Hayal Kahvem'den Zagor Hikayeleri

Başlatan Hayal Kahvem, 01 Ocak, 2011, 19:10:37

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Hayal Kahvem


Ergenlik çağımdaydım. Kaç yaşıma gelirsem geleyim hiç tükenmeyen merak duygumun ilk dönemleri... Dünyayı, insanları, esasında kendimi fena halde merak ediyordum. Birgün mutlu ve enerjikken, neden acaba ertesi gün kendimi mutsuz ve bitkin hissediyordum? Duygularımda anlık değişimler yaşadığım oluyordu. Coşku doluyken, kırılgan, içe kapanık birine dönüşebiliyordum. Her halimde suçluluk duygusu hissediyordum. Hissettiğim en feci his  işte bu suçluluk duygusuydu. Radyo zamanı çocuğuydum. Kitaplar dersen... Genelde Kemalettin Tuğcu'nun hazin öykülerini okuyordum. Henüz pembe diziler, aşk hikayeleri okuyup izlememiştim. Hayatı kendi çapımda gözlemleyip yorumlamaya çabalıyordum. Bildiğim tek kadın erkek ilişkisi annemle babamınkiydi. Babam anneme sırılsıklam aşıktı. Biliyordum. Çünkü her fırsatta anneme söylüyordu. Annem ise mesafeliydi. Babam gibi duygularını belli etmeyi sevmiyordu. Neticede onlar ailemdi. Aşık olmak acaba nasıl bir şeydi? Karamba karambita! Gizli gizli Zagor okumaya başlamıştım. Acaba elime geçen ilk Zagor macerası hangisiydi? İnan hatırlamıyorum. Çizgilerin beni büyülediğini ise çok iyi hatırlıyorum. Zagor değişikti. Birbirinden farklı kadınlar Zagor'a aşık oluyordu. Şimdi düşündükçe kendi halime sadece şefkatle gülüyorum. O vakitler okuduğumda ise, aynı macera içerisinde birbirinin zıddı onlarca duygu değişimi yaşıyordum. Galiba epeyce saf bir çocuktum. Binlerce kafatası aşkına! Pek çok Zagor karesi, gökyüzünde RUMMBBLEE sesli şimşek çakmasına veya  WHOOOSSSH sesli fırtına efekti görmeme neden oluyordu. Halim fenaydı. Çünkü Zagor, karşısına çıkan kadınlara güzel sözler söylüyordu. Bir hayali kahramanı kıskanıyordum. SWACK efekti ile kalbime bıçak sokulmuş gibi oluyordu. Acı hissediyordum. Çocukluk ne güzeldi! Dur... Dur... Daha devamı var... Tam o dönemime, bir de Ajda Pekkan'ın bir şarkısı denk gelmedi mi? Kafam iyice karışmıştı. Yoksa Zagor yalancı, palavracı biri miydi?



ERKEK - Ne oldu bana bu akşam. Ne garip seni sanki ilk defa görüyorum...
KADIN - Aynı sözler söylediğin hep boş sözler...
ERKEK - Sana nasıl anlatsam bilmem ki?
KADIN - Kolay sözler
ERKEK - Okumaya doyamadığım bir aşk öyküsü gibisin!
KADIN - Bu hergünkü sudan sözler boş vaatler
ERKEK - Dünüm bugün geleceğim tek gerçeğimsin!
KADIN - Artık bitsin sus hiç konuşma... Anlamam hiç kendini yorma...
ERKEK - Sen bana aşk şarkıları çalan... Gül kokuları getiren ılık rüzgarlar gibi...
KADIN - Belki tatlı tatlı bu yalanlar
ERKEK - Bir dakika seni anlamıyorum!..
KADIN - Gül kokan rüzgarla nasıl geçermiş gelecek yıllar? Yere iner mi gökteki yıldızlar? Dinleyemem bunlar hep boş laflar... Aşk bitince sözler neye yarar?
 


ERKEK --Yasak rüyalarımın kadını!
KADIN - Beğenmedim
ERKEK --Istırabım ümitsizliğim!
KADIN - Başlayınca sen susmaz mısın? Gülüyorum haline anlamaz mısın?
ERKEK --Yıldızları yer yüzüne indiren şarkım!
KADIN - Belki tatlı tatlı bu yalanlar
ERKEK --Sen olmasaydın kimbilir belki ben de olmazdım!
KADIN - Gül kokan rüzgarla nasıl geçermiş gelecek yıllar? Yere iner mi gökteki yıldızlar? Dinleyemem bunlar hep boş laflar... Aşk bitince sözler neye yarar?




ERKEK - Güzelsin!
KADIN - Palavra palavra palavra
ERKEK - Ne güzelsin!
KADIN - Palavra palavra palavra
ERKEK - Çok güzelsin!

KADIN - Palavra palavra palavra palavra palavra... Hepsi palavra inanmam sana.



İlk ergenlik yaşımda çizgi roman okumanın bana çok iyi geldiğini söylemeliyim. Daha hayatın  başındaydım. Kimbilir  neler görecek neler öğrenecektim? O merak çağımda feleğin şahane bir kıyağıydı bana, Zagor maceralarıyla  karşılaşmam. Çünkü Zagor palavracı değil, harbi biriydi. Karşısına çıkan kadınları aldatmaz, asla yalan söylemezdi. Ya ilişkisinin sonunun olmayacağını baştan açık eder ya da tatlılıkla ikna ederdi. Ne yalan söyleyeyim, Zagor maceralarındaki bu sonlara her defasında hem hüzünlenir hem  sevinirdim. Suçluluk duygusu verse de, sevinmemek elimde değildi... İnsanlık hallerimden biriydi neticede... Duygularımı öğreniyordum. Galiba en güzeli sadece kalbimin acımasını değil  başka birinin kalp acısına üzülmeyi de hissedebiliyordum.



Sülalemin bütün bıyıklıları adına!.. Kadın olmak ne tuhaf bir şeydi... Sevmek... Acı duymak... Ağlamak... SWAACK efektiyle buzdan bir bıçağın yüreğe saplandığını hissedebilmek. Sinirlenmek... Öfkelenmek... Gökyüzünde RUMMBLLEE efektiyle onlarca şimşeğin çakabildiğini görebilmek...  Sevinmek... Mutlu olmak... Gülebilmek... Yüreğe giren buzun erimesi... Eriyince acının geçivermesi... Şaşırmak... Hayret etmek... Aynı kişi bu kadar değişik hallerden nasıl geçiyordu ki? Binlerce kasırga aşkına.. Acaba kadın olmak  bütün bu  duygulara sahip olmak mı demekti? Sanırım bizi biz yapan görünmez izler, biz farkına varmadan, yaşam boyu, çizgi roman kareleri gibi yüreğimize işleniyordu. Çizgi roman okumaya çocuk yaşta başlamak büyük şanstı. Çünkü okuduğum çizgi romanlar, duygulardan utanmadan, bilakis daha fazla hissederek yaşamanın güzelliğini siyah beyaz çizgiler halinde  kalbime çiziyordu.






yunusmeyra

bu yazınız lal yayınlarının yıldönümünde gelmesi ayrı bir hoşluk olmuş..zagor'u ısrarla okuyan ve seven bir kuşağın  ferdini ,kendi gözlemleriyle okumak çok güzel..
HULK DEĞERLİ BİR KAHRAMANDIR!
HSD YENİ ÜYELERİNİ BEKLİYOR

Louis Gara

1979-89 arası 10 sene Tay yayınları ile buyudum ne var e yok alayını okudum, biriktirdim, attım. Hatta ÇR başka birlşey okumadım okuldaki zorunlu kitap okumaları ödevleri dışında. Yıllar sonra tekrar bu işe gönül verdim. iyi ki de okumuşum zamanında deli gibi şimdi vakit daha kısıtlı.

You've got to ask yourself one question: Do I feel lucky? Well, do ya, punk?

Tarkan Kurt

Çok güzel bir yazı olmuş, başından sonuna bir çırpıda okuken adeta sizinle birlikte çocukluğunuzu yaşar gibi oldum.

Bu vesileyle bizleri çizgi romandan yoksun bırakmayan tüm yayıncılara teşekkürü bir borç bilirim.

Hayal Kahvem



"Sakın sen onlara uyma!" Bugün bir kez daha anladım ki bu cümle mıh gibi işlenmiş hafızama. Tamam. Elbette felek her daim kıyak yapmaz insana. İşte o nedenle gülümseyen  günlerin kıymetini biliyorum. Felek bana gülümseyen bir gün ikram ediyorsa... Heyy! Bünyemde abartma huyum var zaten... Duygularımı abarttıkça abartıyorum. Felek gülümsüyorsa, ben  kahkalarla gülüyorum. Bugün... İyi bir gün geçirdiğimi söyleyemeyeceğim. Yorgunum. Bitkinim. Önemli değil. Beden yorgunluğu ne olacak ki?  Dinlenirim. Tekrar eskisinden daha canlı olabilirim. Ama hayal kırıklığı denen vaziyet var ya... Hani durup dururken lapa lapa kar yağar  güvendiğin dağlara... İnancın sarsılır insanlığa. Feci bir histir bu.... Çocukken salıncak sırası bendeyken,  çelme takıp düşüren, benim yerime salıncağa oturup sinsi sinsi gülen arkadaşlarım olurdu. Üzülür için için ağlardım. Aslında çelme takıp düşürdükleri için ya da ne bileyim benim sıramı kaptıkları için üzülmezdim. Söyleselerdi zaten sıramı verirdim. Bunu niye yaptıklarını anlamadığım için ağlar, kederlenirdim.  Bu hallerde annem "Sakın sen uyma onlara!" derdi."Onlar gibi olma!"



Bu akşam işten eve dönünce Zagor okumayı çok arzu ettim. İlla Zagor'un en amansız düşmanı Profesör Hellingen'li maceralarını okumalıydım ama... Hangisiydi? Korku Adası. Hani Hellingen'in, kendi icadı olan dev robot Titan ile Erie Gölü kenarındaki Ottawa adasında yerlileri ezip un ufak ettiği macerası. Böyle bir yaratığı hayatlarında ilk kez gören insanların şaşkınlığı...  Yaşadıkları korku ve panik nedeniyle  kendilerini koruyamamaları... Bir böcek gibi robot Titan'ın demir ayakları altında ezilip ölmeleri...  Bütün bu olan biteni odasındaki ekranından seyreden, Titan'ı uzaktan kumandayla kendi elleriyle hareket ettiren  Profesör Hellingen'in,  bu güç gösterisi ve vahşilik karşısında her bir çizgi roman karesini  mutlulukla çınlatan kahkaha efektleri... Zagor ne yapıyor peki? Hellingen haince bir tuzakla yakalamış, labaratuvarına kilitlemiş olduğu için, Zagor'un  eli kolu bağlı.



Her işin kendine göre zorlukları var. Ben sigorta poliçesi satıyorum. Benim işimde de serbest tarife sistemi işliyor. Asla şikayet etmiyorum. Biliyorum ki rekabet müşteriye avantaj getiriyor. Ama hani para kazanmak hırsıyla irili ufaklı dolaplar çevriliyor, saçma sapan gülünç hileler  tasarlanıyor, itişiliyor, kakışılıyor, çelme takıp iş kapmak isteniyor ya... Sonra karşı karşıya gelince hiç bir şey olmamış gibi şirinlik sergileniyor. Alışamadım. İşte o zaman fena halde üzülüyorum. Her işin bir yolu yordamı olması gerekmez mi? Ezen ya da ezdiğini sanan insanların, küçük kurnazlıkları, hakkaniyetsiz davranışları karşısında her defasında karşımda ilk kez  dev robot Titan'ı görmüş gibi şaşkınlıkla bakınıyorum. Aynı şekilde karşılık versem mi, diye bir an düşündüğümde, çocukluğumda duya duya hafızama mıh gibi çivilenmiş cümle aklıma geliyor... "Sakın sen onlara uyma!"



Zagor'un Profesör Hellingen ile karşılaştığı ilk maceranın sonunda, Zagor kendini kanıtlar. Elini kolunu bağlasalar da adaletsizlik karşışında gücü iyice bilenir. Zincirlerini kırar. Robot Titan'ın Erie Gölü'nün sularına gömülmesini sağlayarak masum insanları daha fazla ezilmekten ve ölmekten kurtarır. Laboratuarda yangın çıkar. Zalim Profesör Hellingen alevlerin içinde kalır. Macera böyle sona erer. Bu macerayı okumak bana iyi geldi.  Kötüler öldü. İyiler kazandı. Peki Profesör Hellingen'li macera burada bitti mi? Elbette hayır. İlk macerada yaralı kurtulan Hellingen tekrar tekrar Zagor'un karşısına çıkacak, güçlü olduğunu dünyaya ispatlamak için kötülükler yapmaya devam edecektir. Aynı yaşadığım dünyada adaletsizliklerin bitmeyeceği gibi... Ama her defasında Zagor kazanır.  Zagor yardıma ihtiyacı olanın her daim yanındadır. Resmen sürünüyordum. Şimdi daha iyiyim. Sanki Zagor bana elini uzattı. "Sakın sen onlara uyma!" dedi.   Ne diyeyim? Anne sözü dinler gibi masum...  "Peki." dedim.






Hayal Kahvem


Gambit


Hayal Kahvem



Yooo... Olmaz Gambit... Bu kare gibi Tex'in elinde kahve fincanı ve Zagor'un yüzündeki gibi kahve kokusundan meftun olma vaziyetinde bir Tex  karesi olsun.
"Eyvallah! Haklısınız." derim.

Ama  ne yalan söyleyeyim... Ortada kahve fokurduyor, etrafında dört adam ısınıyor durumunu, Zagor karesine karşılık kabul edebilmenin mümkünatı olamaz.
Hodri meydan... Diğer çizgi roman kahramanlarında bulunuz bu karenin bir benzerini de görelim.  ;)

Ben her daim bunu bilir bunu söylerim.... Zagor eşsiz biridir.  :D



Mister NO

Kahvaltıda kahve içen ve kahveyi sevdiğini söyleyen Mister No gerçeğini yok saymayalım lütfen. Hatta alkolle de arasının iyi olduğunu düşünerek yolu İstanbul'a düşseydi sevgili Mister No'yu böyle görebilirdik. ;D










Ve kahve ile








Kaliteli kahveyi bilir ve içtiği kahvelere şüpheci yaklaşır. :D




Hayal Kahvem


Üzgünüm Mister No, Zagor'un fena alışkanlıkları yoktur biiir..
Keyiflerine şüphe karıştırmaz ikkkii...

Bakınız... Dikkatinizi çekerim... Fincanı elinde, aklının köşesine şüphe bulaştırmadan, bilakis büyük bir keyifle, koklaya koklaya kahvesini içiyor.
Diyorum Zagor harikulade bir çizgi roman kahramanı. Eşsiz.  :)







Gambit

Yuzundeki ifade tam bir zevk ifadesi degil ama. Soyle de yorumlanabilir:  "len zifir gibi; katran gibi yapmislar kokusundan belli, icmesem nezaket kurallarina uymaz karsimdakilere, gozumu kapayayim, vazifemi yapayim bari"

Hayal Kahvem

Alıntı YapYuzundeki ifade tam bir zevk ifadesi degil ama. Soyle de yorumlanabilir:  "len zifir gibi; katran gibi yapmislar kokusundan belli, icmesem nezaket kurallarina uymaz karsimdakilere, gozumu kapayayim, vazifemi yapayim bari"

Gambit, Zagor karesi üzerinden hikaye yazmış öyle mi? >:( >:( >:( >:(  >:( :o  :-X :-\.......   :) ;) :D ;D


Hayal Kahvem


Hafta sonu bir bahar temizliğine girişmişim ki sorma... Kışlıkları yıkadım, kuruttum, naftalinledim, kaldırdım. Yazlıkları çıkardım, ütüledim, çekmecelerine yarleştirdim, askılarına astım. Üzerine cumartesi pazarından satın aldığım sebzelerle zeytinyağlı yemekler hazırladım. Allahım... Nasıl yorulmuşum anlatamam. Hafta içi ofiste, hafta sonu evde çalış babam çalış. Kuzum köle miyim ben neyim, diye düşüne düşüne yorgun düşmüş, koltukta kıvrılıp uyumuşum. Hayırdır inşallah demelisin. Çünkü acayip bir rüya gördüm. Bak şimdi... Bir balodaymışım tamam mı? Üzerimde upuzun, şık mı şık, karpuz kollu bir elbise... Efendime söyleyeyim, belime kadar saçlarımı at kuyruğu yapıp toplamışım tepemde... U yakalı elbisemin açık boynuna taktığım siyah kurdelenin ucuna tokalar geçirmişim. O gece benimle dans etmek isteyen beylerin isimlerini elimdeki listeye tek tek işlemişim. Hem listede kimlerin isimleri var biliyor musun? Söyleyeceğim... Du biii... Kafamı listeden kalırıyorum. Veee... Nanananooom... Biriyle göz göze geliyorum!!! Hey! Bil bakalım kim? İnanılacak gibi değil!... Zagor!.. Şimdi böyle şaşarak yazıyorum ama...  Zagor var diye rüyamda hiiiiç şaşmıyorum valla. Sanki Zagor'u ben davet etmişim baloya... Bende bi hava... Bi havaaaa... Sormaa... Elimdeki listeyi Zagor'a gösteriyorum.

- Bu benim dans karnem... Bakın, buradaki bütün beyler adlarını yazdırdılar. Listede yalnız sizin isminiz eksik, diyorum.

Zagor tüm yüreğiyle gülümsüyor. Muzur bir ifadeyle:

- Yani benimle dans mı etmek istiyorsunuz, bayan? diyor.  Yanaklarım kızarıyor. Kemiklerime kadar işlemiş mahcubiyetimden Zagor'un yüzüne utanarak bakıyorum. Başımı emme basma tulumba gibi evet dercesine aşağı yukarı sallıyorum.  Zagor hiç düşünmüyor, anında teklifime -Tamam, diyor. 



Nasıl seviniyorum anlatamam. Hemen elimdeki listeyi usulca cebime sokuşturuyorum.

- Hangi dansı tercih edersiniz? Vals mi? Polka mı? Mazurka mı? diye merakla soruyorum. Vay canına sayın seyirciler! Sana bir şey söyleyeyim mi, gerçek hayatta var ya üç ayaktan başka dans bilmem. Rüyalar ne acayip oluyor böyle! Baksana rüyamda  Zagor'a neler söylüyorum neler... Zagor gözlerimin içine bakıyor...

- Ne yazık ki saydıklarınızı pek beceremiyorum, diyor. Karamba karambita! Benimle dans etmekten vazgeçecek diye çok korkuyorum.

- Tamam. Siz bilirsiniz. Hangi dansı yapmak istersiniz, diye telaşla soruyorum.



Elini çenesine götürüyor. En hakikisinden düşünen adam profili çiziyor. Ve peşinden aynen şöyle cevap veriyor:

- Hele bir düşüneyim. Mohawkların işkence dansı... Senecaların yağmur dansı... Cayugalarla Abenakilerin savaş danslarını bilirim, diyor. Öyle bir şaşırıyorum ki resmen tepemde ünlem işaretli şaşkınlık efektleri geziniyor.




Çok öfkeleniyorummm  çoook! Nasıl öfkelenmem, Zagor resmen benimle kafa buluyor. İşaret parmağımı sinirli sinirli sallıyorum.

- Zagor, bir hanımla nasıl alay edersiniz, diye soruyorum.

- Şeyyy, bağışlayın bayan, filan falan diye lakırtılar ediyor etmesine ama... Binlerce kafatası aşkına! Öfkeden resmen gözlerimi kan bürüyor. Hayırrr... Kalabalık balo ortamında olmasaaakk var ya... Çoktan dans değil düello teklif edecektim Zagor'a... Tabancamı çekip vuracaktım... Dan... Dan... Dan...  Aynen çizgi romanlardaki gibi mesela... Nerdee? Yooo... Yapamazdım. Ben Albay Hudson'un kızıymışım da, eğer böyle bir şey yaparsam rezalet çıkarmış, babam rezil rüsva olurmuş Darkwood cemaatine güyaaa... Rüya bu ya... Kafam allak bullak oluyor tabii. Doğrusu  Zagor'un bu alaycı tavrı karşısında dumura uğruyorum uğramasına ama anlattığım sebepten dolayı ortalığı velveleye vermek istemiyorum. Zagor'u olduğu yerde bırakıyorum. Hemen cebimdeki listeyi çıkarıyorum.  Eteklerimin ucunu tutarak reverans yapıp, ilk sıradaki ismin sahibini dansa davet ediyorum.





İnanamıyorum! Ben var ya... Ben ve Elvis Presley...  Olacak şey değil! Ben ne yaptım biliyor musun? Gitar Jim'in gitarıyla çaldığı Mohawklar Kalender Olur şarkısı eşliğinde Elvis Presley'le çılgınca rock'n roll yapmaya başladım. Gerçek hayatta müzikten bile anlamazken, rüyamda hangi ara rock'n roll oynamayı öğrenmiştim anlayamadım. Bu akrobatik hareketleri nasıl yapabiliyordum? Nasıl sallan yuvarlan vaziyetinde dans ediyordum? Elvis Presley ne yapıyorsa, aynı hareketleri ben nasıl cadı gibi tekrarlıyordum?!! Öfkem hiiçç geçmemişti. Hiiiçç! Gözümün ucuyla  Zagor'a bakarak dans etmeye devam ediyordum.



Gitar Jim, Hellingen'in Entarisi Ala Benziyor adlı şarkıya başlayınca, Elvis Presley'den özür diledim, elimdeki dans listemin ikinci sırasındaki beyin karşısına geçtim. Bil bakalım kimdi? Heeyy! Anthony Quinn!.. Yıllardır heves eder, bir türlü beceremezdim. Kaç kez ayna karşısında kendi kendime bu dansı denediğimi söylesem gülersin diye söylemeyeceğim. İyi ama... Pekiii... Ben Aleksi Zorba rolündeki Anthony Quinn ile rüyamda sirtaki oynamaya nasıl cesaret edebildim? Üstelik hiç utanmadım... Hiiççç!  Gözlerinin içine bakıp "Bana bu dansı öğretir misin patron?" dedim. Hemen tuttuğu gibi ellerimden... Önce yavaş yavaş... Sonraa müziğin ritminde hızlanaraktan bir sirkati yaptım ki... Tüm balo halkı dondu kaldı... Off! Nasıl anlatsam sana...  Müzik bittiğinde yer gök inliyordu alkış ve ıslık seslerinden...



Bilirsin, abartma sanatında ustayımdır. Gitar Jim Frida'nın Nikahı adlı parçayı çalmaya başlayınca, hazır tüm dansları yapmayı beceriyorken ben... Anthony Quin'i filan unuttum. Elimdeki listeyi fırlattığım gibi, sahnede tek başıma dansa devam etmeye koyuldum. Kendimi fena halde aşmıştım. Tabanlarım su toplayına kadar hoplaya zıplaya oynadım. Oynadım. Sonunda dayanamadım. Kendimi yerlere attım. Bu kez dizlerimin üzerinde çılgınlar gibi dans etmeye başladım. Bu nasıl Zagor'a öfkelenmektir? Bu nasıl öfkelenince gözü dünyayı görmemektir? Böyleyim işte. Dellenince, ben ben olmuyorum.  Kıt olan aklım iyice alıp başını gidiyor. Zıvanadan çıkıyorum. Kan ter içinde kalmıştım. Ayrıca sanırım dansımın sonuna doğru salondaki oksijen tamamen tükenmişti. Nasıl anlatsam... Bir an nefesim kesildi gibi geldi. Eğer bu vaziyette biraz daha kalırsam sanki son nefesimi verecektim.  Bir an bu rüyadan kaçıp başka bir rüyaya atlamayı şiddetle arzu ettim.  Fani ömrüm bir film şeridi gibi geçiyordu gözümün önünden. İnan, o anda şahadet getirmeye niyet ettim. Takdiri ilahi bu ya,  benim sonum da böyle mi olacaktı yoksa? Allah saklasın, öfkeden gözüm dönmüş vaziyette yerlerde dans ederken son nefesimi verecektim mesela.  Of ya!.. Can havliyle, Mohawkların işkence dansı dedikleri bu çeşit bir dans olmalı, diye aklımdan geçiriyordum kiii... O anda  Zagor'la göz göze geldim. Şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Vaziyetimin gerçek olduğuna inanmıyor, hayal gördüğünü sanıyordu. Dudaklarımı japon balıkları gibi açıp açıp kapattım.  Taaam Zagor'a bir şeyler demeye çabaladığım andaaaa... Uyandım. Sabah oluyordu. Güneş dağların arkasından usul usul doğuyordu. İyi ama ben hiç uyumamışım gibi neden gene  kendimi yorgun hissediyordum? İnan bana, kolumu dahi kıpırdatamıyordum. Bir gören olsa, sabaha kadar dans ettim sanabilirdi. Daha neler!.. Bu yaşadıklarım rüya değil miydi?

Hoppalaaa! Sorarım sana... Bu nasıl rüya? Hani bi atasözümüz var ya... Nasıl derler? Hah... Rüyada  öfke duyan yorgun uyanıyormuş valla!





Hayal Kahvem


DAMPYR

Hayırdır Zagor Akrobasiye mi merak sardı..... ???