Stephen King Sohbet Odası

Başlatan ümitkr, 20 Ekim, 2009, 21:34:08

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

kadri kerem

Bir de sonuçta çeviri roman okuyoruz. Tam metin olsa da orijinal metni ne kadar yansıtıyor sorusu geliyor akla. Örneğin kitap isimlerine feci halde takığımdır ben. "Shining" adlı bir roman neden "Medyum" olarak çevrilir, aklım almaz. Shining kelimesi King'in romanı için anahtar bir kelimedir. Ve gelin bir de bu romanın daha ilk cümlesine bakalım:

Orijinal romanın ilk cümlesi: Jack Torrance thought: Officious little prick.

Çeviri: Eşşoğlunun teki, diye düşünüyordu Jack Torrance.

Daha da bir şey demiyorum.  ???

emre ozdamarlar

Alıntı yapılan: kadri kerem - 14 Temmuz, 2012, 01:57:32
Yani sadece bir macera romanı değil. Yeri geliyor insanın gözleri yaşarıyor. Yan olaylar daha çok etkiliyor insanı. Hele kahramanımız bir de aşk yaşıyor ki, sormayın.  ;)

Stephen King kitaplarinda benim de en cok hosuma giden yan her zaman cok guclu insani detaylar da barindirmalaridir. Bu göz yasarma olayi bana da cok olur King kitaplarini okurken.

pizagor

Bu başlık yine maliyet çıkardı :) Uzun versiyon Mahşer ve 11/22/63 bugün geliyor...
İlk Biriktirici... Vampir Dişçisi... Huysuz İhtiyar... KRONİK İTTAPAR!!!
Hayat sana sokak hayvanlarına davrandığın gibi davransın!


tommikser

Elimdeki kitap stokum erisin bende alacam.Okuduktan sonra da kapı çarpmasın diye kapının önüne koyarım.Bildiğin takoz yerine de kullanılabilir ;D

kadri kerem

[IMG]http://img4.ressim.net/out.php/i6216848_stephen-king.jpg[/img]

Yeniyetme Bir Yazar

Çocuk brikete baktı. Amma da büyüktü. Ağır olmalıydı. Yine de kaldırıp taşıyacaktı onu. Nefes almayı unutan izleyiciler, gösteri bitip de soluk almayı hatırladıklarında ayağa fırlayacak ve onu ayakta alkışlayacaklardı. Mayo biçiminde, leopar derisi bir giysi içindeki çocuk için basit bir işti bu. Çünkü o Ringling Brothers Sirki'nin güçlü çocuğuydu.

Eğilip briketi kaldırdı ve spot ışığı altında taşımaya başladı. Kimse daha önce böyle güçlü bir çocuk görmemişti. Seyirciler çıt çıkarmıyordu.

Ancak bir anda kayboldu sirk. Çocuğun üstündeki giysi de, şaşkın seyirciler de, her şey... Hepsi yok oluverdi. Briketin altındaki yuvadan çıkıp çocuğu kulağından sokan bir eşek arısı bu hayali gösteriyi sonlandırmış, çocuk da gerçek dünyaya, içinde bulunduğu garaja geri dönmüştü. Üstelik elinden düşen briket ayak parmaklarını ezmişti.

Üç yaşlarındaki bu çocuk tahmin ettiğiniz gibi King'den başkası değildi. Ve bu şansız olay da çocukluğunu kâbusa çeviren olayların başlangıcı olmuştu.

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de geniş bir hayran kitlesine sahip olan Amerikalı yazar King, sağlık sorunları ve manevi zorluklarla boğuşarak geçirir çocukluğunu. Henüz iki yaşındayken babası bir daha dönmemek üzere çekip gider. Kulak iltihabı acı dolu haftalar geçirmesine neden olur. Yetmezmiş gibi bir de bademcik ameliyatı olmak zorunda kalır.

Bu talihsiz olaylar okuldan alınmasıyla sonuçlanır. Her şerde bir hayır vardır derler ya, evde kalmak da küçük Steve'in yaratıcı yönünü keşfetmesini sağlar. Vaktini öyküler yazarak geçirmeye başlar. Tavşan Trick ve arkadaşları hakkında dört öykü kaleme alır ve annesi tarafından öykü başına bir çeyreklik ile ödüllendirilir. Bu çeyreklikler yazmaktan kazandığı ilk paralar olmuştur. Yıllar sonra -60'lı yıllarda- Spaceman dergisine bir öykü yollar. Basılması için yolladığı ilk öyküdür bu. Öykü reddedilir. Genç Steve o sıralarda, bu öyküyü yirmi yıl sonra bir kitabevinde, Spaceman dergisinin yaratıcısı Forry için imzalayacağından habersizdir tabii. "Terörün Yarı Dünyası" ise basılan ilk öyküsü olacaktır. Ancak King her zaman hikâyeye kendi verdiği adın daha afili olduğunu düşünecektir: "Yeniyetme Bir Mezar Soyucusuydum."

Her Başarılı Erkeğin Arkasında Bir Kadın Vardır

Stephen başarılı bir yazar olmasını karısına, Tabitha King'e borçludur demek abartılı olmaz. Tabby, Steve'in telekinetik güçleri olan Carrie White karakterini mezardan çıkarmıştır. King'in yazarlık kariyerini başlatacak olan sayfaları çöpten alarak başarır bunu. Bu sayfalarda bir parıltı olduğunu söyler. Devam etmesi için yüreklendirir kocasını. Ve birkaç ufak yardımda da bulunur. Sonuç olarak "Carrie" dört yüz bin dolara satılır. Paranın yarısı King'in cebine girer. "Carrie" onlarca dile çevrilip, milyonlarca okura ulaşacak bir yazarın ilk kitabı olur. Artık kapı aralanmıştır ve King o kapıyı ardına dek açmakta gecikmez.

Ancak başarılı bir kariyer, huzurlu bir yaşam demek değildir. King'in alkol sorununa bir de uyuşturucu eklenmiştir. İşin kötü tarafı King'in bu dost gibi görünen iki düşmandan kurtulmak istememesi, onlar sayesinde yazabildiğini düşünmesidir. Bu ikiliden kurtulursa sayfaları artık dolduramayacağından korkmaktadır. Oysa bu fikre katılmayan bir yanı King'i farklı bir şekilde uyarmaya çalışmaktadır. Kötü alışkanlıklarını, karakterlere dönüştürüp beyaz sayfalara aktarmasını sağlayarak yapar bunu. Örneğin "Misery" romanındaki, sevimli olmadığını rahatlıkla söyleyebileceğimiz hasta ruhlu hemşire Annie Wilkes içtiği alkolün, kullandığı kokainin sayfalara yansımış halidir. Bu hasta ruhlu kadın, alkolün ve kokainin King'e yaptığını farklı bir biçimde de olsa zavallı yazar Paul Sheldon'a yapmaktadır. "The Shining"de başı alkolle fena halde dertte olan eski öğretmen Jack Torrance da kendisinden başkası değildir. Neyse ki Tabby vardır. Yine yardımına koşar ve Carrie White'ın ardından King'i de kurtarır. Ve işler, ne iyidir ki King'in korktuğu gibi gelişmez. İki yalancı dostun ardından kapı hala açıktır ve karakterler hayal gücünde doğup o kapıdan dünyamıza gelmeye devam etmektedirler.

Acı İle Yazmak

Fakat aksilikler yakasını bırakmaya niyetli değildir. 1999'un Haziran ayında King'e bir Dodge minibüs çarpar. Steve'in yaratacağı karakterler, kaleme alacağı romanlar, öyküler bitmediğinden olsa gerek ölüme bir merhaba deyip aramıza geri döner. Ama ölüm pek de ucuz kurtulmasına izin vermemiştir. Acı ve işkence dolu haftalar, ameliyatlar birbirini izler. Talihsiz yazarın kırılmadık kemiği kalmamıştır. Yine de çok değil, beş hafta sonra yazmaya başlar yeniden. Her zaman olduğu gibi karısı yine yanındadır; hatta yazması için masasını bile o hazırlar. İlk kez yazan biri gibi ve acılar içinde de olsa yazmaya başlamıştır yeniden.

"Carrie" ve "Salem's Lot"u kiralık bir karavanın çamaşır odasında, daktilosunu dengede tutmaya çalışarak yazan Stephen King hala da yazıyor. Ve hiç kuşku yok ki nefes aldığı sürece de yazmaya, yazarak hayatlarımızı zenginleştirmeye devam edecek.

***********

Stephen King - Bir Yazarın Kısa Öyküsü (Üstteki yazı)
http://kadrikeremkaranfil.blogspot.com/2012/06/stephen-king-bir-yazarn-ksa-oykusu.html

Stephen King Bir Korku Yazarı mı?
http://kadrikeremkaranfil.blogspot.com/2012/04/stephen-king-bir-korku-yazar-m.html
ya da
http://www.kayiprihtim.org/portal/inceleme/stephen-king-bir-korku-yazari-mi/

Stephen King: 22/11/63
http://kadrikeremkaranfil.blogspot.com/2012/07/stephen-king-221163.html

ercoktay

Bu güne kadar Stephen King okumadım. Daha çok Türkiye'de korku romanları ve filmleri ile bilindiğinden bana hep uzak oldu. Korku kitap ve filmlerinden pek hoşlanmam.

Stephen King'in korku dışından bir kitabından başla desen hangi kitabı önerirsin? Birkaç kitap önerisi alabilir miyim?

ümitkr

Kadri Kerem çok güzel anlatmış yazılarında, ellerine sağlık  ;) Belki sorunuz ona gelmişti ama dayanamadım...  :)

ercoktay merhaba,

Gördüğüm kadarıyla Stephen King

1 - Bilim kurgu
2 - Yazarların başına gelebilecek olaylar (Hayranın işkencesi, yarattığı karakterin dirilmesi, cinayet çözdüren hayaletler)
3 - Pedagojik, çocuk merkezli sorunları (Çocuk ve ergen duyguları ve onların hayatımızdaki etkileri)
4 - Fantastik temelli hikayeler (Kara kule ve serisi)
5 - Günlük bazı olaylar (Ceset görmek isteyen çocuklar, şişko diye alay edilen çocuk, silahla okulu tarayan çocuk, yaşlı nazi ve çocuk, cezaevinden kaçan adam v.s.)

...korku kurgusu içinde anlatıyor.

Ben ilk kez "Hayaletin Garip Huyları" öykü kitabını okumuştum. Hemen herkese de o kitabı öneriyorum ilk kez okuyacaklarsa. Çünkü şaka maka üstte yazdığım hemen her kategoriden öyküler olduğu gibi her biri filmlere uyarlanmış ve hatta serileri çekilmiş öyküler gerçekten çok iyi tanıtıyor yazarın kalemini.

Eğer bu kitabın dışında üstteki kategorilere ait seçiminizi yaparsanız kendi adıma daha rahat öneride bulunabilirim. 

İyi okumalar şimdiden

kalidor

Alıntı yapılan: ercoktay - 23 Eylül, 2012, 18:45:37
Bu güne kadar Stephen King okumadım. Daha çok Türkiye'de korku romanları ve filmleri ile bilindiğinden bana hep uzak oldu. Korku kitap ve filmlerinden pek hoşlanmam.

Stephen King'in korku dışından bir kitabından başla desen hangi kitabı önerirsin? Birkaç kitap önerisi alabilir miyim?
Esaretin Bedeli ve Yeşil Yol'da king'in eserlerinden bu arada.
Crom! Ölüleri Say...

ümitkr

Alıntı yapılan: ercoktay - 23 Eylül, 2012, 18:45:37Stephen King'in korku dışından bir kitabından başla desen hangi kitabı önerirsin? Birkaç kitap önerisi alabilir miyim?

Zaten tarzınızı belirlemişsiniz :) Kalidor'un yanıtını okumasam...

Aslında King'in romanları korku öğelerini ve kurgusunu barındırsa da her biri gündelik yaşantımıza dair şeyleri anlatıyor. Bu bakımdan TV'den alıştığımız üzere sırf korkutmak için korku romanı yazılmış gibi algılamayın lütfen yazarı. Bu noktada isteğinize uygun olarak  Kalidor'un önerdiklerine ek olarak Kuşku Mevsimi'ni apayrı bir yere koymak gerekir. 

Bu arada ilginizi çekebilir... Yazıyı 2008'de yazmışım. Şaka bir yana bu yazıyı askerde yazmıştım, askerlik bitince de temize geçmiş bazı eklentiler bulmuş paylaşmıştım. Gece geç saatlere kadar ranzada kitap okurken yerimden fırladığımı hatırlıyorum "ya, ben biliyorum bunları, bunlar çok tanıdık"... Sonra olayın farkına varınca mahkemeden gelen bilirkişi raporunun arkasına not almaya başlamıştım. Galiba roman o gece bitmişti, ertesi gün de uykusuz göreve başlamıştım küfrede küfrede :) 

LOST ve STEPHEN KING

LOST – Kaybolmanın Kökeni

Üzerine kitaplar bile yazılan fenomen (!) dizi LOST fikrinin nereden çıkmış olabileceğini irdelemek zevkli bir çalışma oldu açıkçası. Önce Stephen King'in "The Stand – Mahşer" romanıyla dizi arasındaki kendi gözlemlerimi sıraladım aşağıda sonra da internette bulduklarımı.

LOST çok tuttu çok. Psikanalitik çözümlemeler yapanlar, dizi kahramanları sanki gerçekten yaşıyorlarmış gibi yazışanlar, bazı ip uçlarını kovalayarak gözlem yeteneğiyle övünenler... Dizide çizgi roman yazarlığından yetişme "arkası yarın" mantığı kalemini iyi kullanan Yazarlar tarafından kurgusal soru işaretleri arttırıldıkça bunun büyük bir başarı olduğunu sanrısını yaşayanlar artmakta. Aslında olay basit: Bu diziyi birileri yazmış, bir şeylerden etkilenmiş ve kurgu yapmışlar, belki en doğrusu olaya teknik ve gerçekçi yaklaşarak yazarlarını tebrik etmektir.

Özetlerle başlayalım -

The Stand:

Olay bu ya, bir sabah küçük bir kasabanın benzin istasyonuna gelen araçtaki herkes garip bir hastalık tarafından öldürülmüştür. Kasabalılar daha ne olduğunu anlamadan hastalığı kapar, yayarlar. Bu "süper grip" adı verilen bir hastalıktır ve suni ortamlarda üretildiği laboratuardan kurtulmuştur.
Olan olur, bütün Amerika bu hastalığa yakalanır. İnsanlar birbiri ardına ölmeye başlarlar. Sadece bazı kişiler bu hastalıktan etkilenmez. Bir tür bağışıklıkları vardır ama şimdi de dünyada yalnızdırlar. Ya da değildirler.
Hayatta kalanlar bir çeşit çağrı almaya başlarlar. Gece rüyalarında onlara birileri seslenir. Bunlardan bir gruba Abigail ana seslenir ve aydınlığın, iyiliğin ve tanrının tarafına çağırır. Diğer grubu ise Flagg adlı karanlık biri çağırır.
Bu şekilde amerikanın her yanından insanlar amerikanın iki ucunda toplanmaya başlarlar. Belli ki bir savaş olacaktır ve bu savaşı ya kötülük kazanacaktır ya da iyilik.

Lost:

Gizemli bir adaya düşen uçaktan bir grup insan kurtulur ve hayatta kalmak, adadan kurtulmak için çareler ararlar.
Bu süre içinde başlarına bir çok belalı olay gelir. Bunların başında adadaki gizemli canavarımsı, siyah duman yaratıktır.
Diğer bela ise adanın diğer tarafındaki "ötekiler" denilen zalim insanlardır. Sonradan anlaşıldığı üzere bu insanlar vahşi değil son derece modern bilim adamıdırlar.
Zaman geçtikçe olaylar artar ve kaçanlar, ölenler, deneyler ortaya çıkar.

Konusal kıyaslama:

Yukarıdaki konulara bakıldığında bir benzerlik bulmak neredeyse imkansız gibidir. Hani deney, az sayıda insanın hayatta kalma mücadelesi, kötü ötekiler gibi birkaç şey olmasa hiç yok demek mümkün.
Ancak karakterlere ve yan temalara bakıldığında en azından Lost'un bir The Stand uyarlaması olduğunu söylemek mümkün. Özellikle bilim adamları topluluğunun bir bölümde kitap okuma toplantısında Stephen King okuyor olmaları ve The Stand'i irdeliyor olmaları usta yazara ve eserine saygı duruşu gibidir.

Öne çıkan Karakterler arasındaki benzerlikler:

Fran: Hamile güzel genç kız
Claire Littleton (aynı özellikler)

Harold: Şişman, dikkat çekmeyen ama aslında çok akıllı olan genç.
Hugo Harley Reyes (aynen)

Lloyd: Kriminal suçları olan biri.
James "Sawyer" Ford (çok benzer)

Bateman: Olgun, yaşı büyük her şeyi çözen profesör
John Locke (adeta adasal versiyon)

Kojak: Köpek
Vincent (akıllı köpekler)

Larry: Gözden düşen rock şarkıcısı
Charlie Pace (özellikle tıpa tıp)

Stu: Aklı selim araştırmacı, lider ruhlu
Jack Shephard (tek fark Jack Doktor, ama Stu'da kansermiş iyileşmiş)

Julie Larry: 17'lik azgın kız
Kate Austen (Kate daha aklı başında ama genç ve dengesiz ruh ve aşk hayatı ortak)

Nadine: Medyum tarzı bir hanım. 37 yaşında. Beyaz saçlı, öğretmen, çocuk doğurma peşinde.
Danielle Rousseau (Kaçırılan kızını kurtarma peşinde. Çocuk özlemi ve erkeksi yanlar ortak)

Joe: Başlarda konuşmayan, uzak doğulu yetenekli çocuk.
Jin-Soo Kwon (Koreli. İngilizcesi olmadığından iletişimde zorlanıyor. Başta herkese kötü davransa da- Joe gibi, sonradan insanlara ısınıyor ve lisan öğrenmeye başlıyor)

Flagg: Karanlık ruh, zebani, kötülük.
Benjamin Linus (doğaüstü tarafı yok ama olmasa da insanları kendine esir edebilmekte, kötü)

Abigail ana: Zenci kadın.
Rose (Beyaz bir kocayla evli, sır tutabilen, görmüş geçirmiş zenci hanım)

Yan temalar:

- Kısırlık ihtimali: Bateman'in ortaya attığı bu fikir dünyada doğum gerçekleştiğinde bebeklerin süper gribe yakalanarak ölmeleri ihtimalini esas almaktadır. Lost'da ise adada yapılan deneylerin tamamı "doğum" üzerinedir ve adada yapılan doğumlarda ölümlerin neden gerçekleştiğini ortaya çıkarmaya çalışmaktadır. Dizide Claire, kitapta Fran üzerinden bu sorunun yanıtı aranırken her ikisinde de doğum sorunsuz gerçekleşir. Claire adaya gelmeden önce hamile olduğu için adadan etkilenmemiştir, Fran'in bebeği ise bağışıklık kazanarak doğar. Ancak Sun adlı Koreli kadının adada hamile kalışı bu soruyu yeniden gündeme getirir.

- Seçilmiş kişiler: Mahşer'de de Lost'ta da kurtulan kişiler seçilmiş kişiler olarak adeta kutsanmaktadırlar. Abigail ananın kişilerin rüyalarına girerek onları çağırdığı ve azize sıfatıyla onlara seslendiği, sürekli olarak seçilmiş olduklarını söylediğine romanın hemen her sayfasında tanık olunmaktadır. Lost'ta ise herkesin hayatı bir noktasında birbirleriyle kesişmiştir. Adeta ortak bir alın yazısına doğru yönlendirilmişlerdir kaderce. Tek tek her sezon içerisinde karakterlere birileri hep seçilmiş kişiler olduklarını dile getirmiştir flashbacklerde. 4. sezon ilk bölümlerde ise doğrudan "bizler seçilmiş kişileriz" denilmektedir.

- Kara yaratık: Romanda sağ kalanları kötülük dolu tarafa çağıran Flagg adlı kara zebani aslında bedensizdir. Kötülüklerin biçimlenmiş halidir. Lost'da ise Kara, dumandan oluşmuş bir yaratık ağaçları yerinden sökmekte, insanları öldürmektedir.

- Dinamit: Belki de en ilginç şeylerden biri "terleyen dinamitler"dir. Harold, Flagg'a katılmaya karar verdiğinde iyilik tarafında kalmak isteyenlerin liderlerini öldürmeye karar verir. Bunda da bulduğu dinamit lokumlarını kullanacaktır. Nadine ile konuşurken "dikkat et, bu dinamitler terli, nitrogliserin kararsız bir patlayıcıdır" uyarısını yapar (sayfa 308). Lost'da da vardır terleyen dinamitler. Adanın ta ortasında bulunan bir gemide bulunmaktadırlar. Bir bölümde gemiden terleyen dinamitler" alınırken kazazedelerden biri Harold'un kurduğu cümlenin aynını kurarken havaya uçmuştur.

- Bebek isteme: Lost'ta da Mahşer'de (sayfa 208) de hamile kızların bebekleri istenir. Her ikisinde de bu bebekler çok önemlidir ve adeta kutsaldır ve her ikisinde de bebekler kurtarılır.

- Issızlık: Temel benzerlik bu bilinmeyen adayla ve ıssız şehirlerin bilinmezliğinde yaşam savaşı verme paradigmasıdır. Bir yanda adanın insansızlığı diğer yanda ölülerle dolu dünyanın insansızlığı.

Buraya kadar benim tespitlerimi okudunuz biraz da LOSTPEDIA'ya bakalım (ortak benzerlikleri tekrar yazmadım):

- Hem romanda hem de dizide hayaller ve rüyalar görülür.
- Her iki eserde de iyi ve kötü taraflar vardır.
- Rock şarkıcı Larry, tıpkı Charlie gibi hayata tekrar tutunma noktasında aşık olur (Lucy)
- Bir yerde yine Benjamin ile Locke arasında Stephen King kitapları konuşulur.
- Stuart'ın romanda okuduğu kitap Watership Down dizide Sawyer'in okuduğu kitaptır.
- Haksız ölümler her iki eserde de vardır. Kimi sempati duyulan karakterin ani ve beklenmedik ölümü her iki eserde de rahatsız edicidir.
- Her iki eserde de bir tür yıkımın ardından uygarlığı tekrar kurma girişimi vardır.
- Abigail ananın yaşı 108'dir. Lost'taki esrarengiz rakamların toplamı da 108'dir. 4+8+15+16+23+42=108
- Flagg gülen sarı bir smily desenli tişört giymektedir. Benjamin Linus aynı desenli balonla kaza geçirir.
- Romanda kötü taraftakiler Flagg'ı neredeyse sorgulamadan izlerken ve sona doğru huzursuzlaşmaya başlarken dizide Benjamin Flagg'ın konumundadır.
- Mahşer'de 4 kişi Flagg'la yüzleşmek üzere yola çıkarlar, içlerinden biri geridekilere haber vermek üzere geri döner. Dizinin 2. sezon sonunda aynı olay gerçekleşir ve Jack, Sawyer, Kate tutsak alınarak yola devam ederken Hurley geri gönderilir.

***

LOST, hakkında teoriler üretilecek kadar başarılı mıdır bilmiyorum açıkçası. Teknik olarak senaristlerin şu ana kadar bazı fazla tekrarlı ve bayık bölümlerin dışında oldukça sürükleyici ve bol soru işaretli kurgu yarattıkları bir gerçek. Bu noktada tek endişem bu soru işaretlerini dizinin sürükleyiciliğine uygun bir yanıtla bitiremeyebilecekleridir. Final çok sönük kalabilir, izleyici tatmin olmayabilir böylesi bir kurgunun sonunda. Ama bu endişem bir yana alt yapı Stephen King olunca başlangıç ve sürecin başarısız olmasını beklemek hata olurdu demekte bir sakınca görmüyorum. Bu arada usta romancının "Gece Yarısını Üç Geçe" romanını da hatırlamak gerekir. Havadaki bir uçağın hava boşluğuna girerek paralel bir boyuta geçişi ve paralel boyutta yaratıklarla karşılaşılması gibi nüveler de yine LOST'un ilerleyen bölümlerinde ortaya çıkabilecek unsurlar olabilir. Nitekim "siyah gaz bulutu yaratık"la ilk bölümden beri "yaratık" unsuru kullanılmış gibi. Gerisini göreceğiz artık.

kadri kerem

Alıntı yapılan: ercoktay - 23 Eylül, 2012, 18:45:37
Bu güne kadar Stephen King okumadım. Daha çok Türkiye'de korku romanları ve filmleri ile bilindiğinden bana hep uzak oldu. Korku kitap ve filmlerinden pek hoşlanmam.

Stephen King'in korku dışından bir kitabından başla desen hangi kitabı önerirsin? Birkaç kitap önerisi alabilir miyim?

Dolores Claiborne'i özellikle tavsiye ederim. Bir kadının hayatla olan mücadelesi (hem de ne mücadele) ancak bu kadar anlatılır. Filmi de çevrilmiştir ve Dolores'i bir başka King karakterine (Annie Wilkes'e) ruh katıp oscar kazanan Kathy Bates canlandırmıştır.

Ceset de harikadır. Bir cesedi aramaya çıkan dört arkadaşın yolda yaşadıklarını anlatan bir romandır. Stand By Me olarak ffilme aktarılmıştır. Çok bilinen bir filmdir. Belki izlemişsinizdir.

Maça Kızı tavsiye ettiğim son kitap olsun şimdilik. Bu kitabın bendeki yeri çok başkadır. Bir çocuk ve yaşlı bir adamın dostluğunu (çok daha fazlasını da anlatıyor da) anlatır. Bu roman da filme aktarılmıştır. Hatta  yaşlı adamı, yani Ted'i Anthony Hopkins canlandırmıştır. Ayrıca bu romandaki bir karakter sonra Kara Kule'nin bir kitabında da çıkar karşımıza. Ama onu söylemeyeyim tabii. (King'in romanlarındaki karakterler ve olaylar farklı romanlarda da çıkabilir karşımıza. Bu da ayrı lezzet kadar işin içine.)

Bana soracak olursanız King dostluğu; gözlerinizi yaşartacak, yüreğinizi ısıtacak kadar harika anlatır. Bu kadar okunmasının nedenlerinden biridir bu.

Bu arada Lost ve Mahşer arasındaki karakter benzerliğine hiç dikkat etmemiştim. Harika bir tespit ve apaçık da ortada.

gamlıbaykuş

Bugüne kadar Stephen King kitaplarından sadece Yeşil Yol'u okudum ve inanılmaz güzeldi. Şimdi de 22/11/63'ü sipariş verdim. Heyecanla gelmesini bekliyorum. King'in bazı kitaplarını okumayı çok istiyorum ama zamanla ve epey de itki almam lazım :)
Hayat ne kadar güzel, hoş,
Haydi durma sevgiline koş...

Nemo

Kujo'da benim ilk okuduğum King romanıydı. Tavsiye ederim.

Özel Alfa Ajanı

ümitkr

Alıntı yapılan: Nemo - 24 Eylül, 2012, 13:40:10
Kujo'da benim ilk okuduğum King romanıydı. Tavsiye ederim.



Romanın sonunda sinirim öyle bozulmuştu ki hüngür hüngür ağlayasım gelmişti... Muhteşemdir Kujo :O)

rumar80

  Stephen King'in kitaplarını severek okuyan, filmlerini de seyreden biri olarak hep kitaplar filmlerin önüne geçmiştir benim için.
  Arızalı karakterler, yapılan kişisel hatalar, ortaya çıkan felaketler ve katlanılmaya çalışılan son. Çok başarılı bir satış tekniği ile güzel eserler sunmuş bir yazar. Neler yazmadı ki...
   Carrie (Göz)
   Shining (Medyum)
   Stand (Mahşer)
   Cujo
   Firestarter (Tepki)
   Misery (Sadist)
   Per Semetary (Hayvan mezarlığı)
   Needful Things (Gerekli şeyler  ;))
   ve diğerleri

tommikser

Stephen King filmlerinden Hayvan Mezarlığı ve Yeşil Yol dışında tüm filmleri bence vasatın altında.Hatta Yüzyılın Fırtınası diye 4 saatlik bir filmini izlemiştik kardeşleimle bir yaz.Sonunda ha bişey oldu ha olacak diye en sonunda bu mudur?Bu ne arkadaş.Senin gibi filmin diyerek baya saydırmıştık.O yüzden her izlediğim Stephen King filminin vasat olduğunu gördükçe izlememeye karar verdim.