Sevdiğimiz Çizerlerden Sayfa Örnekleri

Başlatan KenParker, 27 Eylül, 2019, 23:35:44

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Gabby

Çift imzadan daha fazlasıydı hatırladığım; ilk başlarda Jean Giraud idi, sonra Giraud oldu sonra vaz geçti GİR'de karar kılar gibiydi, nihayetinde bir Meksika seyahati sonrası bundan sonra sonsuza kadar Moebius'um anasını satayım dedi... :D O boşluğa düşüş panelini Incal'dan hatırlıyorum, kolay gelsin KenParker...  :)



hanac


KenParker

Alıntı yapılan: Gabby - 05 Şubat, 2022, 13:59:40
Çift imzadan daha fazlasıydı hatırladığım; ilk başlarda Jean Giraud idi, sonra Giraud oldu sonra vaz geçti GİR'de karar kılar gibiydi, nihayetinde bir Meksika seyahati sonrası bundan sonra sonsuza kadar Moebius'um anasını satayım dedi... :D O boşluğa düşüş panelini Incal'dan hatırlıyorum, kolay gelsin KenParker...  :)

Evet Incal'in giriş sayfasıyla macera sonunda bu görselin Moeibius çizimi var. Ladronn, Final Incal'i çizerken ustaya saygı maksatlı girişi bu görselle başlatmış, yetinmemiş kapağa koymuş.

***

Dokuzuncu sanatın ustalarını hayranlıkla izlerken bandes dessinées dünyasına baktığımızda büyük bir dev görürüz. Küçük gözlükleriyle dikkatlice bize bakar ve ilk önce kadrajı sonra perspektfi ayarlar. Yerdeki çöpü bile perspektifli çizen Jean Giraud'dur bu kişi. Emekçi hayatına teknik ressamlıkla başlayıp sanatçılıkla bitirmiştir.

Ustanın adı bizde daha çok Blueberry denen başıbozuk kovboyla bilinir. Doğrusu ben de ilk önce öyle tanıdım. Blueberry daha çok zamanının çizim yönelimini yansıtır. Yönünü Jije'de bulmuş her kalemde farkılaşıp kendi panel coğrafyasını oluşturmuş. Frankofon dünyasının western sunumu. Doğrusunu isterseniz Blueberry'deki çamur gibi renklendirmeyi hiç beğenmem. Bu renklendirme talihsizliği Giraud'un çizgi romanlarında hep vardır. Neyseki sonradan boyamaya müsait olanlar yeniden  boyanıp, çizimin güzelliğine azıcık da olsa katkı sağlamıştır. Şunu da ekleyeyim bu adamın panelleri bin yıl sonra yeniden boyansa yeniden güzellik kazanmaya müsait.
Perspektif mi demiştik?



Giraud'un Türkiye'de yayımlanan Jim Custlass gibi başka çizgi romanları olsa da tüm hayatınca baştan sona sürdürdüğü, üstüne titrediği eseri Bluberry.  Türkiye serüveni ne yazıkki büyük boy ebatla iyi başlayıp, küçük boya ebata dönüşerek bocaladı ve devamında tam en iyi maceraları yayınlanacakken, tam ustanın çizimde sıçrama yaptığı sayıları çıkacakken şıp diye yarıda kesildi. Film en güzel yerine varmadan bitti. Devam ettirecek babayiğit çıkar mı bilmiyorum.



Küçük gözlüklü ustamız değişik bir adamdır. Arada bir mahlas değiştirp yeni bir evrene geçiş yapar. GİR diye attığı imzasının yanında MOEBİUS imzalı çzigi romanlarına bakarsak bu evrende başka bir kişiyle karşılaşırız. Grafik yenilikler görürüz. Önceden paneli enine boyuna tarayan, tarayan, Oğuz Aral'dan ''Gereksiz tarama yapma'' fırçası yiyen GİR, taramayı azaltır. Görsele doku katmak gibi maksatlarla kullanmaya başlar. Kadrajda boşluk alan genişler. O artık fantastik dünyalarda yaşamaktadır. Gerçeküstü alemde gezmektedir.

Moeibus mahlaslı sayısız üretiminden Arzach'tan bir görüntü. Basan çıksa da alsak.



Hellboy'un yaratıcısı Mike Mignola  Arzach'ı okuduktan sonra şunları söyler: Amerikan çizgi romanlarını sildim attım, süper kahraman konusuna ilgimi kaybettim, artık Avrupa sanatında gördüğüm fantaziye ilgi duyuyorum.

Konyakçı üstadımın dediği gibi arada Jean Gir gibi imza kullanmışlığı da var. Sonradan bunlardan vaz geçmiş hazretleri. Neden çift mahlas kullanıyor sorusuna meraklıları tarafından bir takım sebepler zikredilmiş. Anne babasının ayrılışı, Meksika seyehatlerinde coğrafya farklılığı, Halüsünatif madde kullanımı gibi sebepler. Ki sonradan sigarayı bile bırakmış. Hatta gözlük kullanması bile çift imzaya sebep gösterilmiş. Fiziksel açıdan aynı kişinin dünyaya iki farklı pencereden ve iki farklı zihinden bakışına ne sebep olabilir? Bence Jean Giraud büyük sanatçıların geçirdiği dönüşümü geçirdi. Tıpkı Picasso'nun, Van Gogh'un kabuğuna sığmayıp dönüştüğü gibi.

Ustamızın Marvel, DC yayınevlerini ziyaret etmişliği de var. Felsefe yapan Silver Surfer okumak isteyenlere MarmaraÇizgi'den Alegori'yi önerebilirm.
Film dünyasına katkıları, 5. Element filmi der susarım, bilim kurguya katkıları, Jodorowsky ustayla dostluğu, sergiler, sergiler, kafama göre takılıyorum gazete illüstrasyonları, dergi kitap kapakları, sayısısz röportaj, patlayan şampanyalar, yağan konfetiler, başarılı uzun bir hayat. Ardından 73 yaşında gelen ölüm.
Daha ne anlatayım? Mignola'nın, Miyazaki'nin, Jack  Kirby'nin hayranlık duyduğu bir dev hakkında ne söyleyebilirim? Ne söylesem eksik kalır.

Hey Giraud, cennetten bunları okuyorsan dostumuz Hugo Pratt'a selam söyle.

hanac

Çok güzel bir yazı olmuş. Emeğine sağlık.

KenParker


Gabby

"Ustalara saygı kuşağı" tadında bir yazı olmuş, eline sağlık KenParker..

Okurken aklıma Jodorowsky'nin Moebius ile ilk tanışmalarını anlatırken söyledikleri geldi: "Bir çizgiroman bulmuştum, Giraud tarafından çizilmiş kovboy kitabı... Kim bu? bana bu kişi lazım, nerede bulabilirim?... O yıllarda  insanları bulmak için internet falan da yoktu. Ajansıma gittiğimde  tesadüfen oradaydı, şansa bak!... 'Moebius benim' dedi, 'bilimkurgu çizerken Giraud değil, Moebius'um'... Dune filmi storyboardı için üç bine yakın çizime ihtiyacım vardı. Moebius'u bir kamera gibi kullandım; yakın plana gir, şimdi uzaklaş; bakış açısı, diyaloglar, aktörler arası ilişkiler... İnanılmaz yaratıcı kapasiteye sahip bir sanatçı olmasının dışında çok seri çok hızlıydı. O bir dahiydi ve ben bir dahiye sahiptim."

İnkilap Blueberry'lerinin tamamı var bende ama özellikle ilk sayılardaki Jijé sonrası ne olacağına karar verememiş, iki arada bir derede kalmış çizgi karmaşası yüzünden çok da odaklanamadığım bir seri olmuştu. Bu anlamda Jodorowsky'nin "kovboy kitabı" dediği Blueberry çizgileri üzerinden geleceğin Moebius'unu görmesi, "ne öngörü varmış hazrette" dedirtmişti bana... :D

Üstad'ın Moebius halleri gerçekten ayrı bir vakıa, oluşturduğu rafine tarz ve konsept çeşitliliği için ne söylenebilir ki... Ama ben onun Serpieri benzeri bol taramalı GIR hallerindeki illustrasyonlarını da çok seviyorum. Evet her türden fotoğrafik materyali kullanmayı seviyor; aşağıda örneklediğim gibi, kerteriz noktası bazen 1800'lü yıllardan anonim bir Pawnee yerlileri fotoğrafı veya Sam Peckinpah sinemasından bir sahne vb. olsa da, çizimin görücüye çıkmış hali her zaman referans aldığı çıkış kaynağının çok ötesinde görsel etki yaratıyor; sanat dediğimiz de galiba böyle bir şey. Öyle olmasa, Fransız plak şirketi Barclay'in 1995 yılında çıkardığı 14 şarkılık Jimi Hendrix uzunçaları Vudu Çorbası albümü, şirketin şarkı seçimlerindeki tercihi dolayısıyla yerden yere vurulmasına karşın Moebius'un, Hendrix'in bir çorbacıda çekilmiş fotosundan ilhamla hazırladığı plak kapağı bu kadar göklere çıkarılmaz koleksiyonerler arasında en arananlardan biri olmazdı diye düşünüyorum.








***



KenParker

Jodorowsky müthiş bir zeka. Aktör, yönetmen, şair, ressam, on parmağında on marifet bir adam. Bir de çizgi roman yazarı. Onun yazdıklarında sıradanlıktan eser yok. Başkalık var. Yeni bir dünya var. Bouncer westerninde bunu görmüştüm. Veya filmlerinde.

Jodorowsky deyince benim aklıma bilim kurgu çizgi romanı Metabarons geliyor. Ülkemizde ne hikmetse bir türlü yayınlanma imkanı bulamamaış kült eseri. Star Wars gibi, Yüzüklerin Efendisi gibi bambaşka bir evrenden hikayeler. Juan Gimenez çizimlerindeki eşsizlik, özenle boyanmış paneller. Derdim depreşti. İngilizceseni bulmak zorunda olduğum başka bir frankofon daha.



RoboCop çizerimiz Korkut Öztekin şöyle anlatıyor:


KenParker

Ustalara saygı kuşağında gelecek hafta başka bir coğrafyaya gideceğiz. Konuğumuz bu sefer baba oğul iki usta çizer olacak. İpucu verelim.
Baba teknik bakımdan öncülerden biridir. jiletle bile çizim yapıyor. Tahmini olan varsa bize yazsın. Görüşmek üzere sevgili seyirciler)

Gabby


KenParker

Ustaları anarken çizgi roman ekolleri içinde ayırım yapmadan her okula yönelik sanatçıdan bahsediyorum. Zaten ustalar da ayırım yapmadan çizgi roman aleminde her yayıncıya iş yapmışlar. Aksi düşünülemez zaten. Bu yazıda frankofondan fumetttiye geçelim ve bir değil iki ustadan bahsedelim. Bu seferki ustalarımız baba oğul iki sanatçı. Ben fumetti ustası diyorum ama siz pekala latin ekolü içinde sayabilirsiniz.

 Güney Amerika'da; Şili, Uruguay, Meksika, özellikle de Arjantin sahasında nedense tarihin muhtelif devirlerinde iyi çizerlere denk geliyorum. Latin kaynağı mı, ideolojik kaçış bölgesi sayılması mı, neden bu coğrafya bilmiyorum. Bilen varsa öğrenmek isterim. Nitekim fumettinin beslendiği kaynaklar Avrupayla sınırlı değil. Bu mival üzere bugün örnek göstereceğimiz sanatçılarımız Güney Amerikalı.



Arjantinli Alberto Breccia çizgi roman sanatı denince parmakla gösterilen yeteneklerinden biri. Edebiyat sanatından göstererek anlatmaya geçtiğimizde, buna da ardışık resimleri -panel- eklediğimizde çizgi romana ulaşıyoruz. İşte sanatçımız bu anlatınının, gösterek anlatmanın dahisi. Ki buraya kadar bahsettiğimiz bütün çizerlerde en başta gelen özellik hepsinin birer anlatı ustası olması değil mi?

Görsel Un Tal Daneri isimli çizgi romanından. Yumruğu yedikçe kişinin yok olmasına dikkat çekerim.



Onu öne çıkaran özelliklerden başlıcası teknik bakımdan neredeyse sınırsız imkan kullanması. Saçıyla resim yapan, gazete, metal, çöp gibi eşyaları resmine ekleyen ressamları biliyorsunuzdur. Kolaj, yama, eklektik... adına ne derseniz deyin. Breccia da basılı hale gelmeden evvel çizgi romanı oluştururken her tür imkanı kullanıyor. Tarama ucu, resim fırçası, diş fırçası, kağıda şekil katacak her tür kalem, aleti kullanıyor. jiletle bile resim yapıyor. yetmiyor elini parmağını şekil için kullaıyor. Başka yerde şekillendirdiği kağıdı eliyle koparıp panelin içine yapıştırıyor. Son dönem çizerlerden GIPI'yi teknik bakımdan ona benzetirim. Evet çizgi romandaki modernite günümüze değin büyüyerek geldi, basamak basamak yükselerek geldi. Öncülerden biriyse Breccia'ydı.

''Her şey Breccia ile başladı'' Frank Miller

https://www.youtube.com/watch?v=KVble2NlgKQ

Türkçede basılı eseri yok gibi diyebiliriz. Bildiğim kadarıyla sadece BilgeSu yayınlarından çıkan Che grafik romanı var. Tarihin önemli şahsiyetlerinden Ernesto Che Guevera biyografisinden bir dönemi, oğlu Enrique Breccia ile resmetmiş. Çizgi roman koleksiyoncusu değilim. Eğer koleksiyoncu olsaydım tüm eserlerini toplardım. O yüzden bana başyapıtı sayılan MORT CINDER Türkçe basılsa yetiyor. :)



Saygıdeğer ustamızın önemli bir özelliği daha var. Renk kullanmaya başladığında gösterme biçimi birden değişiyor. Figürden biçimsizliğe, nerdeyse soyutlamaya doğru gidiyor. Kimileri Avangard sanat olarak görmüşler. Ben görmüyorum. Örnek paneller için şuraya bakınız:

http://www.alberto-breccia.net/planches-originales/

Yoruldum. mola vereceğim. Yeni iş gelmezse devam ederim.

KenParker

Alberto Breccia'nın sanat DNA'sından ne kadarı Enrique Breccia'ya geçmiş bilinmez. Ama yeteneğinin olduğu aşikar. Babasının çizim dünyasını iyi öğrenmiş, üstüne de kendi nevi şahsının gösterim farkını eklemiş. Gördüğüm kadarıyla gerçekçi çizim, paneldeki ayrıntı bunların başında geliyor.

Dağarcığımdaki usta çizerleri sıralarken belirli kalıplara göre yerleştiriyorum. Enrigue Breccia'ya fummeti ekolünden demiştim ama en çok iş yaptığı yer comic yayıncısı DC/Marvel çıktı. Tabi dilediği gibi çizmesi konusunda açık çek verilmiş. Çizimlerine dikkat ettim comic serbestliği yerine daha çok kendi bildiği yönden gitmiş. Fumetti üç bant panel, comicde sıklıkla yatay panele zıt, kimi zaman dikeyleşen dört bant panel vs.



Türkçede Teks Özel Albüm serisi 31 Yüzbaşı Jack albümü adamımız tarafından çizildi. Bu albümlerde çoğunlukla Teks dünyasında görülmeyen mastırlara yer veriliyor. Mastır kendi çizim dünyasını Teks'in çizim kalıplarına yaklaştırarak adı gibi özel albümü üretiyor. Enrique ustamız pek Teks kalıplarına uymamış. Kendi bildiği gibi resimlemiş. Sonuçta bakmaya doyulmayan güzel bir eser ortaya çıkmış. Hayvanlara dikkat çeker, henüz okuma bahtına erişmemiş kişiye tasfiye ederim)



En ünlü işlerinden biri fantastik edebiyatın korku ustası Lovecraft'ı anlatan biyografi deniyor. Okumadığım için bilemiyorum. Çizim tam 1.5 yıl sürmüş. Renklendirmeyi kendisi yapmış. Şu Lovecraft'la Jack London'ın ekmeğini yiyen ne çok insan çıktı be ;D
Seviliyorsun Jack London. Kendisi benim en sevdiğim yazar olur.

***

Sürpriz. Dağarcığımdaki çizer hakkında yazıya başlamadan evvel araştırma yapıyorum. Bu esnada yeni bilgiler öğreniyorum. Baba-oğul çizer demiştim ama adamın kızları da çizer çıktı. Patricia Breccia, Cristina Breccia. Ürettiklerine baktım ama pek...



Torun çizerler gelmeden burada sonlandırayım)

yunusmeyra

Ken Parker güzel tanıtım için teşekkürler. zamanında internet ortamında bulabildiğim ve okuyamasam da görsellerini hayranlıkla izlediğim Breccia'nın çizdiği sayfaların  ispanyolca ve italyanca baskılarını siyah beyaz a-4 boyutunda kendi merakım için bastırıp arşivlediğim olmuştu.
Alberto Breccia özellikle Oesterheld'in yazdığı kısa öykülerde  hazırladığı panellerle ışık ve gölgenin büyülü dünyasında gezdirir okuyanı(veya benim gibi sadece seyredeni). bellidir ki çini mürekkebini resim sayfası üzerinde kullanmanın türlü olanaklarını deneyimler bize müthiş bir görsel evren yaratır. mort cinder serisindeki antikacı ezra winston karakterinin hayret verici ve öykünün ruhuna uygun gerilimi yaratan duygu durumlarıyla çizilir ve panellerdeki yerini alırken, modeli gerçek hayattaki kendisidir.
Ken Parker'in dikkat çektiği latin ekolü konusunda ve yine breccia gibi latin çizerlerden solana lopez ve yazar oesterheld üzerine başka başlıklarda ara ara yazmıştık sanırım, aynı konularda ferzan'ın da tanıtımlarında da doyurucu bilgiler olmalı. latin ülkelerinde çalışan ispanyol ve italyan hatta fransız çizerlerin yanında; sonraki yıllarda(1960 ların sonundan itibaren) latin amerikalı çizerlerin amerika, ingiltere, fransa, italya ve ispanya'da çalıştığı ürettiği yıllar geliyor(latin ülkelerine dışarıdan gelen çizerlerin en önemlilerinden olan hugo pratt'ın bu coğrafyada parlaması ve sonra çizgi romanın ana karasına, mesleğe başladığı avrupaya, italyaya dönmesi bu konunun tarihi açısından ilginç anıları barındırır). sanırım bu konudan da bahsettiğimiz satırlar olacaktı:

http://altinmadalyon.com/altin/latin-ekolu/el-eternauta/

http://altinmadalyon.com/altin/latin-ekolu/
HULK DEĞERLİ BİR KAHRAMANDIR!
HSD YENİ ÜYELERİNİ BEKLİYOR

KenParker

Yunusmeyra asıl ben teşekkür ederim. Latin ekolüyle ilgili konuları şimdi tekrar inceledim. Arada güncellenmediği için kaçırdığım başlık olmuş. Almayı düşünmüyordum ama artık Alberto Breccianın yeniden çizdiği El Eternauta bulmam gerekecek) Dediğinize göre yazar Oesterheld tarafından baştan ele alındığına göre hikaye/senaryo daha derli topludur diye düşünüyorum. Breccia'nın sanatı zaten kitabı okumasan bile keyifle seyrettiriyor.
Şu biyolojik ölüm anlatısına, şu endişeli yüzlere, şu dağılmış mürekkebe, şu arabanın modeline bak? Harika.


Gabby



Bazı kaynaklar Arjantin, bazıları da "Uruguaylı çizer" diye tanıtıyorlar Alberto Breccia'yı... Montevideo'da doğan ama ailesi Arjantin'e göç ettiğinde bebek yaşlarda olan ve tüm yaşamının geçtiği yer olması dolayısıyla bence de o Arjantinli bir çizgiromancı... Arjantin çizgiromancılığının kilometre taşlarından kabul edilen Breccia'nın bana göre dikkat çekici önemli özelliklerinden biri de grafik stil değiştirme konusunda doyumsuz ve iflah olmaz takıntısı... Mort Cinder gibi genel kabul görmüş çok başarılı bir işi kotarmışken, yetinmeyip daldan dala atlayan deneysel arayışlara yönelmesi doğal olarak hem övgü hem eleştiri konusu olmuş.

Bir dönem oğlu Enrique Breccia'nın stili üzerine kafa yormuş, bulabildiğim tüm külliyatını incelemiştim. Tabi ilgimi çeken bu çizeri araştırırken babasını da es geçmek olmazdı ama baba Breccia külliyatı buruk bir tat bırakmıştı bende. Mort Cinder, Eternauta ve Perramus çalışmalarının dışındaki çılgın psychedelic resimlemeleri deşifre edemediğim için olaya Fransız kalmış, mal mal bakmanın ötesine geçememiştim...
:)




Sanat tarihçileri Almanya'da filizlenen Ekspresyonizm sanat akımının, ekonomik çöküntü, politik istikrarsızlık ve bilumum olumsuzluklara dışavurum bir tepki olarak ortaya çıktığını varsayıyorlar... Yani açıkçası insan merak da ediyor, Breccia'nın sanatındaki bu üslup savrulmaları, farklı tekniklerle resmedilen ve gizli metaforik göndermelerle dolu karanlık psişik anlatılar sadece çizgide tarz arayışı mıydı diye; hele de onun: "Çizgilerim ve hikayelerinin genellikle çok mutlu olmadığı açık, kabul ediyorum ama çevrem de değil." lafından sonra... Ben Breccia'nın iç dünyasını etkilediğini düşündüğüm birkaç olayı anlatayım varın gerisine siz karar verin...

25 yaşlarındayken evleniyor, yıllar sonra eşi ne yazık ki ağır bir hastalığa yakalanıyor. O dönemlerde Arjantinli meslektaşları daha iyi şartlarda Avrupalı yayıncılarla çalışmak için yurt dışına giderken o Arjantin'de kalıyor. Barselona'daki bir ajans aracılığı ile İngiliz Fleetway yayınevi için ne bulsa çiziyor, ilaveten 'Ernesto Vaghi' mahlasıyla ek işler yapıyor ama yine de eşi için her hafta alması gereken o pahalı ilaçları karşılamakta çok zorlanıyor...

Kendisi özel hayatını çok dillendirmeyi seven biri değil; western çizmekten gına geldiği, yarı depresyona düştüğü günlerden birinde Hugo Pratt o dönemki işleriyle ilgili "bunlar sana yakışmıyor, yaptıkların çöp!" diye ahkam kesince o an mesleğini bırakmaya karar veriyor ama eli mahkum yapamıyor. Eşinin ölümünden sonra iyice bunalıma giriyor ve çizerliği bırakıyor. Daha sonra arkadaşlarıyla kurduğu sanat okulunun müdürlüğünü yapıyor; Pratt ile de yıllarca konuşmuyor...

Senaristi Héctor Germán Oesterheld birlikteliği Breccia sanatına farklı bir ivme kazandırıyor. Ama Brezilya'dan Şili'ye, Venezuela'dan Paraguay'a, Kolombiya'dan Peru'ya sürgit devam eden askeri darbeler ritüeli bu kez Arjantin'in kapısını çalıyor ve ardından General Videla'nın askeri diktatörlüğü ülkeye kan kusturmaya başlıyor... 1968'de senaryosunu Oesterheld'in yazdığı Che'nin çizimleri askeri diktatörlük tarafından çalınıp yok ediliyor ve ancak yıllar sonra 1987'de yayıncı Ikusager'in çabalarıyla bozulmuş bir kopyadan özenle restore edilerek yayınlanabiliyor...

Yine Breccia'nın doku ve desen alanlarını boyayarak yırtık kağıt parçalaıyla kolajladığı ilk büyük renkli çalışması Martin Fierro'nun orijinallerinin çalındığı yetmiyormuş gibi isimsiz telefonlar almaya başlıyor ve ölümle tehdit ediliyor. Evinin bombalanacağı söylenince aylarca saklanmak zorunda kalıyor... Ve günlerden bir gün Oesterheld ortadan kayboluyor; çok geçmeden bir daha kendilerinden hiç haber alınamayan ikisi hamile dört kızı ve üç damadı da kaçırılıyor. Bu kırımdan sadece evin annesi Elsa Oesterheld kurtulabiliyor. Muhtemelen Osterheldlar bu acımasız yaygın devlet terörünün neredeyse tamamen yok ettiği tek aile değildi ama galiba en dramatik olanıydı. Tıpkı tutuklanıp getirildiği stadyumun dehlizlerinde bir daha gitar çalamasın, düzen karşıtı şarkı söyleyemesin diye önce elleri kırılan sonra da bileklerinden kesilip dövülerek katledilen Şili'nin efsane protest şarkıcısı Victor Jara gibi... Geriye iki komşu ülkede aynı kaderi paylaşan, yaşamları enkaza çevrilmiş ve kalan ömürlerini sevdiklerine reva görülen bu vicdansız insanlık dışı suçları unutturmamaya adayan iki kadın kalıyor: Elsa Oesterheld ve Joan Jara...


***


Alıntı yapılan: KenParker - 05 Mart, 2022, 14:00:39
...şu arabanın modeline bak? Harika.


"Araba" demişken, 1978 Dünya kupasını hatırlayan var mı? Hani birçok ülkenin itirazına rağmen dünya futbolunun patronu FİFA'nın o dönemki yöneticilerinin ev sahipliğini Arjantin'e verdiği şu bol şikeli ve şaibeli kupa... Final maçında sahaya atılan konfeti yağmuru ve şeref tribününde yan yana sıralanmış generallerin görüntüleri hayal meyal da olsa hâlâ aklımda... Şuraya gelmek istiyorum, meğer biz TV karşısında maçları seyrederken arka planda cuntanın ölüm mangaları, Amerikan malı yeşil renkli Ford otomobilleriyle önceden belirlenmiş adreslere baskın yapıp rejim karşıtlarını kaçırıyor, sonra da bu insanlar anestezik bir ilaç verilerek askeri uçaktan okyanusa atılıyormuş. Yaklaşık 4 bin kişinin öldürüldüğü tahmin edilen "ölüm uçuşları" için kurban toplama ritüelini Breccia aşağıdaki karelerde, gecenin bir vakti sokağın başında beliren otomobil ve içindeki infaz timini insan yüzü yerine kafataslarıyla tasvir ederek vurucu bir şekilde yorumlamış...




***


Breccia'nın tarz dışında yine bana göre bir diğer takıntısı da kendi yüzünü neredeyse tüm çizimlerinde kullanması. Bu yöntemi uygulayan başka çizerlerle ilgili ileride vakit bulduğumda bir başlık açma niyetim de var ama şurası bir gerçek ki bu konuda kimse O'nun eline su dökemez... :)  Ana karakter Mort Cinder için yardımcı çizer arkadaşı Horacio Lalia'nın yüzünü kullanırken antika dükkanı sahibi Ezra için kendi suratını kullanmış -tam da saymadım ama- öykü akışı içinde Ezra Winston'ın yüzü ana karakterden çok daha fazla sahne alıyor.

Benim gördüğüm, bu onun sonradan edindiği bir alışkanlık da değil, gençlik dönemlerinde bile yüzünün öne çıkan hatlarını bir şekilde çeşitli karakterlere ustaca adapte etmiş; bazan bir kızılderiliye bazan ağaç gövdesine asılı aranan ilanındaki kanun kaçağına vs... Yani özetle Alberto Breccia gelecek kuşaklara çizgi romanlarına ilaveten meslektaşları için de kendi yüz hatlarının onlarca halinden ve mimiklerinden oluşan asık suratlı "el Viejo" (yaşlı adam) koleksiyonunu bırakmış...







***


Alıntı yapılan: KenParker - 03 Mart, 2022, 17:17:41
...Baba-oğul çizer demiştim ama adamın kızları da çizer çıktı. Patricia Breccia, Cristina Breccia...

:D...

Aşağıya bıraktığım linkte yaklaşık beş yıl önce Patricia & Cristina kızkardeşler ve ağabeyleri Enrique Breccia'nın kulaklarını çınlatmıştım. :) Gerçi sohbet alakasız bir yerde, ferzan'ın açtığı Spaghetti Brothers başlığının içinde laf lafı açmış, doğaçlama şekilde gelişmişti... Yeri gelmişken, arada çevrimiçi olsa da uzunca bir süredir sessizliğini sürdüren ferzan arkadaşımıza da bu vesileyle selamlarımı gönderiyorum...



http://altinmadalyon.com/altin/latin-ekolu/spaghetti-brothers/

KenParker

Gelecek sefer Taramanın Efendisini konuk edeceğiz. Çizerler arenasında her bahçenin çiçeği ayrı güzel. Fakat tarama deyince benim gönlümün çizeri bahçesini enine, boyuna, çaprazına, detayına, noktasına, virgülüne kadar tarayan bir usta.
Kimdir bu taramanın efendisi?