Pizagor ve Deli Saçmaları...

Başlatan pizagor, 21 Aralık, 2011, 15:35:16

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 5 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Vega

galaktusun 4. duvarı yıkması ile ilgili olarak çok çok eski bir örümcek adam macerası hatırlıyorum. silver surfer'in yerini may yenge, gezegenlerin yerini patates cipsi alıyordu.
İlk kitabım Yanlış Adam çıktı. Edirne sokaklarında geçen çizgiroman temelleri üzerine kurulu bu romanı almayı unutmayın...

pizagor

Günün ikinci kısa notu :)





Vision'ın yepisyeni 7. sayısından 'aaaah ah, nerede o eski günler, nerede o komşuların gürültüden şikayetçi olup da apartmanın duyuru panosuna uyarı astıkları güzel zamanlar!!?' panelleri...

Eyvah eyvah :)
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


pizagor

Alıntı yapılan: Vega - 22 Haziran, 2016, 15:41:31
galaktusun 4. duvarı yıkması ile ilgili olarak çok çok eski bir örümcek adam macerası hatırlıyorum. silver surfer'in yerini may yenge, gezegenlerin yerini patates cipsi alıyordu.

Golden Oldie  :D olmuş adı da...

İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


pizagor

KARA VEDA



Oysa bir 'kara film' edasıyla başlamıştı sayfalar. Belli ki beşeri ilişkileri sorunlu, sert mizaçlı, geçmişi muamma bir detektif, ikiz kızkardeşinin arayışında stereotip bir 'femme fatale' müşteri, bu tehlikeli hatunun aktardığı karanlık kişiler - tehlikeli ilişkiler yumağı ve iç buran, siyahı bol bir ambiyans.. Kara film formülasyonunun olmazsa olmazları tereddütsüz biraradaydı. Gözlerim karizmatik mafya babasını arıyordu. Buldu da.. Lakin beklediğim, bu okülte bulanmış, insanlığın devamı için endişe ve mücadele eden mafya tipolojisi değildi..

Duyarlı mafya tiplemesi garip geldi mi bana? Hikayedeki bunca sıradışılık arasında asla! Pekiyi şaşırdım mı? Mafya özelinde hayır. Ama sayfaların bütününe bakarak kesinlikle!

Hikaye zaten beklediğim gibi ilerlememişti, tersyüz edilmişti. Anlatı o sekansın öncesinde çoktan ve süratle kulvar değiştirmiş, 'Lovecraft'vari bir fantastiğe bürünmüştü. Adeta 'Kadim Eskiler' mitosunun Cthulhu'sunun telif sorunları nedeniyle kullanılamadığı benzer adlarla dolu bir kurgu gibiydi: Kadim bir kült.. Cthulhu ismi geçmeyen ama grafik olarak tıpkısı, Conan panellerini hatırlatırcasına çizilmiş bol dokungaçlı, kötücül, kadim bir tanrı.. Lovecraft yazınında kendine sağlam yer bulmuş Deli Arap Abdul Alhazred'in büyük eseri Necronomicon'una nazire yapan Nekronomoman.. Alabildiğine tekinsiz, alabildiğine karanlık.. Alabildiğine tanıdık..



Kara Veda, Yapı Kredi Yayınları'nın son Doğan Kardeş denemesinde fasikül fasikül tefrika edilen özel eklerinden ilki ve onbir fasikülden oluşuyor. Okumak için tamamlanmasını bekleyen ve sonrasında da kutusunda unutanlar için kayıp bir çizgiroman. Kayıp olmasının sebebi de şahane – enfes olmasından değil; farklı gelmesinden, 'Lovecraft' yazınına koşutluğundan, süper kahraman – western açmazındaki çizgiroman dünyamıza bambaşka bir lezzet katmasından..

Frank Marraffino'nun bazen hikayeye derinlik kazandıramama ve ara ara üstünkörü - hızlıca geçme defolarını bir kenara bırakırsak yazın olarak zevk veriyor. Drew Rausch'un savruk çizgisi ise bu karanlık hikayeye fevkalade iyi gidiyor..



http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/07/kara-veda.html?m=1


İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


pizagor

' Blogda yer vermeye ara vermiş olsam da ' Skottie Young, Marvel karakterlerini kendine özgü yorumlamaya devam ediyor..

Çizim - kompozisyon - sadelik ve renk tercihleriyle enfes olmuş bu kapağı paylaşamadan duramadım..

İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


pizagor

İçinden Çizgiroman Geçen Roman: Kurtadamın Döngüsü




'Spoiler' kaygısız bir insan olarak ilk önce Stephen King'in sonsözüne baktım. O kısacık paragraf 4 Ağustos 1983'e tarihlenmişti. Eyvah eyvah! Yoksa bu da 'Kara Kule: Şilahşör'ün sinir bozucu yeniyetme acemiliğiyle yazılmış halinin benzeri bir vakit kaybı hissiyatı mı yaşatacaktı? Hem Stephen King'in ilk akla gelen tabii ve yetkili yayıncısı Altın Kitaplar'ın bu kitabı 6:45'e bırakmış olması da bu kanıyı güçlendirmiyor muydu? Gerçekten nasıl olmuştu bu? Stephen King'in çizgiromanlarını bile piyasaya sürmeyi deneyen Altın Kitaplar ne olmuştu da bu kitabı atlamıştı? Gerçi birkaç King kitabını da İnkilap'a kaptırmıştı ama 6:45 farklı mecraların yayıneviydi, Beat akımı gibi derece alternatif tatları sunmanın derdindeydi. Aslında biraz düşününce sorguluyor da insan, tamam Altın Kitaplar 'Kurtadamın Döngüsü'nü atlamış atlamasına da 6:45'in ne işi vardı Stephen King ile, ne zaman ve niye yolları kesişmişti?!!

6:45'in kurucularından ve çok yetkili ve mesul editörlerinden (ve tanıdığım en azılı Tex hastalarından) Çetin Şan'ın bir sene evveli, Altın Madalyon'da yazdığı bir mesajla haberim oldu bu kitaptan. Çetin Ağabey diyordu ki romanı bir anda önümüzde bulduk, biz de anlamadık nasıl olduğunu, Stephen King bu, adı yeter, yayınlayıverdik gitti. 'Kurtadamın Döngüsü'nün esas haber değeri ise yayınevinin fi tarihinde sadece tek baskı yapması nedeniyle kitabevlerinde çoktan tükenmiş olan kitabın ikinci elde 250 liraya alıcı bulmasında yatıyordu. Hatta aynı başlıkta aylar sonra bir diğer dostumuz bir sitede 350 liraya gördüğünü, alma – almama arasında tereddüt yaşadığını, ertesi gün ise ilanın kalktığını da yazdı. Benimse konuya yaklaşımım 'Helalinden 10 lira çalışır!' netliğindeydi ve hakikaten de öyle oldu. 'Kurtadamın Döngüsü'nün ikinci elde 350 lirayı görmesinden iki ay sonra 6:45 yıllar süren Stephen King suskunluğunu bozdu ve 2016 Haziran'ında kitabın ikinci baskısını yaptı. Haberim olur olmaz ben de Bahariye'deki 6:45 Dükkan'dan mis kokulu, gıcır gıcır kitabımı 10 liraya, güzel bir kağıt poşet içerisine konmuş olarak satın aldım. Kitap ederini bulmuştu :)




Ve fakat ummadığım bir anda ve beklemediğim bir şekilde, kitap hoşuma da gitti. Ummadığım bir an çünkü değişik bir buhran döneminden geçiyorum; hayatın olağan inişlerinde sığındığım güvenli liman romanlar (ve hatta çizgiromanlar da) derdime deva olmaktan uzak şu sıralar. Sakinleştiremiyor. Gerçeklikten uzaklaşmamı sağlayamıyor. Üç yüz – dört yüz sayfa bile gözümü korkutmaya yetiyor. Okuyamıyorum. Ama 'Kurtadamın Döngüsü' kelimeleri her daim bol kepçe kullanan bir yazarın bu sefer tasarruflu davrandığı bir kitap. İncecik, 'korkma, okuyabilirsin beni' diyor. Hızlı tüketime müsait bu haliyle tam bir çerezlik, eğlencelik. Çekirdek gibi, çitlemeye başlayınca dibini görmeden bırakılmıyor. Baskıya dair bir ilginçlik olarak sayfa numaralarının kullanılmadığı kitabın kaç sayfa olduğunu söyleyemeyeceğim ama iki bilemediniz üç saatlik canı var. Muhtemelen bu yazıyı tamamlamam romanı okumamdan uzun sürecek..

Hikayenin kurt adam mitine farklı bir bakış getirdiğini, yeni birşeyler söylediğini iddia etmek mümkün değil. Bir yıllık döngü içerisinde kurtadamın ortaya çıkışı, her dolunayda yaptığı katliamları merkeze katledileni yani korkuyu - dehşeti koyarak anlatan, bir yandan da ufak ufak tüyolarla ilerleyen bir hikaye. İnandırıcılığını kaybettiği noktalar, zayıf kaldığı yerler de var illaki. En basitinden hepi topu bir bar, bir kafe ile resmedildiği bu haliyle ufacık bir Maine kasabasında yaşanan vahşetin sorumlusunun, o kadar açık kanıtlara rağmen bulunamaması kurguyu zayıflatıyor. Ortada Stephen King'in zirve döneminin dehası yok henüz. Ama anlatının yalınlığında karşı konulmaz bir estetik de var. Sözcüklerin Efendisi'nin betimlemelerinin, teşbihlerinin, kelimeleri kullanımının hayranıyım. Misal..

Dışarıda rüzgardan bir ırmak, Ekim'i silip kayan yıldızlarla dolu soğuk Kasım'ı, sonbaharın demir ayını getirerek Tarker's Mills'in üzerinden akıp geçerken çocuk gencecik insanların derin ve rüyasız uykusunu uyuyordu.

Basit sözcüklerin birlikte yarattığı o dev anlam. Sırtını yalınlığa yaslamış kuvvetli betimlemeler. Yazarın sırrı burada..

Yalnız baskı 6:45'ten bir miktar özen istiyor. Kitaptan hemen ardışık iki cümle:

Etli dudaklan, piyano tuşlan büyüklüğündeki dişlerini göstererek birbirinden ayrılıyor!

Canavar, demek istiyor rüyasında Peder Lowe, ama kelimeler onu yan yolda bırakıyor, başı umursamazca yana eğilmiş olan Grace Baptist'in baş diyakozu Cal Blodwin, orta koridor boyunca ayaklanm sürüyüp hırlayarak yürür ve gümüş bağış tabağındaki paralar etrafa saçılırken dehşet içindeki Peder Lowe kürsüden geriye doğru sendeliyor.


Yanlış yazdığım düşünülmesin, metne kitaptaki haliyle yer verdim. Kitabı el yazısıyla çeviren ve Türkçe metni bilgisayara yazan kişiler herhalde farklı olmalı ki çevirmenin el yazısını okuyamadığı için bir benzetimle 'dudakları' yerine 'dudaklan', 'tuşları' yerine 'tuşlan', 'yarı' yerine 'yan', 'ayaklarını' yerine 'ayaklanm' şeklinde dijitalleştirmiş bunları. Sadece bu iki paragrafa özgü değil bu durum, aynı hatanın kitap boyunca bu kadar fazla tekrar ediyor olması kitabın bir son okumadan geçmediğini cayır cayır okurun gözüne sokuyor. Daha da fenası aynı paragraf içindeki zaman kipi karmaşası; şimdiki zamanla başlıyor, arada bir yerde tek bir cümle için geçmiş zamana dönüyor, sonrasında yine şimdiki zamanla devam ediyor. Yoruyor insanı, zamansal sürekliliğin yoksunluğu canımı sıkıyor. Örnek bol, hemen yazıvereyim:

Kara Kediler'i kucağından ileriye itiyor, elini mutlulukla torbaya daldırıp bütün twizzer'ların en büyüğünü çıkarıyor. Birinci sınıf bir twizzer, eğer böyle bir şey varsa. Neredeyse sıkılmış yumruğu kadar büyüktü. Korkarak ama büyük bir zevkle onu yakıp havaya fırlatıyor.

Yavaş hareket ediyor, geniş burun delikleri ritmik bir biçimde açılıp kapanıyor. Av kokusu almıştı ve avının güçsüzlüğünün kokusunu aldığı da kesindi. Marty de onu koklayabiliyor – kıllarını, terini, vahşiliğini. Tekrar homurdanıyor.


---------------



Ve kitapta karşıma çıkan çizgiroman..

Kitap hali hazırda bol miktarda çizgili, sayfalar Berni Wrightson'ın illüstrasyonlarıyla dolu. Kitap bu haliyle çizgiroman sevdalıları için biçilmiş kaftan. Ama bunun dışında da çizgiromanın, kurtadamın dönüşümünde Banner'ın mor pantolonu içerisinde Hulk'a dönüşümünün haklı izleri unutulmamış..

Şok dalgaları, düşüncenin geri kalanını silip süpürmekteydi. Alfie şaşkınlıktan ağzı açık, aptalca bakakalmıştı. Kahve makinesi de Konuş ve Çiğne'deki diğer her şey gibi lekesizdi. Paslanmaz çelikten yapılmış silindir, metal bir ayna gibi pırıl pırıl parlıyordu ve Alfie, onun pürüzsüzce dışarıya doğru bükülen yüzeyinde, iğrenç olduğu kadar inanılmaz bir şey görüyordu. Müşterisi, her gün gördüğü biriydi, Tarker's Mills'deki herkesin her gün gördüğü biri ve değişiyordu. Müşterisinin yüzü bir şekilde eriyip kalınlaşıyor ve genişliyordu. Pamuklu gömleği gerildi, gerildi.. aniden gömleğin dikişleri ayrılmaya başladı ve saçma bir şekilde Alfie Knopfler'in o anda düşünebildiği tek şey küçük yeğeni Ray'in seyretmekten hoşlandığı İnanılmaz Dev Hulk isimli çizgi filmdi.


Adetten oldu artık, puanlayalım. 'Kurtadamın Döngüsü'nü 7 – 7.5 puan arası bir yere konumluyorum, fiyat/fayda oranı bakımından ise çok çok daha yükseğe..


http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/08/icinden-cizgiroman-gecen-roman.html

İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


pizagor

DUBLÖRÜN DİLEMMASI

http://pizagorgunlukleri.blogspot.com.tr/2016/10/dublorun-dilemmas.html




Okurken aklımda hep o sahne vardı.. Ertem Eğilmez'in 'Arabesk'inden.. Binbir acının ve derdin çocuğu Şener (Şener Şen) çöllerde yoğun arabesk bir tınıyla tanrıya yalvarmaktadır:

Allahım kör et beni
Aksın gözümün nuru aksın
Bundan sonra kör baksın


Bilirsiniz, şarkı biterken mucize gerçekleşir, Şener'in dileği yerine getirilmiştir ve beyaz gözlerle kameralara görüntü veren büyük oyuncu kör kaldığı için müteşekkirdir:

'Allahım görmüyorum. Sana çok şükür görmüyorum. Kör oldum.'

İyi mi yoksa kötü mü, yorumlamakta zorlandığım bir filmdir Arabesk. Absürdün kıyaslama kabul etmeyen bir yapısı var en nihayetinde; gerçekçi bir filmle karşılaştırmak türün kendisi gibi absürt kaçacağı gibi absürdü bir diğer absürt ile kıyaslamak da rasyonelle katman katman şekillenmiş zihinlerimiz için anlamlı olmaz. Ben kolay yolu seçenlerdenim: Absürt komediyse eğlenip eğlenmediğime bakarım, tebessüm endeksime göre notlarım.

Pekiyi ya bu absürt komedi değilse!!!

Pekiyi ya 'Dublörün Dilemması'..

Ellerimin arasından geçen, bilimkurgusundan korkusuna, alternatif tarihinden fantastiğine, polisiyesinden romantiğine onlarca kitaba rağmen absürt bir yazınla ilk hesaplaşmam bu. Sanırım berabere kaldık, ne o bana anlatmak istediklerini tam aktarabildi, ne de ben onu iz bırakmamacasına kafamdan silebildim..

Evet, Dublörün Dilemması'nı yadırgadım, hem de o kadar 'bir kısmı arak da olsa' zihin açıcı felsefi çıkarımlarına rağmen. Bunun altında yatan neden de Murat Menteş'in absürtlüğü ziyadesiyle kullanması. Genel için konuşursam kıvamında absürt –ne bileyim hikaye akışını değiştiren birkaç absürt gelişme- göze batmazdı da, bu kitap özeline döneyim, değil sadece olay örgüsü, karakter isimleri düzeyine kadar inmiş absürt, bir noktadan sonra okuma konsantrasyonumu bozdu, kitaba devamlılığımı olumsuz etkiledi. Çıplak Silah ya da Uçak filmlerinde olduğu gibi şimdi nasıl bir gariplik yaşanacak beklentisiyle okudum açıkçası. Dolayısıyla tam bir bağlanma, herhangi bir karakterle özdeşleşme, bir benimseme de yaratamadı üzerimde. Bir de şu var ki o zamanki kolay beğenen halimle ağzımı kapatamadan izlediğim Çıplak Silah ve Uçak filmleri gibi de değildi bu kitap. Arada bir tebessüm ettirdi ama yoğun olarak bir polisiye okuyormuş gibiydim..

Dikkatsiz – üstünkörü okumaya müsait bir yapısı olan ama dikkatli okuma isteyen bir kitap 'Dublörün Dilemması'. Ayrıntı olarak nitelenebilecek bölümlerin bir yerde karşınıza çıkması çok olası. Bilin ki hikaye farklı karakterlerin gözlerinden aktarılıyor, ayrıntılar bir diğerinin nazarında önem kazanıyor..

Dublörün Dilemması'nı 'Saçmalık bu!' diyerek henüz yarılamadan dönmemek üzere bir köşeye atan da olmuştur, farklılığına – özgünlüğüne kapılıp başucu kitabı yapan da. Bense araftayım..

---------

Gelelim 'Dublörün Dilemması'nın çizgiromanla defalarca çakıştığı yerlere..

Öncelikle doğrudan okuduğum baskının özellikle arka kapağı; çizgiyle dopdolu bir tasarım var karşımda. Sonrasında mesela bir '27 Bin Yıllık Fetret Devri' bölümü yazılmış ki sayfalar süren bu kısım sadece çizgiromana adanmış. Şimdi hepsini buraya alsam kitapların hemen künyesi civarında yer alan o 'tanıtma amaçlı olarak kısa alıntılar yapılabilir' ifadesini zorlamış hatta ihlal etmiş olurum..

Lakin belli ki Murat Menteş bir çizgiroman sevdalısı..


Çizgiromana dair diğer ifadeleri sıralamam gerekirse:



Gözleri bir an kravatımdaki Kızılmaske desenine takıldı, ardından, patlamış bir greyfurta benzeyen suratıma baktı. Şaşkın görünüyordu. Ani bir kararla 'Hayır,' dedi.
Sudan çıkmış bir balığın kurumlu ağzıyla 'Beni kırmamak için böyle söylüyorsunuz?' dedim.
Cüretimden ziyade albinoluğuma denk geldiğini fark etmeme yetecek kadar anlamlı bir tereddütten sonra yine 'Hayır,' dedi.
Biri boynuma enjektörle tımarhane sıvısı boşaltıyormuş gibi yavaşça kapatıp açtım gözlerimi. Ve kanla dolu bir siperde vurulmuş gibi düşmeden önce, acizce fakat kesin konuştum: 'Horlarsam.. horlarsam burnumu tutar mısınız? Burnumu.. tutar mısınız lütfennn?.. Burnumuuummm..'



Pembe burnumu kravatımla sildim. Bu barbarlığımı robotsu bir centilmenlikle kayıtlı bir soğukkanlılıkla karşılayan Kızılmaske bana: 'Felaketin her an ve her yönden gelebileceğini anlarsan, kendini beğenmişliğinden kaynaklanan şimdi ve buraya ilişkin teessüfünden uzaklaşabilecek kadar hızlanırsın,' dedi.



İbrahim Kurban, hazırladığı hamura yağlı bir sıvı ekliyor. Sonra, ters duran koca bir tavuk yumurtasına benzeyen bir cismi bu hamurla sıvıyor. Elastik bir cetvelle sağını solunu ölçtüğü cismin çevresine seyrek bir biçimde incecik teller örüyor. O uğraşıp dururken ben de kahvemi içip Metropoldeki Sufi adlı kitabı karıştırıyorum. Ardından, Örümcek Adam'ın 11 Eylül 2001'deki uçaklı saldırıları konu eden macerasını okuyorum. Tek kelimeyle berbat. Örümcek Adam, bunak bir bar şarkıcısı duyarlılığıyla Amerika'ya hem ağıt yakıyor hem de mersiye söylüyor.


Ve en sona en sevdiğim kısım.. Hem Tolkienli, hem çizgiromanlardan da bildiğimiz bir Kızılderili kahramanlı, hem de çok eğlenceli..

'Biliyor musun Hobbit?' [Bana 'Hobbit' der.]
'Neyi?'
'Yanılgılarımızın çoğu, düşüneceğimiz yerde duygulanmak ve duygulanacağımız yerde düşünmekten doğar.' Ve yanağımı öpüyor.
'Bir gözlük almalısın Geronimo.' [Geronimo: Hacer Ceren'in lakabı.]
'Neden?'
'Her defasında dudaklarımı ıskalıyorsun.'

İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


yunusmeyra

güzel kitap,güzel yazı...
"dublörün dilemması" için dinleyelim  ;D
2/5BZ
not:90'lar yapımı mix kasetleri hatırladım bu yazıdan sonra ve 2/5 BZ dinledim bir kaç  :)
Serhat Köksal ve 2/5BZ Projesi nedir merak edenlerde bu linkte bir televizyon röportajı:
http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/103778/serhat-koksal-ve-25bz-projesi
HULK DEĞERLİ BİR KAHRAMANDIR!
HSD YENİ ÜYELERİNİ BEKLİYOR

köstebek

Sevgili Pisagoras Bey,

Kurtadamın Döngüsü konulu yazısını büyük bir keyifle okudum. Ama hemen sonrasında küçük bir not düşme isteği düştü içime.

Efendim, King Beyîn bahsettiğiniz "n" harfi temelli hataları barındırmayan kitabını okumak istiyorsanız, uzun yıllar önceki ilk baskıyı almanız gerekiyor...

Sevgilerimle...

Not: Sahaflara falan rastlarsanız, elinizi cebinize atıp parasını ödeyin, en azından hatasız okursunuz...


pizagor

İyiliksever bir eski editör hediye eder belki diye bekliyorum :)
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


hanac

Alıntı yapılan: pizagor - 23 Ağustos, 2016, 18:29:15
aha da fenası aynı paragraf içindeki zaman kipi karmaşası; şimdiki zamanla başlıyor, arada bir yerde tek bir cümle için geçmiş zamana dönüyor, sonrasında yine şimdiki zamanla devam ediyor. Yoruyor insanı, zamansal sürekliliğin yoksunluğu canımı sıkıyor.

Bu tarzı Sn. Tommikser'de uyguluyor. Bkz. E-dergi yazısına  :)

hanac

Alıntı yapılan: pizagor - 05 Ekim, 2016, 00:27:43
İyiliksever bir eski editör hediye eder belki diye bekliyorum :)

Boşuna beklersin, ben de uzun süre Alfred Bester'in "Yıkıma Giden Adamı" için Çetin Abi'yi taciz ettim.

Ama bir sonuç alamadım. Sonunda İthaki yayınladı da alabildim.

pizagor

Alıntı yapılan: hanac - 05 Ekim, 2016, 07:32:15
Bu tarzı Sn. Tommikser'de uyguluyor. Bkz. E-dergi yazısına  :)

Yanlış, referans gösterdiğiniz 3 adamın düzeltmek için ter döktüğü hali sayın hanac, fırından çıktığı haline bakmak lazım esas. Yazılması 3 saat, düzeltilmesi 3 adam x 6 saat harcanan, enerji soğurucu, gerçekten bu işten ekmek yiyen editörlerin elini sürmeyeceği o edepsiz yazı için ÖNCESİ - SONRASI fotografları benzeri bir çalışma yapılabilir aslında :) 
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


pizagor

Alıntı yapılan: hanac - 05 Ekim, 2016, 07:32:15
Bu tarzı Sn. Tommikser'de uyguluyor. Bkz. E-dergi yazısına  :)

Yazıya 2 ay sonra ilgi gösterebildiğiniz için de ayrıca tebrik ediyorum sayın khanac. Tabi yoğun insansınız, o ayrı :-X
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


köstebek

Alıntı yapılan: pizagor - 05 Ekim, 2016, 00:27:43
İyiliksever bir eski editör hediye eder belki diye bekliyorum :)

Mühendislik hesapları yapalım, Pisagoras Bey,

İlk baskının üstünden yaklaşık 15 sene geçmiş. Bir editör, bir yayıncı bir kıl tüy olarak basılan kitaplardan ne kadarı bekâr evlerinde, arada anne evinde vs'de kenara atabilir.O zamanlar bir kenara 5 tane koyduğumu varsayarsak (ki genelde daha az konur) ve geçen zaman içinde birkaç senede bir "kıramayacağım bir dosta" bir tane verme olasılığımın yüksekliğini de katsayı olarak hesaba katıp, "fazlasıyla kasarak bile olsa" 3 senede bir elimdeki kitap sayısı 1 tane azalsa, 15/3= 5 yapıyor. Yani anne evini, kenarı köşeyi karıştırıp da fazladan bir kopya bulmak mühendislik hesaplarına göre epeyce zor.

Elimde olan kopyalar, yıllar boyunca eve gelen misafirler, eş dost tarafından ("ulan zaten siz bastınız, benden bir tanesini mi çok görüyorsun, ibne" cümlesi eşliğinde) zaman içinde yağmalanmış durumda" bilgisini de bir kenara sessizce koyuyorum.

Not: Birinci baskı bu yüzden pahalı belki de ... :)