Keşkül-Ü Fukara / Zeki Beyner Albümü

Başlatan Hayal Kahvem, 14 Eylül, 2013, 22:08:35

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Hayal Kahvem


Keşkül ü Fukara, sahaflarda dolaşırken elime geldi. Acaba fukara kelimesi mi ilgi mi çekti bilmiyorum.  Yoksa kapağı mı?
Şahane bir kapaktı çünkü. Etkileyici bir çizim.  Çok ama çook  hoş!

Eski bir kitap... Kimbilir kaç el değiştirmiş. Yazarına baktım. Zeki Beyner. Hiç duymadım. Bilmiyorum.

Kitabın ne arkasını çevirdim ne de içine baktım. Hemen kasaya gidip satın aldım.

Ben kitapların okurlarını seçtiklerine inanırım. Madem seçmişti beni, alıp götürmeliydim.

Kaç gündür çantamdaydı. Bu gece okumaya niyetlendim.

Sonra... Du bakalım...  Heyecanlıyım. Az sonra sayfasını aralayacağım.  :)






caretta

Zeki Beyner yanılmıyorsam Akbaba dergisinde karikatürist idi.

yunusmeyra

Zeki Beyner Kimdir?
1930 yılında İstanbul'da doğdu (Nufus kağıdında 05-03-1930, Kayseri de doğduğu yazmaktadır). İlköğreniminden sonra bir süre ortaokula ve sanat okuluna devan eden Beyner, maddi nedenler yüzünden tahsilini yarım bırakarak fabrikalarda çalışmıştır. Gençlik yılları çok sıkıntılı bir yaşam içinde geçen daha çocukluk yıllarında parklarda testi ile su satarak yaşamaya çalışan Zeki Beyner bir süre de tabelacılık yapmıştır. İlk karikatürü 1955 yılında Akbaba dergisinde yayımlandı. Karikatürcü olmasını Zeki Beyner şöyle anlatıyor: "Küçük yaşımdan başlayarak yüzümde bir sürü çizgi belirdi. Bu da çizgi adamı olacağımı gösterdiğinden olsa gerek, ben de karikatürcü oldum.." Yeni İstanbul, Tef, Zübük, Taş ve Taş ve Karikatür, Papağan, Pardon, Son Saat, Akbaba ve Çivi , Çarşaf gibi dergi ve gazetelerde çalışmıştır.
   bu özet bilgiler ve rahmetli santçımızla ,yine mizahçı dostlarının yaptığı bir söyleşiyi buraya alıyoruz:
ZEKİ BEYNER SÖYLEŞİSİ..."ÇİZGİ KARİKATÜRÜN EVRENSEL DİLİDİR"

Keşkül-ü Fukara ya da Zeki Beyner
Sevgili Zeki Beyner üstadımızı 07.09.2002 yılında kaybetmiştik...Yaşam anlayışı, çizgisi ve farklı yaklaşımı ile bize hep göz kırptığını bilerek saygıyla anıyoruz...1999 yılında Basınköy'de kendisiyle yaptığımız bir söyleşiyi karikatür dostları ile bir kez daha paylaşıyoruz...




Zeki Beyner ile Sonbaharda Bir Cumartesi Günü...

Zeki Beyner'in Basınköy'de ki evini ziyaret ediyoruz. Deniz manzaralı yeşillikler içersindeki 2-3 katlı evler arasında 2 katlı bir evin bakımsız alt katında karşılıyor bizi ustamız. Evinde eski bir halı, somya ve üstünde bir yatak, gaz sobasının hemen yanında küçük bir çalışma masası ile yığınla kitap dikkatimizi çekiyor. Çalışma masasının üstünde elle yapıldığı belli olan bir floresan ışıklı düzenek ve masa lambası ile eski ve yeni çizgilerden oluşan karikatür tomarları görülüyor. Bakımsız ve kutu gibi 2 odalı evinde karışık fakat kendince bir düzeni olduğunu gördüğümüz dünyasında üstadımız olanca birikimi ve ödünsüz tavrı ile sorularımıza başlama fırsatı bulamadan anlatmaya başlıyor. Politikadan, sanattan, karikatürden ve ilişkilerden yani yaşama dair ne varsa, ne kadar söyleyecek sözü varmış ustamızın. Dileriz bu söyleşi diğer ustalarımızla yapılacak söyleşiler için bir başlangıç olur.


Karikatüre ne zaman ve nasıl başladınız?
Karikatüre 1956'da başladım. Ferit öngören Hukuk'ta okuyordu, o zamanlar sosyal konuları işlerdim, Zekisel espri diye bir şey oluşmuş. Tef dergisi vardı, Altan Erbulak yönetiyordu, ilk karikatürümü ona götürdüm. O zaman yazısız karikatür modası vardı, masasının üstünde ıssız ada karikatürleri yapıyordu. Yazısız karikatüre geçiş vardı. Zeytinburnu'nda gecekondu olayları vardı, gündüz yıkılıyor, gece yapılıyordu. Gece kondu, gündüz uçtu diye çizmiştim, bir bakkal fiyatlara bakıyor ve öylece kalıyordu. Altan baktı ve bunlar karikatür değil, yazısız olacak batıdaki gibi dedi. Sonra Cumhuriyet'in başyazarı Abidin Daver'e gittim. Elif Naci vardı orada, ilgi gösterdi. İçine kapanık ve çekingensin dedi. Aldı karikatürlerimi Vahdet Gültekin'e götürdü. Çizgilerin zayıf ama esprilerin iyi dedi ve sizi Akbaba dergisine göndereyim dedi. Sabahı iple çektim. Ertesi gün akbaba'ya gittim, kapıyı kısa boylu birisi açtı, karikatürleri gördü ve beğendim dedi, Selami bey bir daha getireyim mi dedim. Ben Aziz Nesin'im dedi. Oysa orada yatıp kalkıyormuş, o zamanlar aranıyordu ama takma isimle Akbaba'da yazıyormuş. Sosyal konularda başarılı olduğumu söyledi ve ben Yusuf Ziya ile görüşürüm dedi. Ertesi gün gittiğimde konuştuğunu esprilerimin iyi olduğunu ama çizgilerimin biraz daha pişmesi gerektiğini söyledi. '5 yıl geçti orada, bunun 12 yılı kadrolu.


Karikatürde hep sosyal konuları işlediniz. Özellikle sefalet konuları hep ön plana çıkıyor. Yaşamınızdan mı kaynaklanıyor?
Tabi ki yaşadıklarım var ama karikatürde yaşayan bir olgu. Bazı şeyleri görüyorum, çok fırsatlarda çıktı ama parayla işim olmadığı için kabul etmedim. Ben emekçiyim, işçi sınıfının içindeyim. Eskiden eve gelmiyordum, şimdi evden çıkamıyorum. Şimdilerde bir şarlatan var Mehmet Ali Erbil çok yakın dostum Sadettin Erbil'in oğlu, işte bu da bir karikatür. Karikatürde doğaçlama diye bir şey yoktur. İlham perisini beklersen bir türlü gelmez. Karikatür düşünerek yapılan bir olgudur daha doğrusu sanattır. Karikatür düşünce ürünü idedir. Espri tarzı, üslup ve çizgi atbaşı gitmelidir. Deseni varsa ressam oluyor, karikatürde bir düşünce bir fikir vardır, bir sentez ürünüdür doğaçlama kabul etmez. Bir bakış açınız olacak. Fransız Bosch var gerçekten evrensel bir çizer. Bir karikatürünü hatırladım, ihtiyarlığı anlatıyor. 2 kare, uzun bir yolda kadın karşıya geçmeye çalışıyor, uzakta bir araba var ama kadın karşıya geçmekte karar veremiyor. İşte her zaman geçerli olan ölümsüz bir karikatür. Benim çizdiğim bir karikatürde de bir balonu fakir iki çocuk iki iple tutuyorlar, paylaşımı anlatan bir çalışma. İnsani, sanatsal tarafı, gözlem ve algılama var. Eskiden sol vardı. Geri kalmış ülkelerde sol palazlanmıştı. Rus klasikleri fakirlikten sefaletten söz eder. İdeolojiler yok olabilir ama yapıtlar yaşar. Aslında sosyal konuları ilk işleyen Mim Uykusuz'dur, bu yüzden sefil olmuş ve hapis yatmıştır. Yine Yalçın çetin ve Eflatun Nuri'de sosyal sorunları çizerlerdi. Bir Cafer Zorlu sosyal konuları çizmesine karşın sağcı diye kabul edilmezdi. Oysa iyi bir insan ve çizerdir. Mim çok zor durumda kaldığı bir gün kimseden borç alamamış bana geldi, bende de yoktu, Cafer'e git dedim. Cafer elinde olanı vermiş sonra araları düzeldi. Cafer Zorlu tezgahtardır. Çizgisi, esprisi olan çizgi ustası ve yorumcusudur. Necmi Rıza usta bir çizerdir ve usta işi yapıtlar vermiştir. Ancak kendisi espri ve çizgiyi birlikte odaklaştıramamıştır. Sosyal hareketin dışında kalmıştır. !940'lı yıllarda Cemal Nadir döneminde çizdikleri daha sosyaldir ve gerçekten bir ekol sanatçıdır. Oğuz Aral'a yılda bir kez Cemal Nadir'in ölüm yıldönümünde onun eserlerini basın diye bir öneri getirdim. Gırgır mezarlık mı benim okuyucuya saygım var dedi. Mim Uykusuz Akbaba'da kadrosuz olarak 500 Liraya çalışıyordu. Bir gün 2 vinyet yapmasını istiyorlar, yapmam diyor, ek para istiyor, ilkelerinden asla ödün vermezdi. Gırgır'a 10 bin Liraya transfer oldu, tam rahat yaşayacakken kanserden öldü. Onurlu iyi bir ustaydı. Van gogh'un da başına gelmiş, şimdi eserlerine paha biçilemiyor. Bir Fikret Mualla sefilleri oynamıştır. Öldükten sonra eserleri milyonlar ediyor. En az benim kadar acı çekmiştir. İnsan yaşarken ödül almalı, güdümlü alkış olmaz, şike alkış bu...Şimdi bende yaşamıyorum aslında...Cumhuriyet'te ressam Agop vardı, üstad hiç yaşlanmıyorsun demişler, hiç yaşamadım ki demiş. Yalçın Çetin'e ölüm döşeğinde albüm yapmışlar...yaşarken olmalı herşey...


Günümüzde mizah dergiciliği eski canlılığını yitirdi. Bu durumu neye bağlıyorsunuz?
Oğuz Aral çizgisi taklit edilmiş ve yozlaştırılmıştır. Sulu mizahın kötüsünü yapmışlardır. Batıda da fantezi mizah var ama bizde çok yozlaştırıldı. Bir de sanatı sırf sergi olarak görenler var. Sanat olması için illa sergi mi lazım? Karikatür sanatına bakışınız nedir? Karikatür kalıplarından çıkmıştır. Adam güzel sanatlara gidiyor, resim tekniğini kullanıyor bu karikatür oluyor. Karikatür yapmak farklı bir şey, buluş olması gerekir. Buluş, düşüncedir. Bulduğun espriyi çizgine göre biçimlendireceksin. Senin özgün çizginin dışında olmaması gerekir. Kendi kimliği içinde bir kişilik yaratıyorsun. Bosch ve Chaval'ın imzasız bile karikatürleri bellidir. Benim de bir kimliğim var. Turhan ve Cafer bu konuda iyi örneklerdir. Tan oral'ın iyi deseni var ama esprisi zayıftır. Karikatür çizgi olayıdır. Nota nasıl evrensel müzik diliyse, çizgi de karikatürün evrensel dilidir. Karikatür yazısız çizgi ile yorumdur. Yeni buluş yapmak zordur, Turhan selçuk bu alanda en iyilerdendir.

Karikatürcülerin örgütlülüğü konusundaki düşünceleriniz?
Ne yazık ki karikatürcüler örgütlü olmalarına rağmen bir arada değiller. Metin Ankara'dan buraya adam getiriyor ve oradan derneği yönetiyor. Çoğu da çizer değil, bu dayanışma mı? Dernek olmazsa karikatür adına hiç bir şey olmaz. Sanat adına vefa olması gerekir. Derneğin anatomisini çizmeye gerek yok, işlevi olan, işi bilenler yönetecek. Cumhuriyet'te lobi var. Dışarıdan kimseyi almazlar, lobi istemedikçe...Neresi sanat bunun? Değeri olan şeylere yer vermek gerekir.


Basında tekelleşmenin karikatüre etkisi nasıl oluyor?
Sedat Simavi ve Ali Naci Karacan basında en çok gazete batıran kişiler olarak bilinir. Ama hiçbir zaman patron olmamış gazetecilerdir. Milliyet spor sayfası ile tutmuştu. Hatta tavuğun gerisi milliyet'in arkası derlerdi. Milliyet spor sayfasından okunurdu. Bugün gazetecilikle ilgisi olmayan işadamı ve patronlar tekelleşiyorlar. Ünlü futbolcuyu yazar yapıyorlar, olmuyor elbette. Bu durumda basını ve karikatürü hatta yaşamdaki herşeyi etkiliyor. Çoğu güdümlü şeyler yapıyorlar. Dinleri imanları para, hükümetler bile onlara ödün veriyor.

Söyleşi:B. Sadık Albayrak,Halis Dokgöz,Mehmet Gölebatmaz/Sayısalgaleri

dr.Halis Dokgöz bu söyleşi sonrası bir yazıda Zeki Beyner ustanın "keşkül-ü fukara" tarzından dem vurmasını şöyle alıntılıyordu:
"Ancak yaşamak için çizmesi gerektiğini, o nedenle popüler balonlu karikatürler ürettiğini söylüyordu. Parayla işi olmadığını parayı sadece yaşamak için kullandığını söylüyordu. Çok para kazanmasına karşın yaşamını tam anlamıyla "keşkül-ü fukara" olarak sürdürmek istediğini ve sürdürdüğünü bu sayede hayatta kaldığını belirtiyordu. Karikatür ve sanat dünyasında hak etmekten çok ilişkilerden ve dirsek temaslarından çok rahatsızdı."
HULK DEĞERLİ BİR KAHRAMANDIR!
HSD YENİ ÜYELERİNİ BEKLİYOR

yunusmeyra

Keşkül-ü Fukara
Osmanlı devletinde özellikle'de Kanuni Sultan Süleyman zamanında, doyurucu olması ve tok tutması sebebiyle fakirlere dağıtılan yüksek kalorili sütlü bir tatlıdır.

Keşkül ise Hindistan cevizinin kabuğunun içi oyulmak suretiyle elde edilen kabın adıdır. Mevlevi kültüründe el açmak, yardım istemek yasak olduğundan, Mevlevi dervişleri gurur ve kibirlerini yenmek için kollarına zincirlerle astıkları bu keşküller ile halkın arasına karışır, topladıkları kuru gıdaları ihtiyacı olan fakirlere dağıtırlardı. Bu sebepten imarethanelerde dağıtılan bu tatlıya da keşkül-ü Fukara denmiştir.

HULK DEĞERLİ BİR KAHRAMANDIR!
HSD YENİ ÜYELERİNİ BEKLİYOR

kalidor

Röportajı yapan Sadık Albayrak Tayyip Erdoğan'ın dünürü olan gazeteci Sadık Albayrak değil bu arada.  İsim benzerliğinden dolayı bizim Sadık Albayrak anlamına gelen b. Sadık Albayrak imzasını kullanan edebiyat eleştirmeni ve sosyalist bir yazar olan Sadık Albayrak.
Crom! Ölüleri Say...

Hayal Kahvem


Şu yukarıdaki çizimi, bir kitap kapağında gördüğüm anda vuruldum. Bittim! Bittim! Eğer kitaba acımasam var ya, hemen çerçeveletip duvara asacağıma yemin edebilirim. Öyle sevdim. Sahaftaydım. Toz ve eski kokan kitaplar arasında sessizce dolanıyordum. Bazan gelişigüzel bir raftan öylesine bir kitap çekeriz ya  hani... Hah işte... Kısmetime ne gelirse diyerek bir kitap çektim. 1970 basımı, sarı benizli, incecik bir kitap elime geldi. 40 yıllık kitap!.. Kimbilir kimlerin elinden geçmişti?  Kitabın kapağında, Keşkül-ü Fukara, Zeki Beyner Albümü yazmaktaydı. Ne kitabı ne de çizerini daha önce  hiç işitmemiştim.

İşte kitabın kapağındaki bu çizim nasıl çarpmıştı bünyemi anlatamam.  Düşünsene, binlercesi  arasından durup dururken elime gelmişti...  Peki niye? Bir abraka dabra vaziyeti vardı yani, eminim. Ne olup bittiğini anlayamadım ki... Aaa!.. Karikatürde,  yere sere serpe uzanmış, gökyüzündeki yüreğin ışıltısı altında mutlu gülümsemekte olan,  ayakları, göbeği çıplak, fukara  adam birdenbire dile gelmesin mi? Dedi ki...




"1936 yılında Fatih'te doğdum. Kimsesiz çocuklardan biriyim. Anasız babasız sokaklarda büyüdüm. Çocukluğum, gençliğim Karacaahmet'te geçti. Mezarlıkta yatıyordum. 20 yaşına kadar hep sokaklardaydım. Vapur iskelelerinin yolcu salonlarında, Üsküdar Paşakapısı'ndaki adliyenin duruşma salonlarında kışın soğuktan korunmaya çalışırdım. Sokaklarda büyüdüm, ama kendimi korumasını da bildim. Hiç eğitim görmedim, okula gitmedim. Okuma yazmayı kendi kendime öğrendim. Okuduğuma inandıktan sonra çizeceğime de inandım ve çizdim."






Hayalle gerçek arasında, Zeki Beyner'le ayak üstü sohbet ettik. Keşkül-ü Fukara Albümü, aslında sanatçının kendi yaşamının bir özetiymiş. Kitap yıllardır  sahafın bu rafında ellenmeden duruyormuş. Şimdi benim elimdeymiş ya, aynı karikatürdeki fukara gibi çok mutluymuş.  Nasıl hoşuma gitti bu sözler anlatamam.  Utandım biraz tabii... Mahcubiyetle dudaklarımdan şu cümleler döküldü. "İnandığım Tanrı, çizgi sanatından bir nebze bile lütfetmemiş bünyeme. Olsun varsın. Çizgiden etkilenen bir bünye bahşetmiş ya, her daim teşekkürü bir borç bilirim kendisine. Sizin bu kapak karikatürünüz var ya fena halde dokundu yüreğime. Sanki acıttı. Ama anlatılmaz güzellikte. Acı olan şey aynı zamanda güzel olabilir mi sizce?"  dedim. O anlatılan dikbaşlı, muhalif, ters, huysuz, isyankar halini benden gizledi. Sadece efkarlı efkarlı gülümsedi.  Elindeki albümü gösterdi. "Bakın bunlar benim karikatürlerim, görmek ister misiniz?" dedi. Çok sevindim. "Elbette görmek isterim." dedim. "Ama şimdi gitmeliyim. Eğer gene görüşmek isterseniz, Kanarya  Mezarlığı'nın en ucundaki, kimsesizlerin yattığı mezarlığa gelmelisiniz. 11 yıldır oradayım. Karikatürü seven kalbi hemen anlarım. Gelin olur mu ziyaretime. Bekleyeceğim sizi." dedi.  Gitti.


Kanarya Mezarlığı mı? Kanarya Mezarlığı'nın içinde,  kimsesizler mezarlığı var öyle mi? Ömrümde duymadım. Orası neresi ki? Şaşırdım kaldım ne yalan söyleyeyim. Tamam, ailesi, akrabası yokmuş ama, koskoca sanatçı niye kimsesizler mezarlığında yatsın ki? Onun çizdiklerinden  para kazanan dergi sahipleri,  değerli karikatüriste bir mezar bile yaptıramamışlar mı? Bu ne kadirbilmezliktir? Bu ne vefasızlıktır? Yuf yani!

Zeki Beyner'le ikimiz aynı balonu paylaşan iki çocuk gibiydik. Zeki Beyner değerli bir çizerdi. Ben ise  çizgisever  kabiliyet fukarası biri. Feleğin tatlı cilvesiyle, denk gelmiş, kitabın iki ipinden tutmuştuk birlikte...  Keşkül - ü Fukara bizi yan yana getirmişti. Zeki Beyner, çizdiklerini yüreğime değdirmiş, acıtmıştı sanki. Ama bu acı anlatılmaz güzellikteydi.

Zeki Beyner artık  ailemden biridir benim. Bence, o da beni yakını gibi gördü. Eminim. Öbür dünyaya göçmüş akrabalarımla birlikte, büyük sanatçının ruhuna rahmet gönderdim. En kısa zamanda Kanarya Mezarlığı'nda kimsesizler bölümündeki yerini bulmaya niyetlendim.


Hayal Kahvem


yarabbim kalpten avizelerle aydınlat ustanın yattığı yeri lütfen... huzur içinde uyusun. zeki beyner'in bu kitabı bende diye çok mutluyum. lakin kanarya mezarlığını henüz bulamadım. binlerce af!

ferzan

    Geçtiğimiz ay bu kitabı Nadir 'den bulup almıştım...Forumda başlığı olduğunu bilmiyordum...

    1970 'lerden öncesinin karikatür estetiği, hatta 1950 'lerin anlayışı hiç ilgimi çekmediğinden, fazlasıyla mesafeliydim bu döneme...Birkaç isim haricinde çoğunun sadece adını duymuştum, çizgilerini ise tanımazdım...

    Zeki Beyner ile tanışmam, Ümit Bayazoğlu 'nun portrelerden oluşan kitabı ''Uzun, İnce Yolcular'' vesilesiyle oldu...Orada hikayesini öğrenip şahsından haberdar olmuş ve çok etkilenmiştim...Üzerine Eflatun Nuri 'nin anı kitabı ''Benim Adım Eflatun'' 'da da bolca ismi geçince, dayanamayıp buldum sağlığında basılmış bu yegane albümünü...

    Kendi döneminin estetiğinde, kendi döneminin anlayışı ve alışkanlıklarında naif bir albüm...Kitap çeşitli karikatürlerden oluşsa da kendi içinde bir bütünlüğü var...O bütünlük de tüm karikatürlerde neredeyse tipleme haline gelmiş aynı fukara tasvirinin yer alması...Büyük ihtimalle Zeki Beyner 'in bir yansıması...Karikatürlerin yer aldığı sayfaların kıyısında, köşesinde ya da üzerinde Zeki Beyner 'in el yazısıyla kendi yaşam öyküsünün özeti var kısa kısa...Karikatürlerden bağımsız olsa da karikatürlerle bir arada olması sırıtmamış bu tarz bir paralel anlatımın...

    Zeki Beyner, kimsesiz ömrünün çoğunu evsiz ve yoksulluk içinde geçirmiş gariban bir çizgi emekçisiymiş...Yazılıp çizilenlerden gözümde canlanan ve birkaç fotoğrafla zihnimde pekişen bir Zeki Beyner imgesine karşılık gelen, mütevazi ve bir o kadar mahsun havası olan bu albümü alıp okuduğumdan beri sehpamın üzerinden kaldırıp bir rafa koymak içimden gelmiyor...Her gün, her akşam bakışmaya devam ediyoruz...Böylece bu gariban çizgi üstadını kendimce yad etmiş oluyorum...
Bağnaz okur, memnuniyetsiz beşer, işkilli büzük, sıfır tolerans iksmen, taş kalpli ahkam efendi...

https://ucuztefrika.blogspot.com