de Carabas karaderili bir züppe. Hırsız, entrikacı, güvenilmez ve komik bir karakter. Çizmeli Kedi'yi andırıyor ki yazar tarafından bu benzerlik birçok yerde destekleniyor: "Ele avuca sığmaz ama etli butlu kanaryaların olduğu bir evin anahtarları az önce kendisine emanet edilmiş bir kedi gibi gülümsedi..." Ben kendisini daha çok Oscar Wilde'ın karakterlerinden birine benzetiyorum; özellikle de Door'a bir koruma ararken gerekli olmayan özelliklerin altını çizerken: "Bir korumada hoşluk, ıstakozları bütün bütün kusma becerisi kadar kullanışlıdır." Zaten romanın çoğu yerinde benzerlikler ve atıflar mevcut. Öykü "Alice Harikalar Ülkesinde" ve "Oz Büyücüsü"nün daha şiddetli ve kanlı halidir diyebilirim.

Karakterlerden bahsediyordum; Hunter (Avcı) kafayı Londra'nın Canavarı'na takmış etnik bir savaşçı. Lezbiyen olduğunu hissettiren çeşitli ipuçları var. Her romanda olduğu gibi burada da kötüler var elbette (hatta kimin tam olarak iyi, kimin kötü olduğunu tam olarak söyleyemiyorum. Kusurlu karakterler bunlar). George Milton ve Lennie Small'ın katil versiyonları şeklinde tarif edebileceğimiz tilkiye benzeyen Bay Croup ve yumuşak tüylü hayvanları okşamak yerine yemeyi tercih eden Bay Vandemar, o kadar becerikli suikastçiler ki Truva'nın düşmesinde bile parmakları olduğu söyleniyor.



Kitap çok kolay okunuyor ve hızla bitiriliyor. Bunda Neil Gaiman'ın alaycı, hınzır ama dokunaklı anlatımı kadar çevirmen Evrim Öncül'ün de rolü var kuşkusuz. Yine de keşke daha çok asteriks kullansaydı ve göndermeler daha anlaşılabilir olsaydı. Ayrıca İranlı ilüstratör Azadeh Ramezani Tabrizi'nin kapak resmini çok beğendim ki kendisini Dave McKean ile kıyaslıyorum, az değil. Bunlar bir tarafa, Neil Gaiman'ın o tanıdık tarzını bir kere daha deneyimlemek bende güvenli kollara geri dönmüşüm hissini uyandırdı. Gerçekten çok ilginç saptamaları var adamın. Bu yazıda birkaç yerde örneklerini verdim ama daha fazla misal vermek gerekirse; nişanlısı Jessica için olumlu düşünceler besleyen ve onu gözünde büyüten Richard'a karşılık (her ciddi ilişkide rastlanabileceği gibi) kadının tutumu hayli ince bir espriyle aktarılmış: "Jessica da Richard'da muazzam bir potansiyel görüyordu; bu potansiyel, doğru kadın tarafından düzgün bir şekilde dizginlendiğinde, Richard'ı muhteşem bir evlilik ortağı haline getirebilirdi."

"Richard olayların korkak şeyler olduğunu fark etmişti: Tek tek değil, topluca gerçekleşip birden üstüne atlıyorlardı" gibi hoş sloganların yanında benzetmeleri de insanı büyülüyor doğrusu. Obez ve Rastafaryan bir dövüşçüyü tarif ederken: "Ruislip, Bob Marley şarkıları eşliğinde televizyonda sumo güreşi izlerken uykuya dalmış birinin göreceği türden kötü bir düşe benziyordu" demesi gibi... Bunların yanında o keskin ve acımasız tarzı da insanın canını yakmıyor değil. Kısacık 18. bölümde, insanın damağında garip bir baskı hissi uyandıran tarifsiz bir burukluk yaşatıyor. Belki de ben tüm kitaba hakim olan o "artık asla eskisi gibi olamama huzursuzluğu"ndan hoşlanıyorumdur, bilemiyorum...

"Her zaman istediğin birşeye hiç sahip oldun mu? Ve sonra onun istediğin şey olmadığını anladın mı?"

Yokyer, hayatınızı değiştirecek bir roman değil. Kitabı bir kaçış edebiyatı, bir yol öyküsü, polisiye, fantastik veya sembolik bir hikaye olarak okuyabilirsiniz. Hatta ayrımcılığa ve sosyal tabakalara karşı duruşu olan komün hayatını yücelten politik bir roman olarak da ele alabilirsiniz. Ama bunlar için önermiyorum Yokyer'i. Neil Gaiman okuyucusuyla dalga geçmeyen, onu ciddiye alan bir yazar. Çok tanıdık ve akla yatkın bazı gerçek saptamalarda bulunuyor ve bunları o kadar tereyağından kıl çeker gibi yapıyor ki, şu ana kadar aklınızdaki bu gerçeği bu şekilde aktarılabileceğini hiç düşünmemiş olduğunuzu fark ediyorsunuz. Bir yazarın gerçekten anlatacak birşeyleri olması çok önemli. Beynimi oyalamaktan başka bir işe yaramayan ağır betimlemeler, uzun ve düşük cümleler, daha sanatsal görünsün diye (atıyorum) "evcimen bir duygu değildi ki aşk, beni papatyalarla ezen devinimli, kapılarımı sarsan korkak ve görkemli -ki yalancı bir kuştan daha sevgili; o ayrıca en dışımda değil midir akarsu gibi şırıl şırıl..." gibi saçma salak laflarla benim üzerimden mastürbasyon yapan kitapları hiç tercih etmem. Bunu yazan kişinin anlatacak birşeyi yoktur. Ben onun yerine "Bay Vandemar... Bay Croup'un son söylediğini, tek aşkını kesip inceleyen bir anatomistin dikkatiyle düşündü.." şeklinde bir betimlemeyi tercih ederim. Bu kitabı tavsiye etmemin nedeni Neil Gaiman'ın boşa harcayacak vakti yokmuş gibi kompakt bir doku işlemesidir; her işinde olduğu gibi insanı sarmalayan bir samimiyeti ve uçuran bir hayal gücü vardır. Geleneksel anlatımı yoktur ya da geleneksel temaları değiştirerek kendisine malzeme eder. Her karakteri (büyük küçük ayırdına varmadan) çok boyutlu bir şekilde yer alır öykülerinde. Bir süre sonra onlarla hareket edip onlar için endişelendiğinizi hissettiren "gerçek" karakterlerdir bunlar. Bir yazarın Neil Gaiman'ın eserleri için yaptığı yorumu hatırlıyorum: "Bu edebiyat değilse, edebiyat nedir?"



Böyle bir konu bu kadar kolay ve bu kadar gerçekçi aktarılabiliyorsa neden tercihimi Neil Gaiman'dan yana kullanmayayım ki?

Yokyer; Neil Gaiman, İthaki yayınları / 2010

Neil Gaiman's Neverwhere; Graphic Novel. Mike Carey&Glenn Fabry/ (1-9 single magazine 2005, 2006)- 2007

Kaynaklar:

www.neilgaiman.com

http://en.wikipedia.org/wiki/Neil_Gaiman

http://en.wikipedia.org/wiki/Neverwhere_(novel)

http://www.loony-archivist.com/neverwhere/frames.html

Yazan: wherearethevelvets


Bu güzel yazıyı yazan arkadaşımızın eline sağlık.




hanac

Alıntı yapılan: gunessemerci - 19 Ağustos, 2011, 14:48:07
Bu güzel yazıyı yazan arkadaşımızın eline sağlık.

Yazıyı yazan kim ki ?

Burada yayınlamak için izin aldın mı ?

tommikser

İzin alacak kimse yoktu. Anonim bir yazardı anladığım kadarıyla.

İsim  olmadığından izin alamadım umarım aldığıma kızmaz.

Kızarsa da hoş görür, okuyabilmesi için çünkü Altınmadalyon ailesine katılması gerekir  ;D

kalidor


Robert E. Howard'ın ölümünden sonra 1939'da Weird Tales'te 3 bölüm halinde yayınlanmış olan bilim-kurgu eseri Başka Dünyalar yayınları altında MonoKL Edebiyat olarak Yosun Erdemli'nin çevirisiyle birkaç ay önce ülkemizde yayınlandı. İlk defa 1964'te roman olarak yayınlanan eserde Almuric gezegenin adı ve ana karakter  Esau Cairn adını taşıyor.  Ayrıca John Carter of Mars ile benzerlikler olan eseri 1980'de Marvel Roy Thomas'ın yazdığı ve Tim Conrad'ın çizdiği 4 fasiküllük bir mini serisini de çıkartmış.

Henüz yeni alıp okumadığım için yorum yapamayacağım ama bence Howard'dan bir bilim-kurgu romanı okumak oldukça heyecan verici.


--Tanıtım bülteninden--

Kendisini bekleyen kesin ölümle yüzleşmektense uzayda bir uçuş riskine girmesi için onu teşvik ettim. Ve kabul etti. Evrende insan hayatını destekleyecek hiçbir yer yoktu. Ama insanın bildiklerinin ötesine, evrenlerin ötesindeki evrenlere bakmıştım. Ve üzerinde bir insanın varlığını sürdürebileceği tek gezegeni seçtim - isimlendirdiğim yabani, ilkel ve garip gezegen: "Almuric". Cairn riskleri ve belirsizlikleri benim kadar iyi anlıyordu. Ama hiç korkusu yoktu ve Esau Cairn doğduğu gezegeni terk ederek uzayın derinlerinde yüzen, yabancı, soğuk, garip bir dünyaya gitti...

Hayatım boş değildi; zeka ve fiziksel gücün her bir zerresine ihtiyaç duyan maceralarla doluydu. Şafakla beraber seçilmiş yuvamdan aşağı sallandığımda, güneşin batışını sadece kişisel becerim, gücüm ve hızım sayesinde görebileceğimi biliyordum. Dalgalanan her bir çimenin, her bir maskeleyici çalının, her bir yüksek kayanın anlamını okumayı öğrenmiştim. Her salkımda, ölüm bin bir kılıkta gizleniyordu. Uykuda bile tedbiri elden bırakamıyordum. Gece gözlerimi kapattığımda, sabah açacağımın garantisi yoktu. Tümüyle canlıydım. Bu cümlenin anlamı göründüğünden de fazla. Ortalama bir medeni insan asla tamamen canlı değildir; körelmiş doku kütleleri ve faydasız şeylerin yüklerini çekmektedir. Hayat içinde zayıfça titreşmektedir; duyuları körleşmiş ve uyuşmuştur. Zekasını geliştirirken fark ettiğinden daha fazlasını feda etmiştir.
Crom! Ölüleri Say...

kalidor

Kayıp Rıhtım'da Hakan Tunç tarafından yazılmış inceleme yazısı için:

http://www.kayiprihtim.org/portal/inceleme/almuric-inceleme/

Crom! Ölüleri Say...

kalidor

Dün gece soluk soluğa bitirdim. Açıkçası beklediğimden daha iyi bir roman. 192 sayfa ama alttaki ve üstteki boşlukları atıp sıkıştırırsanız 110-120 sayfaya iner. Çevirisi de oldukça akıcı. Bilimkurguyla alakası sadece kahramanın dünyadan (arz diye bahsediliyor) Almuric'e olan yolculuğu ki bu birkaç satırla geçiştirilmiş. Diğer yandan asıl konu bir adamın vahşi doğaya, düşmanlarına ve canavarlara karşı mücadelesi.  Barbarlar, kuleli kentler, kanatlı yamyam harpiler, türlü çeşit mahlukat, narin ve güzel kadınlar  ve bolca çelik. Büyü olayına da değinilse uzay Conan'ı diyebilirdim :) Howard'ın yine bol bol barbarlığa övgülerini ve müthiş hayalgücünü görebilirsiniz. Büyük prodüksiyonlu bir yapımla gişe filmi olabilecek bir hikayeye sahip. Conanseverlere ısrarla öneririm.
Crom! Ölüleri Say...

Solomon Kane

[IMG]http://img19.imageshack.us/img19/296/dresdendosyalari.jpg[/img]



Bir büyücünün başından geçenlerin anlatıldığı bir roman serisi. Türkçeye yalnız 3 tanesi çevrilmiştir ( 4. yoldaymış sanırım) . Jim Butcher tarafından yaratılmıştır. Okurken Vampir kadına aşık olabilirsiniz. (görmenize gerek yok :P ) Herkesin okumasını tavsiye ederim. İlk kitap amatör bir büyücü, mafya çatışması arasında gidip gelmektedir. İkinci kitap ise kurt adamlar hakkındadır. Üçüncü kitap ise hayaletler ve vampirlerle ilgilidir. Bu kitap serisinin birde 12 bölümlük dizisi yapılmıştır. Ben kitabı okuduktan sonra izledim ve işin açıkçası çok hoşuma gitmedi. Ama kitapları okumadan izleseydim şunu derdim evet izlenebilir. Yalnız dizede kahramanımıza yardımcı olan ve bir kafatasında yaşayan Bob karakteri çok çok iyi oturtulmuş. Beni çok eğlendirdi işin doğrusu. Kahramanımızın adını hala söylemediğimi fark ettim ama bunun özel bir sebebi var :) onun adının tamamını bildiğinizde ona istediğiniz büyüyü yapabiliyorsunuz. Ve tahmin edersiniz ki büyücülerin dünyasında bu çok tehlikeli :) ama siz yabancı değilsiniz kahramanımızın adı Harry Blackstone Copperfield Dresden. Babası amatör bir sihirbaz. Ve profesyonel sihirbazların adlarını ona vermiş. :) birazdan Türkiyedeki kitap kapaklarını da koyucam.
http://www.jim-butcher.com/books/dresden buradan seriye bakabilirsiniz.
Hiç bir yerde huzur bulamazken ölmek için endişe etmek neye yarar? JUDAS

Yarım uyku 4 sandviçe bedeldir. ( Demir Pençe Filminden)

" Çelikten yüreklerimiz, tunçtan ruhlarımız, kurşundan mermilerimiz vardır."

Bütün çizgi romanları bulabileceğiniz tek yer cennettir. ( Ben :) )


rumar80

   Ben zamanında izleme gafletinde bulunmuştum. Yok sayılacak bir dizidir.