dean'in izledikleri

Başlatan dean, 19 Ağustos, 2013, 15:53:49

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

dean

A Ghost Story



http://www.imdb.com/title/tt6265828/

  Konusundan kısaca bahsedersek film yeni ölmüş bir adamın hayaletinin, karısına ulaşma çabasını anlatıyor. Yalnız bu filmin konusu değil anlatım şekli mühim. Filmi tamamen hayaletin bakış açısıyla takip ediyoruz. Hayaletin tasarımı son derede sade yapılmış. Hatta ilk bakışta şaka mı bu tasarım bile denilebilir. Ama tasarımın bu derece sade ve basic olmasının sebepleri var. A Ghost Story bir korku filmi değil. Korku filminin tam tersi şekilde duygusal bir film. Hayaletle empati kurduran ve onun sonsuz olabilecek hayatını bize tüm çıplaklığıyla gösteren bir film.

  Film süresi boyunca hayaletin duygularına, arzularına, isteklerine umuduna tanık oluyoruz. Film bunu o kadar güzel bir şekilde anlatmayı başarmış ki filmin bir çok yerinde ciddi anlamda duygulandım. İnsanı bir hayalet için ağlatabilecek bir duygu yoğunluğuna sahip. Bir hayaletin gözünden bu kadar insansı ve herkesin kendisinden bir parça bulabileceği bir hikaye anlatmak gerçekten hiç kolay değil.

  Spesifik olarak bazı mükemmel ve çok etkileyici sahneler var. Bunlar çok başarılı çekilmiş ve hikayeye kusursuzca yedirilmiş. Morg'da ilk uyanış, hayalet olarak eve gidiş, karşı komşudaki hayalet ve spoiler olmasın diye yazamayacağım bir çok şey. Gerçekten çok iyiydi.

  Yalnız şunu da belirtmek lazım. Film üslubu itibariyle herkese hitap etmeyebilir. Deneysel bir yapısı var. Bende işledi ama başkasında bilemem.

dean

Mother!



http://www.imdb.com/title/tt5109784/

  Yeni evli çiftimiz şehir dışında sakin bir hayat sürmektedir. Eve gelen misafir evin düzenini bozmaya başlar. Bu misafirin eşi de geldiğinde iyice huzurları kaçar. Bütün bunlar sadece başlangıçtır.

  Mother benim açımdan izlediklerim içerisinde 2017 yılındaki en iyi film. Ben bayıldım. Bir hafta içerisinde üç kere izledim ve filmin her saniyesi çok keyif verdi. Darren Aronofsky'nin yazıp yönettiği film benim için kusursuz bir sinema keyfi oldu. Yalnız belli ki bu herkes için geçerli değil. Özellikle filmin American seyircisiyle arasının açık olduğunu söylemek mümkün. Eleştiriler ve gişe bunu kanıtlar nitelikte. Film saçma bir şekilde Razzie adaylığı bile aldı. Razzie'nın çalışma sistemi aslında farklıdır. Büyük bütçeli filmleri ele alır ve genel olarak dalga geçme üzerine kuruludur. Mother tipi daha sanatsal ve deneysel filmleri aday göstermesi kesinlikle samimi değil.

  Mother'ın aslen seyretmesi çok yorucu olduğunu söylemem lazım. Basık ve insanın üzerine üzerine gelen bir atmosferi var. Baş karakterimiz üzerinen seyirciye geçer psikolojik bir şiddet her seyircinin keyif alabileceği bir şey değil. Bu şiddetin ekrana görsel olarak döküldüğü yerler zaten tartışmalara da sebep olmuştu. Aslında bu noktalarda filmin metaforik anlatım özelliği devreye giriyor.

SPOILER

  Metaforik anlatım filmin bel kemiği. Film sürerken de anladığımız üzere film aslında koskoca bir alegori. Tamamen Eski Ahit'in yaratılış sürecinin yorumlanmış hali. Filmdeki her sahne, filmdeki en ufak ayrıntılar bile kendisine semavi dinler ile alakalı bir yer buluyor. Teoloji'ye meraklı bir insan olarak bu film beni inanılmaz doyurdu.

  İçerik ile alakalı çok bilgi vermek istemiyorum. Sadece bütün karakterlerin birilerini temsil ettiğini ve her olayın bir anlamı olduğunu tekrar söyleyeyim o kadar. Metaforu yakalayan seyirci için film çok keyifli ama yakalayamayan seyirci için baya izlenmesi zor bir film Mother.

dean

Jigsaw



http://www.imdb.com/title/tt3348730/

  Saw serisi 2004 yılındaki ilk filmin ardından her sene sinemalarımıza konuk olurdu. Üst üste 7 film çekildi. Bunlar ufak bütçeli ve bütçesne oranla çok para kazanan filmler oldu. 2010 yılında Saw 3D'nin vizyon girmesiyle seri durdu. Hem eleştirisel anlamda hem de gişe anlamında zaten aşağı doğru bir ivme vardı. 7 senenin ardından Jigsaw geldi. Bu film hem bir devam filmi hem de yeni dönemin başlangıcı. Zira film Saw 3D'den daha ucuza mal edildi. Daha az gişe yapsa da totalde stüdyoya daha fazla para getirdi.

  Jigsasw'da ilk dikkat çeken şey serinin Gore unsurunun bir tık düşürülmüş olması. O tık polisiye kısma yedirilmiş. Bence filme yaramış. Zaten Jigsaw'u son dört Saw filminden daha iyi bulduğumu söyleyebilirim. O filmlerin çok fazla televizyon işi gibi durmasına kıyasla Jigsaw göze daha hoş geliyor.

  Bunların dışında yine aynı yapı var. Zaten bu filmlerin ana hatları belli. Geçen sene Leatherface'de geldi. Bu sene Halloween var. Friday the 13th'de gelirse bu aralar süper olur.

dean

Erin Brockovich



http://www.imdb.com/title/tt0195685/?ref_=rt_li_tt

  Erin Brockovich, işsiz, parasız üç çocuk sahibi yalnız bir annedir. Suçu olmadığı bir araba kazası geçirir. Sigortası da olmadığından bütün birikimi sağlık harcamalarına gider. Ed Masry'den yardım ister ve zorla onun hukuk bürosunda çalışmaya başlar. Erin'ın hiçbir hukuk eğitimi yoktur. Lakin bir fabrikanın atık su yüzünden yöre halkının sağlığını hiçe saymasını ortaya çıkarır. Erin'in önünde çok önemli bir mücadele vardır.

  Film gerçek bir hayat hikayesinden uyarlanan film Julie Roberts'a en iyi kadın oyuncu Oscarını kazandırmıştı. Aynı zamanda en iyi film ve iyi yönetmen gibi dallarda da adaylık çıkarmayı başarmıştı. Geneli itibariyle filmi beğendim. Julia Roberts çok iyi bir oyunculuk ortaya koymuş. Filmi izledikten sonra gerçek Erin Brockovich ile ilgili youtube'dan bazı videolar izledim. Roberts'ın rolü nasıl benimsediğini ve Erin Brockovich'e dönüştüğünü gördüm.

  Bir sinema filmi olarak ortalamanın üzerinde bir film. Steven Soderbergh'in ise muhtemelen en net işi. Farklı bir kurguya ya da twist dolu bir senaryoya sahip değil. Yine de bu tip filmleri sevenlere tavsiye ederim.

dean

The Shape of Water



http://www.imdb.com/title/tt5580390/?ref_=rt_li_tt

  Başkarakterimiz Elisa içine kapanık, biraz hayalperest dilsiz bir kadındır. 1960'lı yıllarda çok gizli bir devlet tesisinde temizlikçi olarak çalışmaktadır. Tesisin eline bir Balık Adam geçer. Elisa, Balık Adama ilgi duymaya başlar.

  13 Adaylıkla şu anda Oscar Ödüllerinin yıldızı konumunda film. Yönetmeni Guillermo del Toro ise Directors Guild of America'da en iyi yönetmen ödülünü alarak Oscara en yakın yönetmen halline geldi. Başrol Sally Hawkins performansıyla bu sene en öne çıkan isim.

  Genel anlamda baktığımızda The Shape of Water, yeni bir film değil. Filmin tamamı insanın üzerine ben bunu daha önce izledim düşüncesini oluşturuyor. Lakin kusursuz bir işçilik var. Filmin yönetmenliği, sinematografisi, prodüksiyon tasarımı, renk paleti mükemmel. Bunlara üst seviye oyunculukta eklendiğinde seyir zevki yüksek bir iş çıkıyor. Ama hikayenin neredeyse klişe diyebilecek kadar tanıdık olması benim biraz keyfimi kaçırdı.

 

kedidiro

Alıntı yapılan: dean - 05 Şubat, 2018, 16:34:09
The Shape of Water



http://www.imdb.com/title/tt5580390/?ref_=rt_li_tt

  Başkarakterimiz Elisa içine kapanık, biraz hayalperest dilsiz bir kadındır. 1960'lı yıllarda çok gizli bir devlet tesisinde temizlikçi olarak çalışmaktadır. Tesisin eline bir Balık Adam geçer. Elisa, Balık Adama ilgi duymaya başlar.

  13 Adaylıkla şu anda Oscar Ödüllerinin yıldızı konumunda film. Yönetmeni Guillermo del Toro ise Directors Guild of America'da en iyi yönetmen ödülünü alarak Oscara en yakın yönetmen halline geldi. Başrol Sally Hawkins performansıyla bu sene en öne çıkan isim.

  Genel anlamda baktığımızda The Shape of Water, yeni bir film değil. Filmin tamamı insanın üzerine ben bunu daha önce izledim düşüncesini oluşturuyor. Lakin kusursuz bir işçilik var. Filmin yönetmenliği, sinematografisi, prodüksiyon tasarımı, renk paleti mükemmel. Bunlara üst seviye oyunculukta eklendiğinde seyir zevki yüksek bir iş çıkıyor. Ama hikayenin neredeyse klişe diyebilecek kadar tanıdık olması benim biraz keyfimi kaçırdı.



  dean'ın söylediklerine ekleyecek fazla bir şey yok. belki 13 adaylık filmden beklentimi arttırdığı için ben pek umduğumu bulamadım. yönetmenin masalsı atmosfer kurmada ne kadar başarılı olduğunu önceki filmlerinden - özellikle muhteşem "pan'ın labirenti"- ile biliyorduk zaten. ama türe yeni bir şey katıyor mu? başlardaki sessiz kız yaşlı komşu ilişkisiyle amelie'yi, dans filmlerine düşkünlükle başka başka filmleri, yaratık tasarımıyla hellboy'u çağrıştıran bu film ne kadar başarılı olur, ne kadar yarına kalır ömrümüz olursa göreceğiz bakalım. son olarak başrol sally hawkins'in oyunculuğunu da takdir etmekle birlikte benim favorim yine de üç billboard'daki eşşsiz oyunculuğuile frances mc dormand...

dean

American Made



http://www.imdb.com/title/tt3532216/?ref_=rt_li_tt

  Barry Seal başarılı bir hava yolları pilotudur. Ek iş olarak gittiği güney america ülkelerinden ufak tefek kaçakçılıklar yapar. CIA, Seal'ı takip etmektedir. Ona çok büyük bir teklif sunar. Teklifi kabul eden Seal, kendisini Pablo Escobar'ın Medellin karteline kadar uzanan bir yolun başında bulur.

  Filmin başına oturduğumda bu kadar eğleneceğimi tahmin etmezdim. Filmin seyir zevki çok yüksek. Aslında gerçek bir hikayeden uyarlanıyor ve filmde gerçekten çok ciddi mevzular dönüyor. Lakin Doug Liman harika bir hikaye anlatıcılığı örneği göstererek seyircisinin ilgilisi hep ayakta tutarak bu gerçek hikayeyi kara mizaha yaklaştırarak anlatmış. Filmin başrolündeki tom Cruise ise yine aynı yıl rol aldığı ve beni devasa bir hayal kırıklığına sokan The Mummy ile kıyaslanamayacak şekilde başarı bir oyunculuk sergilemiş.

  Barry Seal aynı zamanda göze çok hoş gelen bir film. Tercih edilen renk paleti. Filmin geçtiği mekanlar. Müzikler oldukça eğlenceli ve filmin ruhuna uygun seçilmiş. Pablo Escobar'a doyduğumuz şu günlerde. Medellin karteline başkasının gözünden bu şekilde bakmaya seyirci olarak benim hitiyacım varmış. Filmi tavsiye ederim.

dean

Being John Malkovich



http://www.imdb.com/title/tt0120601/?ref_=rt_li_tt

  Craig Schwartz bir kuklacıdır. Ama bu işten para kazanamamaktadır. Karısı Lotte ile birlikte evcil hayvanlarla dolu bir evde yaşamaktadır. Artık iş değiştirmesi gerektiğini anladığında karşısına cazip bir fırsat çıkar. Maxine isimli kadını ise haddinden fazla çekici bulmaya başlar. O sırada iş yerinde bulduğu minik kapı hayatını değiştirecektir. Zira kapı Being John Malkovich'in zihnine açılmaktadır.

  Being John Malkovich çok farklı bir film. Charlie Kaufman tarafından yazılan senaryosu hemen kendisini belli ediyor. Son derece güçlü ve üç boyutlu karakterlere sahip. Onları takip etmek ve onların zihin dünyasında dolaşmak çok keyifli. Oyuncularda karakterleri ile çok iyi iş çıkarmış. Özellikle Catherine Keener çok başarılıydı.

  Hikayenin mizahi bir yaklaşımı olduğu ortada. Ama mizah karakterin içerisindeki duygu durumlarını ortaya dökmek bir araç olarak kullanılmış ve bu filme çok yaramış. Filmin yönetmeni Spike Jonze, mizahın yanı sıra fantastik öğeleri de hikayeye çok iyi yedirmiş. Mizahın, fantastiğin, dram'ın çok kaliteli bir senaryo ile birleştiği etkileyici bir film Being John Malkovich.

 

dean

8 Mile



http://www.imdb.com/title/tt0298203/?ref_=rt_li_tt

  Film Detroit'in getto mahallesinde Jimmy 'B-Rabbit' Smith isimli bir gencin hikayesini anlatmaktadır. Jimmy çevresi tarafından yetenekli bir rapçi olarak görünür. Kendisine müzik yapmaya bayılmaktadır. Ama Rap müzik siyahilerin elindedir. İlk önce onlara karşı kendisini ispatlamalı ve özel hayatındaki sorunların üzerinden gelmesi gerekmektedir.

  Filmi beğendim. Ortalama bir beklenti ile birlikte keyifle izlenecek bir film. Hikaye klişe sularda yüzüyor. Ama hiç boğulmuyor. Özellikle oyunculukla beklediğimden daha iyi. Eminem hiç fena oynamamış. Kim Basinger ve Michael Shannon gibi oyuncuların varlığı filmi yukarı çekmeyi başarmış.

  Yönetmen Curtis Hanson'ın L.A. Confidential'daki kadar filme ağırlığını koyduğunu ve filmi özgün kıldığını söyleyemeyiz. Türün gereklerini yapan, ilgiyi ayakta tutan ama waooww dedirtmeyen bir işçilik çıkarmış. Film elbette müzikleri ve rapçi atışmalarıyla öne çıkıyor. Onu da zaten başarılı bir şekilde yapıyor.

dean

Legend



http://www.imdb.com/title/tt3569230/?ref_=rt_li_tt

  Film 50'li ve 60'lı yılların arasında Londra'da geçiyor. Döneme damga vuran Reggie ve Ron Kray ikizlerini merkeze alıyor. Onlarında yer altı dünyasında yükselişleri, aile ilişkileri gibi konuları irdeliyor.

  Legend bende biraz hayal kırıklığı yarattı. Filmi izlerken sıkılmadım ama keyif aldığımı da söyleyemem. Bunun sebebi filmin dümdüz bir film olması. Şöyle ki filmde bence bir odak problemi var. Filmi izlerken yeni ne kadar önemsemem gerektiği şaşırdım. Seri şekilde karakterlerin başından geçenleri izliyoruz. Ama bu başarılı bir bütünlüğe maalesef varamıyor. Yönetmen Brian Helgeland sanki filme belgesel niyetiyle başlamış ve sonradan dramatik kurguyu tercih etmiş gibi. Gerçek hayatlarına baktığımızda filmde bize gösterilenden daha etkili olduklarını görebiliyoruz. Film bize daha naif bir hikaye anlatıyor.

  Filmin en öne çıkan öğesi elbette Tom Hardy. Kendisi hem Reggie'ye hem de Roy'a hayat veriyor. İşin Ron kısmında biraz Bane'e öykündüğünü söylemek mümkün. Film ciddi anlamda Tom Hardy'nin üstüne oynuyor. Hatta şunu diyebilirim. Seyirciye en büyük vaadi "Tom Hardy var. İki karakteri birden oynuyor izle"nin ötesine geçemiyor.

 

dean

Valerian and the City of a Thousand Planets



http://www.imdb.com/title/tt2239822/?ref_=rt_li_tt

  Valerian and the City of a Thousand Planets maalesef büyük bir hayal kırıklığı. Luc Besson gibi tecrübeli bir yönetmenin bir film içerisinde bu kadar bariz hata yapması inanılır gibi değil. Film aslında müthiş bir evren kuruyor. Sınırsız derece imkanın olduğu sınırsız uzaylı ırklarıyla sonsuz hikaye anlatabilir. Bunlara rağmen son derece güdük bir metin var karşımızda.

  Film aynı anda çok fazla mekanda geçmeye ve çok çeşitli ırkı göstermeye çalışıyor. Lakin ne mekanları ne de ırkları doğru düzgün anlatıyor. Sadece gösteriyor o kadar. Bazı noktalarda bu karakter bu noktaya ne ara geldi diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz. Film görsel anlamda başarılı ama görsel efekti bol bulduk saçalım mantığı insanı rahatsız ediyor. İçi doldurulmayan o kadar çok fantastik öğe var ki anlatmaya sayfalar yetmez.

  Filmin bel kemiğini nedense Valerian ve Laureline oluşturuyor. Ama ikilinin ilişkisinin vasat yazılmasının yanı sıra Dane DeHaan ve Cara Delevingne henüz bir sinema filmini sırtlayabilecek isimler değiller. Özellikle Delevingne oyunculuk açısından çok yetersiz kalmış. DeHaan ve Delevingne'nin kimyalarının hiç tutmaması da işe tuz biber ekmiş.

  Sonuç olarak Valerian zayıf bir film. Aşırı bilim kurgu hayranı olup bütün çıkan ürünleri tüketmek isteyen bir izleyici değilseniz kesinlikle ilginizi çekmeyecektir.

HacıGeraltEmmi

Alıntı yapılan: dean - 27 Ocak, 2018, 11:42:35
Mother!

İzlerken gerçekten keyif aldığım filmler arasında. İnsanlığın en eski anlatılarından birine farklı bir yorum.

dean

The BFG



http://www.imdb.com/title/tt3691740/?ref_=rt_li_tt

  10 yaşındaki Sophie bir dev tarafından yetimhaneden kaçırılır. İnsan yemeye meraklı diğer devlerin aksine dost canlısıdır. Sophie ile arkadaşlık kurmak ister. Diğer devler kızın varlığını öğrenirse hem dev için hem de kız için zor zamanlar başlayacaktır. Bu saldırgan devleri engellemek için Sophie, kraliçeden yardım istemek zorunda kalır.

  Öncelikle şunu söylemeden başlamak istemiyorum. Bu tip nerdeyse hiç oyuncunun olmadığı animasyon ağırlıklı masal filmlerinde çocuk oyuncular için yapılan casting çok önemli. CGI karakterlere karşı oynamak tecrübeli oyuncular için bile kolay değilken ilk kez oyunculuk yapan çocuk aktörler ya da aktrisler için gerçekten zor. Bu konuların en büyük ustalarından biri olarak görebileceğimiz Steven Spielberg gibi bir yönetmenin başrolde bu derece bir hata yapması beni çok şaşırttı. Ruby Barnhill, maalesef ki filmin en zayıf noktası.

  Filmin genel hikayesinin de zayıf olduğunu düşünüyorum. Üstelik her geçen dakika daha da zayıfladığı aşikar. Özellikle işe kraliçe ve ordu katıldıktan sonra insanın filmi kapayası ciddi ciddi geliyor. Filmde elle tutulabilecek tek şey Mark Rylance'ı dev olarak izlemek. Onun dışında filmin sıkıcı olduğunu düşünüyorum. Bu yine de filmin her karesi kötü demek değil. Steven Spielberg en azından görsel estetik anlamında takip etmesi keyifli sahneler yaratmayı başarmış. Filme bir ritim katmış. Tecrübesiz bir yönetmenin elinde film dayanılmaz hale gelebilirdi.

dean

The English Patient



http://www.imdb.com/title/tt0116209/?ref_=rt_li_tt

  Laszlo de Almásy İkinci Dünya Savaşı sırasında sahra çölünde görevlendirilir. Geçirdiği uçak kazasının ardından vücudunda ileri derece yanıklar oluşur ve yatağa düşer. Hanna ise ona bakan hemşiredir. İtalyada korunaklı bir yerde kalmaya başlarlar. Almásy'nin geçmişi ağır ağır açığa çıkmaya başlar.

  Benim için izlemesi ilginç bir film oldu. Çünkü filmin başına oturduğumda beklentilerimin çoğu karşılanmadı. Lakin karşılaştığım film bambaşka öğeleriyle tatmin etti. Filmin çok başarılı bir kurgusu var. Bu sayede görece düşük tempo insanı sıkmaktan uzaklaştırıyor. Merakını arttırıyor. Filmde karakterlerle empati kuramadım. Bu karakterlerin başarısız yazıldığında değil. Karakterlerle hiçbir şekilde matematiğimin tutmamasından kaynaklanıyor. Bu sorununda kurgu ile çok rahat aşıldığını düşünüyorum.

  Film atmosfer olarak çok başarılı. Metin de son derece güçlü. Filmin dokuz dalda Oscar aldığını belirmek lazım. Bunların arasında en iyi film, en iyi yönetmen ve kurgu gibi dallarda var. Aşk hikayelerini zaten sevmişimdir. The English Patient'da sevdiğim bir film oldu.

dean

Elizabeth



http://www.imdb.com/title/tt0127536/?ref_=rt_li_tt

  Katolik Kraliçe Mary döneminde Büyük Britanya kaos içerisindedir. Ülkedeki Katolikler ve Protestanlar birbirlerini yemektedir. Mary ölmek üzereyken Elizabeth'in tahta çıkmasını onaylar. Protestan ve Anne Boleyn'in kızı olan Elizabeth'in bütün bunlarla mücadele edip Britanya'yı parlak günlerine geri döndürmesi gerekmektedir.

  Film Elizabeth'in tahta ilk geçtiği yıllarını anlatıyor. Katolik ve Protestanların mücadelesini, İngiltereyi tekrar toparlamasını ve ayrıntılı şekilde özel hayatını işliyor. Film boyu nasıl Bakire Kraliçeye dönüştüğünü ve sadece İngiltere ile evlendiğini görüyoruz. Cate Blanchett, rolünde her zamanki gibi harika bir iş çıkarmış. Blanchett iyi bir oyuncu olmanın ötesinde, içerisinde bulunduğu filmi özel hale getirebilen bir isim. Onu bu rolde izlemek çok keyifliydi. Eric Cantona hariç yan kadroyuda çok beğendim. Özellikle Fransa Kralı Duc d'Anjou'ya bayıldım. Geoffrey Rush, Christopher Eccleston ve Joseph Fiennes gibi isimlerde kalitelerini ortaya koymuş.

  Teknik açıdanda Elizabeth temiz bir iş. Prodüksiyon dizaynı göz alıcı, kostümler ve makyaj üst düzey. Yaratılan atmosfer çok başarılı. Ben filmi çok beğendim. Tarihi filmlerden hoşlananlara eğer izlemediyseniz kesinlikle tavsiye ederim.