Türk Edebiyatı

Başlatan V, 22 Aralık, 2010, 16:18:31

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

kadri kerem

Ahmet  Ümit'in yaptığı en önemli şey, yabancı özentisi hikayeler kaleme almaması. Kahramanlarının içimizden biri olmaları, aramızda dolaşmaları. Yaprak sarma sevmeleri, orta şekerli kahve içmeleri, Taksim'de gezmeleri, bizim ettiğimiz küfürleri etmeleri, bizim gibi aşık olup, bizim gibi sinirlenmeleri...

Bir de "İnsan Ruhunun Haritası" adlı, dergilerde, kitap eklerinde yayımlanan inceleme yazılarının toplandığı bir kitabı vardır. Onu da tavsiye ederim. İçinde Poe'dan Dostoyevski'ye, Drakula'dan Mike Hammer'e kadar bir çok şey bulabilirsiniz.

dean

Alıntı yapılan: kadri kerem - 06 Mayıs, 2012, 14:08:44
Ahmet  Ümit'in yaptığı en önemli şey, yabancı özentisi hikayeler kaleme almaması. Kahramanlarının içimizden biri olmaları, aramızda dolaşmaları. Yaprak sarma sevmeleri, orta şekerli kahve içmeleri, Taksim'de gezmeleri, bizim ettiğimiz küfürleri etmeleri, bizim gibi aşık olup, bizim gibi sinirlenmeleri...

Bir de "İnsan Ruhunun Haritası" adlı, dergilerde, kitap eklerinde yayımlanan inceleme yazılarının toplandığı bir kitabı vardır. Onu da tavsiye ederim. İçinde Poe'dan Dostoyevski'ye, Drakula'dan Mike Hammer'e kadar bir çok şey bulabilirsiniz.
Aynen katılıyorum taklit yapmıyor özgün olmayı biliyor.Zaten yerli kitap,dizi veya filmlere vs. baktığımız zaman özgün olan,kendi değerlerimizi ortaya çıkartan yani sizinde dediğiniz içimizden olan hikayelerin daha fazla ilgi görmesi tesadüf olamaz.Ama asıl önemli olanda bu değerlerle birlikte evrensel değerleride ön plana çıkararak bu eserlerimizi dünyaya duyurmak bu da çok önemli tabi ki.
   
   Bu arada söylediğiniz kitabada baktım  ilgi çekici duruyor göz atmaya değer bu da merak eden diğer arkadaşlara kitabın ufak bir tanıtımı http://www.dogankitap.com.tr/kitap/%C4%B0nsan+Ruhunun+Haritas%C4%B1-945

Vega

Alıntı yapılan: dean - 06 Mayıs, 2012, 14:25:15
   Aynen katılıyorum taklit yapmıyor özgün olmayı biliyor.

Alıntı yapılan: kadri kerem - 06 Mayıs, 2012, 14:08:44
Ahmet  Ümit'in yaptığı en önemli şey, yabancı özentisi hikayeler kaleme almaması.

Arkadaşlar yapmayın etmeyin kurbanınız olayım. Beyoğlu Rapsodisi ile  Agatha Christie'nin Roger Ackroyd Cinayeti arasındaki benzerlik bile bu tezinizi çöpe atmaya yeter.

Eşim hayranıdır ve evimizde tüm kitapları mevcuttur. Patasana, Beyoğlu Rapsodisi, Sis ve Gece ve İstanbul Hatırası isimli kitaplarını okudum. Hele hele İstanbul Hatırası'nda maktüllerin arasındaki bağlantı yerine ellerinde bulunan sikkeleri araştıran Başkomser Nevzat'ı gördükten sonra bu adamın polisiye anlayışından ciddi şekilde soğudum. Bence kendisi oldukça iyi bir İstanbul güzellemesi yazarı, çilingir sofralarında baş tacı edilecek bir adamdır. Ama asla sağlam bir olay kurgulayabilen bir yazar değildir. Bir kitabını okuduktan sonra diğer kitaplarında katili yarıya gelmeden bulabilirsiniz. Zira formül gayet basittir. Kitaptaki tüm karakterleri ortaya koy, katil olmaya en uzak aday kesinlikle katildir. Öte yandan Grange, Brown, Cook gibi yazarların kitabından bir sayfa bile yırtılsa konunun özünden koparken, Ahmet Ümit in 600 küsur sayfalık bir kitabının başından ve sonundan 100 sayfa okumanız bile ana hikayeyi özetlemenize yetecektir.
Anlatım dili her ne kadar akıcı ise de, cinayetlerin arasına serpiştiği muhabbetler (aslında muhabbetlerin arasında cinayet serpiştirir ya) bir o kadar uzun ve ana hikaye açısından gereksizdir.

Not: Bunlar benim okur olarak görüşüm olup, hiç bir resmi dayanağı yoktur :)
İlk kitabım Yanlış Adam çıktı. Edirne sokaklarında geçen çizgiroman temelleri üzerine kurulu bu romanı almayı unutmayın...

dean

Alıntı yapılan: vega - 06 Mayıs, 2012, 17:48:45
Alıntı yapılan: dean - 06 Mayıs, 2012, 14:25:15
   Aynen katılıyorum taklit yapmıyor özgün olmayı biliyor.

Alıntı yapılan: kadri kerem - 06 Mayıs, 2012, 14:08:44
Ahmet  Ümit'in yaptığı en önemli şey, yabancı özentisi hikayeler kaleme almaması.

Arkadaşlar yapmayın etmeyin kurbanınız olayım. Beyoğlu Rapsodisi ile  Agatha Christie'nin Roger Ackroyd Cinayeti arasındaki benzerlik bile bu tezinizi çöpe atmaya yeter.


  Benzerlikler elbetteki var ama Ahmet Ümit'in yerli yazarlar arasında ki benzerlerinden sıyrıldığıda bir gerçek.

kadri kerem

[IMG]http://img6.ressim.net/out.php/i5745484_sans-titre-4-jpg[/img]

Kitaplar hayali dünyalara açılan pencerelerdir benim için. Kuşkusuz ekranın karşısına geçmiş bu yazıyı okuyorsan sen de benimle aynı fikirdesin. Sevdiğin bir yazarın kitabını eline alıp yatağına uzandığında ve o büyülü nesnenin ilk sayfasını açtığında boyut değiştirenlerdensin. Kâh sisli sokaklarda vampirleri kovalayan bir avcıya, kâh bilinmeyen gezegenlere yolculuk yapan bir uzay kâşifine, kâh ölüleri canlandırmaya çabalayan bir bilim adamına dönüşüp maceralara yelken açan bir kitapseversin.

Yatağında uzanıyor olduğun halde, maceradan maceraya koşmanı sağlayan tek büyülü nesne kitaptır herhalde. Son sayfasına kadar heyecan içinde okuduğun kitabı kapattığında kendini güvenli yatağında buluverirsin tekrar. Tüm tehlikeler, felaketler, vampirler, hayaletler sayfalarda kalmıştır.

Ama ya böyle olmazsa? Ya dehşet, sayfalarda kalmayıp gerçek hayata da sızarsa? Ya sandığın kadar güvende değilsen?

Dehşet Gecesi (1958) adlı romanın kahramanı Altınışık gazetesinin sahibi Mümtaz Evren, 1953 yılının Temmuz ayında trenle Hakkâri'ye doğru yola çıkar. Cilo Dağı'na yeni inşa edilmiş büyük bir turistik otelin açılış törenine davet edilmiştir. Mümtaz yataklı vagonda yalnızdır. File üzerinde valizleri duran diğer yolcu ortalarda yoktur. Kahramanımız, adamın ya treni kaçırdığını ya da trene başka bir istasyondan bineceğini düşünür. Üstelik yolcunun bileti de üzerlerinde "P.R." harfleri olan valizlerden birinin sapından sarkmaktadır.

İki günün sonunda kahramanımız, meçhul yolcuyla tanışma fırsatı bulur. Yolcu sandığının aksine bir kadındır. Büyüleyici bir güzelliğe sahip olan bu esrarengiz kadın otelin sahibinin yakın bir akrabasıdır. Valizlerini aldıktan sonra otele kendi arabasıyla gideceğini söyler ve trenden iner. O sırada Mümtaz'ın yanına aldığı kitaplardan biri masanın üzerinden düşer. Eğilip kitabı alınca şaşkınlık içinde kalır. Çünkü "Kızıl Puhu" adlı bu romanın kapağını süsleyen kadınla az önce karşılaştığı kadın tıpatıp birbirine benzemektedir. Kitap birkaç gün evvel Cengiz adındaki meçhul bir yazar tarafından kısa bir mektupla birlikte gönderilmiştir. İşin ilginç yanı Cengiz'in, romandaki doğaüstü tuhaflıklarla dolu olayları bizzat yaşadığını iddia etmesidir.

Ve Mümtaz sayfalardaki maceraya ortak olmak için kitabı aralayıp okumaya başlar. Her sayfasında heyecanı ve dehşeti artar. Sonunda romanı bitirip kapağını kapatır. Ancak romandaki maceralar henüz bitmek istememektedir. Böylece Mümtaz'ı da içlerine alıp sürmeye devam ederler. Romandaki hortlaklar, mekânlar, olaylar sayfalardan fırlayıp Mümtaz'ın etrafını kuşatır. Kahramanımız artık gerçekte mi, yoksa hayal dünyasında mı olduğunun farkında değildir.

Cengiz'in akıl almaz hikâyesi gerçek midir? Mümtaz, kendini gerçekten de okuduğu maceraların ortasında mı bulmuştur? Valizlerinin üzerinde "P.R." harfleri olan kadın olayların neresinde yer almaktadır?

Bu soruların yanıtı, aşk romanlarıyla tanıdığımız Kerime Nadir'in yarım asır önce kaleme aldığı Dehşet Gecesi'nin içinde. Bir an evvel romanı alıp maceraya ortak olmanızı tavsiye ederim. Hele hele de gotik romanlara ilgi duyuyorsanız.

Ve unutmayın ki bu sefer o kadar da güvende değilsiniz. Dehşet tıpkı Mümtaz'ın olduğu gibi sizin de hayatınıza sızabilir

alan ford

 Sonunda yeni serinin ilk kitabı Şaman Diyarı çıkmış. Barış Müstecaplıoğlu benim için fantastik edebiyatın yaşayan en iyi yazarlarından biri. Türün popüler isimleri Weis- Salvatore, Brooks gibi yazarlardan çok daha iyi bir kurgusu ve daha sağlam bir kalemi var. ( Buradaki karşılaştırmaları çevirilerden yaptığım için biraz taraf tutmuş olabilirim. :P)  Alınacaklar listesinin en başında.
kaçmayı denemek bir tutsağın görevidir

Vega

Bu akşam Melekler ve Şeytanlar'ı izlerken farkettim. İstanbul Hatırası'na ne kadar da benziyor.
İlk kitabım Yanlış Adam çıktı. Edirne sokaklarında geçen çizgiroman temelleri üzerine kurulu bu romanı almayı unutmayın...

alan ford

  Şamanlar Diyarı



Barış Müstecaplıoğlu farklı bir diyardan bize ayna ayna tutmaya devam ediyor. Bir yandan ruhumuzu kemiren hastalıklardan, önyargılardan , ırkçılıktan bahsederken , bir yandan da insanlığa olan umudunu, insan ruhunun görkemini anlatıyor. Bunu yaparken alegorinin dikenli tuzaklarından da uzak durmayı ustalıkla beceriyor.
kaçmayı denemek bir tutsağın görevidir

hennessy

Arkadaşlar Ahmet Ümit kitaplarını imzalayacakmış 23/10/2012 de bende hiç okumamıştım bu vesile ile kitap siparişi verdim ilgilenenlere duyrulur

http://www.arkadas.com.tr/Default.aspx?screen_width=1024
Murat : Hasan abi Avengers dağılmış duydun mu?
Hasan: Duydum duydum toplanın Tellioğulları

kadri kerem

Alıntı yapılan: hennessy - 19 Ekim, 2012, 08:28:41
Arkadaşlar Ahmet Ümit kitaplarını imzalayacakmış 23/10/2012 de bende hiç okumamıştım bu vesile ile kitap siparişi verdim ilgilenenlere duyrulur

http://www.arkadas.com.tr/Default.aspx?screen_width=1024

Arzu ederseniz Ahmet Ümit'i eşinizden dostunuzdan bile fazla görebilirsiniz. Kafanızı nereye çevirseniz bir imza günü afişiyle karşılaşabilirsiniz. İmza günlerine roman yazmak kadar vakit ayırıyordur herhalde. :) Ayrıca geçenlerde James Bond için de böyle ajan olmaz demiştir ve Bond'un gerçekte hayatta kalma ihtimalinin olmadığını savunmuştur. Ümit'e göre ajan görünmez olmalıdır. :)

İmza günü demişken: Ahmet Ümit imza günü: Tüyap Kitap Fuarı, 18 Kasım Pazar, saat 13:30-15:30.

Vega

Öte yandan kendisinin "Arka Sokaklar"ı zeki bir polisiye, Behzat Ç. yi ise sıradan olarak nitelendirmesi ayrı bir tartışma konusudur. :D
İlk kitabım Yanlış Adam çıktı. Edirne sokaklarında geçen çizgiroman temelleri üzerine kurulu bu romanı almayı unutmayın...

kadri kerem

Konuk olduğu programları izlemek büyük keyiftir benim için. Tarihe dalar, heyecanlı heyecanlı anlatır, beni benden alır. ;D

Büyülü Rüzgar

Ege GÖRGÜN'ün öykü kitabı CİNBAZ da raflarımız'daki yerini aldı.
"Korku, uyandığında yanı başındaydı. Yüreğine sığmayacak kadar büyük bir korku. Bunda şaşıracak bir şey yoktu. Hayatında en çok korktuğu yerde uyanmıştı. İpte asılı çamaşırlara bakılırsa zamanı da tutturmuştu. Ama ipin üstünde olması gereken şey orada değildi. Kesin bir sessizlik hüküm sürüyordu bahçede. Nefes alabiliyordu ama sanki hava yoktu çevresinde. En ince yapraklar bile kımıldamıyordu. Bir resmin içine kaybolmuştu sanki. Sonra aşina olduğu bir his yeşerdi içinde. Bu sayede bir yarı-rüya gördüğünün farkına vardı. Sabahları uyanmasına yakın, REM uykusunda gördüklerinden... Uyur-uyanık ... Bilinçli-bilinçsiz... Gerçek-uydurma... Tek fark, bu kez kontrol hiçbir şekilde kendisinde değildi. Zaman zaman duyduğu nereden geldiğini bilmediği o sesler gibi...

Şeytan neticede düşmüş bir melektir. İnsana kötülü yapmaya gücü yetmez aslında. Peki öyleyse "saf kötülük"ün sorumlusu kimdir? Ege GÖRGÜN, Cinbaz'da çarpıcı bir biçimle, çarpıcı bir dille yanıt veriyor bu soruya.

Elbette biz. İnsan!"

CİNBAZ


s.b

                  GAZİ VE LATİFE
İsmet Bozdağ tarafından yazılan kitap 250 sayfa.





Kitabın arka kapağında da belirtildiği gibi özel gayretler neticesinde hazırlanabilmiş bir eser.
Benim gibi bu kitabı okumakta geç kalmış olanlara tavsiye ediyorum.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü yakınlarının hatıralarından tanıma fırsatı sunuyor bu kitap.
İNANDIĞIN GİBİ YAŞAMAZSAN YAŞADIĞIN GİBİ İNANIRSIN

Hayal Kahvem


İstanbul'daydım. Beyoğlu'na her yolum düştüğünde uğradığım kitapçıdaydım. Zamanım dardı. Satın almayı düşündüğüm kitap ve dergiyi pürtelaş halde arandım. İkisini de bulduğum gibi, aceleyle ödeme yapıp, çıkış kapısına koşturdum. Tam sokağa adımımı atıyordum ki ani bir refleksle ayağımı geri çekip durdum. Niye durmuştum? Anlam veremedim.  Alışverişim bitmemiş miydi? Bitmişti. Hatta biraz daha oyalanırsam Taksim'deki yeni müşterimle olan ilk randevuma gecikecektim. Görüşmeye gecikmek elbette hoş değildi. Eee... Niye durmuştum peki? Şaşırmıştım. Haydi, diyelim kitapları ararken çok koşturmuştum ya, belki bir an  nefeslenmek için durmuştum... Tamam... İyi...  Şimdi yoluma devam etmeli, artık kitapçıdan dışarıya atmalıydım kendimi, öyle değil mi? Yooo... Yapamadım. Durum iyice tuhaflaşmaya yüz tutuyordu harbiden. Bir resmin içine hapsolmuştum sanki. Sonra aşina olduğum bir his yeşerdi içimde. Gerisingeri döndüm. Uyur-uyanık... Bilinçli-bilinçsiz... Gerçek-uydurma...  Kontrol hiçbir şekilde bende değildi. Bir güç kumandayı eline almıştı. Bedenimi benden bağımsız çalıştırmaktaydı sanki. Ne oluyordu böyle? Bir anormallik vardı var olmasına ama neydi? Sırtımda soğuk bir esinti gezindi. Ürperdim. Vaziyetim bu minval üzerine biraz daha  uzayacak olursa, kararlıydım avazım çıktığı kadar "Kurtaran yok mu!" diye seslenecektim. İyi ama olan biten bir şey yoktu ki ortalıkta. Ben anlayamazken; bu vaziyeti kime, nasıl izah edecektim? Yalpalayan ayaklarım, daha önce hiç görmediğim bir dizi kitapların önüne götürdü beni... En baştaki kitapla gözgöze geldim. Garip bir kabı vardı. Kitabın adı Cinbaz'dı.  Yazarı ise Ege Görgün. Hey, Ege Görgün'ün Tersninja'daki tekinsiz öykülerini çok iyi bilirim. Öykü kitabı çıkmış öyle mi, diye düşündüm. Çok sevindim. Nerden geldiğini bilmediğim korkularım, gene nedensizce uçup gitti. Otomatiğe bağlanmış gibi kitabı elime aldığım anda ışık hızıyla kasanın önündeydim. Kitapçıdan çıkarken Cinbaz'ı çantama attım. Kafamı bu olaya fazla takmadım. Çünkü hemen işe yollanmalıydım. Tuhaf şey! Yeni müşterimle görüşmem hayal edemeyeceğim kadar mükemmel geçti. Hiç uğraşıp, dil dökmedim. Gittiğimde mevcut poliçelerini zaten  hazır etmişti. Tüm sigorta işlerini sorgusuz sualsiz bana verdi. Böyle inançlara meyyal bir bünyem olduğu için, bu kolaylığı Cinbaz'a  yordum. O günden beri  kitabı çantamdan çıkarmamıştım. Az önce Cinbaz'ı elime aldım. Rastgele bir sayfayı usulca araladım:  "Bir resmin içine hapsolmuştu sanki. Sonra aşina olduğu bir his yeşerdi içinde. Bu sayede bir yarı-rüya gördüğünün farkına vardı. Sabahları uyanmasına yakın, REM uykusunda gördüklerinden... Uyur-uyanık... Bilinçli-bilinçsiz... Gerçek-uydurma... Tek fark, bu kez kontrol hiçbir şekilde kendisinin değildi. Zaman zaman duyduğu, nereden geldiğini bilmediği o sesler gibi..." Kitabı kapattım. Kapaktaki resme iyice baktım. Gözbebeklerimdeki kırmızı parıltıyı hissedince muzurca gülümsedim. İlk öyküyü tüm merakımla okumaya başladım.