Fantastik Edebiyat

Başlatan ümitkr, 15 Temmuz, 2011, 12:01:50

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

dean

  Brandon Sanderson'ın 2010 yılında başlayan bir serisi Fırtınaışığı Arşivi. 2010'da ilk kitap The Way of Kings, 2014'te ise ikinci kitap Words of Radiance çıktı. İsminin Oathbringer olması beklenen üçüncü kitap ise 2017'de çıkacak. Serinin 10 kitaptan oluşacağı açıklandı. Ülkemizde kitaplar Akılçelen Kitaplar tarafından basılıyor.



  Seriye başlamayı düşünüyorum. Ama okuyan arkadaşlar varsa yorumlarını büyük bir merakla bekliyorum.



Son Issızlık'tan önceki günlerin özlemini çekiyorum.

Elçiler'in bizi terk etmesinden ve Parlayan Şövalyeler'in bize karşı dönmesinden önceki çağın. Dünyada hâlâ büyünün ve insanoğlunun kalbinde de onurun olduğu zamanın...

Dünyayı ele geçirdik ve sonra da onu kaybettik. Görünüşe göre insan ruhu için hiçbir şey zaferin kendisinden daha zorlu değil.

Yoksa o zafer, en başından beri bir aldatmacadan başka bir şey değil miydi? Onlar ne kadar zorlu savaşırsa, direnişimizin de o kadar güçlendiğini mi fark etti düşmanlarımız? Belki de ısı ve çekicin sadece daha kaliteli kılıçları mümkün kıldığını gördüler. Ama çeliği yeteri kadar uzun bir süre boyunca bırakırsan, eninde sonunda paslanıp gider.

İzlediğimiz dört kişi var. Birincisi hekim, tıbbı bir kenara bırakıp içinde bulunduğumuz dönemin en vahşi savaşında bir asker olmaya zorlanmış. İkincisi öldürürken ağlayan bir katil, bir suikastçı. Üçüncüsü yalancı; bir hırsızın kalbi üstüne bir âlimin cübbesini giymiş genç bir kadın. Sonuncusu ise bir yüceprens, yani savaş açlığı tükenirken gözleri geçmişe açılmış olan bir savaş beyi.

Dünya değişebilir. Dalgabağlama ve Kırıkkullanma geri dönebilir; antik çağların büyüleri tekrar bizim olabilir. Bu dört kişi bunun anahtarı. Bir tanesi bizi kurtarabilir. Ve bir tanesi de bizi yok edecek.

"Bir roman yazarının liderlik mekanizmasını ve sevginin insan kalbine nasıl kök saldığını böylesine etkili bir şekilde anlatması sık görülen bir durum değil. Sanderson şaşırtıcı derecede zeki bir adam."
-Orson Scott Card-

"Kitaba bayıldım. Başka bir şey söylemeye gerek var mı?"
-Patrick Rothfuss-

The New York Times Çok Satanlar Listesi'nden Rüzgârın Adı'nın yazarı
(Tanıtım Bülteninden)


dean

  Zaman Çarkını tamamlayan ve başta Fırtınaışığı Serisi olmak üzere bir çok fantastik eserin yazarı olan Brandon Sanderson'un bir diğer önemli serisi de Sissoylu(Mistborn).

  Sissoylu serisi isimleri "Son İmparator" "Kuşatma" ve "Çağların Kahramanı" olan ana üçlemeye sahip. Bu kitaplar sırasıyla 2006, 2007 ve 2008 yıllarında piyasaya sürüldü. Ülkemizde ise yine Fırtınaışığı Arşivi Serisi gibi Akılçelen Kitaplar tarafından çıkıyor.



  2011'de yazılmaya başlayan Misborn serisine ait Wax & Wayne kitaplarının ise şimdilik üçü piyasaya çıktı ve dördüncü kitap yolda.



  Bir zamanlar, dünyayı kurtarmak için bir kahraman ortaya çıkmıştı. Gizemli bir kalıtıma sahip, diyarların üstüne çöken karanlığa karşı cesurca meydan okuyan bir genç adam.
Yenik düştü.

O zamandan bu yana bin yıl geçti ve dünya, Lord Hükümdar olarak bilinen ölümsüz imparator tarafından yönetilen, kül ve sisten oluşan bir çölden başka bir şey değil. Üstelik bin yıldır bütün ayaklanmalar ağır bir hüsranla sonuçlandı.

Ancak her nasılsa umut ölmüyor. İmparatorluğun ve hatta Lord Hükümdar'ın bile sonunu getirmenin hayalini kurmaya cesaret edebilen bir umut. Planlanmakta olan yeni bir tür isyan var; tarihin en büyük soygununun etrafında inşa edilmekte olan bir isyan, dâhi bir hırsızın kurnazlığına ve beklenmedik bir kahramanın, bir sokak çocuğunun kararlılığına dayanan bir isyan.

Gecenin sahibi sisler.
Dünyanın sahibi ise Lord Hükümdar.

(Tanıtım Bülteninden)

dean

  Diskdünya İngiliz yazar Terry Pratchett'in fantastik serisidir. 1983 yılında "The Colour of Magic" isimli kitapla başlayan seri 2015 yılında "The Shepherd's Crown" ile son bulmuştur. 2015 yılı yazar Pratchett'ında hayatını kaybettiği yıldır.



  Diskdünya için seriden ziyade evren diyebiliriz. Bu evrendeki maceralar Great A'Tuin devasa kaplumbağanın üzerinde taşıdığı Disk şeklindeki dünyada geçer. Bu evrendeki maceralar kendi içlerinde de serilere ve karakterlere ayrıldığı için kesinkes izlenmesi gereken bir sıra yoktur. Aşağıdaki görsel biraz yardımcı olacaktır.



  Seri ülkemizde Delidolu yayınları tarafından yayınlanmakta.



  Yakın geçmişte, sonsuzluğun büyülü evrenine uğurladığımız Sir Terry Pratchett'ın, dünya çapında 85 milyonun üzerinde satan, 40 kitaplık, kültleşmiş "DiskDünya" serisinin ilk iki halkası Büyünün Rengi ve Fantastik Işık, Niran Elçi'nin pürüzsüz Türkçesi ve Delidolu Yayınları'nın özenli baskısıyla edebiyatseverlerin beğenisine sunuluyor.

  Tüm zamanların en uzun soluklu dizilerinden biri sayılan DiskDünya, ilk kez okurla buluştuğu 1983 yılından bu yana, gerek özgün hikâyesi gerekse sıra dışı karakterleriyle her yaştan okurun ilgisini çekmeyi başaran asla eskimeyecek bir başyapıta dönüşüyor.

  Eşsiz mizahı ve ironisiyle hayranlık yaratan Terry Pratchett, sınır tanımaz yaratıcılığını dâhiyane fikirleriyle buluşturarak, okurlarını, DiskDünya adında, devasa bir kaplumbağanın üzerindeki dört filin sırtladığı diskten oluşan, düşünce ile gerçekliğin arasında tutunmaya çalışan benzersiz bir âleme çağırıyor.

  Bin bir çeşit büyünün, ateş püskürten ejderhaların, korkunç canavarların, konuşan ağaçların, kimliği belirsiz yaratıkların, gizemli tanrıların ve ölüme meydan okuyan trollerin arzı endam ettikleri DiskDünya'da, daha önce eşi benzeri görülmemiş detaylarla süslenmiş olağanüstü bir evren resmediliyor.

  Pratchett'ın, yolculuk ve turizm temasını oldukça derinlikli bir şekilde işlediği serinin ilk kitabı Büyünün Rengi'nde tanıştığımız İkiçiçek karakteri, DiskDünya'nın en büyük şehri Ankh-Morpark'a ayak basan ilk turist oluyor. Burada çevresine adeta para saçarak garip davranışlar sergileyen DiskDünya'nın ilk turistine yol göstermesi için bir rehber gerekiyor. İkiçiçek'in imdadına Rincewind adında, heyecanlı tavırlarıyla dikkat çeken, ama okuldan bile atılmasına sebep olabilecek kadar başarısız sayılabilecek bir sihirbaz yetişiyor. Kısa sürede kaynaşan(!) iki yoldaş, ilerleyen zamanlarda tehlikelerle dolu bir maceraya sürükleniyor.

  Olaylar sarpa sarmışken, DiskDünya'daki filozoflar Büyük A'Tuin adlı kaplumbağanın nereye gittiği ya da çiftleşip yeni diskdünyalar yaratıp yaratmayacağı üzerine kafa yormakla meşgul görünüyor. Geleceği değiştirmek isteyen ve Rincewind'in peşine düşmek için oldukça geçerli bir sebebi olan sihirbazların varlığı ise ortama tuz biber ekiyor...

Macera boyunca, ölümden hep kıl payı kurtulan Rincewind'in ve yoldaşının birinci romanın finalinde neyle ya da kimle yüzleşeceği, okur için de büyük bir sürprize dönüşüyor. Öykümüz, bu sürprizin ardından hızla ve sürükleyici bir şekilde serüvene kaldığı yerden devam ediyor. Rincewind, sahip olduğu ama kullanmadığı büyüyü keşfedebilecek mi? DiskDünya'yı sırtında taşıyan kaplumbağanın nereye gittiğini çözmeye çalışanlar sorularının yanıtlarını bulabilecek mi? İkiçiçek geldiği yere geri dönebilecek mi? Rincewind atıldığı okula yeniden kabul edilebilecek mi? Tüm bu soruların yanıtları efsane dizinin ikinci romanı Fantastik Işık'ta açığa kavuşarak serinin üçüncü kitabı için de iştah kabartıyor...

  DiskDünya serisi, hayalgücünün sınırlarını zorlayan kurgusunun yanı sıra kuantum fiziğinden sanayi devrimine, popüler kültür klişelerinden Hamlet, Rüzgâr Gibi Geçti vb. edebiyat ve sinema klasiklerine uzanan değişik kültür unsurlarına saygı duruşunda bulunarak gerçek dünyadaki pek çok konuyla dalga geçmesini bilen göz kamaştırıcı bir edebiyat harikası...

"İnanılmaz yetenekli bir hicivci."
-The Times-

"Akıl almaz mucitliği DiskDünya dizisini modern kurgunun sonsuz zevklerinden biri kılıyor."
-Daily Mail-

(Tanıtım Bülteninden)

Nightrain

Başlardım ama çok uzun bir seri.
"Bu yıldızı çok mu istiyorsun Heatie? Al ye o zaman!"

dean

  Bende ilk iki kitabı aldım. Kitaplar çok kalın değil. Araştırdığıma göre okuması keyifli, sürükleyici kitaplarmış. Bakalım.

memospinoz

Bir ara İthaki 13. kitaba kadar yayımlamış sonra klasik olarak -satmadığı için- sonlandırmıştı seriyi. Artık basılmaz falan derken Tudem'in alt kuruluşu olan Deli Dolu el attı seriye ve genel editörün dediğine göre de sonuna kadar devam edecekler. Ama tabii ki bu uzun bir süreç. Öyle 1-2 yılda bitmesi imkansız. Şu anda İthaki'nin yarım bıraktığı yere yaklaştılar. (En son 9. kitap Eric çıktı.) Bu arada Tudem'den de daha önce bu seriye bağlı alt serilerden başka kitaplar da çıkmıştı. Şimdi bunlardan bir kısmı da (Tiffany Sızı serisi) Deli Dolu kapaklarıyla tekrar basılmakta.

Yukarıda İngilizcesi yer alan sıralamanın basılmış olanları Türkçe gösteren versiyonu (Kayıp Rıhtım)



Bence daha derli toplu ve anlaşılır gözüken sıralama (FRPNet)



Harita (FRPNet)


memospinoz

Bu arada bu sıralamalar kafa karıştırmakta gerçekten yeni başlayacaklar için. Normal kronolojik bir sıralama var 41 kitaplık ister bu sıralamayla okuyun, yine alt seriler de var isterseniz öyle okuyun. Hatta karışık okuyun -en fazla biraz spoiler yersiniz eski kitaplardan- ama mutlaka okuyun.

OZAN BALIM

Büyünün Rengi'ne başladım sonunda, hadi hayırlısı. Çok dinamik bir kitap, bazı sahneler çok hareketli, dikkatli okumak gerekiyor...

alan ford

  Büyünün Rengi ve Fantastik Işık şahanedir. Disk dünyanın şahane ve yegane turisti İkiçicek , akıllara ziyan büyücü Rincewind ve her eve lazım , hayâllerimi süsleyen akıllı armut ağacından sandık.
kaçmayı denemek bir tutsağın görevidir

Harun Ça

İlk 4 kitabı almıştım ama henüz okumaya başlamamıştım şimdi çıkan 9 kitabı daha sipariş verdim artık başlamak lazım. Serinin yayın periyodu hakkında FB'da DeliDolu'nun şöyle bir cevabını okudum; ''Tiffany Sızılar ve Muhteşem Maurice ile birlikte şu anda toplam 15 kitap yayınlandı. 41 kitabın 19 tanesini 2017 sonuna kadar yayınlamış olacağız. Sonraki her sene beş kitap yayınlama planımıza göre, 2022 yılı içinde seriyi tamamlamayı öngörüyoruz:)''

OZAN BALIM

Ben de "Tiffany Sızılar ve Muhteşem Maurice DeluDolu etiketi ile yeniden basılacak değil mi?" diye sordum ama henüz cevap alamadım.

memospinoz

Alıntı yapılan: OZAN BALIM - 12 Mart, 2017, 01:31:48
Ben de "Tiffany Sızılar ve Muhteşem Maurice DeluDolu etiketi ile yeniden basılacak değil mi?" diye sordum ama henüz cevap alamadım.

Tiffany Sızı serisi basılıyor zaten. "Küçük Özgür Adamlar", "Gökyüzü Dolu Şapka" ve "Kış Ustası" yayımlandı bile. Ana serinin ve Tiffany Sızı alt serisinin de son kitabı olan "Çobanın Tacı" da yayımlanmıştı. Sadece "Geceye Bürüneceğim" kaldı geriye, o da 2017 yılı içerisinde yayımlanır herhalde. "Muhteşem Maurice ve Değişmiş Fareleri" kitabının ise en azından bir süre daha basılacağını sanmıyorum. Tudem markası altında basılan kitap hala bolca bulunmakta.

Hayal Kahvem

Bugün gazetede "Pancar içen daha az yoruluyor." başlıklı bir yazı vardı. Bu kez Kanadalı ya da İsviçreli bilim insanları değil de, Britanya'daki Exeter Üniversitesi'nden bir grup bilim insanı, pancardaki nitratın, oksijen emiliminde azalma sağlayarak sporu daha az yorucu hale getirdiğini belirlemişler. Hay canına sayın seyirciler! Bu yazıyı okuyunca,  hemen Tom Robbins'in Parfümün Dansı adlı kitabı aklıma geldi. Parfümün Dansı adlı kitabın giriş bölümü Günün Konusu diye başlar. Parfümün Dansı adlı bir kitabın bu ilk bölümü resmen pancar tanıtımına ayrılmıştır ve beni acayip şaşırtmıştır. Yazarın bazı cümlelerini yazacağım. Bakın göreceksiniz... Parfüm isimli bir kitapta neden pancar anlatılıyor ki diye düşüneceksiniz. "Pancar sebzelerin en keskinidir..... Diğer sebzelere göre korkunç ciddidir.... Pancar aslında melankolik bir sebzedir. Istırap çekmeye onun kadar isteklisi yoktur. Örneğin insan şalgamı ne kadar sıksa kanatamaz. Pancar tıpkı suç yerine geri dönen bir katile benzer. Vişnenin havuçla işi bittiğinde ortaya çıkan şeydir pancar. Sonbahar mehtabının kuşaklar önceki, sakallı-bıyıklı, çoktan gömülmüş atasıdır. Fosilleşmesine ramak kalmıştır.... Rasputin'in en sevdiği sebzeydi pancar. Adamın gözlerinden belli zaten..." der Tom Robbins.


İşte Rasputin ve pancar sevdiği belli olan gözleri:) Bu arada Rasputin için, 1869 ile 1916 yılları arasında yaşadığı, doğa üstü güçlere sahip olduğu ve hipnozla insanları iyileştirdiği söylenilen, hakkında pek çok efsane anlatılan mistik Rus diye kısaca açıklamak mümkün sanırım. Masum masum manav tezgahlarında yatan pancar hakkında bu yazıları okudukça şaşırmıştım. Neymiş bu pancar böyle?



İşte Tom Robbins! Amerikalı roman ve kısa öykü yazarıdır kendisi. Parfümün Dansı adlı kitabının çevirisini Belkıs Çorakçı Dişbudak yapmış.
Kitaptaki karakterler ölümsüzlüğün sırrının arayışı içinde, zamanın ve mekanın ötesinde geçer. Bir zamanda ve bir yerde küçük bir site devletinin kralıdır Alobar. Bu küçük devletin, krallarını yaşlılığın ilk belirtisi ortaya çıkar çıkmaz öldürmek gibi bir gelenekleri vardır. Kralın yavaş yavaş yaşlanmasını ve ölmesini beklemek büyük felaketlere yol açabilir diye düşünürler. Yüzü kırışmaya yada saç ve sakalında beyaz çıkmaya başladığında öldürülmesi gerekir ki yerine genç biri kral olabilsin. Krallar da dahil tüm halk bu geleneğe gönülden inanırlar. Kralların idam töreni çok onurlu ve estetik bir törendir. Kralın en gözde karısı, zehirli bir yumurtayı kralın ağzına verme sorumluluğunu üstlenir. Ve kral zehirli yumurtayı yiyerek ölür. Böyledir işte bu ülkedeki kralların sonu. Kralların yaşlanmasına ve ecelleriyle ölmelerine izin verilmez. Kahramanımız Kral Alobar ilk beyaz saçına düştüğünde, korkar ölmekten ve hemen koparır bu beyaz kılı. Çünkü diğer krallar gibi ölmek istememektedir. Gözde karısı sayesinde ilginç bir yöntemle ölmekten kurtulacak ve dünyayı dolaşarak yaşlanmamanın sırrını arayacaktır.


Parfümün dansı mı desem yoksa pancarın dansı mı desem bilmem ama gazetede okuduğum bir pancar yazısı aklıma bu kitabı getirdi işte. Eski bir Ukrayna atasözü varmış: "Pancarla başlayan hikaye şeytanla biter!" diye... Bu yazıyı burada sona erdirmeliyim. Hele bir de yazının içinde Rasputin varsa... Kendi yazımdan kendim korktum  vallahi! Aslına bu kitapta bir de Pan geçer. Hani Yunan mitolojisi'nde kır'ın ve çobanların tanrısı diye bilinir. Üstü insan altı keçi olarak tasvir edilir. Kırlarda aniden insanın karşısına çıkıp korkuttuğu için panik kelimesinin buradan üretildiği söylenir. Kral Alobar kitapta Pan'la karşılaşacak ve onun yarı keçi olmasından sebep kötü kokusunu giderecek pancarlı bir parfüm üretecektir belki kimbilir? Şimdi Pan yarı insan yarı keçi olunca, ben diyeceğim ki sşze, yafu taaa mitolojik zamanlarda genetik diye bir bilim mi vardı acaba? "İnsan ve keçi genlerini karıştırıp böyle bir yaratık nasıl oluşmuş ki? Allah Allah!" diyeceğim. Bu yazı uzayıp gidecek... Benim yazım bitmeyecek... Bitmeyecek... İyisi mi keseyim burada... İşte bir pancar yazısı beni gene getirdi nerelere? Böyleyken böyle işte...





alan ford

kitabın Pancarın Dansı adıyla basılmış bir edisyonu da var hakkaten
kaçmayı denemek bir tutsağın görevidir

bongzilla